Doç. Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu
İnanç, dinin teorik yönünü, icraât ve fiiliyât anlamında amel ise, pratik yönünü ifade etmektedir. İman, ancak Allah’a samimi bir teslimiyet bilinci içinde itaat, ibadet ve kulluk borcunu ödemekle ivme kazanır.
Başka bir ifade ile, inancın korunması ve güç kazanması, teorik inancın pratiğe dönüştürülmesi, yani dinin yaşanması ve ilâhî kurallara işlerlik kazandırılmasıyla sağlanabilir.
Bu fiilî durum, ister istemez görev ve sorumlulukları, hak ve hukuku gündeme getirir
.Dinî görevleri; a) Allah’a karşı, b) Peygamber’e karşı, c) Müslümanlara ve bütün insanlara karşı görev ve sorumluluklar, şeklinde tasnife tabi tutmak mümkündür.
Haklar noktasında da; a) Allah hakları, b) Kul hakları, c) Hayvan hakları, tarzında bir sınıflandırma yapılabilir.
Bu makalede, hak ve kul sözcükleriyle ilgili kısa bir filolojik izahtan sonra, sadece kul hakları konusuna temas edilecek, ardından ayetlere endeksli olarak ele alınıp irdelenmesine çalışılacaktır.
//FİLOLOJİK İZAH
Kelime olarak hak; uyum, uygunluk, doğruluk, adalet, hikmet, var olma, tahakkuk, vukû, bâtılın zıddı, gerçek, emek, ücret, pay, kısmet, kazanç, hisse... anlamlarına gelir. (Râgıb İsfahânî,el Müfredât, “hakk”; İbn Manzûr, Lisânu’l Arab, “hakk”)
Bu kelime Kur’anı Kerim’in 221 ayetinde yer almaktadır. Ayetlerin 136’sı Mekkî, geri kalan85’i ise Medenî sûrelerde geçmektedir. Hak sözcüğünün Kur’an’da genel olarak Allah, Kur’an, Hz. Peygamber, İslâm, gerçek, adalet, tevhid, bâtılın zıddı, vacib, mal, zekât, sadaka,gereği gibi, vahiy, azap anlamlarına gelir.
Ayrıca yeniden dirilme, nitelik, ciddiyet, çocuk, ihtiyaç, kıyamet günü, cihad, delil, kesin, beyan... mânâlarında da kullanılmıştır. (Örnekler için bk. Süleyman Mollaibrahimoğlu, “Kur’an’da Hak Kavramı”, Diyanet İlmi Dergi, Ankara 1996 (Ayrı basım), c.32, sy. 1)
Belirtmek gerekir ki, Kur’anı Kerim’in muhtelif sûrelerinde doğrudan, ya da dolaylı olarak hak ve hukuku vurguladığı hâlde içinde hak kelimesinin geçmediği pek çok ayeti kerime yer almaktadır. Sırası geldikçe bu ayetlerin bir kısmına temas edilecektir. Kul sözcüğü de genelde hür veya köle insan anlamında abd kelimesinin karşılığıdır. (Râgıb İsfahânî, a.g.e., “abd”)
Kişi Allah’a ibadet ve itaat ediyorsa hür insan, kula itaat ediyorsa köle anlamına gelmektedir. (Kul hakkında daha geniş bilgi için bk. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,“abd”)
İbadet de aynı kökten türemiştir.
Türevleri hariç olmak üzere abd ve çoğulu ibad kelimeleri 130’u aşkın ayeti kerimede geçmektedir. Söz konusu ilâhî mesajlarda Hz. Peygamber, diğer peygamberler, müminler, iyi veya kötü insanlar, köleler, melekler vs. için kullanılmıştır. (bk. İsra, 1; Meryem, 30; Furkan, 63; Yasin, 30;Nahl, 75; Zuhruf, 19)
Kul hakkının kapsamı Genel mânâda kul, dış görünüşü ve iç yüzüyle, beden ve ruh yapısıyla, maddî ve manevî yönüyle bir insandır. Dolayısıyla ihtiyaç ve hakları fizikî yapısı için olduğu kadar, manevî yapısıyla da yakından ilgilidir. Bu bakımdan, ferdî veya bireysel haklar şeklinde ifadesini bulan kul haklarını ayrıca, maddî ve manevî haklar şeklinde de ifade etmek mümkündür.
Ancak söz konusu hakları bir ayırıma tabi tutmadan ve izah etmeye geçmeden önce, kul hakkı kavramının çerçevesi içinde ağırlıklı olarak yer alıp, haklarına vurgu yapılan fertleri Kur’an perspektifinden hareketle şu şekilde sıralamak mümkündür:
ANNE BABA HAKKI (Nisa,11, 36; İsra, 2324; Lokman, 14), evlât hakkı (Nisa, 7,11; Tahrim, 6),
EŞ HAKKI (Bakara, 228, 229, 231233,236237, 241; Nisa, 4, 11, 12; 19, 20, 24, 2534, 129,176; Ahzab, 49; Tahrim, 6), kardeş hakkı (Nisa, 11, 12,176),
KOMŞU HAKKI (Nisa, 36), yakın akraba hakkı(Bakara, 177; Nisa, 36; Nahl, 90; İsra, 26),
DOST VE ARKADAŞ HAKKI(Nisa, 36),
FAKİR VE YOKSUL HAKKI(Bakara, 184; Nisa, 8, 36; En’am, 141; Hac, 36; Maun, 3),
YETİM HAKKI (Bakara, 177; Nisa, 2, 6, 8, 9, 36; En’am,151; İsra, 34)
VE YOLCU HAKKIdır. (Bakara, 177; Nisa,36)
//İÇERİĞİ YAŞAMA VE HAYAT HAKKI
İnsan değerli bir varlıktır. Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar içinde en üstünü ve en şereflisidir. Can, kutsaldır ve Allah’ın bir emanetidir; dokunulmazdır. O emaneti O’ndan başkası alma hakkına sahip değildir. Bu nedenle cana kıymak büyük günahlardan sayılmıştır. (Nisâ, 93;Buhari, Hac, 132; Müslim, Birr, 32)
Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir. Buna karşılık bir hayat kurtarmak bütün insanlarınhayatlarını kurtarmakla eş değerdedir.(Mâide,32)Mülk edinme ve mülkte tasarruf hakkı İnsan birey ve toplumun bir ferdi olarak, başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermek ve meşrû sınırlar içinde kalmak kaydıyla dilediği şekilde çalışıp çabalayarak veya veraset yoluyla mal mülk edinme, onu biriktirip geliştirme ve arttırma hak ve yetkisine sahiptir. Aynı zamanda o malı, yine meşrû çerçeve içinde kalmak ve malın getirdiği yükümlülükleri ifâ etmek (zekâtını vs. vermek) suretiyle dilediği şekilde tasarruf hakkına sahiptir. Bireyin hakkı hukukun güvencesi altında bulunmaktadır. Bahis konusu hakka tecavüz etmek veya onu gasb etmek, çeşitli hile ve tuzaklarla elde etmeye çalışmak dinen yasaklanmış ve haram kılınan fiiller arasında sayılmıştır.
“İnsanların bir kısım mallarını günaha girerek yemek için onları hakimlere aktarmayın” (Bakara, 188)ve “Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin” (Nisâ, 29)mesajları, bu alanda uyarı niteliğindeki ayetler arasında yer alır.
//İNANÇ, FİKİR VE TEŞEBBÜS HÜRRİYETİ
İman, kaba kuvvetle, zorlama ve güç kullanılarak oluşan bir olgu değildir. Kişi serbest iradesi ve kendi tercihiyle inanır, iman eder veya din dışı bir hayat sürer. Bu hürriyet, “Dinde zorlamak yoktur” (Bakara, 256), “Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin” (Kehf, 29) ayetlerinde belirgin bir şekilde ortaya konmaktadır.
Ancak çalışıp kazananla yatıp uzanan bir olmadığı gibi, iman edenle etmeyen de doğal olarak bir olmayacaktır. Diğer taraftan, bireyin iman etmesi için zor kullanma yetkisi, Hz. Peygamber de dahil olmak üzere hiç kimseye verilmiş değildir. Nitekim Yûnus sûresinin 99. ayeti bu gerçeği dillendirmektedir.
Çünkü iman, bir gönül işidir;isteyerek ve arzu edilerek kabul edilen yüce bir değerdir.
Fikir ve teşebbüs hürriyeti de, tıpkı inanç hürriyeti gibi ferdî hürriyetler arasında yer alır. Zira bu iki hürriyetin kısıtlanması, birey ve toplumun maddî manevî alanda ilerleme ve gelişmesine, her çağdaki gelişmeleri yakından takip etmesine, sahip olması gereken zenginlik verefah düzeyine ulaşmasına engel teşkil eder.Dinimizde bu alandaki hürriyetin ne ölçüdeyüksek düzeyde olduğuna ilişkin örnekler İslâm tarihinde sayılmayacak kadar çoktur.
KİŞİLİK HAKLARI
Herkesin kendine özgü kişiliği, onuru, şeref ve haysiyeti, iffet ve namusu vardır, özel hayatının gizliliği vardır. Bireye ait bu haklar kutsaldır, dolayısıyla dokunulmazdır. Aynı zamanda saygı duyulması gereken değerler manzumesidir. Kul haklarının önemli bir demetini oluşturan söz konusu haklara saygısızlık, her şeyden önce insana saygısızlıktır; dinî kurallara ve ilâhî mesajlara kulak tıkamaktır.Ferdin huzur ve mutluluğu ile doğrudan bağlantılı olan bu hakları hiçe sayarak kıskançlık, menfaat ve benzeri sebeplerle bireyin kimliğini, kişiliğini, şahsiyetini hedef alan söz ve fiiller dinî ölçülere göre yasaklar kapsamı içinde bulunmaktadır. Ve aynı zamanda hadisi şerifte müflis (iflâs eden) olarak nitelenen kişiyi ahirette güç duruma sokacak günahlar arasında yer almaktadır. (Müslim, Birr,59)
İnsanın insanca yaşaması, geleceğe umutla bakması ve sürekli huzur ortamında olması, ancak kişilerin karşılıklı hak ve hukuka saygı göstermeleri ve bu haklara sahip çıkmalarıyla mümkündür.İlgili ilâhî teşvik ve uyarılar Kur’anı Kerim’in muhtelif ayetlerinde kul hakkına dikkatler çekilmiş ve bu alanda önemli teşvik ve uyarılar yapılmıştır. Bu cümleden olarak, anne babaya karşı iyi ve nazik davranılması emredilmiş, onlara “öf” bile denmesi yasaklanmıştır. (İsrâ, 23)
Aynı şekilde ilâhî mesajlarda, evlere izin alınarak girilmesi (Nûr,2728) ve günün belli saatlerinde birilerinin bulunduğu odaya, içinde anne baba dahi olsa, uygunsuz hâlde bulunmaları ihtimali sebebiyle çocukların, ergenlik çağına henüz gelmemiş olsalar da müsaade alarak girmeleri emir buyrulması (Nûr, 5859), kul haklarına riayetin önemini vurgulamaktadır.
Öte yandan, Kur’an’ın en uzun ayetinde(Bakara, 283)yer alan on beş emir ve tavsiye, hak sahiplerinin haksızlığa uğramamaları ve mağdur edilmemelerine, dolayısıyla kul haklarının korunmasına yöneliktir.
Buna ilâveten, evlere girince selâm verilmesi (Nûr, 61), borçlu olanlara karşı toleranslı hareket edilmesi (Bakara, 280),başkalarının iffet ve namusuna saygı duyulması (Nûr, 3031, 33) talebi de anlamlıdır.
Aynı şekilde fakir ve yoksulların gözetilmesi (Nisa, 8, 36;Hac, 36),yetimlere sahip çıkılması ve mallarının korunmasına (En’am, 152) ilişkin telkinler de yine aynı gayeye matuftur. Ayrıca, doğrudan kul hakkı ile ilintili olması hasebiyle sözünde durulması ve ahde vefa gösterilmesi (Âli İmran, 76; Maide, 1; İsra, 34), nazik ve güler yüzlü olunması (Bakara, 83), kimsenin rencide edilmemesi ve yapılan hayrın başa kakılmaması (Bakara,262264, 271), özellikle ölçü vetartıya dikkat edilmesi (En’am,152)ve verilen bir haberin tetkik edilmesinin emredilmesi (Hucurât, 6)de dikkat çekicidir.
Buna karşılık,
HAKKA TECAVÜZ,GASP, HIRSIZLIK, HİLE VE ALDATMA (Bakara, 188; Nisa, 29, 30; Maide,33, 38; Hud, 85; İsra, 35; Mutaffifîn, 1),
YETİMİ AZARLAMA, İTİP KAKMA VE YETİM MALI YEMEK (Nisa, 10; Duha,9; Maun, 2),
TACİZ ETMEK, EZİYET(Bakara, 189; Ahzab, 58; Buhari, Edeb,31, 85; Müslim, İman, 75)ve İFTİRA ETMEK (Nisa, 112),
ALAY ETMEK, KÖTÜLEMEK, KÖTÜ ZAN BESLEMEK, KÖTÜ LÂKAP TAKMANIN YANINDA TECESSÜS (BAŞKALARININ AYIP VE KUSURLARINI ARAŞTIRMA) (Hucurat,1112),
KİŞİNİN İFFET VE NAMUSUNU HEDEF ALMAK (Nur, 23; Buhari, Hac, 132; Müslim, Birr, 32),
ZİNA İSNADINDA BULUNMAK (Nur, 4, 69)
gibi fiiller yasaklanmış,
GIYBET, KİBİR VE GURUR (Hucurat, 12; İsra,37; Lokman, 18) gibi kötü ahlâk ve davranışlar da haram kapsamına alınmıştır.
Böylece Hz. Peygamber’in, “Müslüman, Müslümanların, dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir”(Buhari,İman, 45; Müslim, İman, 6465) buyurduğu gibi huzur ve güven ortamı, hak ve hukukun korunduğu, sevgi ve saygının revaçta olduğu bir anlayış hakim kılınmıştır.
Bu anlayışta, hadisi şerifte vurgulandığı gibi (Bk. Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 7172), kişi kendisi için arzu ettiğini başkası için arzu etmedikçe tam olarak iman etmiş sayılmaz inancı damgasını vurmuştur.
Yaratılmışların en şereflisi olan insanın özetle, hayat ve yaşama hakkı, sığınma, barınma, güvenlik ve seyahat hakkı, ekonomik, siyasî ve sosyal hakları vardır, onuru, kimliği ve kişiliği vardır.
Bu haklar, insanın insanca yaşayabilmesinin bir gereğidir.
Dokunulmaz olan bu haklara tecavüz ve saygısızlık, dinen yasaklanmış vehak sahibinin rızası ve gönlü alınmadığı sürece affedilmez suçlar olarak mütalâa edilmiştir.(Buhari, Mezalim, 10; Müsned, VI, 240)
NOT: Bu makale Diyanet Aylık Dergisi’nin Temmuz/2004 sayısından alınmıştır.