Oğuzhan Saygılı [*]
Toplumumuzda kişisel gelişim alanındaki kitaplara ve yazarlarına karşı inanılmaz bir önyargı var. Şüphesiz bu önyargının kemikleşmesinin muhtelif sebepleri bulunmaktadır. Yanılmıyorsam birkaç yıl önce bir gazetenin kitap ekinde soruşturma dosyası olarak “çok satan-az satan kitap” konusunda bazı yayınevi yöneticilerinin görüşlerine müracaat edilmişti. Söz dönüp dolaşıp kişisel gelişim kitaplarına gelince bir yayınevinin yöneticisi kendilerine günde ortalama 15–20 kadar kişisel gelişim üzerine kitaplaşmaya aday dosyanın geldiklerini söylemişti.
Hâlbuki hepimizin tahmin ettiği üzere (Türkiye’de belki birkaç istisna yayınevinin dışında) tarih, sosyoloji, şiir, edebiyat, araştırma ve inceleme vs. gibi farklı alanlarda bir yayınevine günde bu kadar sayıda kitaplaşmaya aday dosya gelmez.
Buradan şu sonuca varabiliriz. Yazı konusunda çok kısa sürede başarmayı arzulayanların en azından hatırı sayılır bir kesimi bu alanda rahat at koşturacağı alan olarak “kişisel gelişim” alanını görüyor.
Bunun dışında nasihat verme durumundaki öğretmen, ebeveyn, subay, imam, siyasetçi vs. gibi rollerde bulunanların tamamı için geçerli olan dengeli ve ölçülü üslup kişisel gelişim üzerine yazanlar için de zaruridir.[1] Ülkemizdeki kişisel gelişim üzerine yazılanların çoğunluğunda okuyucu için çok iddialı ve parlak sözlerle döşenmiş cümleler, internet üzerinde şehir efsanesi haline gelen hikâye ve sözlerin yoğun olarak kullanılması hemen dikkat çeker. Ayrıca ülkemizdeki bu kitapların ezici bir çoğunluğu biyografilerden istifade etme yolunu neredeyse düşünmezler. Saydığım ve sayamadığım sebepler yüzünden bu tarz kitapların çok ciddi okuyucusu olmadığını düşünüyorum.
Ülkemizde özellikle de 90’lı yılların sonu ile 2000’li yılların başında kişisel gelişim alanında yukarıda bahsettiğim önyargıları yıkmaya çalışan bir yazar sahneye çıktı. Bu genç yazar[2] alanında çok satan kitaplar listesinde kitapları uzun zamandır liste başı olan Mümin Sekman’dır. Kitaplarından çoğunu zevk alarak okumuştum. Sekman, aynı zamanda Kişisel Gelişim Merkezi’nin de kurucularındandır. 2009 yılında kendisinin önderliğinde KİGEM’deki birkaç arkadaşıyla birlikte “İnsan İsterse: Azmin Zaferi Öyküleri” isimli bir dizi kitap çıkartmaya başladılar. Bu serinin 4. kitabıyla ilgili bir yazı hazırlamaya karar kıldım. [3]
Kitap, Sekman ve birkaç arkadaşı tarafından hazırlanan 15 başarılı kişinin kısa öykülerinden oluşmaktadır. Kahramanlarından 12’si Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Kalan 3’ü de yabancıdır. Kitabın kahramanları birbirinden farklı alanlarda yetişmiş, bir kısmı kamuoyunun pek tanımadığı kişilerdir.
Bu kahramanların bazılarını şöyle sayabiliriz. Bunlardan birisi, Kazakistan’dan uzun göç sonrası ülkemize ulaşan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, okul yüzü görmeden, kendi çabasıyla 4 dil öğrenen, NATO’da uzun yıllar çalışan, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Nif dağı eteklerine “Kazak Vadisi” görüntüsünü anımsatan Alaş Kımız Çiftliğinin kurucusu Şirzat Doğru’dur.
Bir diğeri, ringlerin asi çocuğu Mehmet Ali Clay’dir. Bir başkası, 110 kitap, 2000 öykü yazarak fakirlik gömleğini yırtıp tarihe geçen Aziz Nesin’dir. Dünyaya mayo ihracıyla tanınan Zeki Triko’nun sahibi Zeki Başeskioğlu başka bir örnektir.
Bir diğer örnek, doğduğu köy evinde kitap olmayan ancak cehdi ve azmiyle Divan şiiri sahasında profesör olan, emekliliğine sadece 2 ay kala ordudan atılıp ordu kadar okuyucusu olan İskender Pala’dır. Erkeklere meydan okuyup kadınların özellikle de basın-yayın alanındaki en büyük kanaat önderlerinden Duygu Asena bir diğer örnektir.
Diğer seçilen örnekler ise, 2,5 yaşında babasını kaybedip, dershaneye gitmeden Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanan müzisyen Teoman’dır. İnşaat ve turizm alanında her geçen büyüyen Ağaoğlu Şirketler Grubunun patronu Ali Ağaoğlu’dur. Hiç dil bilmeden gittiği İngiltere’de yıllar sonra Engilish Time ve Gökdil markasıyla İngiltere, Kanada ve Amerika’da 25 şubede 30000 öğrenciye yabancı dil öğreten Time Education Group’un Ceo’u Kazım Kahrama’dır. Nobel ödüllü, “Gulag Takım Adaları” isimli kitabın yazarı Aleksandr Soljenitsin’dir. Beşiktaş’ın efsanevi Çarşı Taraftar Grubunun lideri Alen Markaryan’dır.
DEĞERLENDİRME
Bahse konu olan kişilerin başarılarının dönüm noktaları üzerinde durulmuştur. Özgeçmişleriyle ilgili çok dolgun olmayan ama başarı için gerekli yüzeysel bilgilere başvurulmuştur. Yer yer bu kişilerin başarı hakkındaki sözleri ve icraatlarından oluşan küçük bir bölüm oluşturulmuştur.
Kitabın kahramanlarının başarı limiti kişiden kişiye göre değişebilir. Ayrıca özellikle Türkiye’ye yönelik kahramanların çoğunluğunun doğduğu eve bakarak sessiz, üniformasız, tuzu kuru olmayan Türklerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Son olarak özellikle de hazırladığı pankartlarla uluslar arası haber kanallarına konu olan Beşiktaş Çarşı Taraftar grubunun lideri Alen Markaryan’ın mesleğindeki başarısıyla ilgili söyledikleriyle sizi baş başa bırakıyorum: “Beyin hep aynı yere odaklanınca güzel ve yaratıcı şeyler çıkıyor. Çünkü sabah akşam Beşiktaş’la yatıp kalkıyoruz. Sürekli buna odaklı düşününce başarılı şeyler geliyor. Diğer insanlardan farkımız şu; diğerleri için maç, 19.00’da başlar, 20.45’te biter. Oysa bizim için günün tamamı Beşiktaş! “ (s.183)
[1] Burada biraz uzun olacak ama anlatmak istediğimin daha iyi anlaşılmasına yönelik konuyla ilgili birkaç fıkra ve anekdotun yeridir herhalde. Öğretmen her zaman olduğu gibi sınıfta tek düze bir şekilde ses tonunu bile değiştirmeden dersini anlatmaya çalışır. Bir öğrencisinin uyuduğunu hemen fark eder. Kendisini uyarıp neden uyuduğunu sorar. Öğrencinin cevabı yerindedir: “Sen de bizim uykumuzu getirme”. Baba oğlunun okul başarısındaki hali karşısında yavrusunu sürekli akranları ve arkadaşlarıyla karşılaştırır. Günlerden bir gün her zaman ki gibi: “Arkadaşın filan, mahallemizden filanın oğlu, doktorluğu ve mühendisliği kazansın. Sende daha bir şey yoktur”, deyince oğlu dayanamaz, cevabı yapıştırır: “Baba, senin yaşındakiler Belediye Başkanı, Milletvekili, Bakan, Genel Kurmay Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı oldu da sen neden berber oldun.” Üçüncü bir anekdotu uzun yıllar önce bir yerde okumuştum. Tam olarak hatırlayamıyorum. Doğan Cüceloğlu, “aile içi sıcak ilişkiler” konusunda bir yerde seminer verirken kendisini kaptırır. Çok iddialı cümleler kurmaya başlayınca bir dinleyici dayanamaz. Hocaya şöyle seslenir: “Hocam her şey güzel de bu işler bahsettiğiniz kadar kolaydı da siz neden eşinizden boşandınız?” diye sorar. Bu anlattığım örnekler belki uç örnekler olarak görülebilir. Burada anlatılan olaylardaki cevabı verenler belki birçoğumuz tarafından haksız görülebilir. Ama burada öğretmenin, babanın ve hocanın konuşurken keskin ifadeleri, nasihat sınırında ölçüyü kaçırdıklarına şüphesiz hepimiz hemfikiriz.
[2] Mümin Sekman, kadın yazarlar gibi özgeçmişine doğum tarihini yazmayanlardandır. Oysaki kadın yazarlardan farklı bir gerekçeyle yaşını belirtmiyor. Yaptığım mini araştırmaya göre doğum tarihi 1976’dır. Türkiye’de “Mümin Sekman” markasının doğumunun yirmili yaşlarda başı olmasına ben de çok şaşırmıştım.
[3] Dizi Danışmanı: Mümin Sekman, İnsan isterse: Azmin Zaferi Öyküleri 4, 205 sayfa, Kasım 2009, İstanbul, Alfa Yayınları