UFUK İLVER/
Kuran-ı Kerim, Bütün ahkâmıyla hayatımızı bir düzene koyduğu gibi iktisadi sistemimizi de bir düzene koymuştur. Şimdiye kadar insanlar, her hususta Kur’an’a başvurmuşlar ve çözümlerini bulmuşlardır. Yaş kuru her şeyin yazıldığı ve belirtildiği bu kitap, bütün insanlık için hem bu dünya hem de öte dünya adına saadet kaynağı ve hidayet kitabıdır. Kim ölçü kabul etmiş ve hayatına uygulamışsa terakki etmiş kim de yüze çevirmişse tedenni etmiştir. Eskimez, pörsümez ve değiştirilemez mahiyettedir. Bizzat Allah tarafından koruma taahhüdü altındadır.
HADİSİ NEBEVİ VE SÜNNET
Sünnet, her yönüyle Kur’an’ın hayata yansıtılması, fiili duruma geçmesidir. Kur’an, bizzat Efendimiz tarafından bütün insanlığa hayatıyla yaşantısıyla ve ifadeleriyle tercüme edilmiştir. Sünnet teşri koyma durumundadır. Yani kanun koyar. Zira Kur’an’ın belirlemediği ve işaret etmediği noktaları Efendimiz belirtmiş ve bizler için bir ölçü koymuştur. Ve Kur’an, Efendimize tabi olmayı Allah’a tabi olarak görmüş, Efendimizi sevmeyi Allah’ı sevme olarak kabul etmiştir.
İCMA
Hususiyle Efendimizden sonra Kur’an ve Efendimizin direkt olarak beyan buyurmadığı noktalarda yine bu önceki kaynaklara bağlı kalma esasına dayanarak Sahabe ve Tabiinin görüş birliğine vardıkları durumlardır. Yani işin ehlinin bir hususta ittifak etmesidir. Aslında bu bütün bir milletin kararı ve ittifakıdır.
KIYAS (İÇTİHAT)
Kuran ve Sünnete dayanılarak kişinin kendi reyine başvurması yani eldeki kaynakları değerlendirerek kıyas yapılması ve yeni bir hüküm elde edilmesi denilebilir. Öyle ki, bu yolda birçok insan yetişmiş ve mezhepler kurulmuştur. Denilir ki, İmam Azam Ebu Hanife, Efendimizin bir sözünden kıyas yoluyla üç bine yakın fetva çıkardığı rivayet edilir.
İşte İslam’ın öngördüğü iktisadi sistemin referans kaynakları zikredilen maddelerdir. Şimdi ise bu kaynaklar çerçevesinde iktisadi hayatımız adına bilmemiz gereken ve bilindiğinde de insanlığa bir kurtuluş reçetesi sunacak hakikatlerden birkaç tanesini zikredelim
— Diğer iktisadi sistemlerin bir kurucuları veya ilham aldıkları bir düşünürleri vardır. İslam iktisadı tamamen ilahidir, vahye dayalıdır. Bizleri yaratan Zat’ın bizim ihtiyaçlarımızı bildiğinden dolayı en güzel ve fıtratımıza en uygun sistemi ve kurallar manzumesini bildirmiştir. Bu ise mükemmeliyeti temsil eder.
— Sahip olunan nimetleri veren bilinmelidir. Bu nimetleri Allahın bizlere şefkati ve rahmeti gereği verdiği de bilinmelidir.
— Hâkimiyet Allah’ındır. Diğer beşeri sistemlerde olduğu gibi belli zümreler de değildir. Kişiler veya zümreler Allah’ın va’z etmiş olduğu hükümleri en doğru ve en adilane biçimde uygulama durumundadırlar.
— Bu hâkimiyet anlayışında her insan eşit mesafededir.
— Bütünüyle mülkün sahibi Allah’tır ve Allah bizlere sadece bu mülkün kullanım hakkını vermiştir. Mal-mülk emanet hükmündedir. Zamanı gelindiğinde teslim edilmek üzere verilmiştir. İnsanlara meccanen verilen bu emaneti veriliş gayesine uygun kullanma durumundadırlar. Yine verilen bu mülkü değerlendirip Rabbimizin memnuniyeti ve ebedi kurtuluşu elde etme adına bir vesile ve araç olarak değerlendirme durumundayız. Bu ise mülkü istediğimiz gibi değil de O’nun beyan buyurduğu ölçüler içerisinde kullanma durumunda olmamızı gerektirir.
— Mülkün sahibi Allah’tır. Bunu bilmemizi sağlayan şey ise O’na inanmamızdır. Yani bu anlayış imanımızdan kaynaklanmaktadır. Öyle ise bu hakikati kabul etmek imanın gereği iken; kabul etmemek bu durumun tersi şeklinde açıklanabilir.
— Mülk O’na ait olduğundan dolayı mülkü dilediğine verir; dilediğinden de alır, eksiltir.
— Mülk O’nun olduğu için mülkünde O’nun dilediği, koyduğu ölçülere uygun şekilde tasarruf edilmezse, kişilere hem bu dünya da hem de öte dünya da zilleti tattırır. Ve kişi, bu dünya hayatında birçok ferdi ve toplumsal sıkıntılara girer.
— Mülk O’nundur. Dolayısıyla mülkünde tasarruf hakkını verirken kurallar ve şartlar koyma durumundadır.