Ufuk İLVER
İnsan psikolojisini ele vermede temel ölçütlerden birisi de kişinin hayat karşısında, hele trafik içerisindeki tutumlarıdır. Öyle zannediyorum ki, bizler genelde bu hususta henüz iptidai dönemi yaşıyoruz. Öyle ki yaya gezenler de araba içerisinde şoförlük yaptığını zannedenler de öyle.
Henüz bu hususta tam manasıyla istenilen ölçüde olmadığımız aşikâr. İnsan şehirleşmeyle beraber, şehir kültürüne uyma durumunda iken genelde şehre gelmesiyle beraber getirdiği kültürü şehir kültürüne adapte etmeyi tercih etmektedir. Zira kolay olanı bu olduğu için. Zira kişiler kendilerini pek değiştirmek istemedikleri için. “Ben böyleyim abi” dercesine hayata devam ediyorlar…
Ama şehir kültüründe bu denli mantık, işlerin karışmasına, keşmekeşine sebebiyet veriyor.
Mesela köy hayatında insan daha özgürdür. Her istediğini hemen yapar ve bu hususta ona karışan herhangi bir özel ve tüzel kimlikte kişilikte olmaz. Ama şehir kültürü böyle değildir. Şehirde kurallar vardır. Bu kurallar, hayatı zorlaştırmak ve insanların özgürlüklerini ellerinden almak için konulmuş değildir. Bilakis bu kuralların konuluş sebebi, şehir hayatını düzene sokmak, şehirde intizami bir işlerlik kazandırmak içindir. Kanaati acizanemce henüz bizler hem yönetici kesim hem de yönetilen kesim olarak bu kültüre erişebilmiş değiliz.
Herkesçe malum odur ki trafikte sebepsiz veya anlamsız sebepler yüzünden dahi, kavgalar ve daha ötesi öldürülmeler meydana gelmektedir. Bu durum ancak ya bedevi mantığıyla ya da sıkıntılarından dolayı cinnet mantığıyla kısmen açıklanabilir. Ötesi insan olma şerefine haiz olan bir varlık, bu denli basit sebepler yüzünden adam öldürme niyeti ve cüretine giremez… Öyle ki bu denli durumlarda insaniyet yok olmakta insanın içinde var olan fakat zamanı geldiğinde ortaya çıkan behimi nokta var olmaktadır.
Tabii bu durumların yanı sıra herkesin şikâyet ettiği ama gözlemleyebildiğim kadarıyla da yine de herkesin yapa geldiği durumlar vardır ki, insanlar maalesef farkındalar veya değiller hayatı birbirlerine zehir etmekte ve yaşanılmaz bir hayatı sunmaktadırlar. Ve kendi dünyalarında insaf ve merhamet yörüngeli bir tercihte bulunmaktansa karşı taraftaki insanlara bakış ve ifadelere yansıyan kin ve nefret dolu bakışları göndermeyi tercih etmekteler. Bu bakışlar henüz terbiye edilmemiş veya henüz terbiye görmemiş olduğumuzu göstermektedir. Trafik sadece bu örneklerden bir tanesidir. Hayatın her karesine yansımaktadır kişiliklerimiz ve manevi hastalıklarımız.
Güncel hayatta belki çok fazla ortaya çıkmayan bu nevi hastalıklarımız, azcık nefsimize ağır gelen imtihanvari bir durum karşısında asli kimliğimiz her şeyiyle gün yüzüne çıkmakta ve bizim hangi durumda olduğumuzu ele vermektedir. Gerçekte biz buyuz, kendimizle yüzleşmeyi pek tercih etmeyen ve işin kolayını ve sorumluluklarımızı yerine getirmeyen, adına kimlik denilecekse değişik kimlikler ve mizaçlar taşımaktayız. Bu ifadeler gerçekte ağır gelebilir fakat biraz kendi nefsimizi de ortaya koyarak küçük bir gözlem yaptığımızda göreceğimiz odur ki, karşımızdaki muhataplarımıza karşı insafsızca yaklaşıyor ve empati yapmadan kolaylaştırma yerine, zorlaştırmayı tercih ediyoruz. Bunu da yaparken “ne yapalım asıl suçlu o, o yaptığı için ben de ona yaptım, hak etti vesselam” türünden cümlelerle yine nefsimizi ve kendimizi temize çıkarır, kendimize bu olumsuz durumdan pay çıkarmamış oluruz.
Hâlbuki bizler biliriz ki İslami terbiyeden aldığımız kültür bize, “Mukabele-i bilmisil zalimane bir davranıştır.” Yani kişinin sana yapacağı kötü bir hareket karşısında o sana yaptı diye bizim de ona aynı şekilde karşılık vermemiz terbiyemize uymayan ve zalimce bir davranıştır. Yine öğrendiğimiz Hadis’ler de Efendimiz: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” buyurmaktadır.
Anlaşılan o ki, toplum olarak başkalarına saygı gösterme erdemini yakalayabilmiş değiliz. Başkalarına saygı göstermeyen de kendine de saygı göstermemiş olacaktır. Gerçi bu durumu düşünecek durumda da değiliz. Ve yine insanlar öğrenme sürecine girmiyorlar, girmek istemiyorlar. Yani, insanın bilmediği, eksik noktaları olabilir.
Hele ki bu, kültür değişimlerinde… Ama insan yeni şeylerle karşılaştığında öğrenme sürecine girebilmelidir. Öğrenmeden uzak, serazat bir hayatı tercih ediyoruz.
Zira nefsimiz bunu böyle istiyor, kendimizi ve bize verilen irademizi bu hususta kullanmayı hiç düşünmüyoruz…
Kolayımıza geldiği gibi davranıyoruz…