Abdurrahman Akbaş
DİB Bilgi İşlem Şubesi Müdürü
Zamanın nasıl da hızlı geçtiğini fark ederiz günün birinde.
Aynalara, “söyleyin bana ben kimim” ya da “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var / Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz / Ya gözler altındaki mor halkalar / Neden öyle düşman görünürsünüz, / Yıllar yılı dost bildiğim aynalar” sorgulamaların yapıldığı bir yaşa, çağa ulaşılır ve yaşlılık gerçeği ile yüzleşiriz.
Doğum, ölüm gibi yaşlılık da ilahî kanunun bir gereğidir. Yaşlılık hayatın “erzelil-umur”u, ömrün en zor/en güç çağıdır.
Uzun yaşama Yüce Allah’ın kula bir ihsanı ve nimetidir. Kendine uzun ömür takdir edilen için yaşlılık ise kaçınılmaz bir gerçektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.): “Allah her hastalık için mutlaka bir deva vermiştir. Ancak bir dert müstesna, o da ihtiyarlıktır.” (Ebu Davud, Tıb, 1) buyurarak insan için yaşlılığın kaçınılmaz olduğu gerçeğini haber vermiştir. Ayrıca içinde yaşama arzusu olan her insanın ulaşmak istediği dönemdir yaşlılık.
Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Yaş tecrübenin remzidir. Yaşlanmak başlanmaktır. Bugünün genci yarının yaşlısıdır; bugünün toyu, yarının başlısıdır. Yaşlanmak hayatta çok şey görmek, bilmektir.
Hatıra dermektir.
Bilge olmaktır.
Yaşlılık olgunlaşmak, hoşgörülü olmak, sevimlileşmek, dünyevi hırslardan kurtulmak, yılların bedenimizden aldığı veya bıraktığı izlerden rahatsız olmamaktır.
Modern hayat yeni davranış kalıpları üretti. Modern insan yaşlılığı kabullenmek istemiyor, yaşlılıktan kaçmaya çalışıyor. Ayrıca yaşlılık ve yaşlanmadan korkulduğu gibi yaşlılar ile beraber aynı ortamda bulunmaktan da kaçmakta ve onlarla ilgilenmeyi kayıp zaman olarak görmekte.
Bu kalıplar hayatımızın başköşesine kuruluverdi. Bu değişimden en çok aile nasibini aldı. Çocuklar dede ve ninelerini görmeden, sıcaklıklarını hissetmeden büyüyorlar. Onların tatlı masallarını, ninnilerini dinlemeden uyuyorlar. Artık pek çok ev aksakallı bilgelerden, pamuk gibi sevecen ninelerden yoksun.
Din ve geleneklerimize uygun olmayan bir şekilde yaşlılık, bir hastalık ve bir yük olarak algılanır hale geldi. Bu tutum yaşlılığı algılamayı, yaşlılarımızı anlamayı zorlaştırmakta, nesiller arasındaki iletişimi zayıflatmakta, yaşlılarımızı yalnızlığa mahkûm etmektedir. Bu yüzden birçok güzelliğin hayatımızdan çekildiği, değer yargılarının alt-üst olduğu dünyada yaşlılığı anlamak ve yaşlılarımızı hatırlamak, sorunlarına kulak vererek, onlara karşı tutum ve davranışlarımız yeniden gözden geçirmek insani bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.
//YAŞLILIKTA TUTUM
Ömrün her döneminin ayrı bir psikolojisi, farklılığı vardır. Ayrıca güzellikleri de vardır. Yaşlılık da bu dönemlerden biridir. Yaşlılığı kabullenerek ilahî takdire rıza, saygı gösterip yaşlılığın psikolojisine uygun tutum sergileyenler için ömrün ikinci baharı huzurdur. Aksi durumda yaşlılığı benimsememe, yaşın rolüne uygun tutum sergilememe, hayatı zorlaştırmakta ve problemleri daha artırmaktadır.
Fizyolojik yaşlanmanın getirdiği sorunlar insanın psikolojisini etkilemekte tanıdık simaların ölümleriyle de gün be gün yalnızlık duygusu ve ölüm korkusu artırmakladır. Çeşitli hastalıklardan muzdarip olan, sıkıntı çeken yaşlılarımız, ölümü sıkça anmakta ve bazıları yaşadıkları olaylar neticesi ölümü temenni etmektedirler.
Ayrıca yaşlılarımızın hayatın gerçeği olan ölümü kabullenmemeleri, kendi ile barışık yaşamayı engellemekle, eldeki nimetlerin kıymeti göz ardı edilerek, mutlu olabilecek birçok imkân geri tepilmektedir. Bununla birlikte yaşlılarımızın kendilerini umutsuz, işe yaramaz ve düşkün saymaları yalnızlık duygusunu artırmakta, çevrelerinden uzaklaşmaya götürmektedir. Paylaşma ve destek istemeyi kusur sayarak ekonomik sorunlarla ve sağlık sorunlarıyla tek başına üstesinden gelmeye çalışma da hayatı daha çekilmez ve zor kılmakladır.
Yaşlılarımızın yalnızlık, iletişimsizlik, ölüm korkusu kendilerinden kaynaklanan aile içi sorunlarının bir kısmını bireysel tutum değişiklikleri ile çözmeleri mümkündür. İnsanoğlu ufak şeylerden mutlu olabilir. Uçan bir kuş, hatır sorma, gezme, kitap okuma, dua, ibadet ile mutlu olabilir.
Beklenti düzeyini yüksek tutan yaşlılarımız kendilerini huzursuz ettiği gibi çevrelerin de mutsuz kılarlar. Özellikle yaşlılarımız için inanç iyi bir sığınaktır. Cami huzurun adresidir. Zira maddenin tükendiği yerde mana imdada yetişir, cismin solduğu yerde ruhun ölümsüz soluğu can verir.
YAŞLILARIN TUTUMU
Yaşlıların yakın çevre ile iletişim kanallarını açık tutmaları, tecrübelerinden hareket ederek hoşgörülü olmaları önemlidir. Yaşlıların aile bireyleri ile ilişkilerinde sitemkâr davranmaları, yok yere sızlanmaları, eşleri birbirine düşürücü davranışlarda bulunmaları uygun davranışlar değildir.
Çocukları ile birlikte kalan yaşlıların özen göstermesi gereken birtakım davranışlar bulunmaktadır. Evin yaşlıları tecrübelerini aktarmak isteyecekler ancak bu tecrübe aktarımında “benim dediğim olacak”, “başka alternatif olmaz” gibi benzeri tutumlar, yaşlı ebeveynin saygınlığını zedeler.
Özellikle torun sahibi olan yaşlılarımızın çocukların bakım ve terbiyesinde ve bu konular ile ilgili tekliflerinde dikkatli olmaları gerekir. Torunlarına kendilerini sevdirmek isterken torunlardan birinci derece sorumlu olanların anne ve balar olduğunu unutmamalıdırlar.
Anne ve babanın istemediği konularda tavizler verme, olayları saklama, onların almadıklarını alma gibi tutum içerisine girmemelidirler. Bu tavırlar çocukları bencil, anne ve babayı yok sayarak başına buyruk davranmalarına yol açabilir.
Yaşlananlar bir zamanlar kendilerinin genç olduğunu unutmamalıdırlar. Gençlerin yaptığı bazı ölçüsüz davranışlar konusunda hoşgörülü olmaları, onları disipline edeceğim derken arkadaşları ve dostları yanında küçük düşürücü davranışlardan kaçınmalıdırlar. Özelikle bazı konularda bilgi ve tecrübeler eksik kalabilir, zamanın değişimi ile bazı bilgi ve tecrübenin kıymeti kalmayabilir, yeni durumlar yeni fikirleri gerektirebilir. Yaşlılar her konuda iddiada bulunmaktan kaçınmalıdırlar.
Bazı sağlık problemlerinin ortaya çıkması ile bakıma muhtaç duruma düşme, yaşlıların hayatını zorlaştırmaktadır. Bu dönemlerde daha dikkatli olunmalıdır. Fiziki gücün yettiği konularda yakın çevre zorlanmamalıdır.
Aile bireylerinin karşılıklı olarak birbirlerine sabır tavsiye etmesi, özelikle yaşlıların dua etmeleri, teşekkürde bulunmaları hizmet edenleri motive eder. Güler yüz ve tatlı sözler bakım zorluklarını hafifletebilir. Bu durum yaşlı için imtihan olduğu kadar bakanlar için de imtihandır. Yaşlılar, içinde bulunduğu durumun sabır ile karşılandığında günahların affı ve cennetteki manevi derecesinin yükselmesine vesile olacağını da unutmamalı ve yakınları da şefkat ve engin rahmet sahibinin affına, umulmadık nimetlerine ulaşacaklarını bilmelidirler.
//YAŞLILARA KARŞI TUTUM VE DAVRANIŞLARIMIZ
Her insan için değişik mana ve önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Bu dönem insan hayatının ilgi ve sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönemdir. Yaşlılarımız aile fertlerinden ve çevrelerinden sıcak bir ilgi, alaka, sevgi ve saygı göymeyi ister ve bu beklenti içerisindedirler. Zira yaşlılarımız sevgiyle, ilgiyle hayata tutunurlar.
Yaşlı olmak başlıca hürmet vesilesidir. Onlara saygı ve sevgi göstermek için başka bir hususa gerek yoktur. Bu sebeple örfümüzde yaşlılara büyük hürmet gösterilmiş, yaşlı ata sayılmış, kan bağı olmasa da baba, ana mevkiine konulmuştur.
Bununla birlikte hayatlarının son demlerini yaşayan yaşlılarımız annemiz, belki babamız veya bir yakınımız olabilir. Onların hayatlarını huzur ve sükûnet içerisinde geçirmelerini sağlamak onlara karşı sevgi saygı göstermek vefanın gereğidir.
Öte yandan yaşlılara saygı ve sevgi duygusu, bir gün bizlerin de onların durumuna düşeceğimiz olgusundan doğmamalıdır. Bu samimiyetten uzak bir tavır olur. Yaşlılarımıza Hak (c.c.) için ve hak ettikleri için saygı duyulmalıdır. Nitekim Sevgili peygamberimiz yaşlıya saygının Yüce Allah’a saygıdan kaynaklanması gerektiğini şöyle ifade buyurmuşlardır. “Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.” (Ebu Davud, Edeb, 23)
Günümüzde yaşlılık sonucu ortaya çıkan problemler, sosyal bir sorun halini almıştır. Mevcut yaşlı sorunlarına bakıldığında ilgisizlik başlıca sebeptir. İlgisizliğin nedeni de insani ilişkilerimizin temeli olan sevgi ve saygı eksikliğidir. Bu iki manevi duygunun yoksunluğu, başta merhamet duygusunun yokluğunu beraberinde getirmektedir. Rahmet duygusu kalpten boşalınca insan, yaşlıya acımayı, saygıyı ve merhameti önemsemez hale geliyor. Nitekim günümüz modern insanı merhamet yokluğundan birbirine acımıyor, hayatı paylaşmıyor ve birbirine yabancılaşıyor. Sonuçta insan maddeye tahvil edilmeyen, maddi haz vermeyen değerleri önemsemiyor.
Merhamet duygusunun azalması ile yakınlara emniyet hissi azalıyor. Ebeveynler ailede verdikleri sevgi saygı gibi değerlerin küresel çağın anaforunda yitip gideceğini, bakıma muhtaç olduklarında hürmet görecekleri konusunda kuşku içerisindeler. Nitekim başka milletlerde duyduğumuz aile dramları, yaşlılara merhametsizlik bizde de görülmeye başlandı.
Kasım-2009’da gazetelere yansıyan aşağıdaki örnek ve benzeri olaylar gün geçtikçe artmaya devam ediyor.
Bugün hürmete şayan olan yaşlılarımızdan hürmeti esirgeyenlerin, yarın hürmet görecekleri şüpheli, yaşlandıklarında da hürmet beklemeye ve istemeye de hakları yoktur. Vefalı evlatlar için yaşlı büyükler bir nimettir. Onlara danışılır, görüşleri altın değerindedir. Hayat badireleri onların rehberliğinde kolay aşılır. Onlar olmadan hayatın tadı acı, rengi bulanıktır. Bir dert sıkıntı başa geldiğinde aranan, bayramlarda gidip eli öpülesi yaşlı büyükler başköşeleri boşaltıp ebedi yurda göçünce vefalı evlatlar için bir yürek buruntusu, gönlü hüzünlendiren bir durumdur.
Dolayısıyla yaşlılarımıza saygı sözde bırakılmayıp, bir tutum ve davranış halini almalıdır. Kaldı ki, büyüklerimizin bizlerden çok büyük şeyler istediği de yok. Basit ama candan bir “merhaba” , hatırlarının sorulması bile onlar için en büyük, en kıymetli armağan olup çıkıveriyor. Onlar kapılarının çalınmasını ister, gözleri hep kapıdadır. Ellerini öpecek, hatırlarını soracak birileri daima beklenir. Sevdikleri, çocukları ellerinde büyüttüğü kim varsa- onlar gelsin istenir. Bu isteklerinde haklıdırlar da...
Yaşlılar ile zaman geçirmeyi önemsemeliyiz. İster huzurevinde, ister evde olsunlar, onlara sevgi ve merhametle yaklaşmalı, fiziki olarak varlığımız hissettirmeliyiz. Onlar için güvenli ve gerekli fiziki ortamı oluşturmalıyız. Ev işlerine katkıda bulunmalarına müsaade ederek önemli olduklarını hissettirmeliyiz.
Özellikle aile problemleri onların yanında tartışılmamalıdır. Bu onlara bir nezaketsizliktir. Doğum ve evlilik günleri hatırlanmalı, gönül alıcı hediyeler takdim edilmelidir. Özel davetler ve gezilerden uzak tutulmamalıdırlar. Onlara bağırmamalı ve kalplerini kıracak incitecek, üzecek davranışlardan sakınmalıyız.
Yaşlılığın getirmiş olduğu hastalıklar onları düşkün ve geçimsiz yapmış olabilir. Bu durum bizi anlayış ve hoşgörüden uzak tutmamalıdır. Güzel söz ve davranışlarla kalplerini kazanmalı, ikramlar önce onlardan başlamalıdır. Sözlerine değer verilmeli, sözleri kesilmemeli, dikkate alınmalıdır. İlim ve irfan ile yolunda bir hayat sürülmüş ise ne güzeldir anlattıkları, ne de güzel dinlenirler. Asıl hikmetleri sustuklarında gizlidir. Daima onlara sabır tavsiye etmeli, dua etmeli ve hayır dualarını almalıyız. Onlara gösterdiğimiz saygının kendimize duyduğumuz saygı olduğunu unutmamalıyız.
Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Ocak 2010 sayısında yayınlanmıştır.