Ufuk İLVER
Servet sahibi olma bir fazilet sebebi değildir. Servet sahibi olmama da bir fazilet sebebi değildir. Yani fakir olmada zengin olmada fazilet sebebi değildir. Dolayısıyla fakirlikte, zenginlikte övünme sebebi değildir.
Servet yerinde kullanılmak üzere elde edilir, elde edilmeye çalışılır.
Servet insanı fazilete götüren bir vasıta olmalıdır. Amaç olmamalıdır. Eğer servet kişiyi faziletten uzaklaştırıyor ve yanlış noktalara götürmeye vasıta oluyorsa, servet bir beladır, afettir.
Servetin fazlalığı, bolca tüketmeyi gerektirmez. Dolayısıyla “Servet benim değil mi? istediğim gibi istediğim yerde harcarım” anlayışı kabul edilemez bir durumdur. Zira servetin elde edilmesin de kişinin cüzi bir payı olsa da mülk haddizatında Allah’a aittir. Dilediğinde rızkı bollaştırır, dilediğinde de daraltır. Ve bollukta kıtlık ta imtihan içindir, imtihan vesilesidir.
Öyleyse eldeki maddi imkânlar dengeli bir şekilde tüketilmelidir. İsrafa girmeden harcanmalıdır. Yani harcamada, tüketim de ne ifrat ne de tefrit olmalıdır. İkisinin arası, istikamet, itidal ve dengeli olmalıdır.
Dengeli tüketimden kasıt, israfa girilmemesidir. İsrafa girildiğinde servet kişi hakkında olumsuz neticelerin sebebi olur.
“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’raf Suresi, 7/31)
Dengeli tüketimden kasıt, verilen imkânlar her ne kadar sana verilmişse de verilen bu imkânlar sende emanet hükmündedir. Yani geçici olarak verilmiş ve vakti saati geldiğinde geri alınacaktır. Dolayısıyla mülkün gerçek sahibi zahiri olarak sen görünsen de hakikatte sen değilsin. Öyleyse her istediğin yere harcama yapamayacağın gibi, mülkün gerçek sahibi nerelere harcama yapacağını da göstermiştir.
Öyleyse eldeki imkânlar sadece şahsi istekler için harcanamaz. Eldeki imkânlar mutlak suretle başkaları ile paylaşılmalıdır. Bu paylaşım, ihtiyaç sahiplerine olmalıdır. Mülkü sana ihsan eden sana imkânlarını nerelere vereceğini de bildirmiştir.
İşte sadece şahsi isteklerin etrafında harcanan ve verilmesi gereken yerlere verilmeyen servet, kişileri olumsuz neticelere sevk eder.
Başkalarıyla paylaşılan servet ise sosyal hayatın içinde insanlar arasında sevginin ve muhabbetin artmasına vesile olur.
İnsanların bu vesile ile memnuniyeti Hakk’ın da memnuniyetine vesile olur.
İnsanlar bu vesile ile iç inşirahı yaşarlar, mutlu olurlar, bereket elde ederler.
Bir kısım insanların açlık sınırında yaşıyor olmaları, zor durumda kalmış olmaları, imkân sahibi her insana insani ve dini sorumluluk yüklemektedir.
Tüketim her şeyden evvel temiz olan şeylerden olmalıdır. Tüketirken, maddi imkânlar harcanırken helalinden kazanılan imkânlarla harcanmalıdır.
“Temiz olan, temiz olana layıktır.” (Nur Suresi, 24/26)
Ve yine insan tüketim malları alırken helal ve temiz kabul edilen şeylerden alıp tüketmelidir. Temiz olmayan şeyler tüketim malı olarak kabul edilemez.
Dolayısıyla faizden kazanılan bir servetle tüketim yapılamayacağı gibi, içki gibi temiz olmayan tüketim malları da tüketilemez.
Dolayısıyla tüketimde hem imkânların nerden geldiği önemli hem de harcama da neyi tükettiğimiz önemlidir. Her istenilen istenildiği şekilde tüketilemez.
Zira imkânların elde edilmesinde mülkün gerçek sahibi nasıl belirli ölçüler koymuş ise, elde edilen mülkün harcanmasında da bir kısım ölçüler koymuştur.
Belirlenmiş bütün kurallar, insanın hem dünya hem de ukba saadetiyle ilgilidir. Zira insanı da yaratan Zat, insan için neyin hayırlı neyin de şer olacağını insanın kendisinden daha iyi bileceğinden dolayı bu ölçüleri insanın kendisine bırakmamış, rahmeti ve şefkati gereği açıkça beyan buyurmuştur.
Hem nimetin ve imkânın gerçek sahibinin bu kadar iyiliğine karşın insanoğlunun Ona karşı saygısızlık etmesi düşünülemez. Dolayısıyla hem verdiği imkânlardan dolayı hem de yanlışa düşmememizi istemesinden dolayı koymuş olduğu ölçülerden dolayı şükredebilmeliyiz ve teşekkür etmeliyiz.
“Ey iman edenler! Size helal rızık olarak ihsan ettiğimiz şeylerden yiyin ve eğer Allah’a kulluk peşinde iseniz, O’na şükredin” (Bakara suresi, 2/172)
Ayrıca sınırsızca çılgınca tüketim anlayışının yasaklanmasıyla da bize bu dünyada istek ve arzularımızın tatmin olamayacağı ihtar edilmektedir.
Madem öyle, insandaki bu sınırsız elde etme, sahip olma, harcama duygusu nerede tatmin bulacaktır? Evet, insanda tatminsiz bir duygu vardır ve bu dünya hayatı buna karşılık gelmemektedir. Öyleyse bu durum bize ahiret yurdunu işaret etmektedir.
Ve ilahi emir: “Allah’ın sana verdiği şeylerle ahiret yurdunu gözet, dünyadan da nasibini unutma…” (Kasas Suresi, 28/77)