Toplumu oluşturan, bir araya getiren unsurlar arasında uyumun olması asıldır. Bu uyumun varlığı, toplum içerisinde tefrikanın olmamasına, kardeşlik ruhunun öne çıkmasına yöneliktir. Bu durum toplumun kendisini ifade edebilmesi ve kendisini geliştirebilmesi açısından da gereklidir.
Her insan çevresi, yetişme şekli, mizacı ve düşünceleriyle yekdiğerinden farklılık arz eder, farklı düşünür farklı söylemlerde bulunur. Bu, toplumda ayrılığın varlığını göstermez. Farklılık vardır ama ayrılık yoktur. İyi niyetli olma kaydıyla farklı düşüncelerin varlığı normal karşılanması gerektiği gibi toplumun selameti adına da hoş karşılanabilmelidir. Zira farklı düşüncelerin çarpışmasından hakikat ortaya çıkar. Burada öne çıkarılması gereken hassasiyet, kişilerin kendi fikirlerini ön plana çıkarmaları değil de çözümün ve hakikatin ortaya çıkması derdi ve endişesi olmalıdır.
Kişilerin kendi fikirlerine değer vermeleri tabii kabul edilebilir olmakla beraber sadece ben merkezli düşünceler serdetmek doğru değildir. Çözümün bir parçası olabilmek önemlidir. Dolayısıyla düşünceler ve fikirler doğruyu bulmaya matuf olmalıdır. Kendi benliğini ifade eden, öne çıkaran cümleler olmamalıdır. Zira kişilerin benlikleri ön plana çıktığı noktada çözüm kendiliğinden kaybolur. Artık benlikler çarpışmaya başlayacaktır. “Benim dediğim senin dediğin” önemli hale gelecektir. Hâlbuki önemli olan doğrunun ve güzelin bulunmasıdır. Dolayısıyla güzel ve doğru olanın, kimin fikirleri ile ortaya çıktığı önemli değildir. Bu ise kendisi dışındaki kişilerin fikirlerine değer vermeyi öğrettiği gibi, kendisi dışındakilerden de gelse çözüm, sevinmenin gerekliliğini de öğretmektedir. Dolayısıyla kişiler de sevinme ve üzülme kişinin kendisiyle ilintili olmamakta, hakikatin ve çözümün zuhur etmesiyle ilgili olabilmektedir. Bu da asıl olanın kişilerin kendilerinin değil de toplumun salah bulması, çözüm elde etmesi şeklinde bir neticeyi oluşturur.
İşte fikirlerde, düşüncelerdeki farklılıklar insan tabiatının gereğidir. İnsanların farklı şeyleri ortaya koymaları da pek tabiidir. Hal böyleyken niyetlerde doğrunun bulunması adına serdedilen fikirler, farklılık arz etse de bu bir ayrılık sebebi olarak algılanmamalıdır. Aslında bu anlamda fikirlere değer verme; özgürce fikir üretebilmeyi, farklı da olsa karşıdaki kişinin fikrini kabul edebilmeyi de gösterir. Ayrıca bu durum, kendi nefsini aşabilmiş, önceliğini toplumun selameti olarak görebilen, toplum için kendini feda edebilen fertlerden oluşmuş ileri seviyede bir toplumun hususiyetlerini de gösterebilmektedir.
Düşüncelere saygı önemlidir. Fikirleri dinleyebilmek çok daha önemlidir. Fikirlere değer vermek ve dinlemek, fikirlerin sahibine de değer vermek demektir. İyi niyetli olduktan sonra, kabul edelim veya etmeyelim her düşünceye açık olabilme en önemli erdem olmalıdır. Bu ise fikirlerin farklılığıyla beraber toplumda birbirlerini sevebilen insanların varlığı demektir. Kardeşliğin tesisi, tefrikanın girmemesi adına çok önemlidir. Tamir zor, tahrip kolayken, kolayı seçerek, topluma fitne tohumları atma yerine, toplumun inşası, kendine gelmesi, topyekun bir yürek misali atmasına yönelik gayretlerin içerisinde olabilmek önemlidir.
Ayetlerde geçen “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurat Suresi, 10. ayet) ve “Biz sizleri bir anne ve bir babadan yarattık” (Hucurat Suresi, 13. ayet) ifadeleri bizlere her daim toplum içerisinde uhuvvetin varlığının ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir. Her mamur toplumun arkasındaki gizli sırrın bu olduğunu ihtar etmektedir. Dolayısıyla toplumda ayrılığa kavgaya sevk edecek her türlü fikrin her türlü eylemin, her türlü art niyetin karşısında da topluca olunması gerektiğini de söylemektedir. Toplumu toplum yapan en önemli dinamiğin toplumun birlik elde etmesi vifak ve ittifak içerisinde hareket etmesi olduğunu hatırlatmaktadır.
Hal böyleyken kavganın ve anarşinin, ayrılığın tarafı olmamak gerektir. Eğer insan iyi niyetli ve haklı dahi olsa fitne sebebi oluyorsa, bir şeyler çözüm elde etmiyorsa, gerektiğinde hakkından dahi vazgeçebilmelidir. Körü körüne, önyargılı düşüncelerinden vazgeçebilmelidir. Tek doğrunun sanki sadece kendisinden sudur ediyormuşçasına kuru kuruya kendi iddiasında inat etmek anlamsızdır. Mutlak manada önemli olanın toplumdaki barış olduğunu yine Kur’an Ayetleri bizlere ifade etmektedir. İnsanlar, hayrın; mutlak ölçülerin önünde teslim olabilmeli en doğru diye bildiği düşüncelerinden dahi gerektiğinde vazgeçebilmelidir.
Olumlu ihtilafı (farklılığı) destekler mahiyette, Efendimizin “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” şeklinde beyanları da vardır. Örneğin asli meselelerde değil de feri meselelerde farklı görüşlerin ortaya çıkması, mezheplerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Mezheplerin varlığı da dinin daha iyi anlaşılmasını sağlamış ve dinin yaşanmasını kolaylaştırmıştır. Bu ise toplum için bir rahmet olmuştur denilebilir.
Sonuç olarak niyetlerin samimi ve hedefin doğru olduğu noktada usul açısından vesileler veya araçlar da farklılıklar söz konusu olabilir. Herkes kendi meşrebine uygun, yani tuttuğu doğru yola uygun hareket edip hep güzelin iyinin peşinde olması ve aynı amaca, fakat farklı yollardan giden diğer meşreplerin yanlış olduğu düşüncesine kapılmadan, eleştirilerine, gıybetlerine girmeden yapılan her gayret ve her hamle rıza televvünlü, hakikat yörüngelidir. Ve buna müspet bir gayret ve müspet ihtilaf (farklılık) denilebilir. Yani gayretlerde başkalarını tahrip ve tahkir yoksa bilakis tamir ve tadil varsa bu müspet ihtilaftır.
Ayrıca hakkın tarafı olmak güzelin tarafın da yer almak gerekir. Körü körüne taasupvari sadece kendi düşüncelerini doğru görüp, diğer düşünceleri yok sayan, yok saymanın ötesinde hakaretlerle, iftiralarla itham eden bir düşünceye, meşrebe taraf olmamak gerektir. Akıl da izan da, gönül de din de tecrübelerde bunu haykırmaktadır.
Son söz olarak; taraf olmak lazım ama Hakk’ın tarafın da, haklının yanında olmak lazım. Neye ve kime göre denilirse yine Hakk’ın ölçülerine göre Hakk’ın tarafı olmak lazım, kendi düşüncelerimize veya birilerinin düşüncelerine göre değil…