Prof. Dr. Yılmaz ÖZBEK
Edebiyat Fakültesi Dekanı
//KAFKA’DAN HESSE’YE
Franz, bu mektubunda da böylece baskıların yıkımını, ancak şımartmanın telafi edeceğini, annesinin çocuklarına yaklaşımı ile ortaya koyuyor.
Annesinin bu çabalarına karşın Franz, sanki büyük bir suç işlemiş gibi eziklik duyuyor, suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamıyor, kendisini beceriksiz, işe yaramaz biri olarak görüyor, babasından iyice uzaklaşıyor ve ilişkilerini sahte bir zemin üzerine oturtuyor:
"O zaman yine senin karşında ışıktan ürken bir yaratığa, bir düzenbaza, suçluluğun bilincine varan ve hakkı gördüğü bir şeyin yanına hiçliğinden ötürü ancak gizli yollardan gölge gibi sokulabilen bir kişiye dönüşüyordum, "s. 174
//ÖFKE
Franz, içinde babasına karşı günden güne çoğalan öfkeyi, kini korkusundan açığa vuramıyor. Bu onda büyük gerilimler yaratıyor, iç çekişmeler onu içten içe yiyip bitiriyor, içedönük bir yaşama itiyordu.
"Seninle ikimiz arasında geçenler, aslında bir savaş sayılmazdı; çok sürmeden işim bitirilmişti; geriye kala kala kaçışlar, hınçlar, üzülmeler, içten içe sürdürülen boğuşmalar kalmıştı." s. 183
Babasının baskıları sonucu içedönük bir kişiliğe bürünen, korkak, ürkek ve özgüvenden yoksun olan Franz iş yaşamında da başarılı olamıyor.
"Gerek büroda (hani tembelliğin göze batmadığı bir yerdi burası; kaldı ki, çekingen, ürkek mizacım belli bir sınırı aşmamı önlüyordu) gerek evde yapıp çıkardığım işlerin toplam tutarı azmi azdı. Ne denli az olduğunu bilsen, dehşete kapılırdın, yaşadığım yerde azarlanmış, hesabı görülmüş, savaşta yenilgiye uğratılmıştım; başka bir yere kaçıp kurtulmak için-se kendimi zodayabildiğim kadar zorluyor, ama çabalarım sonuç vermiyordu, "s. 195
Franz, yaşamına anlamlı bir yön verememiştir.
36 yaşma gelmiştir, ama başına buyruk değildir.
Toplumsal yaşamın hiçbir alanında başarılı değildir.
//BABANIN GÖLGESİ
Babasının gölgesi her zaman onun üzerindedir. Nereye gitse, hangi işe girişse, baba ikinci karşıt bir ruh gibi onu kararsızlığa, bocalamaya götürür. Yetişkin yaşına gelmiş oğlunu hala bir çocuk gibi görmekte, evlenmek istediği kızı tanımadığı halde onu aşağılayarak Franz'ı etkilemeye uğraşmaktadır:
"Belki göz kamaştırıcı bir bluz giyip çıktı karşına; Prag'lı Yahudi kızlar hani iyi becerirler; sen de bunu görünce, tabii onunla evlenmeye karar verdin.
Hem de elden geldiği kadar çabuk, bir hafta içinde, hemen yarın, bugün.
Seni anlamıyorum doğrusu; ne bileyim, yaşın başını almış birisin, kentte yaşıyorsun üstelik, rasgele bir kızla evlenmen doğru mu yani!"s. 203
Hassas bir kişiliğe sahip olan, her konuda titiz, zor karar verebilen Franz için evlilik kararı almak olağan dışı bir olaydır zaten.
Her iki evlilik girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Babasının yargılarına aslında güvenmemektedir, ancak ona acı verse bile, onun her sözünün etkisinde kalmaktadır.
//BABA YABANCILIĞI
Onu en çok üzen de babasının onu tanıyamaması, anlayamaması, anlamak içinde çaba göstermemesidir.
"Hani ikisi de benim bir rastlantı sonucu seçtiğim kızlardı, ama alabildiğine isabetli düşmüştü seçim. Benim gibi çekingen, duraksamalı, her şeye kuşkuyla bakan bir kimsenin bir çırpıda kalkıp, örneğin bir bluzun görünümüyle kendinden geçerek evlenmeye karar verebileceğin inanabil-men,beni yine hiç anlamadığını ortaya koyuyordu.
Tersine, gcrçekleşsclerdi, ikisi de akla dayanan izdivaç olacaktı bunların; demek istiyorum ki birincisinde yıllar, ikincisinde aylar boyu gece gündüz tüm düşünme gücümü söz konusu izdivaç planları için seferber etmiştim.
Kızlardan hiçbiri düş kırıklığına uğratmadı beni, ama ben her ikisine karşıda bunu yaptım, "s. 204
Franz her türlü başarısızlığın yetişme tarzının onda yarattığı eksikliklerden kaynaklandığını söylüyor:
"Ancak, bana asıl darbeyi indiren bir başka şeydir, korkunun, güçsüzlüğün, kendini küçümsemenin genel baskısıdır." s.205
Babasının bütün karşı çıkmalarına karşın yazmaya başlamıştı Franz. Bu onun için özgürlük demekti.
"Yazıp çizmeme ve senin beklemediği bununla ilgili diğer kimi çabalarıma karşı gösterdiğin soğukluk 'daha etkiliydi'. Bu noktada gerçekten biraz bağımsızlığa yönclip senden uzaklaşmıştım; gerçi arkada bir ayağın üzerine bastığını hissederek, zorla koparıp kendini yolun kenarına atmaya çalışan bir solucanı anımsatıyordu durumum, ama olsun. Bir ölçüde kendimi güven içinde hissediyordum, rahat bir soluk alma imkanını ele geçirmiştim, "s. 193
Franz'a göre, başarabilseydi evlilik de onu özgürleştirecekti.
//BABA İLE EŞİTLENMEK
Babası ile eşit konuma gelmesinin tek yolu buydu:
"Evlilik sonucu aramızda doğacak ve senin herkesten daha iyi anlayabileceğin eşitlik gözüme pek güzel görünüyorsa, nedeni benim o zaman özgür, sana minnettar, suçsuz dürüst bir evlat, seninde sıkıntıdan kurtulmuş, barbarca davranmayı bırakmış, karşısındakinin duygularını paylaşan memnun biı babaya dönüşeceğindir, "s. 206
Daha iyi eğitme adına babasının yarattığı korku ve baskı ortamı, özgüvenini yok etmişti.
//ÖZGÜRLÜK BEDEL İSTER
Kendini hep ezik, eksik ve yetersiz buldu.
Özgürlük bedel istiyordu.
Bu bedeli ödeyecek birikimi yoktu.
Yaşam boyu bunların yarattığı acılara katlanmak zorunda kaldı.
Hatta yazdıklarının çoğunu da yayınlama cesaretini bulamadan öldü gitti.
Çocukluk çağında yaşadığı bu olumsuzluklar ve bunların onun ruhunda yarattığı yaşama karşı güvensizlik ve kötümserlik, Franz'ın daha sonraki yaşamında sorunlar yaratıyor.
Bir türlü sosyal yaşamını düzenleyemiyor.
İçe dönük karakteri kendi dünyasını başkalarına açmaya elvermiyor.
İki defa nişanlanmasına karşın evlenemiyor.
Başkalarına acı vermektense kendi açılarıyla boğuşmayı yeğliyor.
Franz'ın babası çocuklarını çevrenin kötü etkilerinden korumayı, onları iyiye, güzele yönlendirmeyi, yaşamlarında başarılı olmalarını sağlamayı hep amaç edinmiştir.
Ne var ki bilinçsiz tavırları , geleneksel baba tutumu yüzünden Franz korkak, ürkek, özgüvenden yoksun zavallı bir insana dönüşmüştür.
Yaşama bir türlü dört elle sarılma olgunluğuna erişememiştir.
Franz Kafka örneği bize sağlıklı bir eğitim için iyi niyetin yetmeyeceğini, bunun bir birikim, bir olgunluk işi olduğunu öğretiyor.
Franz'ın babası zengin, ama eğitimsiz biri.
Onun tek bir amacı var; zengin kalmak.
Çocuklarına sağlıklı yaklaşacak, onların ruhsal sorunlarına, duyarlılıklarını hesaba katacak olgunluğa sahip değil.
Onlara paradan başka bir şey verecek donanıma sahip değil. O yaşadığı zamanın bir ürünü, rengi aynı toplumun rengi, istese de bunun dışına çıkamaz. Kafka'nın eleştirel yaklaşımı biz yetişkinlere, kendimizi sorgulama olanağı veriyor. Babanın tavrı o zamanın koşullarındanormal sayılabilir ve başka çocuklarda Franz'da yaptığı yıkımı yapmayabilir. Her çocuğa kendi özellikleri dikkate alınarak yaklaşmanın sağlıklı olabileceğini duyumsatıyor Kafka bize.
//KAFKA’NIN MEKTUBU
Kafka'nın bu mektubunu tüm okurlara okumaları için öneriyoruz.
Bunu okuyanların etkileneceğine, çocuklarına ve gençlere karşı o ana kadar sergiledikleri davranışlarını tekrar gözden geçireceklerine ve değişeceklerine inanıyoruz.
ÇOCUK RUHU7 NEDEN HESSE?
Dünya yazınında, yapıtlarında eğitim sorunsalına onun kadar eğilen ve çocukların ruh dünyasına onun kadar sokulan çok fazla yazar yoktur. Sorunlu bir çocukluk donemi geçiren, okulu sevemeyen Hesse bunların nedenlerini yapıtlarında kahramanları aracılığı ile sunmuştur. Bizim de amacımız sağlıksız eğitimin temellerine inmek olduğu için bu kitap Hesse ile iyi örtüştü. Yetişkinlerin yanlış tavırlarının onun yaşamında ne tür yıkımlara neden olduğuna tanık oluyoruz.
Yazarın yaşamının izdüşümü olan Çocuk Ruhu (Kinderseele) öyküsünü yorumlamaya çalışarak eğitim sorunsalını açmaya çalıştık.
100 yıl önceden bugünleri görecek kadar keskin bakışlı, perspektif sahibi, yazarlıktan da öte bir dahi H.Hesse (1877-1962). Hırsın, açgözlülüğün, sahip olma adına, günü kurtarma adına geleceğini yok eden insanlığın bugün yüzleştiği trajedileri, o günlerin toplumsal gelişmelerinden yola çıkarak duyumsatıyor bize. Huzur arayanlara, barışa özlem duyanlara reçete gibidir onun yapıtları.
Ona göre bir insanın düşmanı, kendi benlik duygusundan başka bir şey değildir.
Buna yenik düşen için, huzura ulaşmak olanaksızdır.
Bir amaç uğruna çırpınmak onun kahramanlarının arkasından koştuğu en yüce değerdir.
//HESSE’NİN ÖNGÖRÜSÜ
Kötüye, çirkine, gelişme adına bu dünyayı çekilmez, yaşanılmaz hale getirenlere karşı çıkanlar onun yolundadırlar. İnsanın kendini gerçekleştirmesi, çevre ile uyum sağlayacak olgunluğa ulaşması yolunda engel olabilecek her şeye karşı koyacak kadar duyarlı ve cesur yürektir Hesse.
Ruhun derinliklerine yolculuk etme, ızdırapların kökenine inme onun asıl amacıdır.
Barışçıl bir şekilde yaşama olgunluğuna ulaşmayı engelleyen, insanlık tarihi boyunca tüm yıkımların kaynağı olan "egemen olma" anlayışını yenme yolundaki çırpınışların ürünüdür onun yapıtları.
Eğitim kurumlarını, aileyi kendi çocukluk yaşamından da yola çıkarak eleştiren Hesse, bütün olumsuzlukların kaynağını yetişkinlerin gençlere olan yaklaşımlarında görmektedir.
Dolu dolu yaşamayı, doğallığı korumayı yeğlerken, geleceği kurmak adına bugünü savsaklamayı, yaşamı hep ertelemeyi eleştiriyor Hesse.
Hesse'nin yapıtlarında otobiyografik unsurlarla sık sık yüzleşiriz.
Kişiliğin gelişmesi önünde duran toplumsal kurallarla, engellerle yaşam boyu tüm yapıtlarında hesaplaşan ve bunları öykü formunda veren Hesse yetişkinlerin tavır ve davranışlarını, aileyi, eğitim anlayışlarını hep eleştirmiştir.
Okul yılları ve çocukluk çağının onda yarattığı hayal kırıklıkları ve iç hesaplaşmalar bir çok öykünün özünü oluşturmaktadır.
Birey ve toplum arasında yaşanan uyumsuzluklar sorgulanırken geleneksel yaşam anlayışının, kalıplaşmış yaşam biçiminin birey özgürlüğünün gelişmesini nasıl tahrip ettiğini okura duyumsatıyor Hesse.
Günlük yaşama dair yaşantılar, gözlemler, izlenimler ve çelişkilerin kahramanlarda yarattığı iç çatışmalar, huzursuzluklar tüm yapıtlarında öne çıkan öğelerdir.
Onun yapıtlarını sağlıksız değişime, dünyanın geleceğini tehdit eden potansiyel tehlikelere karşı bir uyarı, bir tepki olarak görebiliriz. Bu yüzden de batı toplumunda bugün bile çevre sorunlarına duyarlı, savaş karşıtı gençlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Siddharta (1922) romanında, olmak, olgunlaşmak ve dünyadaki kötü ile baş edebilmek yolunda Hesse'nin kendini toplumdan soyutlayarak bilge kişiliğe, yüce yalnızlığa erişme özlemini buluruz, içinde yaşadığı zaman diliminde olan bitenlerden, toplumsal değişimden, yabancılaşmadan ürken, doğallığını yitirmeye yüz tutmuş, gelecekten endişe eden bir idealist, bir romantiktir Siddharta.
//HESSE’NİN ESERLERİNDEKİ VURGULAR
Unterm Rad (1906) romanında yazarın yaşamından izler buluruz. Farklı iki yaşam anlayışını simgeleyen iki arkadaşın yaşadıkları oluşturuyor romanın özünü. Okulun ve ailesinin sağlıksız yaklaşımları onların yaşamını gölgeliyor. Birisi ailesi tarafından başarıya koşullandırılmış, yaşamı çalışmak ve başarmaktan ibaret gören Hans, öteki hayal dünyası zengin, yaşamayı seven, kurallara ve yetişkinlerin tutumlarına, eğitim anlayışına başkaldıran Hermann. Bu iki gencin arkadaşlıkları yetişkinler tarafından sakıncalı bulunuyor ve arkadaşlıkları engellenmeye çalışılıyor.
Yetişkinlerin baskıları, okulun aşırı disiplini Hans'ın ruh sağlığını bozmuştur.
Hermann ise manastır okulunun kurallarından sıkılmış ve okulu terk etmiştir.
Otobiyografik unsurlar içeren bu romanda kahramanımız Hermann Hesse'nin kendisidir. Yazar olma sürecinde peşinde koştuğu özgürlük onun olgunlaşmasına, kendini gerçekleştirmesine, üretici konumuna gelmesine büyük katkı sağlıyor. Bu roman bize, eğitim kurumlarının ve yetişkinlerin köhnemiş eğitim anlayışı, sevgi anlayışının genç ruhlar üzerinde yapsa yapsa yıkımlar yapacağını anlatıyor.
Hermann Hesse'nin adının duyulmasını sağlayan ilk romanı olan Peter Gamenzind'in (1904 ) gelişim romanları arasında önemli bir yeri vardır.
Kırsal kesimden gelen, toplumsal yaşama ayak uydurmaya çalışırken bir çok hayal kırıklıkları, ikili ilişkilerde başarısızlıklar yaşayan Peter için şehir yaşamı çekilmez bir hal alır ve geldiği yere döner.
Şehir yaşamının kaosu, karmaşası ve doğal yaşamın sadeliği, güzelliği kıyaslanır bu romanda. Toplumun, yetişkinlerin eğitim anlayışına da eleştiri getirilmiştir.
//GERTRUD ROMANI
Yazarın yaşamından en çok izler taşıyan romanlarından biri de Gertrud'tur (1910). Kendini gerçekleştirme sürecinde yaratıcılığını geliştirme çabaları ve yaşadığı yaratıcılık krizleri, yalnızlık,çaresizlik dışlanmışlık gibi acılar bir yumak oluşturur bu romanda.
Knulp (1915) romanında ise toplumsal yaşamın dayatmacı kurallarından sıkılan, başıboşluğu, avareliği yaşam biçimi olarak tercih eden, ömrünü sorumsuzca geçiren bir kahramanın yaşamına tanık oluyoruz. Hesse bu romanda kahramanına kendini sorgulatarak onu bir iç hesaplaşmaya , özeleştiriye götürüyor. Şen, vurdumduymaz Knulp bu başıboşluğun yarattığı acı ve gerilimleri yaşamak zorunda kalıyor. Yazar bir taraftan da tanrının insana verdiği rolleri sorguluyor. Knulp'a göre tanrı nasıl isterse insan öyle yaşar, iyinin, kötünün, doğrunun, yanlışın sorumlusu tanrıdır görüşünü tanrı ve kahraman arasında geçen diyalogla okura sunar.
7 HESSE, Hermann; Çocuk Ruhu, Gençlik. Güzel Şey, Çev.:Behçet Necatigil-Kamuran Şipal, Cem-Yayınları-Bilge Nobel Dizisi, İstanbul, s. 95-130 (Öykü almaları bu yapıttan alınmıştır)
DEVAM EDECEK