Toplumumuzda anne ve baba, öğretmen ve öteki yetişkinlerin üstlendiği roller vardır veya toplum onlara bazı roller yükler.Sert tavırlı olma, disipline sokma, saygı uyandırma rolleri üstlenen bu yetişkinler için bunları reddetme bir zayıflık, rolünü yerine getirmeme olarak görülür.
Bunu göze alamazlar, alanlar da dışlanırlar zaten.
Bir kız öğrencim öğretmenlik yaptığı lisede, okul ve çevrenin kendisine yüklediği rolü yerine getirememiştir ve bu yüzden dışlanmıştır.
Suçu öğrencileri kendi düzeyinde görme, onların kişiliklerinin gelişmesine yardımcı olmaya çalışma, daha doğrusu çağdaş demokratik bir öğretmenden beklenen rolü yerine getirme idi.
Bu olay, hem de İstanbul'da bir metropolde oluyordu.
Yöneticinin ve öğretmenlerin öğrencilerden beklentileri var.
Öğrenci öğretmene her koşulda saygı duymalı idi.
Saygı, uyandırmadan saygı beklemek sanki de tanrının onlara armağanı idi.
//KALIP DAYATMASI
Çocuklar da gençler de toplumun onlara yüklediği görevleri yapacaklardır.
Onlardan ne bekleniyorsa onu yapmak zorundadırlar.
İyi bir yurttaş, iyi bir öğrenci olma kendilerine gösterilen kalıplar içine girmekten geçiyor.
Bu tür engellerle yüzleşmek, geleneksel eğitim anlayışı içinde körelmek, yeni gelişmelere uyum sağlayamamak, yeniliklerden yararlanma olanaklarından uzak kalmak demekti.
Bu gibi kişilik gelişmesini engelleyen tavırlar, toplumda genel geçerli roller sorgulanmalıdır artık.
Bu rollerin, gençleri çağın gelişmelerine, çağın beklentilerine yanıt verecek şekilde yetiştirmediği ortadadır.
Özdisiplin sahibi bireylerden oluşan toplum sağlıklı toplumlardır.
Böyle bir toplum oluşturmak geleceğimizi güven altına almak bakımından çok önemlidir. Baskının olduğu yerde, huzurun ve yaratıcılığın yok olacağı, başıboşluğun olduğu yerde de kaosun egemenlik kuracağını bilerek gençlerin özdisiplin kazanabilecekleri ortamlar yaratmalıyız yetişkinler olarak.
Özdisiplin kazanmış bir genç, davranışının doğru veya yanlış, iyi veya kötü olduğu hakkında akıl yürütebilir; irdeleme, sorgulama sonucunda sağlıklı bir yargıya ulaşabilir.
Böylece, böyle yetişmiş bir genç kendi istekleri, beklentileri ve toplumun kuralları arasında bir çatışmaya düşmeden kendi yaşamını sağlıklı bir şekilde yürütme yeteneğine sahip olacak, dışarıdan herhangi bir dayatma olmaksızın kendini denetleme olgunluğuna ulaşacaktır.
Ona işe yaramaz birisi gibi davranmak da utanç duygusu, aşağılık kompleksi yaratacaktır.
//KORKU VE BASKI
Korku ve baskıyla şekillenenler kendi başlarına var olmayacaklarını düşünürler.
Toplumun mimarları yetişkinlerdir.
Onlar belirler toplumun geleceğini.
Toplumun geleceğini oluşturacak olan bugünün çocukları, gençleri ve yarının yetişkinlerini sağlıklı bir şekilde yetişkin yaşamına hazırlamak onların sorumluluğundadır.
Kurumların sağlıklı işlemesi onların sorumluluğundadır.
İtaat etme, boyun eğme toplumumuzda erdemdir.
Bir iyi huy örneğidir. Bundan sapma günah ve bağışlanmaz bir kusurdur.
'Eti senin kemiği benim', 'dayak cennetten çıkmıştır', 'öğretmenin vurduğu yerde gül biter', 'kızını dövmeyen dizini döver'.
Bu sözler kültürümüzde şiddetin yerini göstermektedir.
//EKSİKLİK HİSSİ
Zamanla çocuk kendisinde eksiklikler olduğunu düşünür, kendini değersiz ve işe yaramaz olarak görmeye başlar ve zorluklara teslim olur.
Kusurların insana has bir şey olduğunu bilmek ve onlara öyle davranmak, hataların köke¬nine inmek beklenir yetişkinlerden.
Çocukluk çağı biyolojik, psikolojik değerlerin en çok değişime uğradığı bir çağdır.
Bu süreci yaşayan çocukların tavır ve davranışlarında görülebilecek normalden sapmalar doğal karşılanmalıdır.
Bu çağda çocuklar kolay tahrik olabilir, kendi iç dünyalarında huzursuz olabilir, dünyayı anlama, kavramada başarısız kalabilirler.
Bu dönem en çok desteğe gereksinim duydukları dönemdir.
Bu çağda gösterilecek ilgi ve sevginin de dozu çok iyi ayarlanmalıdır.
Onları boğan, özgüvenlerinin gelişmesini engelleyecek yoğun ilgiden de uzak durulmalıdır.
//DÜNYA KÖTÜ, YAŞAM ÇİRKİN SAPLANTISI
Çocukları, gençleri tehlikeli saydığımız dış etkenlerden korumak adına, onları yaşamdan soğutuyor, toplumsal gerçeklerden uzaklaştırıyor ve kendimize bağımlı hale getiriyoruz; onların kendi ayakları üzerinde durmalarını, yaşamın koşullarıyla uyum sağlamalarını geciktiriyoruz.
"Dünya kötü, yaşam çirkin" diyerek onların yaşamla olan bağlarını ya zayıflatıyor ya da koparıyoruz.
Amaç onları yetişkin yaşamına hazırlamak mı, yoksa yaşamdan soğutarak kendimize bağımlı yapmak mı?
Batılılar bir an önce kendilerine yeterli hale gelmeleri, bağımsız olmaları, yaşamı yaşayarak öğrenmeleri, kendi kanatlarıyla uçmaları yönünde çocukları, gençleri yüreklendirirken, bizim hala yetişkin insan kimliğini kazanmış insanları bile çocuk yerine koymamız anlaşılır gibi değil.
//EĞİTİMDE YENİDEN YAPILANMA ZORUNLULUĞU
Tüm eğitim kurumlan anlayış açısından yeniden yapılanmaya gitmek zorundadır.
Daha az otoriter olma, daha çok çocuğu merkeze alma, yetenekleri öne çıkaran programların eğitimde yer almasını sağlama önemsenmelidir.
Çağdaş dünyanın beklentilerine göre şekillenme olanaklarını sağlayacak plan ve programlar okul yaşamında yer almalıdır.
Eğitimciler ve yetişkinler daha bilinçli olmaya özendirilmeli, hatta zorlanmalıdır.
Öğretmen ve yetişkinlerin daha ayrıcalıklı konuma sahip olduklarını düşünmeleri, onların kurallara göre değil de keyfi davranmalarını, kendi benliklerini tatmin arayışını da beraberinde getirmektedir.
//MOTİVASYON VEYA YÜREKLENDİRME OLGUSU
Bu anlayışın eğitim kurumlarında varlığını sürdürmesi kadar yıkıcı ne olabilir?
Okulu asma, derse ilgisizlik, sorumlulukları yerine getirmeme, öğrenmeye karşı yeterli ilgi göstermeme gibi olumsuzlukların sorumlusu olarak öğrenciyi görme yerine, bu sorunun kökenine inilmeliyiz.
Yeterli motivasyon ve yüreklendirme olmadan, öğretmen ve öğrenci arasında var olan iletişimsizlik, güvensizlik giderilmeden ve sağlıklı eğitim atmosferi yaratılmadan gençleri başarılı olmaya yönlendirenleyiz.
Okula ilgi duymamak, kurallara baş kaldırmak, öğretmenlere kuşkuyla bakmak, eğitimden soğumak gibi olumsuzlukların nereden kaynaklandığı sorusunu kendimize yönelttiğimizde, sorunun yanıtını yetişkinlerin gençlere sağlıklı yaklaşmamasında, onlara kendilerini sevdirmemesinde, onlara karşı anlayışlı olmamalarında bulabiliriz:
Hemen herkes bilmelidir ki, gençlerin olumlu ya da olumsuz tavırları yetişkinlerin tutumlarından kaynaklanır.
//YAKINMA HAKKIMIZ VAR MI?
Çocukların başarısız olmalarından, her türlü olumsuz tavırlarından yakınma hakkımız yoktur. Bizim yarattığımız olumsuz koşullar onları sorumsuzluğa, şiddete, sınır tanımazlığa götürmektedir.
Öğrencilerin yıkıcı, olumsuz tavırları kaynağını genelde yetişkinlerin onlara karşı sergiledikleri olumsuz tavırlardan alır.
Çocuklara sevgi ve saygıyı esirgeyen, baskı ve şiddet kullanımı doğal sayan anlayış elbette onlarda sorumsuzluk ve yıkıcılık yaratacak, olumlu tavır ve davranışlara yönelmede direnç doğuracaktır. içinde yaşadığımız kültürün yarattığı ürünlerin sağlıklı olması için, bu toplum içinde roller üstlenen gençlerin eğitiminden sorumlu yetişkinler geleneksel kazanımlarını
den geçirmek, irdelemek, sorgulamak, yeni konumlar, yeni tavırlar sergilemek zorundadırlar.
//ÇOCUKLARIN MUTLAK OTORİTESİ OLMAK ZORUNDA MIYIZ?
Şimdiye kadar olduğu gibi gençlerin önüne bir güç, mutlak itaat edilmesi gereken otorite olarak çıkma yerine, daha bilgili, daha, daha çok şey görmüş, yaşamış ve sahip olduğu şeyleri gençlerle paylaşmaya hazır görüntüsü vermek yerinde olacaktır.
Böylece büyük-küçük ilişkileri kuşak çatışmasına dönüşmeyecektir.
Biz yetişkinler yeni bir kuşak yaratmadan sağlıklı bir toplum oluşturamayız.
Burada hemen şu soru akla gelir:
Burada hemen şu soru akla gelir:
Yeni kuşak hangi özelliklere sahip olmalıdır ve hangi yaklaşım tarzı ile bunu başaracağız?
//KORKU, BASKI VE ZORLAMA YANLIŞLARI
Korkudan, baskıdan, zorlamalardan arı olmalıdır, çocuklara ve gençlere karşı tavırlarımız.
Demokrasi kültürü toplumun en küçük birimlerine kadar girmeli ve orada yaşam bulmalıdır.
Aileyi oluşturan büyük-küçük her üyenin sözünün bir anlam ifade etmesi, kararlarda etkili olması demokratik anlayışın toplumda filizlenmesine, bireyler oluşmasına ortam oluşturacaktır.
Böyle ortamlarda, toplum içinde bir yeri olduğuna, bir önemi olduğuna inanan gençler kendilerine güvenecek, kendilerini daha fazla önemseyecek ve yeteneklerini geliştirme hevesine kapılacaklardır.
Bu yaklaşım tarzı eleştirel düşünen, üreten, ürettiğini toplumun gelişmesi, yücelmesi için harcayan kuşaklar yaratacaktır.
Yeni bir kuşak yaratmadan, yeni sağlıklı bir toplum oluşturmak olanaklı değildir.
Demokratik çağdaş eğitim kurumları yetenekleri ortaya çıkaracak, her türlü dayatmadan uzak, korkunun iticiliğinin yerini sevginin çekiciliğinin aldığı
çocukları kendi bir ortam sunacaktır.
Böylece dünyayı doğru anlayacak, doğru yorumlayacak gençler yaratılacaktır.
//ELEŞTİREL AKIL
Eleştirel aklın ön planda olmadığı toplumların önünde çağdaşlık yolunda büyük engeller var demektir.
Toplumun kurtuluşuna, sağlıklı kaynakların yeri oluşmasına en büyük katkı eleştirel aklın yaygın oluşundan gelecektir.
Bu da her gencin kendine ait bir görme biçimine
sahip olması, bireyselliğin gelişmesi ve eleştirel aklın yaygınlaşması demektir.
Eğer gençler bu toplumu geleceğe hazırlayacak güç ve beceriye yeterince sahip olamıyor, kendilerini gerçekleştirmede sorunlar yaşıyor ve sağlıklı toplumun sağlıklı üyeleri olamıyorlarsa onları suçlamak doğru bir yaklaşım olamaz.
Toplumsal koşulların onların yeşermesini, gelişmesine olanak yaratmamasının nedenleri sorgulandığında, yetişkinlerin onlara karşı sergiledikleri olumsuz tavırlar karşımıza çıkar.
Eğer gençler başarılı olamıyor, kendilerini gerçekleştiremiyorlarsa, sorunu yalnız onlarda aramak gerçekçi olmaz ve bu yaklaşım onları kazanmaktan, topluma yararlı olabilecek duruma gelmekten alı koyar.
Eğitimin temel amacı olan bilgi ve beceri kazanmak ancak yaratılacak iyi ortamlarda en yüksek verime ulaşabilir.
//ÖZGÜVEN VE VERİMLİLİK
Özgüven bir eğitim kurumunda öğrencilerin öncelikli kazanımlarından en önemlisi olmalıdır.
Öğrencilere sunulacak sevgi ortamının onlarda sevgi üreteceğini, korku, nefret, kin ve şiddetin de kendilerini yaratacağını bilmek bizi daha sorumlu davranmaya teşvik etmelidir.
Ailede ve eğitim kurumlarında görülen en büyük eksiklik, çocukları kendi ilgi ve yeteneklerine göre yönlendiremeyişimizdir.
Yetişkinler daha çok kendi ilgi alanına veya kendi gençliğinde arzu edip gerçekleştiremediği ideallere göre onları yönlendirirler.
Buda yeteneklerinin ortaya çıkmaması kaynakların yerinde kullanılmaması, çarçur edilmesi anlamına gelmektedir.
Daha da önemlisi bu tutum çocukların ruh sağlığının bozulmasına neden olacak ortamlar yaratılması öz güven ve öz disiplin kazanacakları ortamlardan uzak olmaları sonucunu doğurmaktadır.
//ANLAMLI ATMOSFER OLUŞTURMAK
Eğitim kurumlarının önemli bir görevi de çocukların boş zamanlarını anlamlı ve yararlı bir şekilde geçirecekleri bir atmosfer yaratmaktır.
Eğitim kurumlarında toplumsal, sanatsal uğraşların daha çok yer alması, toplum içinde beraber yaşama, yaşamı biçimlendirme olgunluğunu kazandıracaktır çocuklara…
Yalnızca derslere, öğrenmeye, yönlendirilmiş çocuklar bu sıkıcı atmosferin sevimsiz yüzüyle sürekli yüzleşecek, yaşamı ve yaşamın anlamını gerçek yüzüyle tanımayacaktır.
Bu olumsuz koşullar okulu sevmeme, okuldan uzaklaşma, birçok etkinliğe katılmama gibi eğitim etkinliklerinin özünden kopmayı da beraberinde getirecektir.
Her çocuğun kendine özgü özellikleri vardır.
Birbirlerinden farklı toplumsal gerçekleri olduğu gibi zeka düzeyi, biyolojik yapısı, psikolojik durumu bakımından da farklılıklar gösteren çocuklar ilgi ve yetenekleri bakımından da birbirinden ayrılır.
DEVAM E DECEK