Şehirler, çocuklarına emanettir her zaman.
Yetiştirir çünkü onları, düşkünlük ve zaafta tutsun diye elinden...
Kendi terbiyesiyle, görüp geçirdikleri, tecrübesine dayanarak...
Sırlarını açar çocuklarına...
Onlarla pay eder, varlık ve yokluğunu..
Muhabbet demler, gizli gizli arastalarında..
Şehir yürür çocuklarıyla birlikte, çıkmaz sokaklar içine... Çünkü şehir, geleceğini ancak çıkmaz sokaklarında dokur... Az da olsa kendisine kulak veren çocuklarının sayısı... Onlar da gönüllüdür zaten, her an böyle bir iştirake... Yaşadıkları, büyüklerinden hikâyesini dinledikleri şehre dâhildir artık...
Bir de, bu şehrin hikâyesine, kendi hikâyelerini katarak, büyüyerek ve de büyüterek... Çünkü şehirle çocukları arasındaki akit ve dahi ahit. gönüldendir ve de gönüllüdür. Şehrin hikâyesine teslim olmuş erler, yeninin her an kaybedilmeye saplantılı yollarında yorulmak yerine, iz sürerler sonsuza kadar, bilirler ki, iz sürmek tehlikeden uzak durmaktır.
İsmail Bingöl, kendini bulduğu şehrin adıdır, Erzurum...
Şehrinin türküsünü söyler, içten, samimi, yanık... Ama mısralarmdan hüzün akar bembeyaz kardan... Çünkü İsmail Bingöl, "Karlar ülkesinin çocuğu"dur. Onun şiirinde Erzurum, karla tasavvur edilebilecek bir ülkedir. Kar, bir kimliktir Erzurum için, dolayısıyla İsmail Bingöl için de.
Şehirden temellük edilmiş bu kimlik, daha kolay ve müreffeh hayatlara adım atabilecek imkâna sahip İsmail Bingöl'de, sonsuzluğa açılan bembeyaz bir kapı aralığıdır. Hayatın ve rüyanın beyazla süslendiği Erzurum, "beyazlık" namıyla keser şairin yolunu, hicrete adım atmasın diye sessiz ve kimse bilmeden. Bingöl, bir coğrafyayı yaşar, bütün heyetiyle. Çünkü kar'a dâhildir, hüzün ve kederler, çile ve sevdalar.
Bingöl'ün Erzurum'u, türkülere mesned ve âşığa menend olsun diye çile yoğuran insanlar sahrasıdır. Ecdadın emanetidir, hisler, hayâller ve fikirler... Dayanılmaz olsa da. söylenmemeli bir başkasına, çünkü şehirle birlikte emanettir dadaşın sırrı...
İsmail Bingöl'ün Erzurum'unda insan, bir elif gibi durur. Sessiz ve dik, vakur ve emin. Zira, bilir ki, elif siz başlamaz hiçbir alfabe ya da elifba. Çok konuşmaz Bingöl'ün insanı, çünkü çok konuşmak vakarlıya ziyade gelir, inancıyla.
Palandöken'den alır, bu duruş biçimini. Yukarı bakar hep, aldırmaz zannedilir, yaşanan hayata. Ancak Palandöken, İsmail Bingöl'de, o kadar derin, o kadar içli ve o kadar köklü bir dünyaya el atar ki, görünen yüzünden çok daha kavrayıcı ve kalıcı olur.