RÜSTEM PAŞA EL SANATLARI ÇARŞISI
Bizde sanıyoruz Rüstem Paşa Çarşısı yalnız bizde var. Adamlar nasıl sahip çıkmışlar bu tarihi mekânlara. Vakıflardan Belediye devralmış ve burada iş yeri açmak isteyen halka kira ile tahsis etmiş. Rüstem Paşa El Sanatları çarşısının esnafının tamamı kadın.
Harika bir El Sanatları Çarşısı oluşturmuşlar. 11 dükkân var içerisinde.
Hanımlar beni görüp bir de araştırmacı-Yazar olduğumu duyunca başıma toplandılar. Çok güzel sohbet ettik. Rüstem Paşa çarşısını Belediyenin hanımlara vermesi, onların buraları hem atölye hem sergi yeri olarak kullanmaları muazzam bir şey. ‘Erzurum’un kadınları bunlara layık değil mi?’ Diye üzüntü duymamak elde değil. Rüstem Paşa Çarşısında Kütahyalı girişimci kadınların bazıları makine nakışı, bazıları elle masa şeklinde ki tezgâhta yapılan bir nakış çeşidini, bazısı takı tasarımı, kimi dikiş, kimi tekzip üzerine iş yeri açmış. Kütahyalı hanımların özellikle düğünlerde genç kız ve gelinler tarafından kıyafetlerin vazgeçilmesi durumunda ki İğne Oyasının burada atölye kurularak yapılması çok ilginç geldi. İğne oyasına ‘dane’ diyorlar ve oldukça zor ve meşakkatli nakışları var, gerçek el emeği göz nuru buna deniliyor, iğne oyası zor olduğu kadar pahalı bir iş burada..
Erzurumlu kadınlara değil tarihi bir çarşıyı kiraya vermek, yıkılacak binaları bile layık görmüyorlar.
Batıda, kadınlara yönelik bu tür çalışmaları görünce ‘bu nasıl bir ufuk darlığıdır’ diye anlamakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim.
Kütahyalı kadınlar hemen bir dernek kurmuşlar, fakat ne yapacaklarını çok iyi bilmiyorlar. İşkur ve KOSGEB ile hiç irtibat kurmamışlar, hatta Kütahya Ticaret Odasının Toplantısına kendi kendilerine katılmaya karar vermişler ve bir toplantıya katılmışlar. Orada çok ilgi ile karşılanmalarına rağmen hala tedirginler..
Rüstem Paşa El Sanatları Çarşısının güzeller güzeli, becerikli mi becerikli girişimci esnaflarından geleneksel sim sarma, gergef nakışı yapan Hülya Avlupınar, tekstil işi yapan Gülsüm İlbeyli, çini sanatçısı Nur Avlupınar, düğün ve doğum yatakları hazırlama ustası Hatice Tabakoğlu, çeyizlik el sanatları ile dükkânını işleten Sevil Lüleci’ yi çok güzel bir birliktelik sergileyerek bayanların gururu olmalarından dolayı anmadan geçemiyeceğim.
Umarım her şey gönüllerince olur, dernekleri ile güzel çalışmalar yaparlar fakat , hani diyoruz ya ‘Erzurum’da kadın Sivil Toplum Örgütü yok denecek kadar az’, burada hiç yok inşallah başarılı ve öncü olurlar ..
Bu da bizim batıdan bir adım önde olduğumuzu gösteriyor. Yine bu arada kendimize övünülecek bir konu çıkardım. Ama Kütahyalı kadınlardan daha az şanslı olduğumuzu tekrar söylemek istiyorum.
KÜTAHYA BELEDİYESİ SANATÇILAR PARKI
Hiç aklınıza gelir mi ya da hayal edebilir misiniz Erzurum Belediyesi Sanatçılar parkı. Aman hayal pilavı yemek ne güzel oluyor, bedava ya..
Bizim hayal bile etmeye çekindiğimiz bir konuda Kütahya belediyesi belediyeye ait bir parkın içerisinde çok şirin ve akla gelmeyecek güzellikte bir mekân oluşturmuş... Kütahya Belediyesi Sanatçılar parkı Üretim Merkezi olarak kullanılan bu mekân parkın içerisinde, 4-5- metrekarelik dükkânların halka verilmesi ile oluşturulmuş. Kimi dükkânında ahşap oyma yapıyor, kimi minyatür ile uğraşıyor, biri resim yapıyor, bir diğeri ve özellikle her ili ilgilendiren folklorik bebeklerden, Kütahya Bez Bebeklerinden yapıyor.
Evet Kütahya da yöresel bebek yapılıyor hem de Belediyenin verdiği park içinde ömür tazeleyen durum ve konumda ki dükkanlarda..İnanın buna da ‘sağlık olsun’ demekten başka bir şey gelmedi aklıma. Parkın duvarına oturdum, kendimizi düşündüm, bize layık görülen muameleyi muhakeme ettim. Biz bu devlete, hükümete, belediyelere ne yaptık ki bize güzel olan bir şey layık görmüyorlar. Çini, Ahşap oyma, hat, resim, minyatür, bez bebek yapıyorlar ve turistik bir mekân şeklinde küçücük şirin dükkânlarında sanatlarını icra ediyorlar yemyeşil ağaçların gölgelediği, bir tarafı tarihi Dönenler camisinin arka bahçesi bir tarafı caddeye bakan parkın içinde ki dükkanlarında..
Park ana caddenin üzerinde ve yukarda yazdığım tarihi Dönenler Camisinin bahçesinde. Dönenler camisinin adını nerden aldığını söylemeden geçemeyeceğim. Zamanında burada Mevlevi tekkesi varmış ve oldukça hatırı sayılır sayıda Mevleviler yetişmiş. Aralarında kadınlar da varmış Mevlevilerin. Caminin ortasında su kuyusu var. Bu suyun bedensel rahatsızlıklar yanı sıra özellikle psikolojik rahatsızlığı olan insanlara iyi geldiği söyleniyor ve saf bir adamcağızı da oraya bekçi olarak koymuşlar.
Adamcağız Dumlu’da askerliğini yapmış, benim Erzurumlu olduğumu öğrenince kuyudan su çekti, oradaki su tasını yıkadı bana ikram etti. Dedim ‘ bizim ekmeğimizin tuzu yoktur ama bu insan unutmamış.’Unutmadığı da adamcağızın saflığından, kalbinin temizliğinden, yoksa burada kalanlar kolay kolay Erzurum’a iyi diyemezler. Çok insanlar gördük, horoz göçü eşya ile gelip tır göçü eşya ile gitmelerine rağmen Erzurum’a dilleri varıp güzel bir şey söyleyemezler. Neyse oralara girmeyelim sözüm bitmez yoksa kilimle gelip Lâdik halıyı burada gördükten sonra Erzurum’a beğenmeyenler vardır, Allah büyüktür naapacaksınız ‘herkes emdiği sütün temizliğine göre hareket edermiş’ derler ya…
Belediye ana caddenin orta refüjüne çok güzel bir Mevlevi heykeli yaptırmış, gece ışıklandırılmış yirmi dört saat dönen bir heykel o kadar güzel ki anlatamam, görmek gerekir.
DÜNYANIN İLK VE TEK ÇİNİ MÜZESİ- KÜTAHYA ÇİNİ MÜZESİ
Kütahya’nın merkezinde, Ulu camii’nin hemen yanında bulunan ve tarihi çinileri bizimle buluşturan dünyanın ilk ve tek çini müzesi.
İçindeki yekpare mermer şadırvandan dolayı halk arasında ”Gök şadırvan” olarak adlandırılan bu yapı, aslında Germiyan Beyi II, Yakup (1387-1429) tarafından yaptırılan külliyenin imaret bölümü. 1999 tarihinde restorasyonu yapılarak Çini Müzesi olarak hizmete açılmış.
Restorasyondan önce uzun yıllar Vahid Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmış. 20. yy. da mihrap eklenerek bir süre ibadete açılmış. Türbe bölümünde topraklarını Osmanlı’ya vasiyet eden 2. Yakup Bey’in çinili sandukası yer almaktadır. 1960 yılında yıkılan medresede yer alan kitabe de Germiyanoğlu 2. Yakup’un vakfettiği yerler, burada çalışanlara verilecek ücretler ve medreseye gelen misafirlere nasıl davranılacağı belirtilmiş.
BİTİŞ,
Sanırım yeryüzünde gerçekten el emeği göz nuru denilen şekli ile el emeğinin sergilendiği en önemli mekân burasıydı. Hem tarihi mekânlarla hem el sanatları ile hem şehzadeler şehri diye anılmak kolay olmasa gerek. Müthiş onur verici. Her sanat eseri değerlidir ama bu çalışmaları görünce Kütahya da yalnızca sanat eserlerine değil, insana daha doğru bir değimle kadına verilen değeri daha iyi anlıyorsunuz.
Umarım sizleri bir Anadolu şehrinde görmeye değer yerlere hayallerinizle de olsa götürebildim. Özellikle yerel yönetimlere örnek olması açısından oralarda yapılan çalışmaları hatırlatmak istedim. Ateşte açan çiçekleri yani porselenin öyküsünü ve Kütahya’nın Pınarlarını bir başka sefere bir başka yazı dizisinde anlatacağım.
Ana caddelerde, ara sokaklarda çok güzel bir müzik var, su sesi bu müzik, ninni sesi, her köşede içmen için seni bekleyen Kütahya’nın pınarlarının sesi. Dünyanın en güzel üç sesi su sesi, para sesi, kadın sesi derler ya, su sesinin güzelliği burada bariz bir şekilde , para sesi de öyle olmalı çünkü dünyanın ilk borsasının kalıntıları burada, kadınlarının sesine bir şey diyemeyeceğim, verilen kıymet ortada, onlarda ona göre güzel sesler çıkarırlar sanırım..
Bizde de beklentiler inşallah iyi olacak…
Dostça kalın…