AKİF’İN ESERLERİ
Safahat şairi olarak bilinen Akif’in Temel eseri 7 kitaptan oluşur. Birinci kitap olan 1911 tarihli "Safahat"ta, Osmanlı toplumunun meşrutiyet yıllarındaki durumu anlatılır. "Süleymaniye Kürsüsünde" isimli 1912 tarihli ikinci kitapta, Osmanlı aydınlarının halkla ilişkisi dile getirilir.
1913 tarihli "Hakkın Sesleri" adlı bölümde, eski dinsel-didaktik Türk yapıtlarında olduğu gibi her şiirin başında bir ayet yer alır. Bu ayetler günün siyasal ve toplumsal olaylarının yorumuna ışık tutar. 1914 tarihli ve "Fatih Kürsüsünde" adlı dördüncü bölümde, yeni kuşaklara çalışma ve mücadele ruhu kazandırmak isteyen düşünceler yer alır.
1917 tarihli "Hatıralar" bölümünde 1'inci Dünya Savaşı sırasında yazılmış şiirler bulunur. Her birinin başına bir hadis konulan bu şiirlerde "İslam Birliği" ülküsü vurgulanır. 1924 tarihli "Asım" ismindeki 6'ncı bölümde 1'inci Dünya Savaşı günlerinden tablolar çizilir. 1933 tarihli 7'nci bölüm olan "Gölgeler"de dinsel konulu şiirler ve dörtlükler yer alır.
AKİF VE SOSYAL GERÇEĞİMİZ
Akif'in, içinde yaşadığı halkın hayatını bütün özellikleri ile aksettirdiği muhakkaktır. Daha çok İstanbul'un fakir semtlerinin hayatını, yoksulluklarını, ıztırablarını tam bir doğrulukla canlandıran şiirlerinde kuvvetli bir gözlemcilik vardır.
İlhama inanmayan şairin en büyük dayanağı, kendi gözlemleridir. Türk şiirine gerçek realizmin Akif ile girmiş olduğundan şüphe edilemez. Onun kuvvetli gözlemciliğine, büyük bir tasvir ve tahkiye kabiliyetini ve konuşma dilinin bütün canlılığını taşıyan bir üslûbu da eklemek gerekir. Ancak, Akif’in dili bir bütün değildir.
Tasvirlerinin dışında kalan birçok şiirlerinde dil, konuşma dilinden ayrılır, Osmanlıcanın sınırları içine girer. Şiirin ciddi bir çaba olduğuna inanmış olan Akif’te, dikkatli bir işçilik ve sağlam bir kompozisyon göze çarpar. Vezin olarak daima aruzu tercih eden şair, hece veznini hiç kullanmadı. Nazım şekilleri hususunda ise, divân nazmının şekillerini tercih eder ve bunlar arasında, en çok mesnevi şeklini kullanır.
PROF.DR.KAPLAN’IN TESPİTLERİ
Prof. Mehmet Kaplan, Akif için; “Haşim akşam karanlığında meçhule doğru uzanan yollardan, sadece cemiyetin değil, varlığın da dışına çıkmak istiyordu. Akif, onun tam zıddına, her şeyin vazıh olarak göründüğü bir öğle güneşi altında gürültülü, boğucu ve alelade hayatın içine girer.” der.
“Türk edebiyatında onun kadar içinde yaşadığı devri bütün teferruatı ile gören ve gösteren başka bir şair yoktur” “Safahat, adeta, muayyen bir nokta-i nazardan tasvir edilen bir manzum romana benzer: Sokak, ev, kulübe, saray, meyhane, cami, köy, şehir, fakir, zengin, dindar, dinsiz, cılız, pehlivan, korkak, kahraman, halk, yüksek tabaka, münevver, cahil, yerli, yabancı, Avrupa, Asya, ticaret, siyaset, harp, sulh, şehircilik, köycülük, mazi, halihazır, hayal, hakikat, hemen hemen her şey Akif'in duyuş ve görüş sahnesine girer.
Ve o bunları yalnız şiirin değil, edebiyatın bütün ifade vasıtalarıyla anlatır:
Tasvirler yapar, portreler çizer, hikayeler söyler, fıkralar anlatır, konuşmalara başvurur, vaaz eder. Komik, trajik, öğretici, hamasi, lirik, hakimane her edayı, her tonu kullanır. Bu suretle Akif, şiirin hududunu nesir kadar, edebiyat kadar genişletir; hatta edebiyatı da aşar, onu hayatın ta kendisi yapar.”
DİDİN İÇİNE HAYATI KOYAN ŞAİR
Yine Kaplan, Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünden” adlı şiirini tahlil ederken, “Akif, kendisinden önce Türk edebiyatında kimsenin yapmadığı bir işi yapıyor. Mabede sokağı, dinin içine hayatı sokuyor.” der. “İnzivasında, insanların hallerini düşünen Yunus, bir gün:
“Kasdım budur şehre varam feryad ü figan koparam”
der. Fakat şehirde değil, ruhun içinde dolaşır.
Akif, şehrin içine gerçekten giren ve feryat ve figan koparan bir şairdir. Bu bakımdan o, eski tip dindarlardan tamamıyla ayrılır. Eski tip dindar, umumiyetle Allah'ı ve ahireti düşünür, cemiyete ve dünyaya önem vermezdi.
AKİF’İN ESAS KONUSU
Akif'in esas konusu dünya ve cemiyettir. Onun için din, insanları nizama sokan ve yükselten bir kuvvettir. Akif, müslümanlığa sadece bir ahiret dini gözüyle bakmıyor, onun dünyayı da düzeltebileceğine iman ediyordu.” “Akif'e göre, insanları kötüleştiren ihtiraslardır. İhtirasları tanzim eden kuvvetler -din bunların başında geliyordu- ortadan kalktı mı, fertler de, cemiyetler de hayvanlık seviyesine düşerler.”
KALABALIĞIN DİLİ
“Akif, bütün eserlerinde olduğu gibi burada da(Süleymaniye Kürsüsünden) kalabalığın dilini, üslubunu ve zihniyetini benimsiyor. Bu bakımdan o, başlıca gayeleri, şahsi ve orijinal olmak, yeni ve başka görünmek olan Servet-i Fünuncularla Haşim'den tamamıyla ayrılır. Akif, kalabalığın sade kelimelerini değil, deyimlerini, benzetmelerini, ifade, hatta bütün cümlelerini dahi almaktan çekinmez.”
“Ötüyor her taşın üstünde bir dilli düdük/ Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük”
“Halk dilinde de gevezeye "dilli düdük", manasız konuşmaya "ötmek, aptala "hödük" denir. Fakat bunlar çok ayrı yerlerde kullanılır ve böyle bir araya getirilmez. Akif, bu tabirleri Meşrutiyet devrinde sokak başında konuşan hatiplerle, onları dinleyen kalabalığa tatbik ederekgülünç bir tablo vücuda getiriyor”
“Vezin değiştirme, bir araya getirme, vezin ve kafiye içine sokma ameliyeleri tamamıyla Akif'in çalışması ile vukua geliyor. Kolay zannedilen bu iş, hususi bir mizaç ve kabiliyet ister. Herkese benzer gibi görünen Akif, bu mizaç ve kabiliyetle, nevi şahsına münhasır bir sanatkar olmuştur.”(1)
SAFAHAT
Safahat (Başlangıç 1911, tamamlanma 1933. Ömer Rıza Doğrul, Akif'in kitaplarına almadığı şiirlerini de ekleyerek Safahat'ı 1943'te tekrar yayınladı. M. Ertuğrul Düzdağ "Safahat"ın daha önceki baskıları arasındaki farkı gösteren yeni bir basımını 1987'de yayınladı.)
Kastamonu Kürsüsünde (1921, Milli Mücadele dönemindeki hutbeleri)
Kur'an'dan Ayet ve Hadisler (ölümünden sonra, 1944 seçme yazıları)
Mehmet Akif Ersoy'un Makaleleri (1987, Abdülkerim ve Nuran Abdülkadiroğlu)
Bir rivayete göre yaptığı Kur’an çevirisi vefatından sonra yakılmıştır.