Doç. Dr. Dilaver DÜZGÜN
Cumhuriyet döneminde Türkiye’de kurulan ilk üniversite, önceleri darülfünun adıyla çalışmalarını sürdüren, 1933 yılında kabul edilen bir yasayla üniversite adını alan İstanbul Üniversitesi’dir. Alt yapısı önceden hazırlanmış ve birçok birimleri çalışmalarına başlamış olan Ankara ve İstanbul Teknik Üniversitelerinin resmen kuruluşu ise 1946 yılında gerçekleştirilmiştir.
1955 yılında Ege ve Karadeniz Teknik Üniversitelerinin kurulmasıyla Türkiye’deki üniversite sayısı beşe çıkmıştır. Bunlardan sonra Türkiye’nin altıncı ve yedinci üniversiteleri olarak Atatürk ve Ortadoğu Teknik Üniversiteleri 1957 yılında çıkarılan kanunla kurulmuşlardır.
Kuruluş yıllarında Nebraska Üniversitesi model alınarak yapılandırılan, böylece bölge kalkınmasında önemli bir misyon üstlenmesi sağlanan Atatürk Üniversitesi, yarım yüzyılı aşkın geçmişinde sadece Erzurum’un ve Doğu Anadolu’nun değil, Türkiye’nin kalkınmasına ciddi katkılarda bulunan bir bilim kuruluşu olmuştur.
Hatta Türkiye sınırlarını aşarak dünyanın farklı ülkelerinde gerçekleştirdiği projeleriyle adını Türkiye dışında da duyurmuştur. Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ve bu ülkelerdeki üniversitelerle kurulan diyalogun son günlerde daha ileri bir düzeye taşındığını memnunlukla görüyoruz.
Atatürk Üniversitesi’nin ilk açılan fakülteleri olan Ziraat ve Fen-Edebiyat Fakülteleri başta olmak üzere bütün birimlerinde yıllardan beri kuramsal araştırmaların yanı sıra uygulamalı çalışmalara da ağırlık verilmiş, bölgenin birçok sorununa çözüm önerileri geliştirilmiştir.
Bölgemizdeki sağlık hizmetlerinden tohum ıslah çalışmalarına, KOBİ’lerin geliştirilmesinden eğitim yatırımlarına, çevre sorunlarının çözümünden tarih, coğrafya, edebiyat, halk bilimi araştırmalarına kadar pek çok gelişmede Atatürk Üniversitesi’nin öncü bir rol üstlendiğini memnunlukla görüyor ve böylesine güçlü ve köklü bir bilim kuruluşuna sahip olmanın gururunu yaşıyoruz.
Üniversitemizden mezun olan binlerce yetişmiş insan ülkemizin siyasetinde, bürokrasisinde, ekonomisinde etkin konumlara gelmişlerdir.
Ayrıca Atatürk Üniversitesi, üniversite kuran üniversite özelliğine sahiptir. Van, Kars, Erzincan, Ağrı ve Bayburt’ta kurulan üniversitelerin altyapısını hazırlamış, bu üniversitelerin açılışında etkin rol oynamıştır. Üniversitemizde yetişen yüzlerce öğretim üyesi, Türkiye’nin farklı üniversitelerinde görev almışlar, birçoğunda kurucu dekanlık, rektörlük gibi görevler üstlenmişlerdir.
Bu köklü bilim kuruluşunun köklü birimlerinden biri de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’dür.
Kuruluş sırası itibariyle Türkiye’nin üçüncü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü olan bu birim de yarım yüzyılı geride bırakmıştır.
Öncelikle bölümün kuruluşunu XX. yüzyılda yetişen seçkin aydınlarımızdan biri olan Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın gerçekleştirdiğini belirtmek gerekir.
1958 yılında İstanbul Üniversitesi’nden Erzurum’a gelerek Fen-Edebiyat Fakültesi’nin kurucu dekanlığını üstlenen Kaplan, bu fakülte bünyesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kurmuş, çoğu İstanbul Üniversitesi’nden öğrencileri olan Türkologları bölüme asistan alarak iyi bir akademik kadro oluşturmuştur.
Temeli sağlam atılan bölüm, 52. yılına girdiği şu günlere kadar daima güçlü bir öğretim kadrosuna sahip olmuştur. Her biri alanında birer otorite konumuna gelen birçok akademisyeni burada sıralamamız, bu sayfanın imkânlarını zorlayacak boyuttadır.
Bu nedenle sadece son günlerde hakkında bir anma toplantısı düzenlenen Prof. Dr. Kaya Bilgegil’den bahsetmek istiyorum.
Bölümü bugünlere taşıyan güçlü isimlerden biri olan Kaya Bilgegil, 1921 yılında Sivas’ın Gürün ilçesinde doğmuş, 1987 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Alanında bir otorite olan ve görev yaptığı süre içinde üniversitemizin yönetim kadrosunda yer alarak bu anlamda ciddi katkılar sağlayan Bilgegil, akademisyenliği, hocalığı ve kişiliği ile daima dikkat çekmiştir. Bu özelliklerinden dolayı geçtiğimiz hafta içinde hocamız için bir anma programı düzenlendi.
Türk Dil Kurumu ile Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünün ortaklaşa düzenledikleri program yoğun bir ilgi gördü. Panel yöneticisi Prof. Dr. Recep Toparlı, hocanın kıvrak zekâsını, Türkçeye hakimiyetini gösteren anekdotlardan örnekler verirken Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, onun kibarlığı ve hoşgörüsünü dikkatlere sundu.
Prof. Dr. Önder Göçgün, Bilgegil’in ismiyle müsemma bilge bir kişi olduğunu, ömrünü sadece edebiyata hasrettiğini, hem alim hem şair bir kişilik sergilediğini vurguladı. Prof. Dr. Yavuz Akpınar, 1990 öncesi dönemde Türk dünyasıyla ilgili bilgilere ulaşma noktasında karşılaşılan güçlükleri ve bu güçlükleri yenmede Kaya Bilgegil’in sağladığı desteği anlattı.
Prof. Dr. Naci Okçu, hocanın akademik araştırmalar sırasında gösterdiği titizliğe işaret etti. Prof. Dr. Turgut Karabey ise Bilgegil’in fiziki ve ruhsal portresini ortaya koydu. Yrd. Doç Dr. Zöhre Bilgegil, onun gençlik yıllarında yazdığı bir şiir defterinden bahsederek şiirlerinden örnekler verdi.
Gençlerin yüksek ideallere sahip olmaları, mesleki anlamda kendilerine güvenmeleri ve önlerine, geleceğe dair büyük hedefler koymaları yolunda bu tür etkinliklerin önemli bir yeri olduğu kuşkusuzdur.
Türkoloji âleminin bu sıra dışı ismini anma programının gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Eserleriyle ve kişiliğiyle önümüzde ufuk açan Prof. Dr. Kaya Bilgegil hocamızı rahmetle anıyorum.