ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Emniyetten Siber suçlarla mücadele seferberliği
Emniyetten Siber suçlarla mücadele seferberliği
Büyükşehir’de 7/24 karla mücadele mesaisi
Büyükşehir’de 7/24 karla mücadele mesaisi
Efendioğlu ÜNİDES projesini paylaştı
Efendioğlu ÜNİDES projesini paylaştı
Erzurum’da FETÖ operasyonu: 11 gözaltı
Erzurum’da FETÖ operasyonu: 11 gözaltı
Soğuk Rekoru Çat’ta
Soğuk Rekoru Çat’ta
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
8 Aralık 2009 Salı - 06:05

Milli Kültür ve Çağdaşlık

Kültür, insanın doğaya katkılarıdır. Doğa ya da tabiat, insandan bağımsız olan varlık dünyası olduğu hâlde; kültür, insanın ürettiği, insanın eseri olan varlık dünyasıdır. Bu anlamda kültüre, tarih, uygarlık veya medeniyet dememiz de mümkündür.

Milli Kültür ve Çağdaşlık

Aynı mefkûreyi, aynı coğrafyayı, aynı tarihi ve aynı kaderi paylaşan toplumların kültürüne millî kültür denir. Bir millî kültürün çağdaşlığı, bu kültürün mensuplarının, barış, huzur ve refah açısından, diğer kültürlere özenti içinde bulunmayacak bir gelişmişlik seviyesinde bulunması, dinamik ve yaratıcı olması demektir; millî kültürün tarihî oluşumunun sürekliliği anlamına gelmektedir. Bu açıdan tarih boyunca toplumların hayat seviyeleri aynı olmamıştır. Son yüzyıllarda, Batı toplumlarında bilimin gelişmesi, batılı toplumları diğerlerinden farklılaştırmıştır. Bugün dünyada birçok toplum, özellikle teknolojik güce sahip toplumlarla nasıl bir denge kurabilecekleri sorunuyla karşı karşıyadırlar. Batılı olmayan toplumlar, Batı bilimini ödünç alarak ve onun uygulanması sonucunda ortaya çıkmış olan kültürel hayat tarzlarıyla bütünleşerek mi çağdaşlığı yakalayacaklardır; ya da Batılılar gibi özgün bilim yaparak ve kendi ürettikleri bilimlerinin sonuçlarını uygulama alanına sokmak suretiyle, kendilerine özgü yeni hayat tarzları yaratarak mı?
Diğer bir ifadeyle, bu iki yoldan hangisiyle mutlu yaşamanın şartlarını gerçekleştirebileceklerdir. XX. yüzyıl ortalarına kadar birinci yol, baskın bir görüştür. Bu, Avrupa merkezli bir görüştür.
Bu görüşe göre, medeniyet tektir, bu da Avrupa medeniyetidir.
Avrupalılar dışındaki diğer insanlar ilkel, vahşi ve barbar toplumlardır. Bunlar medenileşmek, diğer bir ifadeyle çağdaşlaşmak için Avrupalılaşmak zorundadırlar. XX. Yüzyıl ortalarından itibaren,özellikle antropologların yaptıkları araştırmalar sonucunda bu görüş değişmiştir. Her toplumun kendine özgü bir kültüre sahip olduğu, bu kültürlerden her birinin, kendi içlerinde sistemli ve tutarlı oldukları; dolayısıyla gelişmelerini ya da çağdaşlaşmalarını kendi iç dinamikleriyle ve yaratıcılıklarının sürekliliği sayesinde gerçekleştirebilecekleri görüşü hakim olmaya başlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, 1923-1930 yılları arasındaki tecrübesiyle, böyle bir anlayışa ulaşmıştı. O, 1930 yılında kültürü şöyle tanımlıyordu:“...Medeniyet hars (kültür) tan başka bir şey değildir, ...Hars: a) Bir insan cemiyeti (toplum)nin devlet hayatında, b) Fikir hayatında,yani ilim (tabiî bilimler) de, içtimaiyat (sosyal ve beşerî bilimler) ta ve güzel sanatlarda; c) İktisadî hayatta yani ziraat (tarım)ta, zanaat(Arapça sanayi' kelimesinin tekili olan sınâ'at kelimesinin Türkçe söylenişidir. İnsanların maddeye dayanan ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte tecrübe, beceri ve ustalık gerektiren iş, sanat, meslek, endüstri yani sanayi' anlamlarına gelmektedir.) ta, ticarette, kara, deniz ve hava münâkalatçılığında (taşımacılık) yapabildiği şeylerin muhassalası (elde edilen sonuç. Bileşke) dır. Bir milletin medeniyeti dendiği zaman hars namı(adı) altında saydığımız üç nevi faaliyet muhassalasından hariç ve başka bir şey olamayacağını zannederim. ...Yüksek bir hars, onun sahibi olan millette kalmaz, diğer milletlerde de tesirini gösterir. Büyük kıtalara şâmil olur. Belki bu itibarla olacak bazı milletler yüksek ve şâmil harsa, medeniyet diyorlar. Avrupa medeniyeti,asrı hazır (içinde bulunulan yüzyıl) medeniyeti gibi.”(A. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım,1000 Temel Eser, İstanbul, 1991, s. 43 45)
Bu anlayışa göre her millî kültür, sadece kendi milletine değil, bütün insanlara hitap edebildiği, onlara barış, huzur ve refah götürebildiği ölçüde kendi sınırları dışına taşabilir, evrensel olabilir.
Kültürler, böyle yaratıcı dönemler yaşadıkları gibi, dinamizmlerini kaybettikleri, tıkandıkları dönemler de yaşamışlardır. Onların yeniden diriliş ve dönüşüm dönemlerine de şahit olunmaktadır.
Türk toplumu, tarihinde başarıyla tamamladığı köklü ve derin bir kültürel dönüşüm dönemi yaşamıştır; ikincisinin ise sancısını çekmektedir
Bunlardan birisi, Türklerin İslâmiyeti kabulleriyle birlikte yaşadıkları kültürel dönüşümdür. Bu dönüşümü Türkler başarılı bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Türklük kimliklerini kaybetmeksizin Müslüman olmuşlar, Müslümanlığı özümlemişler ve İslâm Dünyası içinde bin yıl önemli rol oynamış ve İslâm medeniyetine katkılarda bulunmuşlardır.
Türklerin bugün hâlâ sancılarını yaşadıkları kültürel dönüşüm hareketi ise, Batı kültürleriyle temasa geçişleriyle başlamıştır. Türkler, Türklüklerinden ve Müslümanlıklarından vazgeçmeksizin, Batı kültürlerinin ortaya koyduğu evrensel değerleri de özümleyecek olan bu dönüşümü de başarıyla tamamlayacaklardır. Bu tür kültürel dönüşümlerin, diğer bir ifadeyle, bir milletin tarihî oluşum sürecinin, iç bünyesinde tıkanmalara maruz kalmadan kendi iradesi dışında karşısına çıkacak bir takım âmiller tarafından engellenmeksizin, sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için aşağıdaki şemada gösterilen bir mekanizmayla hareket etmesi ve yaratıcı olması gerekmektedir.Her kültürün bir temeli, daha doğrusu tabanı vardır. Meselâ Türk kültürünün tabanı, birkaç bin yıl öncesi Orta Asya’sına kadar uzanır. Türk kültürü, Türklerin İslâm dinine geçişi ile birlikte, az önce de belirtildiği üzere, büyük bir dönüşüme uğramıştır. Üstelik İslâm öncesinde, daha çok da İslâmî dönemde, eski dünyanın bütün kültürleriyle temasa geçmiştir. Bunlarla kültürel etkileşim içinde bulunmuştur;etkilenmiş ve etkilemiştir. Yok olmamış, varlığını korumuştur.İki yüz yıldan daha fazla bir zamandır da,teknolojik gücüyle dünyaya hâkim olmak isteyen Batı kültürleriyle etkileşim içinde bulunmakta; onlar karşısında yok olmamak için büyük bir direnç göstermekte; aldığı unsurları özümlemeye çalışmakta ve yeni bir dönüşümün sancılarını yaşamaktadır. İç ve dış olumsuz bütün baskılara rağmen bu dönüşümü,kendi istikametinde gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Çünkü Türk kültürü canlı ve dirençli bir kültürdür. Bu dönüşümü daha hızlı gerçekleştirebilmesi, Türk bilim adamlarının bilinçli bir şekilde yapacakları araştırmalara ve geliştirmelere bağlıdır. Şemada da görüldüğü gibi, öncelikle Türk kültürünün tabanının ve bugününün ciddî bir biçimde tahlilleri yapılarak, bu kültürel tabanın doğru bilgisine ulaşılması gerekir. Bu sadece tarihçilerin ve sosyologların işi değildir. Bilim dallarından her biri, disiplinler arası bir yaklaşım ile Türk kültür tarihi içinde kendi tabanlarını analiz edebilmeli, bu alanın doğru bilgisine ulaşabilmeli ve bu bilgiyi bütün ülke gençliğine ve ilgilenen herkese iyi işlenmiş bir Türkçe ile yayabilmelidir.
Elbette bu yetmiyor.
Türk bilim adamlarının ayrıca, yine şemada görüldüğü gibi, bütün çağdaş kültürlerin tabanlarını ve bugünlerini de analiz ederek, bunlar hakkında da doğru bilgi elde etmek için yoğun çalışmalar içine girmesi gerekmektedir. Şüphesiz genel analizler yapılabilir, ancak her bilim dalıyla uğraşan bilim adamları, bütün kültürlerde kendi alanlarının doğru bilgisine ulaşmak mecburiyetindedirler. Bir bilim adamının onlarca, hatta yüzlerce dil öğrenmesi mümkün değildir. Çünkü en azından zamanı yetmez. İşte burada tercüme büyük rol oynamaktadır. Şemada da görüldüğü gibi, tercüme işinin büyük bir çevirmenler ordusu tarafından üstlenilmesi gerekmektedir.Bu iş devlet tarafından örgütlenebileceği gibi,özel teşebbüs ya da sivil toplum kuruluşları tarafından da yapılabilir. Fakat hangi kesim tarafından ele alınırsa alınsın geçici veya kişilere bağlı kalmamalı, mutlaka kurumsallaştırılmalıdır.
Her kültürden tercüme yapabilecek uzmanlar yetiştirilmeli; her kültürden yapılacak temel eserler tespit edilmelidir ve uzmanlar tarafından bu eserler Türkçe’ye çevrilmeli ve bunlar hakkında elde edilen doğru bilgi, ortaöğretim ve üniversite gençliği başta olmak üzere, ilgili herkese duyurulmalı ve yayılmalıdır. Şemada görüldüğü gibi, her millî kültür,dil, bilim, eğitim öğretim, sosyal yapı, ekonomi, yönetim, hukuk adalet, din, sanat, edebiyat, siyaset vb. muhtelif boyutlardan oluşmaktadır. Bu sınırlı bir alan değildir. Bir boyutlar yelpazesi söz konusudur. Her boyut, yukarıda anlatıldığı üzere, kendi kültürünün ve diğer kültürlerin tabanlarının ve bugünlerinin doğru bilgisine ulaştıktan ve ilgili bütün unsurları elde ettikten sonra, kendi diyalektiği içinde yaratıcı hamleye girişerek, kendisini yenileyecek ve geliştirecektir. Bütün bu mekanizma Türk diliyle gerçekleştirilecektir. Böylece, bir taraftan da Türkçe gelişecektir. Türkçe’de özgün bilgi üretileceği için, bu bilgiyi öğrenmek için diğer toplumlar da Türkçe öğrenmeye çalışacak;Türk kültürü sadece alıcı değil, verici olmaya başlayacaktır... Hatta Türkiye dışındaki Türk Dünyası, dünya hakkındaki doğru bilgiyi ve dünyadaki bilimsel gelişmenin sonuçlarını,Türkiye Türkçe’sinden çok daha kolay bir biçimde takip etme imkânına kavuşacakları için,Türkiye Türkçe’si, Türk dünyasının ortak dili hâline gelecek ve bu hâliyle de dünya dilleri arasında da saygın bir yer edinmiş olacaktır.
Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur: Söz konusu bütün boyutlar, mümkün mertebe aynı seviyelerde gelişmelidir. Boyutlardan biri C seviyesinde gelişirken, diğeri B veya A seviyesinde kalırsa dengeler bozulur, boyutlar arasında çatışmalar ortaya çıkar ve toplumun huzuru kaçar. Bütün boyutlar aynı seviyede gelişirse,boyutlar arasında uyum ve toplumda huzur gerçekleşir, refah artar... Kültürün yeniden kurulmasının, gelişmesinin ve dönüşmesinin,sağlıklı çağdaşlaşmanın yolu budur... Dünya tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmiş, bugün ise bilgi toplumu hâline gelmiştir.
İslâm dünyası ve dolayısıyla da Türk toplumu, sanayi toplumuna dönüşme fırsatını kaçırmıştır. Bilgi toplumu olma noktasında da gerekli hamleyi henüz gösterememiştir ve ara giderek açılmaktadır. Halbuki bu konularda Müslüman toplumların öncelik taşıması gerekir.Bilim, kadın erkek her Müslüman üzerine farzdır. İslâm literatüründeki klâsik tasniflere göre, ilim ikiye ayrılır: İlmü’l Edyân ve İlmü’l Ebdân. Bunlar eskiden dar anlamda, din bilimleri ve beden bilimleri (tıp) olarak anlaşılmıştır. Halbuki bunlar bilimlerin bugünkü modern tasnifine göre, Beşerî Bilimler ve Tabiî Bilimler olarak değerlendirilebilir. O hâlde işe, bu alanlarda doğru bilgi üretmekle başlanılması gerekmektedir.
O hâlde, çağdaşlığın temeli gerçek üniversitedir. Millî devletin millî üniversitesi, şemada görüldüğü üzere, hem kendi millî kültürünün hem de dünyadaki bütün diğer kültürlerin geçmişinin ve bugününün doğru bilgisini üretecek, bu bilgileri kendi kıymet hükümlerinin süzgecinden geçirerek, insanlığın geleceğine yönelik tasarımlar ve projeler ortaya koyacak ve bunları uygulama alanına aktaracaktır. Hem manevî, hem fikrî, hem de maddî alanda üretecek ve insanlığın mutluluğuna katkıda bulunacaktır. Öyleyse toplumun her ferdi, her kurum ve kuruluşu, araştırma ve bilim; eğitim ve öğretim alanlarında ne yapabileceğini yeniden düşünmeli ve harekete geçmelidir...
 
Not: Bu yazı Diyanet aylık Dergisi’nin Mart 2004 sayılı nüshasından alınmıştır.

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Bir İngiliz Subayının Penceresinden: Plevne Savunması
Milli mücadelemizde kendi gayretiyle düşmana mukavemet eden şehirlerimizin ...
Tedbir Kuldan, Takdir Allah’dan
Domuz Gribi, toplumda büyük bir tedirginlik ve endişe oluşturdu. Hatta ...
Bireyin Anlam Arayışı ve Din Eğitimi
Esasen İslam’a göre, indirilen Kitab’ı da kâinat kitabını da insanoğlu ...
 
Suikasta Kurban Giden Bir Sadrazamın Günlüğü
Osmanlı Devleti’nin ömrünün son demlerine girdiği 19. yüzyılın sonları ...
Kurban, Dua ve Paylaşım
Her insanın kendisine verilen sayısız nimetlerden dolayı, Yüce Rabbine ...
Tarih Felsefecisi Toynbee’nin Tecrübeleri [1]
20 yüzyıla damgasını vuran İngiliz düşünür, diplomat, tarih felsefecisi ...
 
Kul Hakkı
İnanç, dinin teorik yönünü, icraât ve fiiliyât anlamında amel ise, pratik ...
Sağlıklı Eğitim, Sağlıklı Toplum (XIII)
Yetişkinleri eleştiren yaklaşımımıza karşın şunu da söylemeliyiz ki yetişkinlerin ...
Kurban İbadeti ve Bilmediklerimiz..
Diyanet İşleri Başkanlığı, yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla kurban ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Prof. Dr. Fatih Alper gibi derman olacaksın !
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Örnek İnsan Ömer Daştan ve…
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Dadaşların kar üstünde cirit dansı
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
İş Yapma Ayrı Sahiplenme Ayrı İştir Ve Erzurumspor
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kayyım uygulaması milletin ortak talebidir
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Onurun 41. Yılı
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva