Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Çocuk masumdur, çocuğun masumiyetine el uzatan hele canına kasteden herkes alçaktır, canidir. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Irak’ta içlerinde çocuklarında olduğu masumları katleden herkesi huzurlarınızda lanetliyorum. Bizim için zulümden kaçarak hayatlarını ve onurlarını kurtarmak için Türkiye’ye gelen herkes öz kardeşimizle aynı mesafededir” dedi.
AFAD lojistik depolarının toplu açılış töreni, ATO Congresium’da gerçekleştirildi. Törene, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Beşir Atalay ile çok sayıda davetli katıldı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışını gerçekleştirdikleri 22 lojistik merkezin hayırlı olmasını diledi. Türkiye’nin afetler karşısında yeterli hazırlığa sahip olmamanın bedelini birçok defa ve ağır şekilde ödemiş bir ülke olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun ciddi bir tecrübesine sahip olunduğunu söyledi. Başbakanlığı döneminde 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl önce yaşanmış afetlerin yol açtığı mağduriyetlerin tazminine yönelik pek çok çalışmaya şahit olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, afet sonrası zararın tazminin dahi bu kadar uzun sürüyorsa afet sırasında yaşananları takdirlere bıraktığını ifade etti.
“DÜZCE DEPREMİ ADETA YÜZÜMÜZE ÇARPILAN BİR AFET OLDU”
Erdoğan, son olarak 1999 yılında Düzce depreminde Sakarya, Kocaeli ve Bolu’yu kapsayan depremde bu konuda eksiklikleri, yanlışları, sıkıntıları tüm açıklığıyla gösterdiğini ve bunun adeta yüze çarpılan bir afet olduğunu belirterek, “Koskoca devletin bir felaket karşısında tamamen beceriksizlikten, tamamen iş bilmezlikten kaynaklanan bir acziyetine, çaresizliğine hep birlikte şahit olduk. Kendimizde bu sıkıntıları bizzat görme, bizzat tespit etme imkanı bulduk. Ben bizzat o dönemde gittim afet bölgelerini gezdim. Oradaki durumları yerinde gördüm. Bunun için hükümetlerimiz döneminde bu konuya önem verdik. Çok yönlü çalışmalar gerçekleştirdik. Muhtemel afetlerde ortaya çıkacak zararları, yıkımları, kayıpları en aza indirecek tedbirleri birer birer hayata geçirdik. Binaların depreme dayanıklı şekilde inşa edilmesinden buna uygun olmayan yerleşim yerlerinin tamamen yıkılıp yeniden yapılmasına kadar pek çok düzenleme gerçekleştirdik. Bunun yanında afetlerin ardından gerçekleştirilecek acil müdahale faaliyetleri için çok ciddi bir organizasyon kurduk. Ayrı alanda çalışan tüm kurumlarımızı 2009 yılında Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı yani kısa adıyla AFAD çatısı altında birleştirdik. Nitekim 2011 yılında Van’da yaşanan depremde tüm bu gayretlerin neticelerini görmeye başladık” diye konuştu.
“BİZ AKDENİZ’E ‘BALIK BİLMEZSE HALİK BİLİR’ DEDİK”
Van depreminin üzerinden 24 saat geçmeden tüm acil yardım ekiplerinin devletin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının tüm imkanlarının Van’a ulaştığını ve kurtarma çalışmalarının başladığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, acil kurtarma çalışmalarının hemen ardından bir yandan şehirdeki yıkımları ortadan kaldırırken, bir yandan da daha güzeliyle, daha sağlamıyla yıkılanların yerine yenisini yapmanın gayreti içinde olduklarına dikkat çekti. Depremin üzerinden bir yıl geçtiğinde bu konuda çok önemli mesafe kat ettiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İkinci yılda ise ufak tefek eksiklikler haricinde Van’ı, Erçiş’i, Edremit’i adeta yeniden inşa, ihya etmiş aya kaldırmıştık. AFAD hızlı ve etkin mücadele gerçekleştiren bir kurum olma özelliğini güçlendirmek için bugünde 22 ilimizdeki 22 lojistik merkezinin açılışını yapıyoruz. Tabi burada AFAD’ıyla, Kızılay’ıyla diğer STK’larla el ele atılan bu adım Van’daki o felaketi biran önce ortadan kaldırma imkanını bize sağladı. Bunların yanında TOKİ çok kısa zamanda orada 17 bin civarında konut inşa etmek suretiyle adeta yeni şehirler inşa edildi. Van’da bu böyleydi, Edremit’te böyleydi, Erciş’te böyleydi. Ben ‘göl’ demiyorum. Van Denizi’ne nazır şehirler inşa ettik ve bundan dolayı iftihar duyuyoruz. Bunun kadrini, kıymetini bilmeyenler olabilir ama biz Akdeniz’e ‘balık bilmezse Halik bilir’ dedik ve adımımızı böyle attık. Kaldı ki devlet sorumluluğunu bilen bir anlayışla buna yaklaştık ve elimizden gelen bütün imkanlarla seferber olduk. Şuanda AFAD’ın bu merkezlerinin toplam sayısı 27, diğer 5 ilimizdeki merkezlerde inşallah yıl sonuna kadar hizmete girmiş olacak. Tamımı eski rakamla 300 trilyon liralık bir yatırım olan bu lojistik merkezleri sayesinde her hangi bir afet veya acil durum anında o bölgedeki insanlarımıza en süratli şekilde yardım eli uzatılması mümkün olacak. 1999 Düzce depreminde yıkıntıların altında kalan bir devletten bugün ülke içinde ve dünyada yaşanan tüm afetlere, krizlere anında ve etkili şekilde müdahale edebilen bir Türkiye’ye geldik. Ne mutlu bize ki artık Türkiye’nin hem ülke içinde hem de dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşana bilecek deprem, sel, çığ, heyelan, yangın veya insani kriz durumlarında süratle hareke geçebilecek bir sistemi ve imkanları var” şeklinde konuştu.
“ÜLKEMİZİN VE MİLLETİMİZİN BOŞA HARCANACAK NE TEK KURUŞU NE DE BİR DAKİKA VAKTİ VARDIR”
“Rabbim bizi her türlü krizden ve afetten korusun” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“12 yıl önce göreve geldiğimizde hatırlayın bizim donörler toplantısında uluslararası camiada verebildiğimiz destek deydi, bakın çok ilginçtir, 45 milyon dolardır. Ama şuanda geldiğimiz nokta hamdolsun 4.5 milyar dolar. Bakın nereden nereye geldik. ‘Veren el alan elden üstündür’ dedik ve hiçbir zaman kaybetmedik. Her zaman güçlenerek yola devam ettik. Tabi bu tür felaketlerle karşılaştığımızda da uzanacak yardım elinden rabbim bizi mahrum bırakmasın. İşte bu merkezden afet ve kriz anlarında bize uzanacak yardım ellerini destekleyecek, gerekli imkanları sağlayacak, hazırlıklı olmamızı temin edecek yerlerdir. Az önce başkanda ifade etti, 15 dakika ulaşabilme imkanı çok önemli bir şey. Çadır, battaniye, yatak, mutfak seti ve diğer tüm ihtiyaçların her şeyiyle içinde yer aldığı konteynırlar 24 saat faaldeki bu depolarda hazır bekletilecek. Bunların tabi bilişim teknolojisiyle destekleniyor olması ayrıca bir takip mekanizmasını ve nereden nereye, nasıl şuanda nerede bunları takip açısından büyük önem arz ediyor. Bu konteynırlar gerektiğinde dünyanın her yerindeki mağdurlara ulaştırılacak şekilde, küresel dolaşım sistemine uygun olarak üretildi. Tabi depo deyince aklınıza eksinin içindeki her şeyin kısa sürede çürüdüğü, farelerin cirit attığı kokudan girilemeyen yerler gelmesin. Böyle depo değil. Bunlar az öncede izledik, içlerindeki nemin dahi sürekli kontrol altında tutulduğu, transferlerin uydu üzerinden izlene bilen konteynırlar. Biz bu işi görüntü olsun, göz boyasın diye kesinlikle düşünmüyoruz. Kesinlikle bu şekilde yapmıyoruz. Ülkemizin ve milletimizin boşa harcanacak ne tek kuruşu ne de bir dakika vakti vardır. Amacımız afet anında en çabuk ve en etkili şekilde insanımızın yardımına koşa bilmektir.”
“KOMŞUSU AÇKEN TOK YATMAYI KINAYAN BİR İNANCIN MENSUPLARI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışını yaptıkları bu merkezleri, bu tür çalışmaları medeniyette, tarihte güçlü şekilde var olan dayanışma, yardımlaşma kültürünün kurumsallaşmış biçimi olarak gördüklerini ifade etti. Türkiye’nin çok güçlü vakıf medeniyetinin olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugünde pek çok sivil toplum kuruluşumuz dernek veya vakıf çatısı altında bu geleneği sürdürüyorlar. AFAD’ı da kendi alanında vakıf mantığı ile çalışan, vakıf işlevi gören bir kurum olarak değerlendiriyoruz. Komşusu açken tok yatmayı kınayan bir inancın mensupları elbette afet durumlarında da aynı hassasiyeti gösterecektir” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün gerçekleştirdiklerin muhtarlar toplantısında 10 ilden gelen muhtarları ağırladığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıda yaptığı konuşmaların bazı bölümlerini tekrar hatırlattı.
“VATANDAŞINA KARA GÜNÜNDE SAHİP ÇIKMAYAN BİR DEVLETİN VARLIĞI SORGULANIR HALE GELİR”
Türkiye’nin artık nüfusunun arttığını, şehirlerin büyüdüğünü, hayatın günlük işleyişinin karmaşıklaştığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizimde buna uygun şekilde tarihimizde, kültürümüzde var olan hasletleri geliştirmemiz, belirli bir işleyişe, belirli bir yapıya kavuşturmamız gerekiyor. Dün evi depreme, sele, yangına, heyelana maruz kalanın yardımına komşuları kendi aralarında organize olup koşuyordu. Bugün onlarla birlikte hatta onlardan önce AFAD’ın bu işi yapıyor ve yapacak bundan hiç endişeniz olmasın. Dün başı herhangi bir şekilde dana düşen evsiz barksız kalan kimse ailesi ile birlikte anne babasının kardeşlerinin, amcasının yani yakın akrabalarının hatta komşularının evine sığınıyordu. Yıllarca orada barınıyordu. Bugün onların bu ihtiyaçlarını akrabaları ve komşularından önce AFAD karşılıyor. Çünkü hepimiz bu büyük ailenin, bu büyük milletin birer evladıyız, birer ferdiyiz. Vatandaşına kara gününde sahip çıkmayan bir devletin varlığı sorgulanır hale gelir. Bizim anlayışımıza göre devlet insan için vardır. Hizmet için vardır. Ne diyoruz, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Evet bizim tüm derdimiz insanımızı yaşatmak. Hasta olduğunda ona doktor, ilaç sağlayarak yaşatmak. Hatırlayın, 10-12 yıl önce doktorun verdiği reçetedeki ilacı bulamayan bir ülkeydik. Ama şimdi istediğin eczaneden gidip ilaçlarını alabilen bir Türkiye geldik. Bakın nereden nereye. Yoksulluğa düştüğünde başını sokacak ev, yiyecek ekmek, yakacak odun vererek onu yaşatmak devletimizin görevidir. Eğitim, çalışma, konut, inancını yaşama imkanı sağlayarak onu yaşatmak. Bunca okulu, bunca sağlık kuruluşunu, bunca yolu, bunca barajı, bunca sosyal yardım hizmetini işte bunun için yapıyoruz. Biz istiyoruz ki 78 milyon vatandaşımızın her biri refah bakımından, insan hakları bakımından, demokrasi bakımından hak, hukuk bakımından en iyi hizmetleri alsın” şeklinde konuştu.
“BİZ ENSAR BİLİNCİNE SAHİP BİR MİLLETİZ”
“Benim vatandaşımın ABD’deki, Avrupa’daki insanlardan neyi eksik. Niçin onların sahip olduğu imkanlar daha fazlasıyla bizde olmasın” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık bu konuda çok ciddi mesafeler katedildiğini kaydetti. Artık geri dönüşlerin başladığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Artık Türkiye’den gidenler şimdi Türkiye’ye dönüyor. Geçtiğimiz 12 yılda Türkiye’yi üç kat büyüterek bu konudaki iddiamızı, kararlılığımızı ortaya koyduk. Şimdi 2023 hedeflerimize adım adım ilerliyoruz. Daha çok çalışıyoruz, daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, daha çok mücadele ederek bu hedeflerimize ulaşacağımıza yürekten inanıyorum. Bugün burada Mardin’deki, Malatya’daki, Şanlıurfa’daki, Suruç’taki, Islahiye’deki, Harran’daki kamplardan gelen misafirlerimiz var. Çocuklarımız var. Hepsine tüm milletim adına bir kez daha ülkemize hoş geldiniz diyorum. Misafirlerimiz sağolsunlar kadirşinaslık göstermişler. Az önce Başbakan yardımcımız da ifade ettiler. Evlatlarına şahsımın ve eşimin adlarını, ülkemin, Türkiye olarak adını, AFAD adını koymuşlar. Bu evlatlarımızın her birinin isimleriyle yaşamalarını diliyor kendilerine rabbimden uzun ve hayırlı bir ömür temenni ediyorum. Çocuk masumdur, çocuğun masumiyetine el uzatan hele canına kasteden herkes alçaktır, canidir. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Irak’ta içlerinde çocuklarında olduğu masumları katleden herkesi huzurlarınızda lanetliyorum. Bizim için zulümden kaçarak hayatlarını ve onurlarını kurtarmak için Türkiye’ye gelen herkes öz kardeşimizle aynı mesafededir. Aynı hükümdedir. Esasen tarihin her döneminde zulümden kaçan herkes için bu coğrafya bir sığınak, bir güvenli çatı olmuştur. İspanya’dan sürülen Yahudilerin istikametleri burası olmuştur. Kafkasya’da dinleri, inançları ne olursa olsun zulme uğrayan herkese bu topraklar kucağını aşmıştır. Balkanlardan Türkistan’a kadar başı dara düşen her kardeşimizin bu topraklar vatanları olmuştur. Yurtları olmuştur. Suriye’de Esed rejiminin zulmü başladığında oradan gelen kardeşlerimize aynı anlayışla, aynı samimiyetle, aynı muhabbetle bağrımıza bastık. Irak’ta DAİŞ zulmü başladığında oradan ayrılmak zorunda kalan kardeşlerime de aynı şekilde kollarımızı açtık. Biz ensar bilincine sahip bir milletiz. Ülkemize gelen her kardeşimizi muhacir olarak görür, muhabbetle karşılarız. Onlara evimize açar ekmeğimizi bölüşürüz.”
“KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLMAK İŞTE BUDUR VE BİZİM İÇİN ŞEREFTİR”
Bugün Suriye ve Irak’taki olaylardan kaçarak Türkiye’ye gelen yaklaşık 2 milyon kişinin bulunduğu, 10 ilde 25 barınma merkezlerini kurulduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, barınma merkezlerinde yaşayanlar için sağlıktan gıdaya, eğitime, konuta kadar pek çok destek hizmeti verildiğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çalışmalar için harcanan kaynağın 5.5 milyar doları bulduğunu belirterek, bunun yaklaşık 256 milyon dolarının dışarıdan geldiğini söyledi. Şuanda Avrupa’da yaşayan Suriyeli mülteci sayısının 130 bin olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hani insan hakları, hani insan hakları evrensel beyannamesi, hani siz mazlum insanlara sahip çıkıyordunuz, hani Avrupa Birliği Müktesebatı, neredesiniz? Az önce Numan beyinde söylediği gibi bir araya geldiğimiz zaman bizi pofpofluyorlar; ‘Yaptıklarınız her zaman her türlü takdirin üstündedir. Gerçekten bu kadar insana bakıyorsunuz, her türlü övgünün üstündedir.’ Paradan bahset paradan, hiç paradan bahsetmiyorsun. Bizden de bu kadar destek olsun demiyorsun. Bu ifadelere bizim karnımız tok, zaten size güvenerek bu adımları da atmadık. Biz öyle bir medeniyetin varisleriyiz ki bizim medeniyetimizde bu var. Ta buradan Hint Yarımadası’na kadar uzanan eller yatıyor bizim medeniyetimizde. Onların torunları olarak bizde ta Açe’ye kadar uzandık, gittik Açe’yi imar ettik. Sri Lanka’yı imar ettik. Bu Müslüman’dır, bu Budist’tir demedik. Onlara konutlar yaptık. Niye? İnsani, vicdani, İslami görevimiz buydu da onun için. Suriye’de Irak’ta kardeş kardeşe bugünler için lazım değil mi? Biz bugün bu sıkıntılı zamanlarında Suriyeli, Iraklı kardeşlerimize kucak açmazsak yarın onların yüzüne nasıl bakarız. Daha da önemlisi kendi milletimizin yüzüne nasıl bakarız. Eğer bu şekilde davranmazsak inancımızın, tarihimizin, kültürümüzün emanetine ihanet etmiş olmaz mıyız? Siz bakmayın Suriyeli, Irak’lı kardeşlerimizi ‘ülkemizde misafir etmemize ihanet’ diyenlere. Siz bakmayın Başbakan olduklarında Suriyelileri ülkelerine göndereceklerini söyleyenlere, onlar ensar ne demektir bilmezler, onlar muhacir ne demektir bilmezler, onlar milletimizin gönül kapısının ne kadar açık olduğunu bilmezler. Bunları bilmedikleri içinde aslında hiçbir zaman bu ülkede bunlar başbakan olmazlar ve asla kimseyi ülkelerine geri gönderemezler. Bakınız burada size 2012 yılında yaşanmış bir hadiseyi hatırlatmak istiyorum, Şam’da yaşarken anneleri ve babaları Esed rejiminin bombalı saldırısında hayatlarını kaybeden üç kardeşin hikayesi bu. Bu hikaye ülkemize sığınan on binlerce çocuğun yaşadıklarını anlatıyor. Yaşları ne biliyor musunuz, 13-10-8. Bu kardeşler anne babalarını kaybediyorlar, kaybedince he yapıyorlar biliyor musunuz, gözyaşları içinde Türkiye’ye doğru yola çıkıyorlar. Yanlarında kimse yok. Tek başlarına. Şam’dan bindikleri bir araç bunları sınırımıza yakın bir bölgeye kadar getiriyor. Yaya olarak yollarına devam eden üç kardeş el ele tutuşup 10 saatlik bir yürüyüşün ardından ayakları kan revan içinde perişan bir halde Türkiye sınırından içeri giriyorlar ve bizim oradaki görevlilerimiz orada onlara sahip çıkıp getirip Hatay’a yerleştiriyorlar. Kimsesizlerin kimsesi olmak işte budur ve bizim için şereftir. Biz bu mirası atalarımızdan aldık. Şanla, şerefle evlatlarımıza devredeceğiz. Sadece sınırlarımıza gelenleri bağrımıza basmakla kalmıyoruz. Bu üç evladımızla birlikte tüm mağdurların sesini dünyayı duyurmak için tüm gücümüzü kullanıyoruz” şeklinde konuştu.