YABANCI KELİME SALGINI
Günümüzde yabancı kelimelere olan özentinin Türkçe'yi evden, sokaktan, iş yerinden, eğitim ve öğretim kurumlarından, yazılı ve görsel medyadan dışlayacak duruma getirdiğini kaydeden Salim Küçük, bu yabancı dil düşkünlüğünün Türkçe'ye zarar verdiğini ve "Anadilimiz Türkçe, Vatanımız Türkiye" gerçeğini unutturacak bir hale getirdiğini dile getirdi. Küçük, "Ticarette ekonomik kaygılarla satışa sunulan ürünlere yabancı adlar verme ülkemizde hızla yaygınlaşmakta ve moda haline gelmektedir. Örneğin bir mobilya
mağazası, oturma grubu dediğimiz ürününü satış listesinde 'Matilda, Juliet, Cathy, Emily, Rodin, Da Vinci, Poseidon, Paco, Maria, Kamelya, Paris Jasmine, Alex, Olimpus, Viyana, Ares, Perge, Victoria, Clasis, Candy, Hermes, Venüs' gibi yabancı isimlere adlandırmaktadır. Aynı şekilde Türkçe adeta sokaktan kovulur bir hale gelmiştir. İş yeri tabelalarına baktığınızda 'Baggage, Angel, Shoes, Fa-Mode, Cinevizyon, By-Modeks, Fresh Car, Image Center, Modex Jeans, Jovi Jeans Wear, Balerino Shoesland, Puffy Center,Red Rose, Este Life, New Man, Free Shop, Hobby Center, Podyum Leather Shop, Sunset Game Center, İntel İnternet Cafe, Moonlight İnternet Cafe, Life Cafe, Techno İnternet Cafe' gibi iş yeri adları İngilizce'nin sokaktaki varlığını onaylamakta ve bu tür iş yerlerinin gelecekte çoğalacağına işaret etmektedir. Sinema isimlerine baktığınızda da aynı özentiyi görürsünüz. Mesela İstanbul'da tespit edilen 87 sinemanın 72'sinin adı İngilizce ad taşımaktadır. TV magazin program isimleri bile Türkçe'nin her yerdenkovulacak duruma geldiğinin göstergesidir" diye konuştu.
"BELEDİYELER KANUNU DEĞİŞMELİ"
Türkçe'nin korunması için öncelikle Belediyeler Kanunu'ndaki yasal boşluğun ortadan kaldırılması gerektiğine dikkat çeken Küçük, bu boşluğun 26 yıldır doldurulamadığını kaydetti. Küçük, "1930'lardan 1980'e kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 21. maddesinde 'Dükkanlarla ticari ve sınai müesseselerin ve serbest meslek erbabının çalıştıkları yerlerin kapılarına sahiplerinin ad ve soyadları ile müesseselerinin ad ve soyadları ile müesseseleri veya ilgili şahısların işini gösterenTürkçe bir levha asmak mecburidir. Bu levhalara şayet Türkçe'den gayri dil veya yazı ile yazılmak istenirse bunların genişliği ve puntoları Türkçe'nin yarısını geçemez ve Türkçe'nin altına yazılır. Levhaların Türkçe'den başka bir dil ve yazı ile yazılmış kısımları için de 2 kat vergi alınır' şeklinde bir hüküm vardı. Ancak bu kanunun yerine geçen 26.05.1981 tarih ve 2464 sayılı kanunda böyle bir hükme yer verilmemiştir. Dolayısıyla yasal bir boşluk oluşmuş ve durum İngilizce ve Fransızca kelimelerin lehinedönmüştür. Bu nedenle Belediyeler Yasası'nda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır" şeklinde konuştu.
"TÜRKÇE'DEKİ KİRLİLİK TÜRK DÜNYASINDAN KOPARIYOR"
Türkçe adlar vermeyi toplumsal bir alışkanlık haline getirmemiz ve Türkçe düşünmeyi bir yaşam şekline dönüştürmemizin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu belirten Salim Küçük, aksi durumda Türkçe düşünenlerin azaldıkça yabancılaşmanın artacağını ve Türkçe'nin söz diziminin de bundan olumsuz etkilenmeye devam edeceğini ifade ederek, şöyle konuştu:
"Türk dili, terim üretmede kısır ve yetersiz bir dil değildir. Türkiye Türkçe'si yetersiz kaldığında Türk dilinin diğer şive ve lehçelerine başvurmak mümkündür. Yapım ekleri yönünden Türkiye Türkçe'si son derece işlek bir yapıya sahiptir. Dilimize giren her yabancı kelime Türkçe'de çözülmeye, bozulmaya ve yabancılaşmaya zemin hazırlamakta, toplumsal olarak bireyler arasındaki bağ ve yakınlığın azalmasına sebep olmakta ve gerek Türk soylu devletlerde, gerekse Avrupa Birliği sınırları içerisinde yaşayanvatandaşlarımızla aramızdaki kültür ve dil bağını zayıflatmaktadır. Bugün esprilerimiz, iş yeri adlarımız, vurgu ve tonlamalarımız, jest ve mimiklerimiz, yiyecek, giyecek, mobilya, eğlence ve renk kültürüne kadar her şeyimizle yabancılaştığımız, ithal bir dünyayla karşı karşıyayız. Bu süreç milli kültürümüzde, kimliğimizde derin yaralar açıyor. Yaşam tarzımız, alışkanlıklarımız, davranışlarımız farklılaşıyor. Ülkemizde dil kirliliği konusunda anayasadaki hükümlerden yararlanılarak dil zaptiyeliğine varmayanulusal bir dil politikasına ve yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu ortadadır. Türkçe kelimeler aleyhine genişlemesi şeklinde nitelendirebileceğimiz dil kirliliği bugün Türkiye Türkçe'sini olduğu kadar diğer Türk topluluklarını ve devletlerini de yakından etkilemektedir. Bu konuya en az Türkler kadar Azeriler de duyarlılık göstermektedirler. Örneğin Ankara'da toplanan Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı'nda Azerbaycan'ın tanınmış şairlerinden Bahtiyar Vahapzade, 'Biz 70 sene esaret altında yaşadık. Resmi dilimiz Rusça idi. Ağır baskılara rağmen ana dilimiz Türkçe'yi muhafaza edip bu günlere getirdik. Siz, bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti olarak ne gibi bir güçlüğe uğradınız, kimden baskı gördünüz de dilinizi bu hale soktunuz?' deme ihtiyacını duymuştur."