Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Yıldız, 5 Aralık Dünya Toprak Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı.
Prof. Dr. Nesrin Yıldız mesajında, “Unutmayalım toprak bütün zenginliklerin aslıdır ve kaynağıdır. Toprak, bir gramında milyonlarca mikroorganizma için barınak ve besin kaynağı, çayır, mera ve orman, tahıl, sebze, meyve, bağ bahçe, endüstri bitkileri gibi özel kültür bitkilerinin yetişme ortamı, suyun deposu ve süzgeci, atık ve artık ayrıştırıcı, ekolojik döngülerin ana istasyonlarından biri, doğal gaz, petrol, jeotermal enerji, taban suları gibi doğal kaynakların ambarı, toplumsal alt yapı ve konut temeli. Ülke ekonomisinde son derece önemli rol oynayan yer altı servetlerimizin kaynağı, bitkisel ürünlerin (yüzde 78) ve doğal ilaçların üretim fabrikası, ölümün sessizliğini ebedileştiren istirahat yeridir. Toprak farklı insanlar veya farklı meslek grupları için farklı anlam ifade eder ; çiftçi, bahçıvan, asker, mühendis, hidrolog, çevreci, iş adamı, arkeolog veya pedolog vb için toprak farklı şeyler ifade eder., Bu anlamlar ; bitkisel üretkenlik, vatan, inşaat malzemesi , çimento, cam, seramik, binalar, baraj ve çanak çömlek malzemeleri için ham madde vb çağrışımlardan ibarettir. Toprak bilimcilerin uzmanlık alanlarına göre toprak fizikçiler için üç fazlı sistem, toprak kimyacıları için kimyasal özellikleri ve kompozisyon reaktörleri, Bitki Besleme ve Toprak verimlilik uzmanlarına göre bitki besin maddelerinin depoları ve transformatörleri, Hidrolojistlere göre su tamponlayıcı , çevre bilimcilere göre toprak tehdit ve baskı (mobing) altında olan doğal bir kaynak, toprak biyologlarına göre fauna ve flora ( toprak canlıları, makro-mikro hayvan ve bitki ) için doğal bir ortam mekan veya barınaktır” dedi.
MODERN TARIM KONSEPTİ
Modern tarım konseptinde toprağı korumak denince akla ilk olarak erozyona ( aşınıp taşınmalara veya tarım dışı istilalara ) karşı korumak geldiğini ifade eden Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Oysa günümüzde bunu tamamlayan ve tarım topraklarının sağlık ve kalitesinde sürdürülebilirliğini sağlamak için aynı zamanda koruyarak kullanılması, yönetilmesi de son derece önemli bir konudur. Toprak bilimciler dünya ölçeğinde toprak koruma ve toprağı koruyarak kullanma (Soil conservation and soil protection) kapsamında eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunup, araştırmalarını, sorunların tanı teşhis, gübre ve ıslah önerilerinde bu temel ilkeye göre yönlendirirler. Çünkü gezegenimizde toprağı en iyi tanıyan bireyler olarak, yaşamın referansı ve merkezinin toprak olduğunun, toprakların alan olarak arttırılamadığının ve toprakların ikamesinin mümkün olmayan kaynaklar olduğunu hiçbir zaman akıllarından çıkarmazlar. Yine kirlenmiş bir toprağın pratik olarak temizlenmesinin mümkün olmadığını bu alanların terk edilmekten öteye bir şey yapılamayacağını unutulmazlar. Hatta kirlenen tarım topraklarının halı gibi toplanıp atılması gerektiğini, Biyosferin bileşenlerinden su ve hava kirliliğinin giderilmesinin çok daha kolay ve mümkün olduğunu, toprak temizliğinin pratik olarak mümkün olmadığının fazlasıyla bilincindedirler. Toprak koruma ( soil conservation) temelde tarım topraklarını yerinde korumak, su yerçekimi rüzgar vb. aracılarla, bir yerden bir başka yere taşınmasına engel olmak için bilimsel tüm olanakları seferber etmektir. Kısacası toprak erozyonunu durdurmaktır. Bu amaçla örneğin eğimli arazilerde teraslama yapmak, arazi eğimine paralel değil dik sürüm yapmak, rüzgarlı kurak alanlarda rüzgar perdeleri ağaçlandırma yapmak, toprak yüzeyini bitki örtüsünden yoksun bırakmamak, toprak organik maddesini artırmak, yağış sularını yakalamak depolamak vb. yöntemlere başvurulur. Modern Tarım; sadece erozyona karşı koruma olarak değil, aynı zamanda sürdürülebilir tarımın bir bileşeni olarak Toprağı koruyarak kullanmak pratiklerini de geliştirmeyi gerektirir. Çünkü sürdürülebilir tarım; toprağı erozyona karşı yerinde korumakla beraber, her türlü çevresel kirlilik saldırılarına ve yanlış bilinçsiz girdi uygulamalarına karşı koruyarak kullanmayı kapsamaktadır. Tarım arazileri bir yandan kentleşme ve altyapı (endüstriyel yapılar, yollar, havaalanları vb) alanları olarak kullanıma açılırken diğer yandan kirlilik gibi çok ciddi bir çevre sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Arazileri kabiliyet sınıflarına uygun olarak kullanmamak, Dik eğimli alanlarda toprak işlemeli tarım yapmak, Toprağı alt-üst ederek işlemek, Erosif yağışlar öncesi toprak işlemek bitki artıkla tarım yapmamak, Arazileri topluca nadasa bırakmak, Münavebeli tarım uygulamamak, Ahır gübresi veya yeşil gübreleri toprağa vermemek, Erken ve Aşırı otlatmak, Orman ve meraları toprak işlemeli tarım alanına dönüştürmek, orman Yakmak, kaçak kesimler vb. ciddi yanlışlar yapılmaktadır. Tarım arazileri, toplam toprak kütlesinin yüzde 36'sını işgal etmektedir. Toprak, karasal ekosistemlerin referansı ve merkezi bileşenidir. Yeryüzündeki yaşamı sürdürmede gıda zincirinin temel bileşeni ilk halkasıdır. Toprak yaşamın referansı ve son istasyonu ebedi istirahatgahımızdır. Toprağın erozyona karşı korunmaması, ya da bilinçsiz tarımsal aktivitelerle bozulması ekosistem hizmetlerinde ve döngüsünde ciddi bir deformasyon ve doğal sermaye kaynağımız olan toprağın gücünün ve kalitesinin azalmasını veya kaybını ifade eder. Çünkü Ekosistemin bütünlüğü özellikle karasal ekosistemlerin sağlığı ile topraklarla doğrudan ilişkilidir. Ekosistem dengesi; Doğal kaynaklarımız ( Toprak-hava-su ) arasındaki uyuma ve bunlar arasındaki süreçlerin sinerjisine bağlıdır. Sağlıklı bir ekosistemde en önemli kilit rolü oynayan bileşen topraktır. Toprak sağlığı ve güvenliği, üretim ve çevre sağlığı kalitesinde sağlıklı hizmet akışı sağlayan en önemli referanstır. Son tahminlere göre, küresel nüfus artışı toprak bozulmasının (degradasyonun) 2050 yılına kadar küresel GSYİH'da muhtemelen 3 ila 6 kat artışa neden olacak boyuttadır. Bilindiği gibi; Geleneksel tarım uygulamaları, tohum yatağının hazırlanmasından, toprağın sürülmesine ve hasata kadar ki süreci kapsamaktadır. Bu süreçte yanlış ve bilinçsiz uygulamalar tarım toprakları için oldukça yıkıcı etkiler yaparak neticede küresel tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 24'ü bozulmasına neden olmuştur. Arazi bozulumu, toprağın kısa ve uzun vadeli üretim kapasitesinin azalması sonucu; 2050 yılına kadar küresel nüfusun, gıda gereksinimlerinin ve küresel GSYİH'sinin üç kat artması endişesini doğurmaktadır. Yeşil devrimle başlayan ve günümüze kadar gelen Geleneksel tarım; verimliliği, ekonomik getiriyi artırırken, toprağın korunması ve geliştirilmesi üzerine odaklanan yeni paradigmalar ile yer değiştirmektedir. Bu yaklaşımların çoğu, toprak işleme prosedürlerine ve ayrıca korumalı tarımın ve sürdürülebilir arazi yönetiminin daha geniş temel ilkeleri ve hedeflerine dayanmaktadır. Bu arazi yönetimi seçenekleri yelpazesi, bugün sahip olduğumuzdan daha sürdürülebilir ve sağlıklı bir tarımsal üretim stratejisine ulaşılmasını sağlar ve teşvik eder” diye konuştu.
Toprak sağlığını sürdürülebilir olarak koruyan ekolojik ve ekonomik temele dayalı yeni yaklaşımların olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Toprak işlemesiz (sıfır toprak işleme, doğrudan ekim) ve buna ilaveten toprak yüzeyinde malç olarak hasat kalıntılarının bırakıldığı tarım. Toprak işlemesiz doğrudan ekim, toprak sistemini korur, atmosferik karbonun tutulmasını artırır ve iklim değişikliğinin hafifletilmesine katkıda bulunur. Toprak karbon yutakları olarak, daha yüksek verim ve artan biyokütle ve aynı zamanda toprak erozyonundan kaynaklanan organik karbon kayıplarını azaltarak zenginleşmesini de sağlar. Ayrıca, yakıt kullanımı, traktör sıkıştırma etkisi ve sera gazı emisyonlarında azalma sağlar. Korumalı Tarım; Özellikle, toprak profilinde bitki köklerinin yayılım alanı ve en aktif bölge olarak kabul edilen üst toprak (0-30 cmlik kısım ) erozyon ve bozulmaya karşı en savunmasız bölge olduğu kabul edilerek karasal yaşamı desteklemek adına, çevresel yaşamın bileşeni olan; mikro, mezo ve makro fauna ve florayı korumak temel amacıdır. Diğer bir ifadeyle, gezegenimizdeki yaşamın sağlık ve kalitesini artırmanın ilk adımı üst toprağı yerinde korumak ve bilinçli girdi uygulamaları ile desteklemek, canlılığını ve sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışmaktır. Minimal toprak işlemeye (ya da minimum toprak deformasyonu) , Bitki artıklı tarım uygulamaya, toprak örtüsünü korumaya ve ürün rotasyonuna ( ekim nöbeti ) dayalı bir yaklaşımdır. Aksi durumda, kök gelişimini engelleyen, su ve havanın hareketini kısıtlayan sıkışmış yüzey veya yüzey altı katmanlarının oluşumuna ve dolayısı ile verimde azalmalara neden olunmaktadır. Teknolojiler hayata geçirilirken bu konulara dikkatli edildiği ölçüde korumalı tarım; sürdürülebilir arazi yönetiminin bileşeni sayılır, toprak sağlığının sürdürülebilir korunmasına yardımcı olur. Korumalı tarım, arazi verimlilik ve üretim istikrarını artırmayı, toprağın ekim ve dikime hazırlığı ve yönetiminde üretim maliyetlerini ve zayiatı azaltmayı ve arazinin fiziki, hidrolojik ve biyolojik niteliklerini iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Korumalı tarım konsepti, tarımsal, ekonomik ve çevresel faydalar ölçeğinde dengeyi sağlamak ve korumak için (maksimize etmek yerine) verimi ve ekonomik getiriyi optimize etmeyi temel almaktadır. Korumalı tarım ilkelerinin uygulanması sonucu, hem çiftçiler arasında sinerji artacak (çiftçiden-çiftçiye eğitim ) , hem de tarım sisteminin sürdürülebildiği nesilden nesile sağlıklı ürünler sağlayacaktır. Sürdürülebilir arazi yönetimi: korumalı tarım üzerinde daha geniş bir yelpazede yaygın etkisi görülmesi amacıyla; bitkisel ve hayvan üretimde verim ve kaliteyi artırmak, katma değer üretimi, gıda yeterliliği ve güvenilirliğini artırmak yoksulluğun azaltılmasını teşvik etmek amaçlı tüm uygulamaları kapsar. Sosyoekonomik ilkeleri çevresel kaygılarla bütünleştirmeyi amaçlayan teknolojiler, politikalar ve faaliyetlerdir. Doğal kaynakların potansiyelini korumak ve toprak ve su kalitesinin bozulmasını önlemek (koruma) Sürdürülebilir Toprak Yönetiminde: 1. Organik madde içeriğini en az yüzde 3’lere çıkarmak, organik madde içermeyen topraklarda su tutma, besin tutma, drenaj sorunları, mikroorganizma faaliyetinde azalma, erozyona yatkınlık, düşük ürün verimi vb. sorunlara neden olur. Organik maddeyi fermente ederek ( olgunlaştırarak) elde edilen kompostu toprağa ekleyerek bunu telafi edebilirsiniz. Ülkemizde sanayileşme kentleşme süreci verimli tarım alanlarının sanayi ve kent yapılarınca istilasına neden olmaktadır. Bilinçsiz ( uygun dozda, zamanda, şekilde ve türde yapılmayan ) gübreleme ve ilaçlamanın oluşturduğu verim kayıpları, hava ve su kaynaklarının kirlenmesi topraklarımız üzerinde tahribatlara ve sonuçlara neden olmakta ve tedbir almaya zorlamaktadır. Erozyon, toprağın verimli olan en üst tabakasının taşınarak yok olmasına, toprak su muhafaza önlemleri alınmadığı takdirde taşınan sedimentler; göllerin, barajların dolmasına sebep olmaktadır. Gübreleme programlarının ekonomik ve ekolojik olması için toprak analizleri, bitki analizleri, saksı veya tarla gübre denemeleri ve izotop tekniklerden yardım alarak ideal gübre reçetelerinin yazılmasına özen gösterilmelidir. Pestisit kullanımının uzun metrajlı kalıntı etkileri iyi hesap edilmeli, gereğinden fazla pestisid kullanımı önlenmelidir. Kalıntı etkisi minimum veya hiç olmaması sağlanacak tedbirler alınmalıdır. Biyolojik mücadele yöntemlerine öncelik verilmelidir. Endüstriyel kirlilik etkenleri arıtma işlemine tabi tutulmalıdır. Her türlü nükleer atık artık, reaktör atıkları serpintileri, emisyonlar kontrol altına alınmalı sıkı denetlenmelidir. Çevre bilinci eğitimi her vatandaşa verilmelidir. Kısacası ülkemiz topraklarının erozyon, tuzluluk ve çoraklaşma ile tarım arazilerinin yanlış ve amaç dışı kullanımı , biyosid kirliliği, ağır metal kirliliği vb sorunlarını minimize etmek adına sorunları kaynağından çözmeli. Doğal yapılarında sağlık açısından zararlı maddeleri içeren toprakların bölgelere göre envanterleri çıkarılmalı, Toprak kirliliği konusunda geniş çaplı araştırmalar yapılmalı, toprak kirliliğinin değerlendirilmesine yönelik yönetmeliğin uygulanabilirliği artırılmalı, Kurumlar arası koordinasyon sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
“TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜMÜZ VE ŞEREFİMİZDİR”
Hızlı nüfus artışının, hızlı gıda üretiminin bilinçsiz toprak yönetimi yüzünden toprakların kaybedecek endişesi ile “geleceğin tarım şekli topraksız tarımdır “ düşüncesinin ertelenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Ekonomik ve ekolojik ürün yetiştiriciliğinde mevcut tarım topraklarımızı koruyarak kullanmalı, doğal ve kontrollü tarım teknikleri tercih ettiğimiz sürece en kullanışlı yetiştirme ortamının toprak olduğunu unutmamalıyız. Gıda üretiminde topraklar sessiz müttefiklerimizdir. Müttefikler statik değil dinamiktirler. Tarım Topraklarımızın güvenliğini sağlayamazsak, gıda güvenliğinden ve sürdürülebilir yaşamdan bahsedemeyiz. Milli birlik -beraberlik kadar önemsediğim konulardan biri de tarımdır. Tarım denince akla gelen ilk yetiştirme ortamı topraktır. Toprak ve bitki birbirinin vazgeçilmezidir. Toprak ana en iyi öğretmendir. Toprak dirimizi besler, ölümüzü saklar, toprak bütünlüğümüz ve şerefimizdir. Toprak sonsuz yaşamın ruhudur. Bitkinin yaşamı toprağın elinde, toprağın yaşamı bilinçli insanın elinde, o halde yaşam bizim elimizde” açıklamalarında bulundu.