Tarihi geçmişi oldukça eskilere dayanan ve birçok medeniyete beşiklik etmiş olan Erzurum’un, çok sayıda tarihi medresesini yanlış şehirleşme ve ilgisizlik yüzünden kaybettiği bildirildi.
ONLARCA TARİHİ ESER YOK OLDU
Eğitimci Yazar Muzaffer Taşyürek, Erzurum’da son bir asır içerisinde tarihi çok eskilere dayanan medrese ve türbenin kaybolduğunu söyledi. Günümüze kadar ulaşanların dışında, ildeki yanlış şehirleşme ve ilgisizliğin, kentin tarihi dokusu demek olan medrese ve türbeleri ortadan kaldırdığını vurgulayan Taşyürek, bu yargıya, 150 yıl önceki cami, gayrimüslim okulları, medrese ve türbelerle ilgili envantere ulaştıktan sonra vardığını kaydetti.
SALNAMELERDEKİ TÜRİHİ ESER KAYITLARI
Erzurum’da 1871 salnameleri üzerinde çalışmaları bulunan Taşyürek, söz konusu yıllık kayıtlarına göre, Erzurum’da 307 cami, 129 medrese, 13’ü Hıristiyan, 106’sı da Müslüman olmak üzere 119 mektebin bulunduğunun anlaşıldığını belirtti. Eğitimci Yazar Taşyürek, aynı kayıtlarda, camilerden 164, medreselerden 100 ve mekteplerden de 34 tanesinin il merkezinde olduğunun aktarıldığını söyleyerek, Lalapaşa, Karakilise, Çukur, Caferzade, Zeynel Dairesi, Eminkurbu, Caferiye ve Namrevanlı gibi medreselerin günümüze sadece isimlerinin ulaşabildiğini dile getirdi.
YENİ AÇILAN YOLLAR, ERZURUM’U TARİHİ MİSYONUNDAN UZAKLAŞTIRDI
Muzaffer Taşyürek, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ adlı eserinde, Erzurum’a dair bilgilerin bulunduğunu ve bu eserde, 1913 yılında Erzurum’da 38 medresenin bulunduğunun kaydedildiğini anlatan Taşyürek, Rus istilaları, Ermeni tahribatı, depremler, yanlış şehirleşme ve ihmaller yüzünden tarihi yapıların önemli bir bölümünün karanlığa gömüldüğünü vurguladı.
30 MEZAR YERİNDEN KAÇI KALDI GERİYE?
Taşyürek, şehrin giderek genişlemesi ve yeni açılan yolların, zaman içerisinde Erzurum’u tarihi misyonundan soyutladığını ifade etti. Şehir merkezinde 30'a yakın mezar yeri bulunduğunu, bunların asri mezarlığa taşınması esnasında ulemaya ait mezarların kaybolduğunu hatırlatan Taşyürek, Erzurum'da medreseler gibi birçok tarihi türbenin ilgisizlilik ve yanlış şehirleşme sonucu kaybolduğuna vurguladı.
ÇARPIK ŞEHİRLEŞME VE KAYBEDİLEN TARİHİ DEĞERLER
AB-I GÜNEŞ TÜRBESİ: Bugünkü Güneş İlköğretim Okulu'nun bulunduğu alanda, Kundakçı Camii'nin bitişiğindeydi. Erzurum'un savaş ve depremlerde yıkıma uğraması, sonraları da her devrin anlayışına göre belediyelerin yaptığı imar hareketleri sonucunda kayboldu. Bugün ne Kundakçı Camii'nden ne de ziyaret edilen Ab-ı Güneş Türbesi'nden eser kalmamıştır.
ABÜLLEYS TÜRBESİ: Erzurum Kalesi'nin Doğu tarafındaydı. Bugün Tophane İş Merkezi olarak anılan bina ile Tebrizkapı Karakolu'nun bulunduğu alanda 1953'te yıkılan dükkanlar ve Tophaneli kahvesi vardı, türbe burada bulunuyordu.
ARAP BABA TÜRBESİ: Erzincankapı semtinde bugünkü Dumlu İş Merkezi ve sinemanın yerinde bulunmaktaydı. 1960'lı yıllara kadar burada Saray Sineması ve altında dükkanlar bulunuyordu. Halkın inancına göre; Arap Baba bu yere sinema, bar, meyhane gibi eğlence yerleri yapılmasına razı olmamış ve burası iki defa yanmıştır. Sinema yangınından sonra yeni binanın temelleri kazılırken İnşaat Mühendisi İbrahim Derviş üç metre derinlikte bir insan iskeletine rastlandığını ifade etmiştir.
DABAK BABA TÜRBESİ: Cumhuriyet Caddesi'nde Kızılay İş Merkezi'nin yerinde eskiden Karakullukçu hamamı bulunmaktaydı. Türbe bu hamamın yakınında bulunmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Erzurum'daki Hıristiyan azınlıklar tarafından dahi ziyaret olunuyormuş. İmar faaliyetleri sırasında hem hamam hem de türbe ortadan kalkmıştır.
LAL BABA TÜRBESİ: Zeki Başar bu ziyaret yeri için “Nene Hatun evinin arkasına düşen Kınakına Sokağı'nın gereksiz sokağa açıldığı yerin girişinde sağ taraftadır” tarifini yapmaktadır. Eskiden Lal Baba konuşmayan, dilsiz çocukların getirilip ziyaret edildiği bir yermiş. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Yeri merhum Dr. Zeki Başar tarafından tespit edilmiş ve şu not düşülmüştür: “Halen Kınakına Sokağı'ndaki düz dam örtülü küçük bir kulübe halinde olan türbe veya mezar kaldırılmış olup, yerinde şoför Kaya'ya ait tek katlı mütevazı bir ev vardır. 2007’de Yakutiye Belediyesi tarafından tekrar gün yüzüne çıkarılan bu ecdat yadigarının yeri ile Zeki Başar'ın tarif ettiği yer arasında fark vardır. Bilge Seyidoğlu, Lal Baba ile Ebul Fettah Enisi'nin ayni kişiler olduğunu belirtmektedir.