Üniversite Kitabevince düzenlenen Pazar Söyleşisinin bu haftaki konuğu Atatürk Üniversite İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Hanefi Palabıyık oldu. ‘İslam Tarihi Nasıl Yazıldı?’ konusu üzerine konuşan Palabıyık, “İslam Tarihinin nasıl yazıldığı sorusuna bir kaç açıdan bakılmalıdır, bu soru aynı zamanda kimin yazdığı, niçin yazdığı, nerede yazdığı ve ne zaman yazdığı sorularını kapsamaktadır” dedi.
İSLAM TARİHİ YAZMAK İÇİN GEREKLİ OLAN YAN İLİMLER
İslam tarihinin bir bütün olması, onunla uğraşanların diğer İslami ilimlerden haberdar olunması gerektiğini açıklayan Palabıyık, “Bizde geleneksel olarak “tarih yazıcılığı” parça parçadır. Siyer, İslam tarihi, sünnet-hadis tarihi, Kur-an-Tefsir tarihi, mezhepler tarihi, fıkıh tarihi ve tasavvuf tarihi olarak bölümlenme, zihnimizi de bölmüş ve tarihi algımızda problem yaratmıştır. Bu da “oryantasyon” sorununu yani yönümüzü tayin etmemizi ve geleceği kuşatmamızı engellemiştir” ifadesinde bulundu.
İSLAM TARİHİ ARAP GELENEKLERİNDEN BESLENDİ
İslam tarih yazıcılığı herhangi bir kültürden etkilenmeksizin, doğrudan Arapların kendi geleneklerinden beslenmiştir diye konuşan Palabıyık şunları kaydetti: “Bu Araplarda, Eyyamul Arap, Neseb, şiir ve hitabete olan düşkünlüklerinin bir devamıdır. Diğer yandan Kur-an, tarihî örnekleri çok kullanmak suretiyle Müslümanları tarihle ilgilenmeye ve ondan dersler çıkarmaya teşvik etmiştir. Hz. Peygamber'in Kur-an tarafından müminler için örnek gösterilmesi, sonraki nesiller tarafından bilinmesine ve anlaşılmasına ihtiyaç doğurmuştur. Bu aynı zamanda Kur-an'ın anlaşılması için de, önemlidir. Çünkü tarihî bir metin olan Kur-an, kendi tarihî bağlamı dışında anlaşılma güçlüğü çekmiş bu sorunun aşılması için de tarihe ihtiyaç duyulmuştur. İşte İslam tarih yazıcılığının temel başlangıç sebebi ve zuhuru burada aranmalıdır yani Kur-an’ın anlaşılmasında, Resulullah'ın bilinmesindedir. Bu iki husus için de gerek sahabeden gerekse tabiinden olayları gören ve duyanların bilgisine başvurulmuş, onların aktardıkları daha sonraları yazıya geçirilmiştir. Bu yazıya geçirme işi, hemen bu zaman başladığı gibi, daha sonraları da devam etmiştir. Bu tarz yazıcılık, rivayet tarzı yazıcılık olarak isimlendirilmektedir. Burada konuyla ilgili rivayetler yan yana veya alt alta verilerek olay anlatılmaya çalışılır, yorum yapmak ve netice çıkarmak pek tercih edilmez. Nihaî kanaatin okuyucu tarafından çıkarılması beklenir. Fethedilen yerler ve fetihlerin gelişmesi hakkında Fütûhât veya Fetihnâme türü eserler, siyasî, idarî ve mali konularda, siyer, ahkamus sultaniye, haraç ve emval kitaplarının ortaya çıkması da yine aynı dönemlerde gerçekleşmiştir. “Gezginlerin not ve hatıralarını kaleme aldıkları seyahatnameler, posta görevlerinin kaleme aldıkları ‘buldan’ türü eserler, coğrafya eserleri cümlesindendir.
Genel dünya tarihi denecek türden en önemli İslam Tarihi kitapları da 2. yüzyıldan sonra yazılmış olmakla beraber, genellikle bunlar, sadece hilafeti merkeze alarak yazılmış kitaplardır.”
ŞEHİR TARİHLERİ
“İslam tarihi kitapları arasında sayılacak türden, hatıratlar, tabakatlar, monografik eserler çok olmakla beraber, çeşitli iş ve meslek gruplarını konu alan eserler de çok sayıdadır” diyen Palabıyık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vezirler, katipler, emirler, fakihler, şairler, muhaddisler, gramerciler, musikişinaslar, mutasavvıflar, tabipler, yazarlar, kadınlar gibi konularda çok sayıda eserler vardır. İslam dünyasının önemli sayılan veya sayılmayan merkezleri hakkında yazılmış olan şehir tarihleri de unutulmamalıdır. Bunca eser hakkında çalışarak İslam Tarihinin çeşitleri dönemlerini aydınlatmak, tarihçiliğin tüm çıkmazları ve problemleriyle karşı karşıyadır. Bir tarihçi, herhangi bir devleti veya zaman dilimini çalışırken neler yaşıyorsa, İslam Tarihçilerinin de aynı şeylerle yüz yüze kaldıkları unutulmamalıdır. İslam tarihi demek Müslümanların tarihi demektir. Yani Müslümanların kültür ve medeniyete katkıları demektir.”