Birçok kesimin merak ettiği ‘Sünnetin Dinimizdeki Yeri’ni Yakutiye Müftüsü Osman Yazıcı açıkladı. Yazıcı, “Bize sürekli sünnetler hakkında sorular geliyor. Dinimizin Yüce kitabı Kuran’ı Kerimde namaz kılın der ama nasıl kılınacağı ve ne okunacağı açıklanmaz. Bunu en doğru şekilde yapılabilmesi sünnetlere bakılması gerekmektedir.” dedi.
İKİ TEMEK KAYNAĞIMIZ KURAN VE SÜNNET
Sünnetin önemine değinen Yazıcı, “Güzel dinimizin iki temel kaynağı vardır. Bunlar yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz ’in Sünnetidir. Ashap–ı kiram, İslâm dinini, Kur’an-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in şahsı ve onun sözlü veya fiilî tebliğ ve talimatı demek olan sünnetinden meydana gelen bir bütün olarak tanıdı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslâm dini, Kitap ve Sünnet ’in ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde anlaşıldı ve yaşanmaya çalışıldı. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz ‘in “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sım sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resul’ünün sünneti..” Bütün peygamberler, Allah’ın emir ve nehiylerini O’nun kullarına ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidayet elçileridir. Peygamberler bu kutsal elçilik görevlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışmışlardır. Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa de ümmetine Allah Teâlâ’nın istediği şekilde yaşamaları için gerekli bilgileri uygulamalı olarak vermiştir. Her peygamber gibi bizim Peygamberimizin de iki temel görevi vardı: Tebliğ ve beyan. Bu konuda Cenabı Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyuruyor : “Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun..” ve “…İnsanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın diye sana da Kur’an’ı inzal ettik…” Peygamber Efendimiz vahiy yoluyla Allah’tan aldığı Kur’an ayetlerini, görevi gereği, insanlara sadece ulaştırmakla kalmıyor aynı zamanda onları açıklıyor ve anlatıyordu. Tebliğ ettiklerini açıklamak ve anlatmak onun aslî göreviydi. Hemen işaret edelim ki Peygamberimiz ’in tebliğ görevi evrensel olduğu için, açıklamaları da ona uygun bir çerçeve ve nitelikte gerçekleşiyordu. Yani sünnet, Kur’an’ın evrensel planda Hz. Peygamber Efendimiz tarafından yorumlanması demek oluyordu.” diye konuştu.
‘DİNİMİZİ ANLAMANIN YOLU SÜNNETTİR’
Sünneti dinimizden ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayan Yazıcı, “İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu sebeple kim, neyi anlamak ihtiyacında ise, ona onu anlatmak lâzımdır. En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Kur’an ayetlerini insanlara tebliğ eden Peygamber yapacaktır. Peygamber’in açıklamaları, hiç bir zaman Kur’an’ın eksik, yetersiz ve kapalı olduğu anlamına gelmez. “Allah’a kul olmak” tan başka görevi bulunmayan insanlar, ancak bu açıklamalar sayesinde O’na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple sünnetsiz bir Müslümanlık düşünmek mümkün değildir. Hayatın ilâhî irade doğrultusunda şekillenmesi konusunda Sünnet, Kur’an ile birlikte hemen onun yanı başında birinci dereceden bir görev üstlenmiş bulunmaktadır. Bunun böyle olduğunu hem Peygamber’e itaati emreden Kur’an-ı Kerîm, hem de Hz. Peygamber’in bizzat kendisi ifade ve ilân etmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: “Peygamber size ne verirse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçının !”, “De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”. “Allah’a ve kıyamet gününe kavuşacağını umanlar için Allah’ın Resul’ünde güzel bir örnek vardır.”. “Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah’a ve Resul’üne arz ediniz!”, “Gerçekten sen, doğru yola, Allah’ın yoluna çağırıyorsun.”. “Peygamber’in emrine muhalefet edenler, fitneye ya da can yakıcı bir azaba uğramaktan çekinsinler.”. “Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”. Hz. Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmaktadır: “...Kim benim sünnetimden (yaşama tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir”. Bütün bu ayet ve hadisler, Müslümanların ancak sünnete sarılmak ve ondan ayrılmamaya çalışmak suretiyle İslâmî kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir. Zira açık bir gerçektir ki, sünnetin terkedilmesiyle doğacak boşluk, sünnetin tam zıddı demek olan bidatle doldurulacaktır. Sünnet, en kısa ve genel anlatımıyla “İslâm kültürü” demektir. Bidat ise, İslâm kültürüne ters düşen, onda yeri olmayan ve fakat ondanmış gibi görülmeye ve gösterilmeye çalışılan yabancı unsur demektir. Muhtelif kıta ve iklimlerde yaşayan Müslümanlar arasında çağlar boyu görüle gelen ortak değerler ve uygulama benzerlikleri, sünnetin belirleyiciliği, birleştiriciliği, bütünleştiriciliği yani evrenselliği sayesinde olmuştur. Açıkça söyleyecek olursak, ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma sünnetten ayrılmakla başlar.” şeklinde konuştu.