Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, İran’da yaşanan karışıklığı değerlendirerek, “İran; İsyan mı? tuzak mı?” dedi.
İran’da işsizlik oranlarının artması, yükselen enflasyon, insanların alım gücünün düşmesi ve yolsuzluk karşıtı başlayan protesto olaylarının hızlı bir şekilde rejim karşıtı gösterilere çevrildiğini kaydeden Savaş Eğilmez, “Ülkenin kuzeydoğusunda özellikle dini açıdan çok önemli şehirlerden olan Meshed ve Kum’da başlayıp Kirmanşah, Tahran, Reşt, İsfehan’a yayılan gösterilere katılan insanların sayısı kısa zamanda binleri aştı. Kısa zaman içerisinde geniş bir bölgeye yayılan gösterilerin en dikkat çekici yeri, sokaklarda sadece Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani aleyhinde değil, aynı zamanda ülkenin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney aleyhinde de sloganlar atılıyor olması. İran’da yaşanan bu protesto gösterilerinin sebeplerini sadece ekonomik nedenlerle açıklamak ve bu bağlamda okumak resmin tamamını görememek anlamına gelir.” diye konuştu.
İran’da ki hareketliliğin sebepleri arasında ABD koordinasyonu altında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin İran stratejisinin çok önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, “Bu gösterileri, ABD’nin “İran hükumetinin terörizmi destekleyen eylemlere yönelik sağladığı finansal desteğini engelleyip, İran halkının zenginliğini yine İran halkı için harcamasını sağlayacağız. İran hükumetinin Irak, Suriye ve Yemen’deki terörist faaliyetlerini bölgedeki ortaklarımız (Suudi Arabistan, BEA, Mısır) ile beraber son verip, bölgesel istikrar ve İran halkının yararına yönelik hareket edeceğiz.” İran stratejisi bağlamında okumalıyız. ABD’nin bu konudaki söylemlerini biraz daha dikkatle incelediğimizde, bu stratejinin en dikkat çekici noktasının, İran halkına gönderilen ekonomik mesajlar olduğunu görebiliriz.
Gösterilerin işsizlik ve yolsuzluk temelinde gerçekleşiyor olması ABD’nin geliştirdiği stratejinin en önemli taktiklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yine göstericilerin sıklıkla dile getirdikleri “Suriye’yi bırakın bizi düşünün”, “Lübnan için değil, Gazze için değil, İran için yaşıyorum” sloganlar da Amerikan stratejisiyle tamamen örtüşüyor.
Trump’ta birbiri ardına attığı tweetlerde de İran’ın zenginliğinin, İran halkı için değil de Suriye, Irak ve Yemen’de terörizmi desteklemek için harcandığını söyleyerek, göstericilerin yanında olduğunu ısrarla vurguluyor.
Diğer taraftan Orta Doğu’nun kanser hücresi olarak nitelendirebileceğimiz Birleşik Arap Emirlikleri Dış İşleri Bakanı Anwar Garpash’ın, Mekke Müdafii Çöl Aslanı Fahreddin Paşa üzerinden Türklere karşı densiz çıkışı ve “Arap dünyası Ankara ve Tahran tarafından yönetilmeyecektir” şeklindeki söylemleri resmi biraz daha tamamlar niteliktedir. Bunların yanında Mısır’ın Sevakin Adası’nın Türkiye’ye tahsis edilmesine karşı yaptığı itiraz da ABD ve bölgedeki ortaklarının oluşturduğu stratejinin bir uzantısı olarak görülmesi gerekir.
İran üzerinden geliştirilen ve hayata geçirilmeye başlayan bu yeni stratejinin, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve dini lider Ayetullah Ali Hamaney arasındaki çıkar çatışmalarından ve İran’ın ekonomik durumundan ve 1979 devrimiyle gelen rejimin gelişen dünya konseptinde İran halkının demokratik isteklerinin karşısında yetersiz kalmasından beslendiğini de göz ardı etmemek gerekir.
Sonuç olarak bu gösterilerin salt ekonomik kaygılarla alevlendiğini düşünmek, konunun özünü kavrayamamak demektir.
İran sokaklarında yaşananların nereye evrileceğini önümüzdeki günler gösterecek olsa da, olayların ABD’nin arzu ettiği şekilde sonuçlanmayacağını söyleyebiliriz.
Nüfusunun önemli bir kısmının Türklerden oluşan İran’da yaşanan olayları, Türkiye mutlaka yakında izlemeli ve mevcut şartlar içerisinde de müdahil olmamalıdır.
Temennimiz yaşanan olaylarda ve sonucunda başta Türkler olmak üzere İran halkının zarar görmemesidir.” şeklinde konuştu.