Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, CNNTURK canlı yayınında Akif Beki’nin sorularını cevapladı...
Gündeme ilişkin pek çok konuda görüşlerini ifade eden Başkan Görmez’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
DİYANET HER KESİMİN MUSAHHİHİ DEĞİL
Din konusu hem Türkiye'de hem de dünyada önemli bir konu ve tarih boyunca bütün medeniyetleri kuran, medeniyetler tarihi boyunca en çok konuşulan, üzerinde en çok tartışılan, hatta en çok üzerinde kavgalara, bazen savaşlara yol açan konulardan bir tanesi. Kendi ülkemizde de din-devlet-toplum ilişkileri daima gerilimli olmuş, daima sorunlu olmuş.Ben şahsen Diyanet İşleri Başkanı olarak olarak şunu çok özlüyorum. Dinin, Diyanetin tartışılmadığı,ama Diyanet İşleri Başkanlığının yüz bini aşkın personeli ile daha çok toplumu doğru bilgilendirmek için çaba sarf ettiği bir ortamı özlüyorum.Sizlerle bu röportajları yaparken şunu özlüyorum: Birinci sorusunun iman nasıl bir hakikattir?Bu hakikat insanı dünyada nasıl mutlu eder? İslam peygamberi dünyaya nasıl bir rahmet mesajı getirdi? O rahmet hep tarihte mi kalacak? Bugüne biz bu rahmet mesajını nasıl taşıyacağız? Şeklinde soruları çok özlediğimi ifade etmek isterim. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı açıklamalarının toplum tarafından büyük bir makes bulmasını ben çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Bütün bu tartışmalarda zaman zaman örselense, zaman zaman yanlış anlamalara yol açsa dahi bugünün şartlarında bunu yapması gerekiyor. İster bir siyasetçi olsun, ister herhangi bir besteci olsun herhangi birisinin dinle ilgili bir şey konuştuğu zamanda Diyanet’ten hemen bir cevap bekleniyor. Halbuki Diyanet, her kesimin musahhihi değil. Yani herkesi tashih etmek için görevlendirilmiş bir kurum değil.
ALO FETVA HATTI BAŞKANLIĞIMIZI İTİBARSIZLAŞTIRMAK İÇİN KULLANILIYOR
Yasaların Diyanet İşleri Başkanlığına verdiği görevler vardır. Toplumu din konusunda aydınlatırken Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görevleri tadat edilirken, bu toplumun din konusundaki sorularına cevap vermek vardır. Bunu bazen Din İşleri Yüksek Kurulumuz yapar, bazen bir müftümüz yapar. Ancak en önemli sorunlarımızdan bir tanesi şu. Gazeteci dostlarımız lütfen bu sözlerimden alınmasınlar. Şimdi Türkiye'de diyelim ki her tarafı ilgilendiren büyük bir tartışma yaşanıyor. Bu tartışmaya önce Diyanet İşleri Başkanlığını çekmek için sorular yöneltiliyor. “Diyanet neden sustu?”, “Neden konuşmuyor” falan deniliyor. Diyanet eğer o tartışmaya girmek istemiyorsa o taktirde gazeteci dostlarımızın yeni keşfettiği 2-3 yıldır keşfettiği bir metot var. Alo fetva hattını arıyor ve Alo fetva hattına diyor ki mesela “hocam paralı bir şekilde bahis oynayarak lades oynamak caiz midir?” Bugün de var gazetelerde, üstelik iki yıl önce de vardı. 2 yıl önceki haber bugün yenilendi. Lades oynamak caiz midir? Bizim hocamızda çok güzel bir şekilde “eğer bir bahis sözkonusu ise haksız bir kazanç vardır. Ve bu doğru değildir.” diyor. Ertesi gün biz gazetelerde ortalık yanıp tutuşurken bu kadar büyük tartışmalar yaşanırken bunlara bigane kalan Diyanet, önemli bir açıklama yaptı. “Lades haramdır” diye bir açıklama yaptı. Yani şunlar, şunlar yapılırken susan Diyanet “lades haramdır”diye açıklama yaptı.Bu sefer toplum bunu şöyle algılıyor.Hakikaten bazı insanlar zannediyorlar ki Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün hocalarıyla oturdu. Lades caiz midir, diye tartışmalar yaptı, sonra da bunun topluma yaydılar. Yahut hocam küpe takmak caiz midir? Hocam dövme yapmak caiz midir? Efendim 2 bayram arasında düğün yapmak caiz midir? Hocam şunu yapmak caiz midir? Bunu Alo Fetva hattından alıyor, ertesi gün o gün kurumsal bir açıklamaymış gibi topluma takdim ediliyor.Bizi üzen en önemli husus, bunun Diyaneti itibarsızlaştırmak için kullanılıyor olması. Biz, bildiğiniz gibi 15- 20 gün önce Edirne'de bütün il müftülerimizi topladık ve Balkanlardan gelen müftülerle ortak bir toplantı yaptık. Orada ele aldığımız konulardan bir tanesine ben ısrarla“bu hattı kapatalım”dedim ancak bilimsel araştırmalar, master, doktora tezleri var ve bazı kardeşlerimizin sadece bu hatta yaptığı müracaatı ile intiharlardan kurtulduğunu biliyoruz yani, vatandaşlarımızın yoğun ilgisi var.Okuma geleneğimiz zayıfladığı için insanlar bunu kolay bir yöntem olarak başvuruyorlar. İşte yahut bu diyelim ki beş sene önce yazılmış, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun da onayladığı bir kitaptan bir cümle bularak “Diyanet İşleri Başkanı şöyle bir açıklama yaptı” deniyor.Bu kadarı, kabul edilemez.Ben bu vesileyle yani medya mensubu dostlarımıza hassaten istirham ediyorum.Bu yöntem doğru bir yöntem değil, bu yöntem eğer biraz daha devam ederse zorunlu olarak bu hattı kapatmak zorunda kalacağız.Bu çok güzel bir iletişim yoludur; ama bu iletişim yolunu istismar etmemek lazım.
BAŞKA YÖNTEMLER ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUZ
Yazılı olarak müracaatları alıp sonra vatandaşlarımıza yazılı olarak cevaplandırmak gibi yahut büyük bir yayın grubu oluşturup internet ortamında yayın grubu oluşturup bu sorulara hazır olan cevaplara yönlendirerek şu kitabın şu sayfalarını okuyun demek suretiyle bir yöntem düşünüyoruz.Üzülerek belirteyim yani son 2-3 yılda toplumun gündemine bu Diyaneti küçük düşüren ne kadar haber düşmüşse bunların hiç birisi Diyanetin açıklaması değildir. Diyanetin kurumsal olarak topluma takdim ettiği bir açıklama değildir.Ne küpe meselesi ne dövme meselesi ne lades meselesi ne de iki bayram arası düğün meselesi.Bütün bunlar herhangi bir kitapta ilmihal kitabında bulabilecekleri şeylerdir.
İSTANBUL’DA OKUTULMAYAN BİR HUTBE ÜZERİNDEN OLUMSUZ BİR ALGI OLUŞTURULDU
Soma’da yaşanan elim hadiseden sonra biz insanların ihmali olan suçlarını Allah’a yıkamayız diye açıkça ifade ettim. Hutbe okundu ve hutbe onunla ilgiliydi. Soma’dan sonra Ermenek’te yine aynı şekilde vefat eden kardeşlerimizin cenaze namazını kıldırmak için bizzat gittim. Orada da aynı şekilde iş güvenliği önlemlerini almak yani bu insanların hakkını vermek ne kadar önemliyse iş güvenliği konusunda önlemler almak, yüce dinimiz tarafından o kadar önemlidir diye sürekli açıklamalar yaptığımız halde, şöyle bir algı oluşturuldu. İstanbul’da okutulmayan bir hutbe metni bulundu. Yani hiç biri camide okunmayan bir hutbe metni bulundu. Bu hutbe metninde “Fazla tedbir Allah’ın zoruna gider” diye bir cümle bulundu. Böyle bir cümle bir metinde vardı; iki gün önceden Diyanet İşleri Başkanlığı bundan haberdar oldu ve hemen böyle bir metnin okutulamayacağını onlara bildirdi. Öyle bir şey okunmadı; ama şu anda en az 10 - 15 köşe yazarımız nice röportajlarında canlı televizyon programlarında söz Diyanete gelince, Diyanet okunmayan bir hutbe metninden “Diyanet fazla tedbir Allah’ın zoruna gider” diye açıklama yaparak bu iş güvenliği konusunda ihmali olan işadamlarına destek verdi. O hutbeyi iki gün önce, çok önceden hazırlanmış bir hutbe metninin okunacağını tespit etti Diyanet İşleri Başkanlığı ve okunmayacağını söyledi. Bu cümlenin de doğru olmadığını söyledi. Hatta bu metni yazan arkadaşımıza da bir ihtar verildi.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TARİH BOYUNCA SİYASET ÜSTÜ DURUŞUYLA KURUMSALLAŞMIŞTIR
Diyanet İşleri Başkanlığı, tarih boyunca siyaset dışında ve siyaset üstü duruşuyla kurumsallaşmış bir müessesedir. Yani herhangi bir Diyanet mensubunun siyaset yapması, doğrudan sadece görevinin değil memuriyetinin sona erdirilmesi ile ilgili amir hükümler var. Nitekim son yıllarda pek çok arkadaşımızın görevine son vermek zorunda kaldık. Herhangi bir siyasi partinin topluma düşünceleri sunma adına dinle ilgili fikirleri, düşünceleri olabilir ve bunu toplumla paylaşabilir. Bu konularda eğer Diyanetle siyaset arasında bir çakışma meydana geliyorsa Diyanet İşleri Başkanlığı kendi görev alanlarından çekilecek değildir. Diyanet’in zaten o konudaki açıklaması bellidir. Diyanetin topluma verdiği bilgi kaynakları bellidir. Kitap, sünnet. Çünkü kitapta öyle yazılıdır; çünkü hadiste öyledir; çünkü din işleri yüksek kurulunun açıklamalarında da öyledir. Yani bu çakışmadan dolayı eğer Diyanet’e böyle bir suçlama yapılırsa bunu doğru bulmam. Diyanetin bir kamu kurumu olduğunun da altını çizmek istiyorum.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN ÖZERK OLMASINA İLİŞKİN TEKLİFİMİZ HAZIRDIR
Diyanet İşleri Başkanlığının öteden beri tamamen siyasetin dışında daha özerk bir kurum oluşu olması ile ilgili 1952 yılından itibaren Türkiye’de bir tartışma olmuştur ama bu gerçekleşmemiştir. Aslında Diyanetin üzerinden bu zannı, töhmeti almanın en önemli yollarından bir tanesi Diyanet İşleri Başkanlığının bizatihi yasasına dini, ilmi ve idari bakımdan özerkbir kuruluştur. Ve Diyanet İşleri Başkanının açıklamaları da dahil nasıl ki Din İşleri Yüksek Kurulu’nun üyeleri seçimle geliyor, seçimle gelen Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, kendi özgür iradeleriyle kendi bilimsel araştırmaları ile vardıkları neticeleri topluma iletmeye başladıklarında, ben zannın ve töhmetinDiyanet İşleri Başkanlığı üzerinden kalkacağını düşünüyorum ama buolmadığı takdirde bu tartışmayı geçirme imkânına sahip görünüyoruz.Diyanet İşleri Başkanlığımızın özerk yapıya kavuşması için önerisi hazırdır. Bu bir anayasa sorunu olduğu için sadece ve hükümetle değil aslında bütün siyasi partilerin bir arayagelerek bu konuda bir karar vermeleri gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığının hem Türkiye’de hem uluslararası arenada ihraz ettiği mevki, geldiği konum, artık bunu zorunlu hale getiriyor.İdeal olan başkanlığın dini, ilmi ve idari bakımdan özerk bir kuruluş olması.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLARININ SEÇİMLE GÖREVE GELMESİ İDEAL OLANDIR
Diyanet İşleri Başkanlığının kamu tüzel kişiliği yoktur. Dini ve ilmi, din eğitimi ve din hizmetleri amacıyla kurulmuş, tarihi bütün vakıfların hiçbirisinin Diyanet İşleri Başkanlığıyla herhangi bir ilgisi yoktur. Dolayısıyla bütün bunları yeniden düşünerek yani hem bu özerklik meselesini hem kamu tüzel kişilik meselesini hem belki bundan sonra başkanlarınseçimle, bütün Diyanet camiasını ve ilahiyat camiasının akademik ve ilahiyat bürokrasinin tamamının ittifakıyla belki seçimle gelmesini sağlayacak daha özerk, ayakların üzerinde durabilen, kendi bütçesiyle ve vakıfları birleştirmiş, her şeyini bütçeden alan değil, doğrudan kendi özel bütçesi olan bir müessese olarak aslında yoluna devam etmesi en ideal olandır ve bu da dediğim gibi daha 1952 yılında rahmetli başbakan Adnan Menderes o zaman Ali Fuat Başgil’e verdiği görevi vardır.Onun hazırladığı çok muhteşem bir Diyanet kanun taslağı vardır yani inanın bugün bile aradan nerdeyse 50 60 sene geçtiği halde bugün hala bunu konuşuyor olmak bunu tartışıyor olmak, bunun yerine sürekli her gün din-siyaset devlet-toplum ilişkilerinde bu gerilimleri yaşamak doğru değildir.
HİÇ KİMSE DİN HİZMETLERİ ALMAK KONUSUNDA KENDİSİNİ ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ HİSSETMEMELİ
Bu topraklarda yaşayan gayrimüslimlerin problemleriyle dahi Diyanet ilgilensin deniliyorsa Alevi vatandaşlarımıza yönelik hizmetleri kusurlu buluyorsa ve onlara da hizmet vermeli diyorsa, biz bunu milletimizin ortak sesi, ortak vicdanı kabul ederiz ve yasaların öngördüğü çerçevede çalışmalarımızı yaparız zaten o yönde çalışmalarımız da var.
Bize Alevi vatandaşlarımızdan gelen herhangi bir talep olduğunda herhangi bir alevi vatandaşımızdan Başkanlığınmevzuatı buna elverdiği ölçüde mutlaka biz o talebi yerine getirmeye çalışıyoruz ama getiremediklerimiz de var inşallah bu imkana da hep birlikte kavuşuruz ve hiç kimse kendisini din hizmetlerini almak konusunda da asla ötekileşmiş hissetmediği ve bütün o hizmetleri rahatlıkla aldığı, yaptığı özgürce yerine getirdiği bugünleri hep birlikte görürüz inşallah.
Meselelerimizi hep birlikte konuşarak kalplerimizi birbirimize açarak gönüllerimizi birbirimize açarak hiçbir şeyi esirgemeden özgürce tartışarak ve empati yaparak birbirimizi birbirimizin yerine koyarak ve birbirimize sahip çıkarak, kendisini Sünni olarak tanımayan kardeşlerimiz Alevi komşularına sahip çıkarak, Alevi kardeşlerimiz kendisini Sünni olarak tanımlayan, kaldı ki bu isimler sonradan bulduğumuz isimler.
Allah’ın bize verdiği isim Müslüman.Hepimiz Müslümanız Adem’in çocuklarıyız, insanız. Yani hepimiz bu toprağın, bu tarihin, bu medeniyetin çocukları Adem’in çocukları insan olarak, Müslüman olarak Hazreti Muhammet aleyhisselamın ümmeti olarak ehli beytin yolcusu olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bir adım atarsak, yüz bini aşkın imamıyla, müezziniyle, müftüsüyle biz kendimizi son derece mutlu addederiz. Allah’ın rızasına uygun bir iş yaptığımıza inanıyoruz, bunu ifade etmek isterim.