‘Thomas Alva Edison kimdir?’ sorusuna, ansiklopedilere son yıllarda da internete bakınmadan “ampulü icat eden bir bilim insanıdır”ın dışında cevap veremeyenler kategorisinde olduğumu düşünüyordum. Oysaki Edison hakkında birçok soru zihnimi kurcalamaktaydı. Bu bilim adamı mıdır? Nasıl bir mucit haline gelmiştir? Ampulü bulana kadar hangi aşamalardan geçmiştir? Hangi ülkede yaşamıştır? Nasıl bir kişiliğe sahiptir? Bilim insanlarının çocukluğu nasıldır acaba? Bu ve buna benzer soruların cevabına başlıkta ismi verilen kitabı okuyarak büyük oranda ulaşmaya çalıştım.[1] Öğrenci ve gençlerimizin doğru modele ulaşamama sıkıntısı çektiği bir dönem itibariyle dünya mirasına katkıları olan bu mucit bilim insanlarının yaşantısından -dinlemek isteyen kulaklara, izlemek isteyen gözlere -ibretlik dersler olduğunu düşünüyorum.
THOMAS ALVA EDİSON KİMDİR?
Alva Edison, 19 yy.’ın ortalarında Amerika’da evin son çocuğu olarak doğar. Küçük Edison’un başı alışılmışın dışındaki büyüklüktedir. Bu durum –Alva’dan önceki kardeşlerinin üçünün 7 yaşına ulaşmadan vefat etmesi- ebeveynlerini oldukça tedirgin eder. Edison’un bebekliği ve çocukluğu sağlık açısından normal bir seyir izler. Ancak yaramazlıklarına katlanmak büyük sabır gerektirir. Anne Nancy, samimi bir dindar ve iyi eğitimli bir annedir ama Edison’un başını belaya sokma becerileri anneyi oldukça korkutur. Bir defasında kanalda boğulmaktan, yine bir keresinde tahıl asansörünün içine düşüp boğulmaktan kıl payı kurtulur. Babasının ambarında yangın çıkarır. Bunun sebebi sorulduğunda açıklaması daha ilginçtir: “yalnızca neye yol açacağını görmek istedim.” (s.8) Merak küpünün içerisinde batırılmış gibi sürekli sorular yönetir çevresindekilere. Yaramazlıkları karşısında verilen tepkiler ve dayaklar bu soruları azaltmaz aksine çoğaltır. Annesine kazların neden yumurtaların üzerine oturduğunu sorar. Nancy: “içlerinden yavru çıkması için” cevabını verir.
Hemen komşusunun ambarına gidip kaz ve tavuk yumurtalarının üzerine kıvrılıp yavru çıkartmaya çalışır. Okul hayatına başlar ama öğretmenleri de ebeveyni gibi Edison’dan ikrâh eder. Bir gün sınıf arkadaşıyla birlikte okulun ikinci katın pencerelerinin birinden sarkıttığı oltayla bir tavuğu yakalayıp yukarı çekerler. Yaramaz doğası öğretmenlerince anlaşılamaz. Bir öğretmenin kendisi hakkında “ahmak” demesine kulak misafiri olur. Bunu annesine anlatır. Anne buna oldukça alınır, okuldan çıkarır, özel okula yazdırır. Bu süre zarfında anne eğitimli ve kültürlü biri olarak çocuğuna özendirici ve özel dersler vermeye çalışır. Bu süre zarfında okuma alışkınlığını kısmen kazanır. Richard Gren Parker’in temel bilim metni olan “Okullar için Doğal ve Deneysel Felsefe Kitabı” isimli eserden oldukça etkilenir. Bu kitaptaki deneylerden çoğunu yapmaya çalışır. Okul ile ruhunun uyuşamamasına daha fazla katlanamayınca annesinin bütün itirazlarına rağmen okuldan 12 yaşında ayrılır.
Edison’un okul hayatının tamamı bundan ibarettir.
Edison, ilk olarak demiryollarında gazete, elma ve sandviç satmaya başlar.
İstasyondaki en çok merak duyduğu bölüm ise operatörlerin trenlerin hareketlerini diğer istasyona bildirdiği telgraf bürosudur. Diğer yandan kendisinin kimya merakını anlayışla karşılayan kondüktör Alexander Stevenson trenin bir bölümünün köşesine bu malzemelerini yerleştirir. Kazara havaya maruz kalan bazı fosfor çubukları tutuşup eşya vagonunun zeminine sıçrayınca seyyar laboratuvar yanar. Bunun üzerine bir daha trene konulmama cezası verilir. Bir rivayete göre bunun üzerine Stevenson Edison’un kulağına bir tokat atar. Başka bir rivayete göre de yine aynı kişiyi Edison peronda gazete satmak için durdurur. Bu sırada tren hareket eder, trene yetişemeyen kondüktör gelip kulaklarından çekerek tokat atar. Bunun üzerine daha önceden kulaklarından ufak-tefek sorun yaşayan Edison resmen sağır olur.
Alva, bir yandan muhtelif kitapları okuyarak zevk alır. Diğer yandan da boş zamanlarında deney yapmaya çalışır. Trendeki işiyle de ticaret becerisini geliştirir. Kendi çapında mahalli gazete çıkarmaya başlar. Fakat istenilen sonucu alamaz. 16 yaşındayken kendisine istasyon şefi, telgrafçılık dersi vermeye başlar. Yaklaşık 5 ay boyunca bu dersler verimli bir şekilde geçer. Telgrafçılığını geliştirmek için daha farklı yerlerde iş aramaya koyulur. Yaptığı deneylerin başarısızlığa uğraması sonucu birçok işten kovulur. Örneğin bir telgraf ofisinde pil asidiyle dolu kabı yere döker. Asit zemini delip alt kattaki ofiste bulunan halı ve mobilyaları mahveder. Patronu, şirketin “deneycilere değil, operatörlere ihtiyacı olduğunu” söyleyerek kendisini işten atar. (s.28) Kader kendisini İngiliz bilim adamı Michael Faraday ile buluşturur. Faraday’ın başarılarından oldukça etkilenir. Bu olaydan sonra arkadaşı Milt Adams’a dönerek: “Şu anda yirmi bir yaşındayım. Elli yaşına kadar yaşayabilirim. Onun başardığı kadar başarabilir miyim? Yapacak çok işim var ve yaşam çok kısa. Acele edeceğim.” der.(s.35)
Edison, elektrikli oy kayıt makinesini icat ederek 1869 yılında ilk patentini alır. Bununla birlikte çift kanallı telgrafı icat eder. Gazetelerde bu çalışmalardan bahsedilir. Ama devlet yetkililerinden bir karşılık gelmez. Çift kanallı telgrafa yaptığı yatırımın karşılık bulmaması sonucu borç batağına saplanır. Daha sonra bir şirkete ortak olur. Borsa telgrafını yaparak çokça satar. Bu arada yaptığı çalışmaların devlet ve kamuoyu nezdinde itibar görmemesi karşısında çalışma azminden zerre eksilme olmadığını söyleyebiliriz. İşleri daha büyüdükçe bu ortaklıktan vazgeçer. Farklı bir memlekette kendi laboratuarını kurar. Bu arada evli olmasına rağmen günde 16 saat çalışır.
Evinin laboratuara birkaç yüz metre mesafede olmasına rağmen kendisini işine o kadar çok kaptırırdı ki, sık sık eve gelmeden günlerce laboratuarda kalır. Gecenin geç saatlerine kadar deney yapmaya çalışır. Uyumak istediğinde de eski gazete yığının üzerine yığılır. Edison’un yaşamı boyunca yaptığı icatların çoğu şu ya da bu şekilde elektriğe bağlıydı. Bunların içerisinde de fonograf en çok sevdiği ve değer verdiği icadı oldu. Bunun hakkında bir muhabire: “Bu benim bebeğim, büyük adam olup yaşlılığımda bana bakacağımı umuyorum.”(s.64) Nitekim hakikaten daha sonraki yıllarda milyarlarca dolarlık müzik kayıt endüstrisinin temeli olacak bu aletten çok para kazanacaktır.
Dünyadaki asıl büyük şöhretini elektrik ampulünü icat etmesiyle duyurdu. Bunun için laboratuardaki arkadaşlarıyla birlikte çok çalıştılar. Edison daha sonra bu başarının sırrını anlatırken: “Elektrik ampulü, üzerinde en fazla çalıştığım icattı ve çok ayrıntılı deneyler gerektiriyordu. Şahsen benim hiç cesaretim kırılmadı ve başarı konusunda umutsuzluğa kapılmadım. Aynı şeyi tüm çalışma arkadaşlarım için söyleyemem.”(s.74) diye bahseder. Bu çalışmalarının, yurt dışında bile ses getirmesi, Edison’un işini daha büyütmesine vesile olur. Laboratuardaki çalışan sayısı 65’e çıkar. Laboratuarın yanına bir ampul fabrikası kurar. Edison fonograf cihazından biraz farklı kinetoskop verilen bir cihazı icat eder. Daha önceki belirttiğimiz gibi fonografileri daha geliştirmeye çalışarak bu alanda yoğunlaşır.
20. yüzyılın başlarına yaklaşıldığında Edison’un fabrikasında bin kadar işçi çalışır. Edison, sinemanın gün yüzüne çıktığı dönemde bu alana da el atar. 10 dakika kadar süren, ilk konulu sinema filmi “Büyük Tren Soygunu”nun yapımcısı da kendisidir. Bu arada devlet tarafından farkına varılması ise 1914’tür. Amerika Birleşik Devletleri donanmasının Danışma Kurulu Başkanlığı’na getirilir. Burada denizaltı gemisi E2’de denemeler yapar. Fakat bu görevde birkaç yıl bulunur. Aradığı ve istediği çalışmaları sergileyecek alt yapıdan yoksun olduğunu görünce buradan ayrılır. 1920’lere gelindiğinde montaj hatları da dâhil fabrikalarında 10.000’den fazla işçi çalışır.
Hayatının son zamanlarında laboratuvarında çalışmalarına devam ederken oğullarına görevini devretmenin mutluğunu yaşar. Yaşının ilerlemesi ve hastalıklarının had safhada olması karşısında 1931’de 84 yaşında vefat eder. Kitabın yazarı Edison’un ölümünü: “Thomas Alva Edison, belki de hayatında ilk defa yenilgiyi kabul etti.”(s.136) şeklinde anlatır. Amerika Başkanı Hover’in mucide yaklaşır bir şekilde saygı duruşu öneren fikri kabul edilir. Akşam saat 10’da ülke çapında lambalar söndürülür.
DEĞERLENDİRME
Ülkemizde sadece ampulün mucidi olarak tanınan Edison’un büyüklü-küçüklü buluşlar için 1100 patent başvurusunda bulunduğunu, bu rakamın yazar Gene Adair’e göre diğer bütün mucitlerden çok daha fazla olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Böylesi bilim insanlarının yaşamlarının günümüz gençliği, öğrencileri ve okuyucuları için okunmasının elzem olduğunu düşünüyorum. Edison’un özellikle mücadeleci kişiliğinin güçlü olması, lügatinde “yenilmek”, “kaybetmek”, “teslim olmak” gibi sözcüklerinin bulunmaması; azminin hep diri, ideallerinin devamlı zinde olması, hayat okulunda başarılı olmak isteyenler için alınacak en önemli ders olarak görüyorum. Bilim insanı Edison’un yaşadığı dönemin iyi anlaşılması için kitapta bulunan onlarca fotoğrafın esere renk kattığını düşünüyorum. Özellikle Edison’un laboratuvardaki bir çalışma masasının üzerinde yatarken çekilen fotoğrafının beni oldukça etkilediğini söyleyebilirim. Öbür taraftan bir eğitimci olarak öğrencilerimize ve çocuklarımıza doğru, çalışkan ve başarılı insanların yaşamını okutarak bu topraklardaki özgüvensizlik ruhunu kovabileceğimizi umut ediyorum. Son olarak kitabın çok edebî bir kıvamda olmadığını ama teknik olarak ayrıntısına kadar anlatılarak daha iyi anlaşılabileceğini tahmin ediyorum.
[1] Gene Adair, Elektrik Çağının Mucidi: Thomas Alva Edison, Tercüme: A. Sinem Çağlayan Tokur, 151 sayfa, 2007, Ankara, Tübitak Yayınları, Not: Kitabın başlığı “Elektrik Çağının İcadı: Edison” çevrilirken yanlış çevrilmiş olabilir. “Elektrik Çağının Mucidi: Thomas Alva Edison” isminin daha anlamlı olacağını düşünüyorum.