DURUM:
4 gün süren Belçika gezisi sathi boyutta da olsa AB sürecinde Türkiye gerçeğini olduğu gibi, Türkiye Gerçeğinde AB’nin yerini de sorgulamamıza katkı sağladı. İlgi çekici tespitlere ulaştık..
Mesela, Türkiye’nin taşrasından yabancıların ülkemize bakış açı ve değerlendirmelerini hep yanlı ve yanlış buluyorduk..Gördük ki, yurt dışında yaşayan Türklerin kahır ekseriyeti de Türkiye’ye, kendi ülke ve değerlerine yaşadıkları ülkelerin genel eğilimi içinde ve mantalitesiyle bakıyor.
Tıpkı sevgili Ergun Top gibi..
Türkiye’deki sağlık hizmetlerini Avrupa’nın gerisinde görüyor..
Son on yılda bir gelişme kaydedildiğini söylese de Türkiye’deki sağlık gerçeğini yabancılar kadar bildiğini görüyor üzülüyoruz..
Çoğu Avrupa ülkelerinde olmayan Sağlık Kampüslerinden, Şehir Hastanelerinden, mükemmel bir şekilde işleyen Aile Hekimliği sistemimizden, Hava ambulansıyla sağlık hizmeti verildiğinden yeterli şekilde bilgi sahibi değil.
Bizi Avrupalının camı hiç değişmeyen gözlüğünden görüyor..
Üzülüyoruz..
Üzülüyoruz çünkü bırakın Avrupa ülkelerini, orada yaşayan kendi insanımıza bile yapılan yatırım ve hizmetleri yeterince aktaramamış ve tanıtamamışız..
Klasik Avrupa şablonu dışında bir gözlem imkanı sunmamışız.
Özellikle reform düzeyinde gerçekleştirilen ve uluslar arası sağlık örgütlerince marka yaklaşım olarak değerlendirilen sağlık hizmetlerimiz ya da sağlık alanındaki değerlerimiz Avrupa’daki kardeşlerimize aktarılmamış..
AB’nin bize hala kapı açmamasında etken sebeplerden birisi bu..
Tanıtım eksikliği..
Sorguladığımız durumlardan birisi de AB’nin bizi içine almamak için Sarkozy kimliğinde gösterdiği direnişe rağmen, AB’nin özellikle kendini Türkiye’ye tanıtım noktasında gösterdiği gayret..
Eğer yabancı kalacaksak bilmemizin ne yararı var..
Eğer içine gireceksek, teoriyle aktarılan tarifler ne işe yarayacak?
Burada yoğunlaşılması gereken nokta samimiyet..
Türkiye bu noktada, AB üyeliği konusunda samimi..
Özellikle AK Parti Hükümetleri bu konuda yüksek bir hassasiyet sergileyerek tüm kriterleri hayata geçiriyor..
Ya Avrupa..
Ya da AB..
Onlar samimi mi?
Sanmıyoruz..
Türkiye’ye hala dikte edici bir tavırla yukarıdan bakmaları bunu gösteriyor. Biz onların içine, bir başka ifadeyle yüreğine bakarken, onların yaklaşımı aynı enerjiyi vermiyor..
Bizim pozitif yaklaşımımız onların negatif dirençleri önünde eriyor..
Dün de belirttik ve altını çizdik..
Türkiye’de gençlerin AB özlemi artık eski düzey ve kuvvette değil..
2000’li yılların başında Halkın yüzde 70’inin özlem adresi olarak gördüğü AB, artık yüzde 30’luk oranda bir beklenti durağı..
Açık ve net söyleyelim ki, AK Parti döneminde başlatılan ve hayata geçirilen insan haklarından fiziki yatırımlara kadarki reform düzeyindeki atılımlar, AB’nin bizi içine almamak şeklinde gösterdiği dirençle birleşince, ‘AB’ye girmesek de olur’ düşüncesini ağırlıklı hale getirmeye başladı.
Bu bir Avrupa ya da AB karşıtlığı değil..
Ama bizi anlamayanları, anlamaktan vazgeçme eğilimi..
Dahası, Türkiye’deki hakim anlayış ve düşünce, artık,’ AB ne dediyse yaptık’ değil, Türyi olarak doğru olanı yaptık’a yönelmiş durumda..
Kendi doğrumuzu kendimiz bulmaya başladık demek bu..
Bir başka ifadeyle, AB Türkiye’yi içine almazsa kaybedenin Türkiye olmayacağı gerçeği..
Durum, komşusunun gürültüsüyle hayatını şekillendiren adamın haline benziyor.
Üst kattaki komşusunun ayakkabılarını çıkarmasına göre belirlemiş ya adam uyku saatini..
Komşusu yatak odasının üstündeki odada, yatmadan evvel önce terliğinin birini sonra diğerini fırlatırmış..
Gürültüye duyarlı adam, üst kattakinin ikinci terliği fırlatmasını bekler sonra uyurmuş..
Bir gün yatma zamanında yine beklemiş terlik fırlatılış seslerini..
Önce bir tekinin sesi gelmiş..
Alt kattaki adam ikincisi peşine geliyor diye pijamasını giymiş uyumaya hazırlanmış ama, nafile..
İkinci terliğin sesi bir türlü gelmemiş..
Uzun bir süre ikinci terliğin sesini bekleyen adam dayanamamış, üst kattaki dairenin kapısını çalmış..
Karşısına çıkar adama, ‘kardeşim’ demiş, birinci terliği çıkardın uyumaya hazırlandım, ikinciyi atmadın ki uyuyayım.. Allasen çıkar şu ikinci terliği de rahat edeyim..”
Türkiye’nin AB karşısındaki durumu bu..
Neyi mi demek istedik..
Çok şey dedik..
Duyana, işitene ve anlayana..
BRÜKSEL’DEN ANVERS’E BELÇİKA İZLENİMLERİ
Sinan Ertay, Müsteşar, Türkiye'nin AB Daimi Temsilcisi..
3 Ocak 1976'da doğumlu. Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden mezun . 2001-2004 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı Kafkaslar ve Orta Asya Genel Müdürlüğü'nde Üçüncü Katip olarak çalışmış. 2004-2006 arasında Türkiye'nin Tiflis Büyükelçiliği'ne İkinci Katip olarak atanmış, 2006-2009 tarihleri arasında Almanya'daki Türk Büyükelçiliği'nde Birinci Katip olarak çalışmış. 2009-2011 tarihlerinde Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi'nde Birinci Katip olarak görev yapan Ertay, 2011'den bu yana da Brüksel'de Türkiye'nin AB Daimi Temsilciliği'nde Müsteşar olarak görev yapıyor.
tanışma faslının ardından ‘Erzurum’da havalar nasıl’la başlıyoruz sohbete. “Bu yıl kış erken ve çetin geldi” cevabımızla geçiyoruz Türkiye-AB ilişkilerine.
Ertay’ın ağzından çıkan her söz bizim için çok önemli. Dikkatli bir şekilde dinliyoruz.
“Türkiye’nin AB’ye, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var” diyerek Türkiye’nin güçlü bir ülke olması ve Ortadoğu’daki hakimiyetiyle AB için önemi bir ülke olduğunun altını çiziyor Ertay. Türkiye AB arasındaki ticari ilişkilere de değinen Ertay, “Türkiye’nin AB’ye, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var” diyor. Sohbetin ardından Ertay’ın sıcak ve samimi duruşu karşısında kendisine teşekkür ediyor, oldukça keyifli ve neşeli bir akşam yemeğinin ardından dinlenmek için otele geçiyoruz.
BRÜKSEL’DE 3’ÜNCÜ GÜN
İnsanın içini karartan bir havayla Brüksel’de 3’üncü güne merhaba diyoruz. Saat 9.00’da Avrupa Komisyonu’nda Avrupa Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü Türkiye Masası Şefi Jean Christophe Filori ile yapılacak toplantı için otelden ayrılıyoruz.
10 dakikalık bir yolculuğun ardından Avrupa Komisyonu’na varıyoruz. Sayın Filoriyle toplantı salonuna geçiyoruz. “off-the-record” yani yazılmamak ve alıntı yapılmamak kaydıyla bilgi paylaşımında bulunacağını aktarıyor Filori.
Kalemlerimizi bırakıyor, Filori’yi dinliyoruz.
Bilgiler bizde saklı. Ancak şunu ifade etmek istiyorum ki Filori Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip eden bir isim. Ancak bu gelişmeleri ne kadar doğru yorumladığı tartışılır…
Buradaki toplantının hemen ardından Dış Eylem Servisi’ne giriş yapıyoruz. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış İşleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’un Sözcü Yardımcısı Maja Kocijancic ile görüşüyoruz
AB VE DIŞ POLİTİKA
Kocijancic de bizlere Dış İlişkiler servisi hakkında bilgiler veriyor. “Geç kalınmış bir servis” diyerek söze başlayan Kocijancic, Avrupa Birliği’nin dış politikada tek ses olması gerektiğine vurgu yapıyor. Yeni Kurulan Dış servisle Türkiye ile daha yakından politik ilişkilerin sağlanacağını düşündüklerini ifade eden Kocijancic, Türkiye ile sürekli irtibat halinde olacaklarını dile getiriyor ve Türkiye’den sorumlu bir ekip oluşturduklarını ifade ediyor.
Dış Eylem Servisi’nin kurulmasının Türkiye’deki gazeteciler tarafından üyelik sürecine gölge düşüreceği şeklinde yorumlandığını ileri süren Maja Kocijancic, iddiaların tam aksine ilişkilerin daha sağlam olması için bu servisin önemli olduğunu söylüyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki politikasını alkışladıklarını da belirten Kocijancic, Suriye’ye karşı tutumunu da takdir ettiklerini ifade ediyor.
İnsanın içini karartan hava yine devam ediyor. Güneşi görene aşk olsun!
Yemekli bir görüşme için yola çıkıyoruz.
KOSTANYAN’IN SÖYLEDİKLERİ
3’üncü günkü görüşme sürecinde, bu seferki konuğumuz Avrupa Politikası Çalışmaları Merkezi temsilcisi Hrant Kostanyan. Menüde yine damak tadımıza uygun olmayan yemekler var. Tatlı hariç tabi. Ha aklımdayken ekmekleri de süper. Ben ve birkaç arkadaş alıyoruz ekmeği ve tereyağını önümüze, karnımızı doyurmaya çalıyoruz. Kulağımız da Kostanyan’da. Avrupa Birliği’nin politikalarını anlatıyor. Türkiye’nin dış politikasının geçmişe nazaran çok daha iyi konumda olduğunu söylüyor Kostanyan.
YAZILMASIN UYARISI
Yemeğin ardından yürüyerek Avrupa Konseyi’ne geçiyoruz. Avrupa Birliği Konseyi İletişim ve Enformasyon Müdürlüğü yetkilisi Cristina Gallach ile görüş alışverişinde bulunuyoruz.. Burada da konuşulanların yazılmaması isteğinde bulunuluyor. Toplantıda konuşulanları söz konusu bu istek üzerine yazamıyoruz.
Toplantı sonrası oldukça sempatik bir kişiliğe sahip olan Gallach “Erzurumlu arkadaş bir bakabilir mi?” diye sesleniyor. Gidiyorum yanına, Van depremini, kentin durumunu soruyor ve en yakın Zaman’da Van’a gideceğini ifade ediyor. Gallach’ın sorusu üzerine bizde Van’daki depremin şiddetine dikkat çekiyor ve Türkiye’nin Van için seferber olduğunu söylüyoruz.
Bu toplantının ardından şehir turuna geçiyoruz.
Rehber eşliğinde Brüksel sokaklarındayız. Zaman kısa, gezilecek yer çok. Dolayısıyla Araçla şehir turunu yapıyoruz. Dünyanın en büyük adalet sarayının önünden geçiyoruz.
26 bin metre karelik bir alanda tesis edilmiş olan Saray, aynı zamanda Avrupa'nın en geniş yapısı. Bir bölümünde inşaat halen sürüyor. Kare şeklindeki binanın köşelerini süsleyen anıtlar; adaleti, hukuku, gücü ve merhameti temsil ediyor. Daha sonra geçiyoruz Belçika’nın simgesi olmuş Manneken Pis (İşeyen Çocuk) heykeline. Efsaneye göre bu heykel, işgalci orduların patlayıcıları üzerine işeyerek kent duvarlarını yıkılmaktan kurtaran bir çocuğa atfen yapılmış.
Bu heykelin önünde birer hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra şehrin kalbine Brüksel meydanına uzanıyoruz. Brüksel’in en çarpıcı yeri. Jean Cocteau’nun deyişiyle ‘dünyanın en zengin tiyatro sahnesi.’
Yazın yüz binlerce begonyayla dokunan Çiçek Halı’yla dekor daha da zenginleşiyor. Begonya hayalperestlerin çiçeği, Grand Place da düşlerin mekânı. Meydanın en eski yapısı -1695 yılında Fransız bombardımanından kurtulan- Belediye Binası. 15. yüzyıldan kalma, 113 metrelik kulesinin tepesinde St. Michael’in heykeli var, şehrin koruyucu azizi...
Mareşal Villeroy’un topları azize ulaşamamış, ama şehri yerle bir etmiş. Meydanı çevreleyen 40 kadar binanın İtalyan ve Flaman Rönesansı’nın etkisiyle inşası 18. yüzyıla uzanıyor böylece. Belediye Binası’nın tam karşısında, dantel gibi işlenmiş Kral’ın Evi, şehir müzesi olmuş.
Meydan 68 metreye 110 metre ölçülerinde, etrafı birbirinden güzel yapılarla örtülü.
Hava yine aynı. Kapalı ve sıkıcı. Akşam yemeği için otele dönüyoruz. Ekip lideri Banu hanım, yardımcısı Aslı Hanım, ve adam gibi adam Ferdinant biz ona kısaca ferdi diyoruz. Ve her biri birbirinden kıymetli gazeteci arkadaşlarımızla otelin restaurantında akşam yemeğinde buluşuyoruz. Ankara’dan gelen gazeteci arkadaşımız Mihriban Başlı hanımefendinin doğum günü. Kendisine küçük bir sürpriz yapıyor, doğum günü kutlamasını da güzel bir ortamda gerçekleştiriyoruz. Artık yatma zamanı geliyor. Yarın Anvers şehrindeyiz
ANVERS ŞEHRİ
Belçika’nın Brüksel’den sonraki ikinci büyük kenti olan Anvers, Belçika’nın İstanbul’u olarak adlandırılıyor. 115 Türk Derneği’nin bulunduğu Anvers’te ilk durağımız Türk Dernekleri Birliği. Birliğin temsilcisi Fatih Arı ile Birliğin çalışmaları, Belçika’daki Türkler ve Anvers şehri hakkında bilgiler alıyoruz.
Birliğin 1995 yılından beri Belçika hükümeti tarafından Sivil Toplum örgütü olarak kabul gördüğünü aktaran Arı, daha sonra 30 bin Türk vatandaşının Anvers şehrinde yaşadığını söylüyor. Birlik olarak çok sayıda sosyal, kültürel etkinliklere imza attıklarını dile getiren Arı, hayata geçirdikleri projeleri ; Gazzeye Yardım Kampanyası, Eğitim Projesi, İstihdam Projesi, Brüksel Gençlik Projesi, Sosyal Danışmanlık Projesi şeklinde sıralıyor.
İŞSİZLİK YÜZDE 10
Derneklerin yılda bir kere bir araya gelip değerlendirmelerde bulunduğundan bahseden Arı, Belçika'da ki işsizlik oranının yüzde 10 olduğuna dikkat çekiyor. Bir aile reisinin işsizlik maaşının bin 200 Euro olduğunu belirten Arı, yalnız yaşayanlara verilen işsizlik maaşının da 600 Euro olduğunu dile getiriyor.. Alınan bu işsizlik maaşını TL üzerinden hesaplarsak ciddi bir para olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Bu miktarlar Belçika’da ki yaşam standartlarının çok altında.
IRKÇI SALDIRILAR
Bir Avrupa Birliği şehri olan Anvers'de ırkçı saldırıları da oldukça göze batıyor. 500 bin nüfusu olan Anvers’de 18 bin ırkçı bulunduğunu öğreniyoruz.. Irkçılığın her alanda karşılarına çıktığını belirten Arı, Belediye Meclisi'nin sosyalistlerin elinde olduğunu, ancak ırkçı partinin çoğunluğu ele geçirdiğini kaydediyor.
AB BAKANI BAĞIŞ MEMNUNİYETİ
Türk Dernekleri Birliğince, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış isminden övgü ile bahsediliyor. Bağışın Belçika’da yaşayan Türklerin sorunlarıyla yakinen ilgilendiğine dikkat çeken Arı, “Bugüne kadar hiçbir Türk siyasetçilerinden görmediğimiz ilgiyi görüyoruz. Türk hükümeti tarafından sorunlarımız dinleniyor, çözülmesi noktasında çaba sarf ediliyor. AB Bakanı Egemen Bağış sürekli bizlerle irtibat halinde. Kendisine ilgisinden dolayı da teşekkür ediyoruz.” İfadeleriyle memnuniyetlerini belirtiyor.
KENDİMİ ERZURUM EVLERİNDE HİSSETTİM
Türk Dernekler Birliği’nde yaptığımız bu toplantının ardından bir hatıra fotoğrafı çektirip, geçiyoruz öğlen yemeğine. Bana Erzurum evlerini anımsatan otantik bir mekana giriş yapıyoruz.
Menü yine damak tadımıza uygun değil. Ben ve birçok gazeteci arkadaşım yine tereyağı ekmekle karnını doyuruyor.
Türk asıllı Belçikalı avukat ve eski politikacı Ergün Top yemekte bize eşlik ediyor. Deneyimlerinden, Türkiye-Belçika işbirliğinden ve Belçika'daki Türk toplumunun entegrasyonundan bahseden Top, Avrupa izlenimlerini aktarıyor. Dünyanın en büyük adalet sarayının Belçika’da bulunmasının hukuk sistemine verilen önem şeklindeki yorumlara Top, “Ancak çok ağır işleyen bir hukuk sistemi var” itirazını getiriyor. Avrupa’nın özellikle sağlıkta çok büyük gelişim sağladığını ifade eden Top, Türkiye’nin sağlıkta Avrupa’nın gerisinde olduğunu öne sürerek, ancak son 10 yılda Türkiye’de sağlık anlamında ciddi gelişmelerin yaşandığını dile getiriyor.
TÜRK ASILLI BELÇİKALI AVUKAT VE ESKİ POLİTİKACI ERGÜN TOP KİMDİR?
Babası Anvers şehrine Ardahan'dan işçi olarak gelmiş. O tarihlerde Top 6 yaşındaymış. Top, öğrenimini Belçika'da tamamlamış ve Leuven Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş. Eski Belçika Başbakanı Yves Leterme'ye danışmanlık yapmış. Halen Hristiyan Demokrat Parti Anvers Belediye Meclisi üyesi. Meclis Uyum Komisyonu ve Emniyet Komisyonu başkanlığını yürütüyor.
Ergün Topla yemeğin ardından rehberli şehir turuna çıkıyoruz. Kentin tarihi ve turistik yerlerini geziyor, Anvers’i daha yakından tanıma fırsatı buluyoruz. Meşhur Belçika çikolatasını tadıyor, bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
VE SON AKŞAM YEMEĞİ…
Zuiderterras Restaurant’a akşam yemeğine geçiyoruz. Menüde nihayet damak tadımıza uygun yemek var. Bonfileden yapılmış File minyon ve patates kızartması. Menü tabi bunlardan ibaret değil. Bol çeşitli ancak benim damak tadıma uygun yemekler bunlar. Grup lideri Banu Buyurgan, Grup lider yardımcısı Aslı Karahanlı ve Grup Yardımcısı Ferdinand Koenig öncülüğünde geçen 4 günlük gezi bütün gazeteci arkadaşlarımızdan tam not alıyor.
Hepsine teşekkür ediyoruz.
SON