SUNUM:
Eskiden olsa, Brüksel nere, Erzurum nere derdik. İstanbul’a gidip gelmenin bile bir büyük olay ve övgü meselesi olduğu günlerden, dünyanın bir ucundan diğer ucuna birkaç saatlik yolculukla ulaşıldığı günlere geldik..
Artık en küçük yerel bir olayın bile küresel boyutta tepki topladığı bir zaman dilimindeyiz.
Küresel ekonomi küresel iletişimi de beraberinde getirdi.
Asrın sorgulanan gerçeği, küresel odaklanma.
Amerika kıtasında Brezilya’nın hapşırması Asya’da Çin’i nezle ediyor günümüzde.
Afrika’nın Ümit Burnu’ndaki olay Urallar’da yorumlanıyor.
Çocukluğumuzda büyük bir merak ve ilgiyle okuduğumuz Marko Polo’nun seyahatleri günümüzde yaşansaydı, ilgi toplamazdı herhalde.
Yerel ilgi ve endişelerin yerini küresel merak, beklentilere terk ettiği bir çağı yaşıyoruz.
Her yere ve belki de her zamana bir klavye dokunuşu kadar uzaktayız..
Binbir gece masallarının uçan halıları üzerinde yaşananlara garipliğimiz de kalmadı.
80 Günde Devrialem bugün yazılsaydı acaba yine aynı alaka ile okunur muydu?
Sanmıyorum..
Artık hayallerimize, düşlerimize sadece bir uçak bileti kadar yakındayız.
Küreselleşme boyutunda dünya küçüldükçe, sınırlar da bir o kadar büyüyor..
Avrupa artık tek bir ülke gibi..
AB diye tanımlanan Avrupa ülkelerinin sosyal ve ekonomik bütünleşmesi, küreselleşmenin bir başka boyutu, bir başka ifadesi..
2000’li yılların başından beri yoğunluklu olarak AB ile yatıyor, AB ile kalkıyoruz.
Kimileri için AB bir küresel cennet..
Kimilerine göre Avrupa’nın kendini yeniden tarifi..
Kimine göre iş kapısı..
Kimine göre…
Bu yazı dizisinde bir haftalık Brüksel gezimizden notlar aktaracağız..
Dadaş gözüyle tespitlerimizi paylaşacak, AB’yi Erzurum’a taşıyacağız..
İlgi ile okuyacağınızı umduğumuz yazı dizisini takdirinize terk ediyor, saygılar sunuyoruz.
GİRİŞ
Avrupa Birliği Delegasyonu tarafından, “Yerel Türk Gazeteciler için AB Basın gezisi” programı kapsamında Avrupa Birliği’nin kalbi olan Belçika’nın başşehri Brüksel’e davet edildik.
4 gün süren geziye bizimle birlikte Gaziantep’ten gazeteci Aslı Emektar, İzmir’den gazeteci Aylin Süphandağlı, Samsun’dan gazeteci Mehmet Necdet Uzun, Kocaeli’nden gazeteci Ali Gündoğdu, Şanlıurfa’dan Gazeteci Mehmet Tahir, Antalya’dan Gazeteci Derya Uğural, Trabzon’dan gazeteci Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu, Ankara’dan gazeteci Mihriban Baslı, Eskişehir’den gazeteci Ali Naki Erdoğan, Edirne’den gazeteci Mehmet Şenol, Denizli’den gazeteci Mustafa Kemal Kaya, Bursa’dan gazeteci Sebile Efe, Konya’dan gazeteci Fatih Ulutaş, Adana’dan Aliye Gültekin katıldı.
BİRİNCİ GÜN
Erzurum’dan İstanbul’a oradan da Brüksel’e ulaştık.
Havalimanında Yardımcı grup Lideri, oldukça şirin ve sempatik biri olan Almanyalı Ferdinand Koenig sıcak bir ilgi ve mütebessim bir çehre ile karşıladı bizi..
Brüksel Havalimanı, bir Avrupa kentinin ifade ettiği tüm çağdaş örgü ve mükemmelliği yansıtıyordu. Tarih ile 21’inci yüzyıl vizyonu bir sentez halindeydi..
Avrupa’ya has bir duruşu ve gizemi vardı Brüksel’in..
Herkes kendi işindeydi, herkes kendi ilgisine odaklanmıştı adeta..
Bir makinenin çarkları gibi işliyordu her şey..
Adeta programlı ve disiplinli bir yaşam sızıyordu Brüksel Havalimanından..
Bizim renkleri, ekmek parası kazanma uğrunda gecelerini gündüzüne katan şoförleri gibi sarı olan taksilerin aksine Brüksel yollarında Mercedes marka taksilerin yolcu taşıması, Avrupa ile renkte ve zevkte bir farklılığımızı oraya koyuyordu adeta..
Ya da Avrupa Birliği nabzının attığı Brüksel bir farkındalık sunuyordu taksileriyle..
Havalimanından kent merkezine ulaşırken yollara dikkat kesildik..
Akışkan ve ilkeli bir trafik dikkatimizi çekti..
Trafik ışıklarından sızan yeşil yeşildi, kırmızı da kırmızı..
Yol aksesuarları değildiler..
Daha iyi trafik ve daha mükemmel ulaşımı dizayn ediyorlardı..
Trafikteki herkesin saygısı vardı bu ışıklara..
Onların daha iyi bir yaşama katkı sağladığını biliyorlardı..
Ne ‘Rahmetli de sollardı’yı, ne de ‘Koyun kurdun, yol fordun’ tekerlemelerini düşünmedim trafiği izlerken..
Havalimanından otele geçtik.
Resepsiyondaki yoğunluğu görünce otele yerleşmeden akşam yemeği için Chez Leon Restauranta geçtik. Midye çeşitleriyle dolu olan yemeğin pek hoşuma gittiğini söyleyemem.
Belliki trafiği gibi yemeği de garibimize gitmişti Brüksel’in..
Türkiye’nin değişik illerinden gelen 15 Türk gazeteci olarak , yemek masası başında ilk izlenimlerimizi paylaştık, kaynaştık..
Brüksel Geceleriyle tanışmadan, ertesi günün yoğun programını aksatmamak için hepimiz dinlenmeye çekildik.
İKİNCİ GÜN
Brüksel sabah saatlerinde, gecenin gizeminden sıyrılmıştı.
Güne erken başlıyordu Belçikalılar..
Yoğun trafiğine ve kalabalığına rağmen, şehrin mimarisinde sırrını çözemediğim bir gizli akustik vardı sanki..
Gürültü kirliliği yoktu..
Ne rastgele çalan korna sesi, ne motor gürültüsü..
Sadece Brüksel’in nabzı..
Sadece..
Belki bizim tasavvurumuzdan kaynaklanıyor olsa gerektir, ancak, bir elit duruşu, bir kültürlü vizyonu vardı Brüksel’in..
Ve zaman burada bir başka akıyor gibiydi..
Rasgelelilik, sıradanlık yoktu..
Zamana, anına kadar yaşamak şeklinde bir saygı seziliyordu Brüksel’de
Zaman kıymetliydi çünkü insan kıymetliydi buralarda..
Değerliydi..
Sabah saatlerindeki izlenimlerimizi hafızamıza kaydedip Brüksel Shareton’da eski AB Büyükelçisi Albert Maes tarafından verilecek olan ‘AB ve AB ve Türkiye görüşmeleri” konulu konferans için otelin konferans salonuna geçtik.
MAES’İN AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ YORUMU
Namur Üniversitesi fahri profesörü de olan Maes Türkiye’nin AB sergüzeştini paylaştı bizlerle..
AB ve AB ve Türkiye görüşmeleri…
Albert Maes konuşmasına AB’nin 60 yıllık başarılı geçmişine dikkat çekerek başladı ve ekledi;
“Bugün maalesef AB ciddi sıkıntılar içerisinde”
Türkiye’nin ekonomik göstergelerinin takdire şayan olduğunu işaret eden Maes, Türkiye’nin AB için önemli bir ülke olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin AB’ye, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var vurgusunu yapan Maes, bulunulan süreçte Türkiye’nin AB üyeliğinin zor olduğuna dikkat çekerek, diyalogun kesinlikle devam etmesinin faydalı olacağına da işaret etti..
“AB olarak zor günlerden geçiyoruz” sözleriyle AB’nin içinde bulunduğu ekonomik krize odaklanan Maes’in özellikle Yunanistan başta olmak üzere bazı AB ülkelerinde yaşanan ekonomik krizi “Şu an ekonomik kriz içindeyiz. Kendimize gelmeliyiz. AB ülkeleri içerisinde tekrar ekonomik disiplini sağlamalıyız. AB ülkeleri ortak noktada buluşmalıdır.” sözleri oldukça ilgi uyandırdı.
AB içindeki ekonomik entegrasyon uyumsuzluğunu gündeme taşıyan Maes’in yönelttiği
‘Acaba Türkiye AB’nin şu anki durumunda üye olmayı ister mi?’ sorusu hepimizin zihnini kurcaladı.
Büyüme hızı AB ortalamasını hayli geçmiş, işsizlik oranı AB ülkelerinin gerisine inmiş Bir Türkiye AB’ye hangi ekonomik noktada ilgi duyabilirdi ki?..
Türkiye’nin kendi başına AB’den daha hızlı büyüme sürecini gerçekleştirdiğini sıkça yineleyen Maes’in AB kapısındaki Türkiye’nin durumunu ifade ve tarif eden ve konuşmasını özetleyen tespiti de oldukça düşündürücüydü:
Maes, “Türkiye bugün modern ve endüstriyel ülke. Bölgede büyük güç.” diyordu..
Anlayana tabi..
Anlayana…
DEVAM EDECEK