SONUÇ BİLDİRİSİ
İslam’ın kadın imgesinin, kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan iki asli unsur oluşunda odaklandığı bildirilen Sonuç Bildirgesi’nde, Müslüman toplumlarda kadın algısı ve tasavvuruna ilişkin kendi zaman ve coğrafyalarıyla kayıtlı kimi örneklerin, tâbi oldukları zaman ve mekanlar için anlamlı ve anlaşılabilir olmakla birlikte, bugün bu tecrübelerin yeniden okunmasına ve farklı açılardan yorumlanmasına ihtiyaç duyulduğu ifade edildi.
BİLDİRGENİN VURGULARI
Bildirgede, günümüzde sıkça karşılaşılan cinsiyet ayrımı, taciz, aile içi şiddet ve kadının eğitimden mahrum bırakılması gibi sorunların giderilmesinde, gerçekliğin üzerini karartmak yerine soğukkanlı bir duyarlılıkla hakikatin ortaya çıkarılması için çaba sarfetmek gerektiği de vurgulandı.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez tarafından okunan Sonuç Bildirgesi’nde şu başlıklardan oluşuyor:
“İslam’da kadın cinsiyet bağlamında değil, insanlık düzleminde ele alınmıştır…”
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in Sünnetinde kadın, cinsiyet bağlamında değil insanlık düzleminde ele alınmıştır. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımı ve karşıtlığına ilişkin söylemlerin, İslam’ın temel metinlerine yansıtılması anakronik bir yaklaşımın ürünüdür.
“Kadınla ilgili yanlış anlayışlar, İslam’ın değil, yerleşik kültür ve geleneklerin sonucudur…”
Tarihsel süreç içerisinde kaleme alınan İslam kitâbiyatında, kadına dair eserler gözden geçirildiğinde, yerleşik kültür ve anlayışların etkisiyle Yüce dinimizin genel prensipleriyle çelişen, yanlış, eksik, önyargılardan beslenen ve günümüzde kadın karşıtlığı olarak görülebilecek bazı yorumların yer aldığı bilinmektedir. Tefsir, hadis, fıkıh literatüründe kadına dair yapılan bu yorumların büyük bir kısmı, nasların sarih delaletine dayanmaktan çok dönemin sosyo-kültürel şartları içerisinde ortaya çıkan zihniyet yapılarını yansıtmaktadır. Bununla birlikte söz konusu yorumların kendi dönemlerinde ifade ettikleri anlam ve işlevler dikkatten kaçırılmamalıdır.
HURAFELER
“Kadının erkek üzerinden tanımlanıp konumlandırılması İslam’ın özüyle bağdaşmaz...”
Özellikle popüler dini kaynaklarda yer alan kadının yaratılışına ilişkin mitoloji ve hurafe niteliğindeki tasvirler, kadına yönelik zayıflık ve eksiklik söylemi, fitne ve ayartıcılık ithamı, kadının erkek üzerinden tanımlanıp konumlandırılması İslam’ın özüyle bağdaşmamaktadır.
Fıkıh literatürü kadınların daha çok haklarına ve sorumluklarına taalluk eden konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu kaynakların, yazıldıkları dönemin şartları çerçevesinde oluşturulduğu gerçeği dikkatten uzak tutulmamalıdır
KADINLA İLGİLİ SORUNLAR
Kadınla ilgili sorunlar, kadın hakkında oluşan yanlış düşünce ve telakkiler, sadece doğu toplumlarının ya da İslam toplumlarının değil, bütün insanlığın ortak problemidir. Kadim din ve kültürlerin Müslüman toplumlara tesiri, yerleşik kültür ve geleneklerin baskın çıkması, dinin ve dinî metinlerin yanlış anlaşılması ve yorumlanması, bu tür düşüncelerin yerleşip derinleşmesine zemin hazırlamıştır.
BÜTÜNCÜL BAKIŞ AÇISI
Bugün özellikle kadına ilişkin sorunlar, küresel ölçekte ve insanlığın ortak sorunları olmakla birlikte, bunların bir kısmının yerel şartlardan kaynaklandığı da unutulmamalıdır. Kadına dair yapılan çalışmalarda daha bütüncül bir bakış açısı sergilenmelidir.
GELENEKSEL LİTERATÜR
Geleneksel literatürümüzde yer alan kadına ilişkin kıssa, menkıbe ve yorumların güncel edebi üretimlere katkı sunacak şekilde yeni bir okumaya tabi tutulmasına ihtiyaç vardır.
“Kur’an-ı Kerim’in kadın ayrımcılığına mesnet olabilecek ataerkil bir öze sahip olduğu yolundaki yaklaşımlar, asla kabul edilemez…”
Kur’an-ı Kerim’in bugünkü kadın ayrımcılığına mesnet sayılabilecek biçimde ataerkil bir öze sahip olduğuna ilişkin yaklaşımlar hiçbir şekilde onaylanamaz. Müslüman kadınlar ve erkekler Kur’anı Kerim’i kendilerine sunulan ilahi bir hidayet ve rahmet kitabı olarak görürler ve böyle inanırlar.
“KADIN KONUSUDA SAVUNMACI YAKLAŞIMDAN VAZGEÇİLMELİ…”
Kadın konusunda savunmacı bir yaklaşımdan vazgeçilmeli, bunun yerine geleneğin temel çizgilerini koruyan ve günümüzün algılarını da göz ardı etmeyen bir yaklaşım benimsenmelidir.
Sanal alemde ve görsel medyada kadın bir tüketim ve reklam unsuru olarak istismar edilmektedir. Görsel medyada kadın imgesi, kadını gerçek kimliğinden çok bir tüketim nesnesi biçiminde sunmakta, bu sunumda kimi zaman kadının cinselliği, kimi zaman kadının duygusallığı, kimi zaman da zaafları ön plana çıkarılarak kadın bir meta şeklinde ticari istismar konusu yapılmaktadır.
Kadına karşı cinsiyetçi ve ayrımcı bir dilin kullanılması, kadının metalaştırılması ve, tüketim nesnesi, namus cinayetleri ve her türlü şiddetin konusu haline getirilmesi hiçbir şekilde onaylanamaz.
Kadının hangi gerekçelerle olursa olsun, temellük edinilmesi, kimliksizleştirilmesi, toplumdan tecrit edilmesi yahut bir haz nesnesi olarak sunulması ve onurunun zedelenmesi asla kabul edilemez.
“AYRIMCILIĞA KARŞI ORTAK BİLİNÇ OLUŞTURULMALI…”
Görsel medyada kadına karşı uygulanan cinsiyetçi ve ayırımcı dile karşı toplumsal ortak bir bilinç oluşturulmalıdır. Medyada kadın ile ilgili konular dar kapsamlı ve yalnızca bazı rolleri içine hapsedecek bir yaklaşımla ele alınmamalıdır. Görsel medyada kadın, potansiyel tüketici, cinsel obje, güzellik, mutfak kıskacı içinde değil, gerçek kimliği ve değerleri ile yer alabilmelidir.
Son zamanlarda aile, özellikle medyadan beslenen popüler kültürün yol açtığı bir aşınmaya maruz bırakılmıştır. Kadın ve erkeğin aileyi kuran temel yapı taşları olduğunu destekleyen, ailenin erkek ve kadının ortak sorumluluk alanı olduğunu vurgulayan, aynı zamanda aileyi koruyan ve destekleyen yayınlara öncelik verilmelidir.
Dini programlar kadın izleyicinin televizyonda en çok görmek istediği programlar arasında ön sıralarda yer almaktadır. Bu programların içeriği belirlenirken kadın izleyicinin dini, kültürel ve eğitsel ihtiyaçları göz önünde tutulmalıdır.
TOPLUMSAL DEĞİŞİM
1980’lere kadar sinemada sunulan Anadolu kadını geleneksel dindar kadını yansıtmaktadır. Ancak Türkiye’nin modernleşme tecrübesi esnasında yaşanan tez-anti tez çatışmasının bu gerçekliği kırarak resmettiğini unutmamak gerekir. Günümüzde her düzeyde yaşanan toplumsal değişimin kadın görünürlüğü üzerinde yoğunlaştığı ve bunun edebi ürünlere aksettiği görülmektedir.
“SANAL ALEMDE NİTELİKLİ BİR KADIN YAYINCILIĞI YOK…”
Sanal alemin sunduğu imkanların genişliğine rağmen, bu alanda henüz yeterince nitelikli bir kadın yayıncılığının gerçekleştirildiğinden söz edilemez.
“Modern bir ideolojik söylem olarak feminizm ile ilahi bir din olan İslam’ın ve İslami değerlerin karşılaştırılamayacağı unutulmamalıdır …”
Akademik ve popüler araştırmalarda hidayet romanları başlığıyla değerlendirilen edebi ürünlerin, çağdaş Müslüman kadın gerçekliğinin gelişimindeki katkısı küçümsenemez. Gerek romanların gerekse dindar kadın etrafında üretilen diğer edebi yazının Türkiye’nin yerel dinamiklerinden neşet ettiğini ve Türkiye’deki kadın hakları girişiminin görece olarak İslam dünyasındaki kadın hareketlerinden daha ileri bir aşamada olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte modern bir ideolojik söylem olarak feminizm ile ilahi bir din olan İslam’ın ve İslami değerlerin karşılaştırılamayacağı unutulmamalıdır.
Ülkemizde dini yayıncılık yapan kuruluşlar, yayıncılık alanında ortak hassasiyetler oluşturmalı ve karşılıklı işbirliğini geliştirmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda sorumluluk üstelenmelidir.
“KADIN KONUSUNDA ORTAK BİR ÇEVİRİ DİLİ GELİŞTİRİLMELİ…”
Batı’da ve İslam dünyasında üretilen kadın konulu eserler takip edilmeli ve halkımızın istifadesine sunulmasında yarar görülen eserler tercüme edilerek dilimize kazandırılmalıdır. Aynı şekilde bazı Türkçe eserlerin de diğer dillere çevirisi yapılmalı ve bu konuda ortak bir çeviri dili geliştirilmelidir.
İlahiyat Fakülteleri özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı, bilgi, düşünce ve başarılarıyla örneklik teşkil eden ilim kadınlarının biyografilerini araştırıp yayınlayarak halkımızın istifadesine sunmalıdır.
Kadınla ilgili problemler bağlamında, İslam’ın temel kaynaklarının bizzat kendilerinin tartışma konusu yapılması ve bunun ısrarla sürdürülmesi anlamsızdır. Asıl yapılması gereken, sorunun gerçek temelleri üzerinde yoğunlaşmak, bu konuda sonuç alınabilir adımların atılabilmesi için uzun soluklu çalışmalara yönelmek, İslam’ın daha doğru bir şekilde anlaşılması için kalıplaşmış zihniyet yapılarını yeniden gözden geçirmek olmalıdır.