Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik veya siyasi fetva veren, sivillerin öldürülmesini ise 'yapmasa iyi olur' diye karşılayan bu zihniyetten tiksiniyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Adıyaman, Balıkesir, Bayburt, Bilecik, Çocum, Diyarbakır, Kastamonu, Malatya, Mersin ve Ordu'dan gelen muhtarlarla 19. Muhtarlar Buluşması'nda bir araya geldi. Programda konuşan Erdoğan, "Muhtarlarımız milletimizin adeta kılcal damarlarıdır. Devletle millet arasındaki en yaygın ve en hassas etkileşim kanalı muhtarlarımız yani sizlersiniz" dedi. Muhtarların görüş, düşünce ve hissiyatlarının kendileri için çok önemli ve değerli olduğunu belirten Erdoğan, muhtarların bazı konuları bulundukları yerlerde halledemeyebileceklerini, bundan dolayı İçişleri Bakanlığı ile koordineli bir şekilde bilgi formları dağıtıldığını hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu eksiklikler nelerse bunları İçişleri Bakanlığımıza bu toplantılar vasıtasıyla ulaştıralım ve oradaki kurulmuş olan merkez, bunları yerinden tüm bakanlıklarımızla takip etmek suretiyle sizlere yardımcı olsun istedik ve bu süreci böyle başlattık" ifadelerini kullandı.
"CUMHURBAŞKANLIĞI'NA GELİYORSUNUZ YA, İŞTE BU GÖRÜNTÜ BİRİLERİNİ ADETA ÇILDIRTIYOR"
Muhtarlar Toplantısı'nın bir yıl içerisinde 400'er kişilik gruplar halinde 19 defa gerçekleştirildiğini dile getiren Erdoğan, "Muhtarlarımızla bir araya geldik, hasbihal ettik, dertleştik ve soframızı paylaştık. Birileri bu buluşmalarımızdan çok fena halde rahatsız oldu. Sizler gruplar halinde buraya Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en üst temsil makamına, Cumhurbaşkanlığı'na geliyorsunuz ya, işte bu görüntü birilerini adeta çıldırtıyor. Açıkça içlerindeki kini, nefreti, hasedi ortaya koyuyorlar. Onların kafasındaki Cumhurbaşkanlığı makamı, sadece belirli günlerde resepsiyonların verildiği, Anayasa gereği zorunlu olan kararların, kararnamelerin, kanunların onaylandığı bir 'sırça köşk', öyle bakıyorlar" diye konuştu.
Devleti katliam yapmakla itham eden bildiriye imza atan akademisyenleri bir kez daha sert bir dille eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tek parti CHP'sini anlatmak için sıkça kullanılan bir şey vardı, çok enteresan, çok güzeldir; 'halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremedi.' Böyle bir örnek. Bunlar milletin öne çıktığı yerde kendilerinin esamesinin okunmayacağını bildikleri için muhtarların ve halkın her kesiminin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlanmasını hazmedemiyorlar. İstedikleri kadar debelensinler, çırpınsınlar, koskoca ülkeyi, koskoca milleti bir avuç kerameti kendinden menkul seçkinin, kendine aydın, akademisyen diyen lümpen yönettiği eski Türkiye artık yok. Artık sözün de yetkinin de milletin elinde olduğu, yeni Türkiye'nin inşası sürecindeyiz" ifadelerini kullandı.
İHANET BİLDİRİSİNE İMZA ATAN AKADEMİSYENLERE CEM KARACA'LI YANIT
2004 yılında vefat eden Türk Rock müzik sanatçısı Cem Karaca'nın "Yarım Porsiyon Aydınlık" adlı parçasını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Cem Karaca, bu lümpen aydınlar için ne diyor biliyor musunuz? 'Yarım porsiyon aydın' diyor. Rahmetli çok bonkör davranmış. Bugün aydın geçinenler değil yarım, çeyrek porsiyon kıymetinde dahi değil. İstisnalar kaideyi bozmaz. Cem Karaca 'Yarım Porsiyon Aydınlık' isimli şarkısında bu güruhu şu şekilde anlatıyor; 'Her zamanki köşenizde, her zamanki barınızda önünüzde viski ve havuç ve bir eliniz çenenizde, kaşınız hafifçe yukarıda, bakışlarınız ne kadar bilgiç. Hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz. Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz ama ekonomik politika, karılarınızı döverken siz ne kadar bilimselsiniz. Hep o yarım porsiyon aydınlık aynı çehreler, aynı laflar. Vallahi hiç değişmemişsiniz.' İşte bu lümpen aydın takımı, geçtiğimiz günlerde bir kez daha boy gösterdi. Bu kez yüzlerindeki maskeyi biraz daha sıyırdılar, gerçek yüzlerinin bir bölümünü çok açık gösterdiler. Esasen bu güruh, ülkemize ve milletimize; milletimizin tarihine, kültürüne değerlerine olan kinlerini buldukları her fırsatta zaten kusuyorlardı. Yıllardır dolaylı yollardan yürüttükleri terör örgütünün propagandasını yayınladıkları bir bildiri ile bu defa açık bir şekilde, alenen yaptılar. Ama artık Türkiye, eski Türkiye değil. Hem bu milletin birliğini, beraberliğini bozmaya çalışacaksınız, değerlerine hakaret edeceksiniz hem de hiçbir bedel ödemeden elinizi, kolunuzu sallayarak, üstelik devletten aldığınız maaşla veya sağladığınız kazançla hayatınızı sürdüreceksiniz. O günler geride kaldı.
"AYNI DURUM SİYASETÇİLER İÇİN DE GEÇERLİ"
Türkiye'nin anayasada belirtildiği gibi "demokratik", "laik", "sosyal bir hukuk devleti" olduğunu belirten Erdoğan, "Bir hukuk devleti olan Türkiye'de hiç kimsenin kendilerine akademisyen diyenlerin de suç işleme hele hele milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü hedef alan bir suçu işleme imtiyazı yoktur. Türkiye bölücü terör örgütüyle ve teröristlerle niye mücadele ediyor? Bizim Mehmedimiz, Mehmetçiklerimizi, polisimiz, polis yavrularımız, köy korucularımız, onlar şehit olacak, onları şehit edenlerin yanında, arkasında olanlara biz ses çıkarmayacağız öyle mi? Kimse bizden bunu beklemesin. Terör örgütü mensupları söylediklerinde suç olan ifadeler, kendilerine akademisyen diyenler tarafından ifade edilmesi halinde meşruiyet mi kazanır? Böyle bir şey olabilir mi? Aynı durum siyasetçiler için de geçerlidir. Eğer siyasetçi de bunu yapıyorsa o da aynı şekilde suç işliyor. Terör örgütünün sözcülüğünü yapan siyasetçi, terör örgütü mensubu gibi muamele görmeyi hak etmiş olmaz mı? Kimse hukuk önünde bilhassa devletin ve milletin bekası söz konusu olduğunda asla layüsel değildir" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetçinin ülkeye ve millete yaptığı hizmetle değer kazandığını belirterek, "Siyasetçi millete efendi olmaya değil hizmetkar olmaya gelirse değer kazanır. Bizdeki terör örgütü sevicisi siyasetçiler adeta ülkeye ve millete verdikleri zararla kendilerini ölçüyorlar. Akademisyen dediğinde eserleriyle, bilime yaptıkları katkılarla, özgün bilimsel çalışmalarıyla konuşur. Bu bu bildirici güruhun çoğunun uluslararası alan hiçbir karşılığı yok. Ne ülkemize ne insanlığa en küçük bir katkıları olduğunu, göğsümüzü kabartan herhangi bir projeye imza attıklarını duymadık, görmedik. Velev ki atmış olsun, önemli olan şu anda böyle bir terör örgütünün yanında yer alıyor musun, almıyor musun. Asıl ölçü bu. Sadece işte böyle kendi ülkesine ve milletine ihanet mahiyetindeki işlerde bunların adlarını işitiyoruz. Ülkemizde akademi dünyasının bu derece çoraklaşmasının, tüm gayretlerimize, teşviklerimize rağmen bu derece verimsiz hale gelmesinin sebebini bu tür vesilelerle çok daha iyi anlıyoruz" açıklamalarında bulundu.
"BUNLARIN AĞABABALARI DA BÖYLEYDİ"
"Bunların ağababaları da böyleydi" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tanzimat'tan beri aynı yolun yolcusu olan bu kesimin tek vasfı, Osmanlı devrinde Osmanlı düşmanı olmak, Kurtuluş Savaşı'nda milli mücadeleye karşı olmak, Cumhuriyet döneminde de millet düşmanı olmaktır. Bunların özellikleri bu. İsimler değişiyor ama zihniyet aynı. Şimdi ben bunları eleştiriyorum ya hemen 'düşünce özgürlüğü' diye feryada başlıyorlar. Sizi eleştirince 'düşünce özgürlüğü', ben eleştirince 'düşünce özgürlüğüne saldırı' öyle mi? Bunlar sadece vicdansız değil aynı zamanda ahlak yoksunu. Birazcık aydın namusu taşıyan eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de hazmeder. Birazcık ilkeli olan, ülkesinin ve milletinin karşı karşıya olduğu duruma bakarak safını ona göre belirler. Çünkü siz bu milletin sağladığı imkanlarla, bu devletin okullarında eğitim görerek, bu devletin kurumlarında kariyer yaparak bugünlere geldiniz. Şimdi millete ihanet ediyorsunuz. Halen de aynı imkanlarla hayatınızı sürdürüyorsunuz. Hiçbir şey değilse bile yediğiniz ekmeğe, milletin size sağladığı imkana saygınız olsun."
"BUNUN ADI ELEŞTİRİ DEĞİL TERÖR PROPAGANDASI"
Bu akademisyenlere ve onları destekleyenlere "Siz Türkiye'nin birliğinden, beraberliğinden yana mısınız, değil misiniz?" sorusunu yönelten Erdoğan, "Önce bu soruya samimi bir cevap verin. Şayet ülkenin birliğinden yanaysanız, niçin vatandaşlarımıza hayatı zehir eden, güvenlik güçlerimize saldıran terör örgütünün jargonu ile konuşuyorsunuz? Akademisyene, aydına, ciğeri beş para etmez bir terör örgütünün maşalığını yapmak yakışır mı? İmzaladığınız metnin mahiyetini bilmiyorsanız ayrı bir felaket, bilerek imza atıyorsanız ayrı bir felaket. Bunun adı eleştiri değil ki bunu adı, terör örgütü propagandası. Bunun böyle olduğunu da hani akademisyenseniz en iyi sizler biliyor olmalısınız. Devlet, evinin kapısında, penceresinde, damında, balkonunda, sokağında, mahallesinde, okulunda terör örgütünün her türlü baskı ve şiddetine maruz kalan vatandaşının yanında olmayacak mı? Bu soruya 'ama, fakat' demeden bir cevap vermenizi bekliyorum. Elbette bu güruhtan hakkaniyetli bir cevap gelmeyeceğini biliyorum. Çünkü bunların kalpleri mühürlü. Milletimin bunların gerçek yüzünü görmesi için bu soruları soruyorum" ifadelerini kullandı.
HDP EŞ GENEL BAŞKANI DEMİRTAŞ'A SERT YANIT
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "En doğrusu çatışmayı tümden durdurmak ama hiç değilse sivilleri doğrudan hedef alan, sivillerin zarar görebileceği eylemlerle saldırılardan herkesin kaçınması lazım" sözlerini isim vermeden eleştiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Özellikle şöyle bir hastalıklı anlayış var; 'Terör sivilleri hedef almamalı ama polise, askere, korucuya, kamu görevlilerine, kamu binalarına istediği gibi saldırabilir.' Bunu söyleyenler de, bunu isar edenler de, bu şekilde düşünenler de insanlıktan nasibini almamış, aşağılığın aşağılığı kişilerdir. Polis insan değil mi, asker insan değil mi, korucu insan değil mi? Bunlar sizin hedef tahtanız mı? Bunların görevi senin can güvenliği, mal güvenliğini, nesil güvenliğini, akıl güvenliğini sağlamak. Bunu yapıyor, bunun için çalışıyor. Sen şimdi kalkıyorsun, siviller ölüyor, ölmüyor bunların tefrikini yapıyorsun. Ambulans şoförü, öğretmen, sağlık görevlisi. Bunlar insan değil mi? Bunlar kime hizmet veriyorlar, kimin can ve mal güvenliği için çalışıyorlar. Kimin eğitimi, sağlığı, hayat kalitesi için görev yapıyorlar. Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik veya siyasi fetva veren, sivillerin öldürülmesini ise 'yapmasa iyi olur' diye karşılayan bu zihniyetten tiksiniyorum. Herkes meşrebine, karakterine, şahsiyetine uyan işi yapacak. Bunlar içinde bulundukları ihanet çukurunda çırpınacak. Bunu iyi bilelim. Biz de ülkemiz ve milletimizin geleceği için çalışacak, gayret edeceğiz. Bölgede yaşayan kardeşlerimiz başta olmak üzere milletin canı ve malıyla birlikte inancı, namusu, geleceğine kast eden silahlı ve silahsız bu teröristlerin tamamını etkisiz hale getirene kadar mücadelemiz sürecektir."
"BİZ KEFENİMİZİ GİYDİK VE YOLA ÖYLE ÇIKTIK"
Diyarbakır'ın Çınar ilçesindeki bombalı saldırıyı hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Emniyet mensuplarının oturduğu lojmana saldırıp bir sabinin, bir yavrunun öyle İstanbul'daki gibi propaganda amaçlı değil gerçekten ekmek almaya giden 13 yaşındaki Fırat'ın ölümüne yol açanları savunanlar, terör örgütünün katlettiği tüm masumların vebaline ortaktır. Şu anda terör örgütünün o dağda yaşayanları var ya, onlar bütün yetkililere başta şahsım olmak üzere ailemize varıncaya kadar her şeyimizi tehdit ediyorlar. Aynı şekilde yetkili mercilerdeki arkadaşlarımıza aynı tehdidi yapıyorlar. Polislerimiz, askerlerimiz için aynı şeyi söylüyorlar. Biz yola çıkarken bir şey söyledik, biz kefenimizi giydik ve yola böyle çıktık. Ne olduğunu biliyoruz. Kuvvet, kudret sahibi olan Allah'tır. Bize tayin edilmiş olan hayat bellidir. O an geldiğinde emaneti sahibi alacaktır ama biz görevimizi yerine getireceğiz. Bu millet huzur, refah içinde yaşamalıdır. Bunun için de gayretimizi göstereceğiz. Bölücü terör örgütünün tek amacının efendilerinin kendine verdiği vazifeyi yerine getirmek, aldıkları taşeronluk ihalesini tamamlamak olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunun için önümüzdeki süreçte ne bölücü terör örgütü ne de onun güdümündeki parti ve diğer yapılar asla muhatap alınmayacaktır. O iş bitmiştir. Onlar örgütüyle milletvekilleriyle belediyeleriyle yaptıklarının hesabını adalete verecekler. Biz de milletimizle bölgeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Güvenlik güçlerimiz bölgeyi teröristlerden tamamen temizledikten, kamu düzenini tesis ettikten sonra milletimizle vatandaşlarımızla oturacağız, bu meselenin kökten çözümü yapılacakları kararlaştıracak ve hayata geçireceğiz."