PROJE TANITIMI
Başbakan Davutoğlu, Şehir-İnsan Proje Tanıtımı'nda konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Topkapı Sarayı'nda düzenlenen "Şehir-İnsan Projesi"nin tanıtımında, şehir olmanın mekan bilinciyle, mekanla uyuma bağlı gelişen bir mimariyle kendini gösterdiğini ve o bütünlüğün insanları cezbederek, varoluşsal bir etki yaptığını anlattı.
Şehirleri ziyaret ettiğinde her birini bir isimle anmaya çalıştığını dile getiren Davutoğlu, "Kızıltepe'den Mardin'e doğru baktığınızda bütün bir Mezopotamya'nın ve farklı devletlerin izlerini bıraktığı o tarihi birikimin bütün özelliklerini şehrin siluetinde görebilirsiniz. Amasya'nın suyla buluşmasında yine bütün tarihi şehir özelliklerini Anadolu'da yakalayabilirsiniz. Konya'da tepede yapılan Kelebekler Vadisi üzerinden baktığınızda Konya'daki ovayla bütünleşen fiziki dokuyu görmeniz mümkün olabilir" diye konuştu.
Davutoğlu, İstanbul kadar bütün kaynakları bütünleşik olarak bulunduran herhangi bir şehir bulunmadığını ifade ederek, "Boğaziçi ile tarihi yarımadanın buluşması, toprakla suyun buluşması gibi. Yedi tepenin gökyüzüne doğru yükselişi, toprakla havanın buluşması. En güzel manzaraların şafak ve grup vaktinde olması da ateşle bütün tabiatın buluşması" dedi.
Şehirlerin fiziki boyut ne kadar derin olursa olsun, metafizik boyutunun da önemli olduğunu belirten Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "İstanbul'un farklılıklarından biri de bu. Metafizik boyutun insan ruhunu şekillendiren özelliklerine bakıldığında bugün Hırka-i Saadet'te hepimizin hissettiği o deruni hal, herhalde çok az şehirde hissedilebilecek bir şeydir. Aynı deruni hali Kudüs'te, Mescid-i Aksa'nın hemen dibinde, hemen önünde, Mekke'de Hira Mağarası'nda, Medine'de Mescid-i Nebevi'nin atmosferinde hissetmiştim. Birçok şehirde Hazreti Mevlana'nın diyarı Konya'da, ona doğru yaklaşırken, o metafizik ruhun şehre yepyeni bir idrak kazandırdığını görmek imkanına sahip olursunuz. İstanbul'da bu da oluşmuş. Fiziğin, tabiatın mimariyle buluşması gibi tarih de metafizikle İstanbul'da buluştu. Eğer bir yerde tabiatla mimari, tarihle metafizik buluşmuşsa, bir şehir olmanın, ebediyete kadar da şehir olacak olmanın en önemli hususiyetleri şekillenmiş demektir. Onun için İstanbul'da yaşamak, ayrıcalıklı bir kaderin tecellisidir ve ne kadar şükretsek azdır."
ŞEHİRLERİN MEDENİYETLER TARİHİ İÇİNDEKİ ROLLERİ
Davutoğlu, şehirlerin medeniyetler tarihi içindeki rollerine bakıldığında, Roma, Medine gibi medeniyete öncü olan, Bağdat gibi medeniyet ortaya çıktıktan sonra siyasi irade tarafından kurulan ve Semerkant ve Buhara gibi bir havzadan bir diğer havzaya aktarılan şehirler bulunduğu anlattı.
İSTANBUL VE KUDÜS
İstanbul ve Kudüs'ün özne şehirler arasında yer aldığına değinen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Kudüs, tarih boyunca bir çok siyasi otoritenin, egemenliğin, medeniyetin izlerini bünyesinde taşıdı. Onlarla birlikte var oldu ama Kudüs vardı ve diğerleri Kudüs'le birlikte yeniden şekillendi. İstanbul da her tarihi dönüşümü bütün kimliğiyle, varlığıyla her bir taşıyla yaşayıp, üzerine gelen kimse, ona konmak için gelen kimse, onu da dönüştürebilecek kudretli bir özne şehir. İstanbul bugün diğer şehirlerden farklı olarak ve belki de başka hiçbir şehirde görülmeyecek kadar farklı bir özellik olarak şunu söyleyebiliriz ki kadimi İstanbul kadar yaşamış olan ve İstanbul kadar hala yaşamakta olan, modernitenin İstanbul gibi uğraştığı, didiştiği bazen ve küreselleşmeyi de İstanbul kadar bazen acımasız yaşamak durumunda olan ikinci bir şehir yok dünyada. Bazı şehirler var, New York gibi, kadimi yok. Hatta Paris gibi. Çok eskiye giden kadim bir tarihi yok. Bu sebeple de inşa edilen şehir, zamanla moderniteyle bütünleşmekte büyük sıkıntılar çekmedi veya modern bir şehir olarak inşa edildi. Bazı şehirler vardır ki kadimi var ama moderniteyi o derece yoğun yaşamamıştır. Taç Mahal'in bulunduğu Agra şehri, El Hamra'nın bulunduğu Gırnata şehri gibi. Bazı şehirler var tamamıyla küresel bir şehir olarak planlanmış ve o şekilde doğmuş."
"ÜZERİMİZDE TAŞIDIĞIMIZ EN AĞIR SORUMLULUK BU"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul'un korunması gereken bir şehir olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "İstanbul, tarihi merkez olması itibarıyla hiçbir zaman Gırnata ya da Agra'da gördüğümüz özelliklere sahip bir şehir değil. Tarihi akışın dışında kalamaz İstanbul, tarihi akışın içinde olacak. Tarihi akışın içinde olmak acaba tarihi yok ederek mi sağlanabilir ya da tarihi birikime zarar vererek mi sağlanabilir? İşte can alıcı soru bu. İstanbul üzerinde yaşanan her şey aslında bu can alıcı soruya negatif cevap verenlerin yaptığı tahribatla, ona karşı şehrin dokusunu, ruhunu korumaya çalışanlar arasındaki mücadeleyle geçti 100 yıl. İstanbul, dünyanın en büyük havalimanına sahip olmak durumunda çünkü tarihin aktığı merkezlerden biri. İstanbul, büyük bir ticaret ve finans merkezi olmak durumunda çünkü hep öyleydi. Osmanlı zamanında da öyleydi, Roma zamanında da öyleydi. Bütün yollar İstanbul'a çıkar, bütün yollar İstanbul'dan giderdi. Onun için Marmaray olacak ya da o günün teknolojisi neyse bugünkü teknolojide onun karşılıkları olacak. Acaba bunun olması, şehrin o tabiatla, mekanla ruhun buluştuğu mimariyi yok etmekle mi olur ya da şehrin tarih ve metafiziğin buluştuğu güzel eksenini tahrip etmekle mi olur? İşte bizim üzerimizde taşıdığımız en ağır sorumluluk bu."
TARİH VE METAFİZİĞİ BULUŞTURAN ŞEHİR
"Modern ya da küresel olmak için Boğaziçi ile yedi tepe ile şafağıyla grubuyla o güzel İstanbul'u muhafaza ederek neler yapabiliriz?" ve "Tarih ve metafiziği buluşturan bu güzel şehirde bu buluşmayı yok sayan bir modernite ya da küresel anlayışa karşı nasıl mücadele edebiliriz?" sorularını herkesin sorması gerektiğini belirten Davutoğlu,"Hem mekan hem tarih hem de insan unsuru bir yerde ahenk içinde buluştuğu zaman şehirler doğuyor, şehirler yükseliyor. Mekan ile o mekanın üzerindeki mimari çatışmaya, kavga etmeye başladığı zaman, yani yedi tepenin üzerindeki güzel mimariye şirk koşacak şekilde bir dikey mimariyi tarihi yarımadaya yaklaştırdığınız zaman, kim hangi gerekçeyle yaparsa yapsın, kabul edilemez" diye konuştu.
"İNSANIN YAŞADIĞI ŞEHRİN İDRAKİNİ ANLAMASI LAZIM"
"Eğer tarih ve mekan idrakimi bir tek hoca şekillendirmişse o hoca İstanbul" diyen Davutoğlu, modernitenin yıkmaya başladığı veya yıkmak sürecinde olduğu İstanbul'da büyüyen nesillerden olduğunu, şehirlerdeki kayıpların daha önceden başladığını aktardı.
İSTANBUL’UN KADİM KİMLİĞİ
Davutoğlu, "Şimdi o kayıpların izlerini silmek ve İstanbul'u gerçek ve kadim kimliğiyle yaşanan halini buluşturacak şekilde tanzim etmek hepimizin üzerinde büyük bir vecibe. Bu da insan unsuruyla sağlanabilir. Kendini tanımak için kentini tanımak lazım. Bir insanın kendi idrakini anlaması için içinde yaşadığı şehrin idrakini de anlamış olması ve onunla bütünleşmesi lazım. Bugün artık siyasi gelecekler de şehir geleceğiyle irtibatlandırılarak izah edilebilir hale geliyor. Onun için İstanbul'da yaşamanın büyük bahtiyarlığı ile ağır sorumluluğunu aynı anda hissetmedikçe bu şehrin hakkını veremeyiz" şeklinde konuştu.
ŞEHİR-İNSAN PROJESİ
Bu projenin daha sonra diğer şehirlere de yansıyacağını ifade eden Davutoğlu, projede, şehri keşfetme, şehirle bütünleşme ve şehre egemen olmaya değil talebe olmaya çalışan mütevazi bir yaklaşımı benimseyen örnek alınacak şahsiyetler bulunduğunu söyledi.
Bunlardan Ahmet Süheyl Ünver'in hekim, tıp tarihçisi, ressam, geleneksel sanatlara ve modern bilime birlikte bakan gerçek bir İslam mütefekkiri olduğunu dile getiren Davutoğlu, yeni neslin onu yakından tanıması gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, hukuk, fikir ve siyaset adamı Ali Fuat Başgil, mimar ve mühendis Ekrem Hakkı Ayverdi'ye de değinerek, kadimden moderniteye geçişin sancılarının bu isimlerle birlikte idrak edilebileceğini kaydetti.
ŞEHİR VE İNSAN ARASINDAKİ İLİŞKİ
"Şehirlerini muhafaza edemeyen, şehir kültürünü koruyamayan bir toplumun kendi medeniyetini, hatta siyasi egemenliğini koruması mümkün değildir" diyen Davutoğlu, eğer şehir bilinci olmasaydı Kuvayi Milliye'nin doğmayacağını, Gaziantep ve Kahramanmaraş direnişinin olamayacağına işaret etti.
Davutoğlu, bir şehre sahip olmanın aslında özgürlük bilincine sahip olmak anlamına da geldiğini dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Dolayısıyla şehir, medeniyet ve devlet birbirinden ayrılamayacak kadar iç içe, birini kaybettiğinizde diğerini muhafaza etmenizin mümkün olmadığı bir ahenk içinde yorumlanması gereken tarihi özneler. Kültür ve Turizm Bakanlığımız aslında bu güzel projesiyle şehirle insan arasında şehir-insan ilişkisini tanımlayarak medeniyet köprüleri kurmayı hedef ediniyor. Allah, bize intikal eden kadim birikimi muhafaza edip, onu gelecek nesillere yenilenerek aktarma imkanı versin. Orada oluşabilecek tahriplere karşı da bize bilinçle ve idrakle karşı durma gücünü bize nasip etsin. Projenin hayırlı olmasını diliyorum. Nice şehir öncüleriyle zenginleşerek devamı konusunda Kültür Bakanlığı ve hükümetimizin her türlü fedakarlığı, gayreti ve desteği vereceğini vereceğini ifade ediyorum."