ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Değirmenler Höyüğü tarihi aydınlatacak
Değirmenler Höyüğü tarihi aydınlatacak
Voleybolda Emniyet Müdürlüğü farkı
Voleybolda Emniyet Müdürlüğü farkı
Büyükşehir’den Şehir Hastanesi bağlantı yolu projesi
Büyükşehir’den Şehir Hastanesi bağlantı yolu projesi
EİT 2025 hazırlık süreci devam ediyor
EİT 2025 hazırlık süreci devam ediyor
Karayazı’da sağanak yağış sele dönüştü
Karayazı’da sağanak yağış sele dönüştü
HABERLER>SAĞLIK-YAŞAM
17 Ekim 2011 Pazartesi - 01:44

Akdağ Sağlık Gündemini değerlendirdi

Sağlık Bakanı Akdağ, tam gün düzenlemesiyle ilgili YÖK ile yürüttükleri çalışma çerçevesinde bir metin üzerinde mutabakata vardıklarını bildirdi.

Akdağ Sağlık Gündemini değerlendirdi

 ERZURUM gazetesi
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, tam gün düzenlemesiyle ilgili YÖK ile yürüttükleri çalışma çerçevesinde bir metin üzerinde mutabakata vardıklarını belirterek, ''Üzerinde prensipte anlaştığımız husus, öğretim üyesi tamamen ilişkisini koparacak üniversiteden, ayrılmak, dışarıda çalışmak isteyen dışarıda çalışacak, ancak kendi fakültesinde sözleşmeli olarak teorik ve uygulamalı eğitim yaptırabilecek'' dedi.
Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısıyla ilgili yeni düzenleme çalışması sırasında üzerinde durulan sözleşmeli yöneticiliğin uygulamaya geçirilmeyeceğini de bildiren Akdağ, ''O bir başka bahara kalmış görünüyor'' diye konuştu.
Anadolu Ajansı Editör Masasının ilk konuğu olan Akdağ, sağlık alanında tartışılan güncel konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
AKDAĞ SAĞLIKLA İLGİLİ MERAK EDİLENLERİ CEVAPLANDIRDI
Sağlık Bakanı Akdağ'ın röportajı şöyle:
Soru: Tam Gün Yasası ile ilgili tartışmalar, bazı iddialar var kamuoyuna yansıyan. Üniversitelerdeki öğretim üyelerinin hangi esaslarda ameliyat, muayene yapacağına ilişkin YÖK ile bir metin üzerinde çalışılmıştı, bu çalışmalar ne durumda? Basına yansıyan yeni metin iddiaları doğru mu?
Akdağ: Doğru. YÖK ile teknik bir heyetle çalışma yaptık. Bir YÖK Başkanvekili arkadaşımız ve YÖK'ün hekim ve hukukçu öğretim üyeleri ile çalışma grubu oluşturduk. Ben onları bakanlığa davet ettim, talepleri de oldu. Uzun uzadıya bu konuları konuştuk. Aslında belirli bir metin üzerinde de mutabık kaldık. Şimdi bu bizim hazırladığımız, yine YÖK'te de görüşmüştük, ama böyle bir teknik çalışma bu kadar geniş yapılmamıştı doğrusu. Şu anda geçerli olan hüküm bildiğiniz gibi mesaiden sonra dışarıda, özelde çalışmak isteyenlere üniversitenin içinde paralı bir hizmet verme imkanı vermiyor. Yani bir hizmet üretecek, onun karşılığında da hastanesi, sosyal güvenlikten ya da vatandaştan para alacak. Bu imkanı kaldırıyor. Şu andaki hüküm bu. Neden? Çünkü bu imkanı olduğu zaman dışarıdaki muayenehane ile içeride bir ilişki kurma ortamı oluşabiliyor. Fakat bunun da mahsurlarının olabileceği konuşuldu. Bunun yerine şunu yapabiliriz; yani üzerinde prensipte anlaştığımız husus, öğretim üyesi tamamen ilişkisini koparacak üniversiteden, ayrılmak isteyen, dışarıda çalışmak isteyen dışarıda çalışacak, ancak kendi fakültesinde, o fakültenin hastanesinde sözleşmeli olarak teorik ve uygulamalı eğitim yaptırabilecek.
UYGULAMALI EĞİTİM
Uygulamalı eğitim bizde hasta muayenesi, hastanın yatırılarak takibi, ameliyatı ya da birtakım tıbbi işlemler şeklinde algılanabilir tıp fakülteleri açısından, diğer fakültelerde daha farklı olabilir. Böyle bir hususta YÖK muhtemelen bize bir talepte bulunacak, biz de böyle bir talebi değerlendireceğiz.
Ama sonuçta şu anda yazdığımız hükmün de, üzerinde konuşup YÖK'ün talebi üzerine 'evet sizin bu talebinizi de değerlendirebiliriz' dediğimiz hükmün de amacı aynı. Bu amaç, üniversitede çalışan bir değerli öğretim üyesinin dışarıda çalışması sebebiyle vatandaşı dışarıya mahkum olmaktan, mecbur olmaktan kurtarmak ve işletmenin de gerilemesine mani olmak. Çünkü üniversite işletmelerinin müthiş biçimde gerilemesine yol açıyordu eski sistem. Bir öğretim üyesi, bir hekim eğer ana kazancını dışarıda bir muayenehanede ya da özel hastanede yaptığı bir iş olarak görürse, eski sistem böyleydi, o zaman o işletme ayakta kalmaz ki. O işletmede iş yapılmış, yapılmamış verimli olmuş, o zaman bu dikkatten kaçmış olur. Şuna dikkatinizi çekmek isterim. Hiç bir özel hastane kendinde çalışan bir hekimin başka bir hastanede ameliyat yapmasına, hastayı oraya götürmesine razı olmaz. Dışarıda ayrıca muayenehane açsın da gelsin kendi hastanesinde çalışsın buna da razı olmaz. Peki özel sektörün ya da vakıf üniversitelerinin hastanelerinin razı olmadığı bir şeye devletin üniversitesinde neden razı oluyoruz? Bu kötü, köhnemiş bir alışkanlıktı, sistemdi, bu anormalliği şimdi normalleştirmeye çalışıyoruz.
ÜNİVERSİTELERDE KISMİ ZAMANLI ÇALIŞMA
Soru: Üniversitelerde öğretim üyeleri halen sözleşme imzalayarak kısmi zamanlı çalışabiliyor, yeni uygulamanın bundan farkı ne olacak?
Akdağ: Kısmi zamanlıda kadronuz üniversite kadrosu, kısmi zamanlı olarak orada kadrolusunuz ve zamanla kayıtlı bir iş o. Yapacağınız iş tanımlanmış değil. Size diyorlar ki 'sabah gel, öğlen git.' Dolayısıyla işiniz tanımlanmamış olduğu için bu sabah gel öğle git meselesi bahsettiğimiz dışarı ilişki, içeri ilişkisini tam da en iyi şekilde oluşturacak bir ilişki haline dönüştü geçmişte. Şimdi buradaysa üniversite eğer ihtiyaç duyarsa, belli bir alanda eğitim açısından özellikle ihtiyaç duyarsa o zaman hocayla haftada belli saat anlaşma yapacak, hoca gelecek dersini anlatacak, ameliyata girmesi gerekiyorsa özel bir şey öğretmek için o ameliyata girecek, onu öğretecek, ondan sonra işine geri dönecek. Kadrosu üniversitede olmayacak. Yöneticilik de yapamayacak, oy kullanamayacak.
Geçmişte oy da kullanıyordu part time çalışanlar. Yani bu da işin başka bir boyutu. Çok açık konuşmak lazım, seçmenleri kendisinden verimli biçimde iş beklemesi gereken kişiler olan bir yöneticilik yürümez. Üniversitelerde böyle bir yöneticilik modeli var. Yani ben rektör olacağım, sizler öğretim üyeleri olacaksınız bir daha ki seçimde sizden oy bekliyor olacağım, ben ancak siz bana oy verirseniz rektör oluyorum. Böyle bir şey olmaz, yani sistemin kendisinde de arızalar var da dolayısıyla part time çalışan bir öğretim üyesi varsayalım ki dışarı içeri ilişkini sürdürmeye devam ediyor. Bir taraftan da seçmen olunca iş iyice içinden çıkılmaz hale geliyordu. Geçmişte öyle oldu, şimdi bu yaptığımız modelde işletmeyi korumak açısından ondan da önemlisi vatandaşı korumak açısından yine çok önemli bir tedbir almış oluyoruz. Bana göre en doğrusu bu ilişkiyi tamamen koparmaktır. Ama zaten ilk kanunu böyle yapmıştık bu düzenlemeleri. Neden şimdi bu şekilde yapıyoruz? Anayasa Mahkemesi'nin gerekçelerine bakarak yapıyoruz. Anayasa Mahkemesi gerekçesinde şöyle dedi; 'Evet meclisin iradesinin bu şekilde kanun yapmaya hakkı vardır. Biz bunu anayasaya aykırı görmüyoruz, ancak üniversite öğretim üyesinin özel durumu sebebiyle onun bilgi ve becerisinden dışarıda da faydalanılması gerekebilir, dolayısıyla daha farklı şekilde yapılmalıdır bu kanun' anlamına gelecek bir gerekçe yazdı. Şimdi biz bunu dikkate alarak kanun yazıyoruz.
YENİ UYGULAMALARA TEPKİ
Soru: Tam gün tartışmalarından yola çıkarak, AK Parti hükümetlerinin en kıdemli 4 bakanından birisiniz, sağlıkta çok önemli reformlara, dönüşümlere imza attınız, halk memnuniyeti son derece yüksek, buna rağmen ne zaman yeni bir uygulamaya geçseniz belli çevrelerin tepkisiyle karşılaşıyorsunuz. Bu çelişkiyi neye bağlıyorsunuz?
Akdağ: Yakın bir zamanda CHP'nin sayın Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile İstanbul'dan Erzurum'a bir seyahatimiz oldu. Uçakta yan yana oturduk. Yine bu tam günü falan da konuştuk. Dedim ki, 'Sayın Genel Başkan benim size küçük bir tavsiyem var. Lütfen bunu da Anayasa Mahkemesine götürmeyin.' Çünkü bu tamamen halkın yanında ve de üniversitenin bilimin yanında, araştırmanın yanında bir teklif. Bir üniversite hocası, kadrosu üniversitede olmasına rağmen, dışarıda kazanmak üzerine olan bir sistemde çalışıyorsa, yani sistem buna mecbur ediyorsa neyin araştırmasını eğitimini yapacak? Sabah geldim, öğle üzeri gittim, geldiğim vakitte de yapacak işlerim var. Dışarıdan getirip yatırdığım hastalar var. Onların vizitini yapmam ilgilenmem lazım, benden bunu bekliyorlar, onun için geliyorlar muayenehaneme başka neden gelsinler? Devletin üniversitesine gelir hizmeti orada alırlar. Bu tamamen söylediğim gibi, yani herkesin yararına olan bir şey sonuçta. O tek başına dışarıda ben çok kazanırım diyen kişinin yararına olmayabilir. Zaten sesi onlar çıkarıyorlar, ama adında halk olan bir parti bu yanlışa düşmemeli. Şimdi işitiyorum yine Anayasa Mahkemesine götürüyorlarmış, bu son KHK'yi. Yanlış yapıyorlar, tam da söylediğimiz gibi hatta şunu da söyledim, 'Sizin bunu yapışınız siyaseten bizim çok işimize yarıyor' dedim.
KILIÇDAROĞLU’NUN TEPKİSİ
Soru: Sayın Kılıçdaroğlu'nun tepkisi ne oldu?
Akdağ: 'Arkadaşlar bu konuyu inceliyorlar' dedi. 'Siyaseten işimize çok yarıyor' dedim ama enerjimize yazık, durmadan bunları konuşuyoruz. Halbuki 2 sene önce bu kararı verip bu kanunu yaptığımız zaman ana muhalefet partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürmemiş olsaydı, Anayasa Mahkemesi de gerekçesini aylarca açıklamadan bazı maddelerini iptal etmemiş olsaydı, daha sonra Danıştayın her bir dairesi her gün farklı bir karar veriyor olmasaydı işimiz çok daha kolay olurdu. Bunun halkın yararına bir kanun olduğu açık ve yürütmeyi durdurma ya da iptal edilen maddelerle ilgili gerekçeleri okuduğunuzda da açıkça 'yaptığınız anayasaya aykırıdır' denmiyor. Bir sürü dolambaçlı cümleler var. 'Şuradan giderse öyle olurdu, biz bunu iptal ediyoruz' deniyor. Nitekim Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu bir karar verdi, 'hayır' dedi, burada anayasaya falan bir aykırılık yok. Yani hukuk da kendi içinde çelişkili kararlar vermeye başlıyor. Açık söyleyeyim bunda bazı lobi güçlerinin etkisinin çok yüksek olduğunu biliyorum, yakından biliyorum hem de. Şimdi eski düzenin devam etmesini isteyen kişilerin içinde meşhur birtakım hocalar var ve bunlarla da çoğu zaman Ankara'da oturan insanların bir şekilde münasebeti oluyor. Gidiyorsunuz orada sizin ihtiyacınızı karşılıyorlar. Anadolu Ajansının Genel Müdürü ya da Sağlık Bakanı ya da bir milletvekili ya da ana muhalefet partisinin genel başkanı gittiğinde kapıda karşılıyorlar, gayet işini güzel yapıyorlar hiçbir sorun yaşamıyoruz da oraya bir de Çorum'dan gelmiş Ayşe nine olarak gidin de bir göreyim sizi bakın neler geliyor başınıza? Yani hocaya ulaşmak için ben para vermek zorunda olursam böyle sosyal devlet olur mu? Bu ülkede yaşlılar var, ihtiyacı olan kronik hastalar var ve bunlar çiftçi, küçük esnaf, memur, emekli, işçi, yeşil kartlı... Bu insanlara hocaya ulaşmak için para vermek gerekir dediğinde büyük bir haksızlık yapmış oluyorsun. Çünkü hocaların çalıştığı bu mekanlar milletin mekanları. Devletin hastanesi, devletin üniversitesi diyoruz da aslında milletin, halkın, bireyin kendisinin yeri burası. Üniversiteler de böyle, devletin hastaneleri de böyle. Onun için Başbakan şehir hastaneleri adını koyalım dedi. Bunların adı eskiden, cumhuriyetin kurulduğu dönemde millet hastanesiydi biliyor musunuz? Karşı çıkmalar, bir menfaat kaynaklı, doğrudan bireyin menfaatini ilgilendiriyor, iki CHP'nin karşı çıkmasında olduğu gibi küçük menfaat gruplarının ya da entelektüel grupların ya da meslek örgütlerinin CHP üzerindeki benim hiç anlamadığım etkisi. Bir siyasi parti, bir ana muhalefet partisi bu etkilerle hareket eder mi?
     Anadolu Ajansı olarak çıkın sokağa Türkiye'nin 81 vilayetinde 10'ar kişiye sorun, 810 kişi eder, bu sağlık bakanı, AK parti hükümeti, başbakan devlet hastanelerinde devlet üniversitelerinde çalışan doktorların muayenehanesi olmasın diye bir kanun yapıyor, ne derseniz, yanında mısınız? Herhalde 810 kişinin 800'ü 'tabii kardeşim' diyecektir. Bu kadar milletin ihtiyacı olan bir kanuna ana muhalefet partisi karşı çıkar mı? Çıkıyorlar, siyaseten de çok işimize yarıyor.
    SAĞLIK BAKANLIĞININ TEŞKİLAT YAPISINI DEĞİŞTİRECEK DÜZENLEME
    Soru: Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısını değiştiren KHK çalışmaları gündemde. Bu hangi aşamadadır ne tür yenilikler getiriyor? Teşkilatta birtakım yenilikler olacağı belirtiliyor, daha somut ve net bilgiler verir misiniz?
Akdağ: 9 senedir Türkiye'de sağlıkta dönüşüm programı büyük değişiklikler sağlamış oldu. Başbakanımızın talimatlarıyla gerçekten çok reformist bir program hazırladık. Reform adını da çok kullanmadık biz, çünkü reform biraz Türkiye'de konuşula konuşula yalama olmuş bir kelimeydi. Onun için dönüşüm dedik, ama yapılan iş sonuçta adına dönüşüm de deseniz, reform da deseniz çok önemli bir yapısal değişiklik, yenilenme. Mesela biz hastanelerin hep devralınmasını konuşuyoruz. Aynı çatı altında toplandı, işler iyi gitti diyoruz. Aslında SSK Hastanelerini Sağlık Bakanlığının çatısı altına aldıktan sonra, eski yapı, yönetim yapısı devam etseydi, belki de daha kötü olurdu. İki kötüden bir iyi çıkmaz. Ama çıktı, çünkü yapısal dönüşüm gerçekleştirdik. Yeni ödeme biçimleri getirdik, yeni çalışma biçimleri oluşturduk. Yeni kurallar koyduk, çalışanları motive edecek yeni usuller getirdik. Vatandaşın, bireyin hakkını öne aldık. Böylece işler düzeldi. Bunun aslında tamamlayıcı bir cüzü olarak da bu teşkilat yapısının değiştirilmesi var. Aslında yasayı değiştirmeden de teşkilat yapısında çok değişiklikler yaptık. Mesela bizim hastanelerimiz oldukça otonom çalışırlar. Biz atıyoruz yöneticilerini ama satın almaları, karar vermeleri, hizmet biçimlerini belirlemeleri genelde kendilerine ait. Teşkilat yasasında doğrusu Sağlık Bakanlığı olarak biz sözleşmeli yöneticilik modelini getirecek bir model üzerinde çalıştık. Fakat özellikle son iki hafta içerisinde ekonomi yönetimi ile Başbakanlıkta çalışmalarımız şöyle bir sonucu getirdi, böyle bir şey yapılacaksa da kamuda belli ki tek başına Sağlık Bakanlığında yapılamayacak. Kamuda bütünüyle yapılırsa ancak böyle bir değişiklik yapılabilecek gibi görünüyor. Dolayısıyla o bir başka bahara kalmış görünüyor doğrusu. Ama bu bir model sonuçta, biz böyle bir modeli çalıştık ortaya koyduk.
KARAR VERİCİ KURUL OLUŞUMU
Bunun dışında köklü bir değişiklik aslında biz bakanlıkta karar verici bir kurul oluşturuyoruz. Adeta bir beyin takımı diyebileceğimiz kural koyucu, politika geliştirici. Politik karar vermek her zaman bakana, hükümete aittir, en önemli işler için başbakana aittir, ama politikaları geliştirirken de mutlaka teknisyenlerden çok yararlanıyoruz. Böyle bir kurul. Bu bir yenilik, inşallah yapacağız. Sonra bazı eski genel müdürlükleri muhtemelen yeni kurumlar haline getireceğiz. Mesela Türkiye İlaç ve Tıbbi Malzeme Kurumu ya da Türkiye Halk Sağlığı Kurumu gibi bazı kurumlar oluşturacağız. Belli başlı değişiklikler bunlar. Bunun dışında, Hastane Birliği Kanunumuz vardı bizim Meclis Genel Kurulu'na kadar gelmiş onu da bir miktar değiştirilmiş haliyle yine bu yasanın içine getiriyoruz. Orada da yerel yönetim kurulları oluşturuyorduk, onlardan vazgeçiyoruz, çünkü artık bakanlığın oturmuş iyi bir yönetim şekli var, ama o aşamada sözleşmeli yöneticilik getirebilecek, performansa bağlı olarak da bu yöneticiliği değerlendirecek bir yönetim modelini hastanelerimize getirmiş oluyoruz. Belli başlı değişiklikler bunlar.
AİLE HEKİMLİĞİ
Soru: Aile hekimliğinde 3 TL reçete ücreti alınmasıyla ilgili uygulamaya geçilecek mi?
Akdağ: 3 liralar, katkı parasının 1 lira artırılması gibi birtakım teknik küçük müdahaleler bundan sonra da yapacağız. Bunların sebebi, kamuya para toplamak değil aslında. Bunların sebebi sağlık ekonomisini doğru bir zemine oturtmak ve israfı önlemek. Mesela neyin israfını? Bizim acillerimize inanılmaz gereksiz başvuru var. Yani toplam hastane başvurularının yüzde 30'a yakını acil başvurusu haline geldi. Acilde para almıyoruz çünkü. İkincisi de mesai sonrasında... İki sebebi var; yakında muhtemelen şunu yapacağız; ekonomi yönetimimizle bunu konuştuk, acile gittiğinizde eğer hiçbir işlem, bir müdahale gerekmemişse, gözlem altına alınmamışsanız, yatmamışsanız, sadece reçete yazıldı gönderildiyseniz, 5 TL olan ve 6 TL'ye çıkarmayı planladığımız katkı payını yine alacağız. Bunun en önemli sebebi, vatandaş biraz para versin de bundan bütçemiz sebeplensin değil, bu acildeki yükü azaltmamız lazım. Ya da aile hekimine gidince hiçbir ödeme yapmıyorsunuz muayene için, ama ilaç için reçete yazılmışsa 3 TL versin mi vatandaş? Evet belki böyle bir karar alacağız. Neden? Çünkü gereksiz reçeteleme ve ilaçlamanın olduğunu yer yer fark ediyoruz, buna benzer birtakım küçük müdahaleler, ama temelde hizmet almanın paralı olmadığı bir sistemden bahsediyoruz. Şimdi o kadar ironik bir durum var ki, mesela yine CHP ya da bazen bizim kronik muhalifimiz tabip örgütü ya da benzeri bazı muhalif çevreler şunu söylüyor: 'hani sağlığı ücretsiz yapıyordunuz, parasız yapıyordunuz? Bu katkı payları da ne oluyor?'. Allah insaf versin, bir taraftan muayenehane açık dursun diye mücadele ediyorsun, muayenehaneye her gidişim 200-300 TL. Hem de kronik hastalar veya ağır hastalığı olanlar, daha çok muayenehanelere gider. Buradaysa sürekli hastalığı olanlardan katkı payı zaten alınmıyor. Onun dışında da hastaneye gidenden 5 ya da 6 TL katkı payı alınıyor. Bunu öbürüyle kıyaslıyorlar, 'siz ne kadar kötü bir iş yapıyorsunuz?' diyorlar.
KATKI PAYLARI
Soru: Katkı payları toplam ne kadar tutuyor, çok büyük bir rakam değil neticede değil mi?
Akdağ: Değil, çünkü büyük bir çoğunluk zaten katkı payı ödemiyor hastaneye gittiğinde. Şeker, kalp, akciğer hastasıysanız ve rapor almışsanız katkı payı ödemiyorsunuz. Bunlar çok büyük para tutmuyor. Ama hastanelerin yükünü azaltmamız lazım ki biraz aile hekimlerine gidişi teşvik etmemiz gerekiyor ki, hastanelerdeki bu ağır yükün altından hekimlerimiz kalkabilsinler. Reçete yazılırsa 3 TL ödenecek. Yazılmazsa ödenmeyecek.
 ŞEHİR HASTANELERİ
 Soru: Şehir hastanelerinden bahsettiniz. Sayın başbakan Ankara'da böyle bir kompleks kurulacağını açıklamıştı, Kayseri'de temeli atıldı. Bu sistem nasıl işleyecek? Beklentiniz nedir, başka projeler nelerdir?
Akdağ: Bu konuşulunca çok heyecanlanıyorum. Elimizde kamu-özel ortaklığıyla yapılacak 34 proje var. Ama bunların içinde bir de en görkemlileri var, öyle söyleyelim. Mesela Ankara'ya yapılacak iki şehir hastanesi, İstanbul İkitelli'ye yapılacak şehir hastanesi, bunların en büyükleri. İstanbul'da Anadolu yakasına da bir şehir hastanesi yapacağız. Etlik'te şu anda ihalesini bitirdiğimiz ve artık sözleşme noktasına geldiğimiz ihale 3 bin 500 yatak civarında 8 hastane ile ilgili. Bu şehir hastaneleriyle aynı zamanda bir hastane şehri de kurmuş olacağız. 1 milyon 300 bin metrekare üzerinde. Şöyle bir mekan düşünün; toprağın üstünde bir tek araç bile yok, bütün otoparklar yer altında, son derece yeşil ve güzel bir ortam var. Gayet iyi bir mimariyle düzenlenmiş bu 8 hastane birbirine iç ortamlardan da bağlı. Gerek hastalarla yakınları, gerekse çalışanlar bu iç mekanlardan bir hastaneden öbürüne geçebiliyorlar. Camekanlı geniş yollar düşünün, üstünde başbakanımızın tavsiyesiyle, talimatıyla projelere eklediğimiz yürüme bantları da var. Bu 8 hastanede acile geldiğiniz zaman çok büyük bir acil mekanı var, birbirinden farklı alanları olan, yani ambulansla değil kendi aracınızla gelmişseniz farklı bir mekana alınıyorsunuz hastanızla ilgileniliyor, bir vale de aracınızı alıp otoparka bırakıyor. Böyle bir anlayış düşünün. Polikliniklere gittiğinizde tamamen randevulu hizmet alıyorsun. Odalar son derece modern, tertemiz, refakatçinin yanında konaklayabileceği şekilde dizayn edilmiş. Böyle mükemmel bir ortam. Her türlü tıbbi teknolojinin var olduğu. Bu binaların bir özelliği de çok yeni teknolojiler barındırıyor. Hem deprem, hem enerji ve çevre korumayla ilgili teknolojiler. Hayatımızı çok kolaylaştıracak. İnşallah hiçbirimiz hasta olmayalım, ama hasta olunca da böyle mekanlarda hizmet alacağız.
YATIRIM MALİYETİ
Soru: Yatırım maliyeti nedir?
Akdağ: Etlik'in yatırım maliyeti 2 milyar TL'ye yakın. Ama biz bunları, bu yatırım maliyetini baştan ödeyerek oluşturmuyoruz. 25 yıllık bir kamu-özel ortaklığı. Bize bu tesisi yapan, içinin donanımını koyan ve bunun 25 yıl boyunca idamesini sağlayan konsorsiyuma her yıl para ödüyoruz. Sistem böyle çalışıyor. Dolayısıyla bu projelerin bir iyi tarafı da bu, müteahhit firma binayı yaptım gittim diyemiyor. 25 yıl boyunca orayı mükemmel bir biçimde ayakta tutmak ve 25 yıl sonra da bize birinci yıldaki gibi belki ona çok yakın bir durumda devredecek. Bu işin patronluğunu da kamu yapıyor. Özel sektörün finansman gücünden ve işletme dinamizminden yararlanıyoruz, ama patronluğunu biz yapıyoruz. Yap-kirala-devret gibi bir şey aslında.
PERSONEL SORUNU
Soru: Personel sıkıntısı olacak mı?
Akdağ: Yok. Şöyle; bugün de biz zaten destek hizmetlerinin bir kısmını özel sektörden alıyoruz. Doktorlarımız, sağlık personeli bizim personelimiz, ama yemek, temizlik, bilgi işlem gibi işleri şu anda biz büyük ölçüde özel sektörden temin ediyoruz. Burada da bunların hepsi entegre bir şekilde özel sektörden temin edilecek. Şimdi ayrı ayrı ihalelerle yapılan işi bu sefer entegre hale getireceğiz
MEVCUT BİNALARIN AKİBETİ NEDİR?
Soru: Mevcut binalardan boşa çıkan olacak mı, nasıl değerlendirilecek?
Akdağ: Eski hastanelerin bir kısmını tamamen devreden çıkarıyoruz, bir kısmının yerinde de gündüz poliklinik alanları oluşturuyoruz. Devreden çıkaracağımız hastane binalarının artık zaten ömrü bitmiş durumda, 30, 40, 50, 60 senelik binalar var. Buraların mekanları da küçük. Düşünün, 1 milyon 300 bin metrekare üzerine biz 3 bin 500 yatak yapıyoruz, diğer ilave sosyal mekanlarıyla da tabii, bir de 30 dönüm üzerinde bin yatak olduğunu düşünün. Bir çok yerde halimiz böyle. Asıl şunun üzerinde çok çalıştık, yıllarımız bu arazileri temin etmekle geçti. Çünkü maalesef belediyecilik açısından, hiçbir şehirde, özellikle metropol kentlerde ihtiyacı karşılayacak böyle büyük sağlık alanları düşünülmemiş. Çok mücadele etmemiz gerekti ve açık söyleyeyim başbakanımız yanımızda durmasaydı biz bu arsaları alamazdık. Her birinin kendine ait derin bir hikayesi var.
Soru: Toplu taşımacılığın geliştirilmesi, ilave yollar yapılması gibi konularda belediyelerle görüşüyor musunuz?
Akdağ: Bu projeler başladığından beri mesela, Ankara'da belediyemizin ulaşımla ilgili daireleriyle teknik anlamda arkadaşlarımız sürekli çalıştı. Belediyeler gücü yettiği, yapabildiği kadar mevcut imarların da müsaade ettiği kadar işin bu yol tarafında çalışıyorlar.
Ben bizzat belediye başkanımız ile de görüştüm, kendi arsamızdan çevre yolların genişlemesi için de yol vereceğiz. O arsa biliyorsunuz, oval bir arsadır ve dört tarafı yoldur. Yolların genişlemesi için araziye ihtiyaç var, alınabilecek arazi de bizim arazimizdir. 10-20 metre içeriye girerek, çevre yolları bir defa genişleteceğiz. Bağlantı yollarını ve toplu taşımacılığı belediye ile görüştük. İmkanları ne kadar olabilecekse onların azamisini yapacaklar. Bunlar baştan planlanmadığı için 50 sene önce Ankara'nın falanca yerinde büyük bir şehir hastanesi yapılacak, imar da buna göre yapılsın diye bir şey tasarlanmış değil. Türkiye'nin hiç bir yerinde ulaşım açısından şurası mükemmel buraya kolay ulaşılır, her şey düşünülmüş diye bir imkan zaten yok.
Ama bizim planlamamız şöyle; Ankara'daki bu iki kampüse en kalabalık trafikte bile ortalama olarak 20-25 dakikada ulaşılabiliyor. Ankara yine bu açıdan çok şanslı bir şehir.
Sağlık hizmetlerini 6 bölge olarak düşündüğümüz İstanbul'da, İkitelli'yi konuşuyoruz, Çatalca bölgesinde 2.5 milyon nüfusa hizmet verir bir yer, İkitelli'deki şehir hastanesi Trakya'dan hastalara da hizmet verecektir. Buraya o bölgenin en uzak yerinden en kalabalık zamanda 1.5 saatte ancak gelinir. İstanbul bu açıdan zor bir şehir. Üstelik İstanbul Belediyesi trafik için inanılmaz bir çaba harcadı. Burada genelde belediye başkanlarını suçlama alışkanlığı oluyor, ama bana göre bu problemler belki 50 yıllık problemler zaten. Korkunç bir yapılaşma, imar kuralları da biraz ihlal edilerek ortaya çıkmış yapılaşmaları daha sonradan uygun yollara falan çevirmek zannedildiği kadar kolay değil, olabildiği kadar olacak yani.
 SAĞLIK TURİZMİ
 Soru: Sağlık turizminde çok ciddi potansiyel gözüküyor Türkiye'de. En azından bölgenin sağlık merkezi haline getirilmesi konusunda bir hedefiniz var mı, teşvik uygulayacak mısınız?
Dünya ekonomileri büyük sarsıntı yaşıyor. Türkiye de bu sarsıntıyı daha sağlam ve sağlıklı bir hazineyle bütçeyle girmeye çalışıyor. Bu şartlar altında sağlık harcamalarında bir kısıntı söz konusu mu, verimliliği artırmaya dönük önlemler alınacak mı?
Akdağ: Sağlık turizmi Türkiye'nin geleceği açısından çok potansiyel taşıyan bir alan. Bunun meyvelerini görmeye de başladık, meyvelerini almaya başladık. Geçtiğimiz bir yıl içinde 500 bine yakın yabancı Türkiye'de sağlık hizmeti aldı. Özellikle diş, göz, bazı protez işleri, kalp ameliyatları ya da diğer ilgili girişimsel işlemler gibi alanlar önde geliyor. Buna yenileri eklenecek, çünkü Türkiye'de kaliteli ve ucuza mal edilen bir sağlık sistemi kurabildik. Bu hususta Sağlık Bakanlığının hizmet arzındaki yerinin büyüklüğü aslında piyasayı da terbiye etti. Mesela Türkiye'de bir MR çekiminin SGK'ya maliyeti 30 avroya mal oluyor. Sağlık Bakanlığı olarak da biz bunu özel sektörden 20-25 avroya mal edebiliyoruz. Bizim diğer işletme giderlerimiz ve personele dağıttığımız ek ödemeler de var. Bu SGK'dan aldığımız geri kalan kısmı oraya harcıyoruz. SGK'nın 30 avroya mal ettiği bu MR çekimi İspanya'da ortalama 250 avroya mal oluyor. Bütün Avrupa ülkelerinde 200-300 avroya mal oluyor. ABD'de çok değişken ama bin dolardan aşağıya MR çekimi maliyeti oluşamıyor. Ben bunu bu meslektaşlarla görüştüğümde de tartışıyorum. Biz anlayamıyoruz bu neden oluyor diyorum. İspanya'ya ziyaretimde sağlık bakanı hanımefendiye biraz latife yaptım; Sizde hem bu fiyata mal oluyor, hem bekleme listeleri var, charter seferleri düzenleyelim gelebilecek olanları Türkiye'ye getirelim bir de boğaz turu yaptırırız, 100 avroya yaparız.
KAMU VE ÖZEL SEKTÖR HİZMET ETKİLEŞİMİ
Kamu sektörü, Sağlık Bakanlığı bir hizmet sunucu olarak işi buna mal etmeye başladığı andan itibaren özel sektörde de bu fiyatlar hemen aşağıya düşüyor. Dolayısıyla Türkiye sağlık hizmeti arzını ucuza mal eden bir ülke. En büyük harcamayı sağlık çalışanlarına yapıyoruz. Yer yer sağlık çalışanlarının daha çok kazanma talepleriyle karşılaşıyoruz ve ben bu talepleri de haklı görüyorum. Çünkü çok büyük bir işi yükü var üzerlerinde. Ama tıbbi malzeme, ilaç, hizmet arzının diğer tamamlayıcı bölümleri binalar vesaireler bunlar Türkiye'de gerçekten kaliteden de taviz vermeksizin ucuza mal ediliyor. O zaman burası Avrupa'dan, Ortadoğu'dan gelecekler için mükemmel bir ülke oluyor. Bir tek kısıtımız var, sağlık insan gücü sayımız, insan kaynağımız çok yetersiz. O zaman ne yapmak lazım? Kalitede sıkıntımız yok, orada Avrupa'nın gerisinde değiliz. Ama bizde her 100 bin kişiye 160 doktor düşüyor, Avrupa'da bu sayı 350'lerde iki katından daha da fazla. Bizde her 100 bin kişiye 200 civarında ebe-hemşire düşüyor, Avrupa'da bu sayı 700'ün üzerinde. Üstelik Türkiye'de yabancıların gelip doktorluk, hemşirelik yapması da kanunen yasak. Bu büyük bir çelişki, hem sayımız az hem de bunu yasaklıyoruz. Bu yasağı kaldıracağız. Buna da muhalefet geçmişte karşı çıktı, bir kanun yaptık, zamanın cumhurbaşkanı bunu veto etti falan ama zannediyorum muhalefetin bu konudaki düşüncesi de değişmeye başladı.
Ben serbest bölgeler oluşsun diye öneride bulunmuştum, ekonomi yönetimimizle bunu görüştük. Serbest bölgeler adını kullanmayalım ama sağlık turizmini teşvik edecek sistemler üzerinde çalışalım kararı aldık. Şimdi Hazine'den ve bizim bakanlığımızdan teknisyenlerimiz bize bir yol gösterici metin üzerinde çalışıyorlar. Bu Türkiye için potansiyel iyi bir alan gerçekten.
KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ
Türkiye'de bütün bu başarı, yani koruyucu sağlık hizmetlerinin ücretsiz ve çok yaygın kullanılması, dünyanın en kaliteli aşılarının herkese ücretsiz yapılması, her çocuğa, dağdaki bir çobanın ya da köydeki bir çiftçinin helikopter ambulansla alınıp bir merkeze ulaştırılması, organ nakli gibi çok pahalı işlemler dahil bütün işlemlerin vatandaşa bilabedel yapılması, yoksullar dahil, yani Türkiye'de herkesin sağlık hizmetlerine kolayca ve geniş bir paket içinde ulaşmasının bedeli, yılda kişi başına 600 dolardır.
Bunun yaklaşık 350-400 dolarını kamu ödüyor, kalan kısmın 50 dolar kadarını özel sektör yatırım yapıyor, 100 dolarını da vatandaş kendisi ödüyor. Yani biz bunu toplamda 600 dolara, kamuya da 400 dolara kişi başına mal ediyoruz. Bunun ABD'deki karşılığı toplamda kişi başına yılda 7 bin 250 dolar, kamuya da aşağı yukarı 3 bin 500 dolara mal oluyor. Danimarka'da 6 bin dolar. İngiltere'de kişi başına 2 bin pounda ihtiyaçları var yılda, bunun 300-400 poundunu bulamadıkları için büyük sıkıntı içindeler. Yani biz bunu Avrupa'nın Amerikanın 10'da 1'ine, 12'de 1'ine, 8'de birine falan mal ediyoruz. Ekonomik açıdan çok başarılıyız. Ama her şeye rağmen ekonomi yönetimimiz ile düzenli olarak bir araya geliyoruz vatandaşın hizmetini aksatmadan nereden tasarruf edebiliriz, bunun üzerinde çalışıyoruz. Daha tasarruf edebileceğimiz alanlar var.
TÜRKİYE’DEKİ SİSTEMLE DİĞER SİSTEMLERİN FARKI
Soru: Genel olarak Türkiye'deki sistemle diğer sistemleri karşılaştırır mısınız? Türkiye'deki sistem dünyadaki hangi sisteme uyuyor, örnek aldığınız bir ülke var mı? Bizdeki sistemi görüp sizden yardım isteyen ülkeler var mı?
Akdağ: Her sistemin üstüne oturduğu bir ahlaki, etik temel var. Bu o sistemi uygulayan ülkelerin ya da iktidarların ideolojisiyle yakından ilgilidir. Mesela Amerika'da çok liberal bir sistem vardır, paranız kadar sağlık hizmeti alırsınız. Bunu Obama değiştirmeye çalıştı ne kadar değiştirebilecek göreceğiz. Zor, çünkü Amerikan halkı 'benim vergilerimden fakirlere nasıl sağlık harcaması yaparsın?' diyor. Bizim insanımız şükürler olsun ki öyle değil. Biz ise Türkiye'de sözde değil de gerçekte bir sosyal adalet sistemini esas aldık. Zaten hükümetimizin genel yaklaşımı bu, AK Partinin genel yaklaşımı önce insan diyerek yola çıkmaktı. Önce insan deyince artık o insanın zengin midir fakir midir, köyde mi yaşıyor, kentte mi yaşıyor, sigortası var mıdır yok mudur bakılmaz, hele sağlık gibi bir alanda. Ertelenemez bir alan. Bizim ana zeminimiz sosyal adaletçi bir sistem, herkesin sağlık hizmetine eriştiği, sağlığın piyasalaşmadığı, sağlık hakkının ticarileştirilmediği, parayla alınıp satılmadığı bir ülke. Bunu da büyük ölçüde gerçekleştirdik. Bugün siz yeşil kartlı bir vatandaş olarak Gümüşhane'den çıkabilirsiniz İstanbul'daki en meşhur en büyük hastanede karaciğer nakli yapılır ve cebinizden 5 kuruş çıkmaz böyle bir ülkede yaşıyoruz.
TÜRKİYE’DEKİ SAĞLIK SİSTEMİ
Soru: Dünyada başka böyle bir örnek var mı?
Akdağ: Var. Hemen hemen bütün kuzey Avrupa ülkeleri buna benziyor. Batı Avrupa'da buna benzer çok ülke var ama şöyle bir farkımız var, kuzey Avrupa ülkelerinde katılım payları bizden daha yüksek. Bunu da normal karşılamak lazım, orada halk bize göre, yani genel varlığı daha fazla. Biz şunu hedefliyoruz hükümet olarak, hiç kimse yıkıcı, parantez içinde söylüyorum, katastrofik bir sağlık harcamasından dolayı hiçbir aile yoksulluğa düşmemelidir. Eskiden şöyleydi biz gelmeden önce, dedeniz ameliyat olacak ya da karınızın bir ameliyatı var, köyünüzde öküzünüzü satar, gider, işinizi yapardınız. Erzurum'da bir doktor arkadaşımız vardı, bütün doktor arkadaşlarımı da tenzih ediyorum, sistemin ne kadar arızalı olduğuna örnek için söylüyorum, adı 'öküz sattıran falanca'ya çıkmıştı. Böyle bir sistem vardı. Bu kadar ayıp bir sistem olmaz. Şimdi peki çok mu kendine has? Çok iddialı olur bu ama, elbette bir Türkiye modeli var. Biz çok ülkeyi inceledik, yani Meksika, Küba -bir komünist modeldir Küba-, ABD, Kanada, kıta Avrupasındaki ülkelerin belki yarıdan fazlası, Körfez ülkeleri, başka daha fakir ülkeler... Bir çoğuna ben gittim, arkadaşlarımız gitti. Bir de şunu yapmadık, gittiğimiz yerde o ilk sene özellikle ikinci sene, bakanlıkta oturup sadece brifing almadık. Mesela ben Çek Cumhuriyetinde aile hekimliği yapan bir doktorun ofisine gittim, görüştüm. Buna benzer çok saha incelemesi yaptık ve bir Türkiye modeli oluşturduk. Bu Türkiye modeli gerçekten çok başarılı ve şimdi uluslararası bütün kaynaklara bu girmeye başladı. Mesela çok yakında bizim meşhur bir dergimiz vardır, British Medical Journal diye, Mart sayısında şöyle bir yazı çıktı, 'Türkiye sağlık sistemi geri kalmışlıktan liderliğe'... Ben bununla ilgili İngiltere'de Hekimler Birliğinin davetlisi olarak bundan 15-20 gün kadar önce bir konuşma yaptım. İki günlük toplantının ana konuşmasını bana ayırmışlardı. Bununla gerçekten iftihar ediyoruz. Türkiye'nin başarısı... Bir Türkiye modeli var, sosyal adalet üzerine bina edilmiş durumda. Ekonomik açıdan çok verimli bir model. Peki başka ülkeler bundan yararlanmak istiyor mu? Evet. Başta Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye'yi bölgede bir rol model olarak geliştirmeyi arzu ediyor. Bunu bize ilettiler ve Türkiye'de böyle bir yapılanma oluşturuyoruz onlarla beraber... İkincisi de, bazı ülkelerle doğrudan bu çalışmaları yapmaya başladık. Mesela, Makedonya ile... Bizdeki performans sistemini geldiler, biz onlara anlattık, öğrettik, fakat hiçbir ülkenin sistemi bir başka ülkeye tamamen transforme edilemez. Herkes tabiri caizse burada her çiçeğe uğrayıp kendi balını kendin yapacaksın.”
YENİ EYLEM PLANI
Soru: Bakanlığınızın obezite, sigara, ruh sağlığı gibi konularda eylem planları var, yeni eylem planlarınız söz konusu mu?
Akdağ: Bakanlığımızın stratejik hedefleri açısından halk sağlığını korumak, birey sağlığını korumak ve bireyin daha sağlıklı yaşamasını teşvik etmek üzere programlarımız var. Bu programlar aslında birbirine entegre. Bu anlamda temel çerçeve tamamlandı diyebilirim artık. Bundan sonra bu programların hayata geçirilmesi, yaygınlaştırılması süreci... Ama ilave bazı programlarımız olacak. Mesela ağız ve diş sağlığıyla ilgili olarak yaptığımız işler bir ağız ve diş sağlığı programına, akılcı ilaçla ilgili yaptığımız işler akılcı ilaç kullanımı programına dönüşecek.
Soru: Okullardaki sağlıksız beslenmeye karşı Milli Eğitim Bakanlığı ile çalışıyorsunuz, ama bununla ilgili yine şikayetler var, ek önlemleriniz olacak mı?
Akdağ: Okullarda kısıtlanan yiyeceklerle ilgili bir şeyler yapılıyorsa, milli eğitimle ilgili yetkililer takip ediyorlardır.
Fakat şişmanlığı önleme konusunda yapacağımız gıda ve ikram sektörüyle ilgili bütün çalışmaları aslında oturup birlikte çalışacağız, çalışmalıyız. İşin içinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının yanı sıra biz varız. Bir tek okul kantinleriyle ilgili bir yaptırım geldi, ne kadar tartıştık. Reklamlardan tutun da lokantalardaki porsiyonlara kadar işin düzenlenmeye çalışıldığı bir alan söyleyin, oradan anlayın ne kadar çok tartışma çıkacaktır. O zaman bunun en kestirme yolu, mümkün olduğunca sektörle anlaşarak ve bunu biraz zamana yayarak yapmak lazım. Bu, sigara gibi herkesin zararlı olduğunda hemfikir olduğu, içenin, hatta satanın bile hemfikir olduğu bir alan değil. Ama bu böyle diye de peşini bırakmayacağız. Şöyle bir soru sorsaydınız 'önünüzdeki en önemli işlerden biri bundan sonra nedir?' diye... Hep sorulur ya 'en iyi bildiğin konuyu anlat' diye öğrencilerimize... Şişmanlık ve hareketsizlik konusu Türkiye'nin şu anda en önemli sağlık problemi. Bunu söylerken de Allah'a hamdediyoruz, yani Türkiye şimdi enfeksiyon hastalıklarından kırılan, aşıyla önlenebilir hastalıklardan dolayı çocukların SSPE olmaya devam ettiği bir ülke de olabilirdi. Türkiye, sağlıkta dönüşüm programı ve AK Parti hükümetleriyle bunlardan kurtuldu.
112 ACİL SERVİS HİZMETİ
Soru: 112 acil servis kullanımıyla ilgili 'Ambulans çağırdık, gelmedi' deniliyor ya da hasta sahibi, hastasını kendi imkanlarıyla hastaneye ulaştırmaya çalışıyor. Bu konuda Sağlık Bakanı olarak vatandaşlarımıza öneriniz nedir?
Akdağ: Eğer bulundukları yeri doğru tarif edeceklerine inanıyorlarsa mutlaka ambulansı çağırsın ve beklesinler. Hatta yerine göre 112 onlara ambulans yetişinceye kadar o hastaya nasıl davranacaklarını da anlatacaktır. Olay şu, bir ambulans evimize ulaştığı anda hastanın tedavisi başlar, evde kaza geçirmişse evde başlar, yoldaysa yolda başlar. Zaten bir ambulans geldiği zaman oradaki yaralının başına inen kişi derhal ilk uygulamaları yapar. Boynuna boyunluk takar ya da belini korumak için tedbir alır. Siz belki de kaza geçiren kişiyi yerinden kaldırırken yapacağınızı yapıyorsunuz, ona nasıl davranacağınızı bilmiyorsunuz çünkü. Dolayısıyla ulaştığı anda hastaneye gitmesine gerek yok, tedavisi başlamıştır. Ambulansların içi tam bir yoğun bakım odası gibidir. Suni solunum yaptırma imkanından tutun da kalp durduğunda elektroşok uygulamaya varıncaya kadar... O zaman yapacağımız iş, yerimizi iyi tarif edebileceğimiz bir yerdeysek mutlaka telefon açıp ambulansı beklemek. Bazen yer tarifi yapılamıyor. Yanlış adres veriliyor, ondan sonra ambulans geliyor, bulamıyor.
Sağlık sistemimiz içinde en fedakar, en cefakar çalışanlar bu ekiplerdir. Şunun üzerinde de çalışıyoruz; Türkiye'de bu elektronik sistemler, yer bulma sistemleriyle ilgili hususlarda birtakım gelişmeler var. Ama cep telefonuyla yer bulma sistemi şu anda çok gelişmiş değil. Çok daha dakik yer bulma sistemleri de var. Bunlar üzerinde de çalışıyoruz. Yeri tarif edemeseniz bile açtığınız telefondan yerinizi noktasal olarak bulma imkanına sahip miyiz ya da ne kadar sahibiz. Teknolojiyi bu anlamda da sonuna kadar kullanmaya kararlıyız, üzerinde araştırma yapıyoruz.
Vatandaşa söyleyeceğimiz kısaca şu; bir defa 112'yi lüzumsuz arayanlar var. Onlar bunu yapmasınlar. İkincisi de ambulansa telefon açsın ve beklesinler. İlk iş olarak ambulansa telefon açsınlar. Basına düşen bazı haberlerde şunu gördük; deniyor ki, ambulans yarım saatte gelmedi. Bakıyoruz ambulans 5 dakikada gitmiş. Ama ambulans 20 dakika sonra aranmış. Nasıl olduysa o sırada etraftakiler telaş içinde birisi aradı diye düşünerek aramamış. Basındaki 'ambulans gecikti' haberlerinin yüzde 90'ı yanlış çıkıyor. AA/AK PARTİ GENEL MERKEZİ WEB SİTESİ
 

 
MÜSİAD önerileri hayata geçiyor
 
‘Yaşasın Millet’
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
‘OECD 30 yılda, biz 8 yılda yaptık’
Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürü Rıfat ...
Akdağ, hayali gerçeğe dönüştürdü
Sağlık Bakanı Akdağ’ın gerçekleştirdiği Sağlıkta Dönüşüm Reformu çerçevesinde ...
KETEM ve TDP kadınları bilgilendirdi
Erzurum’da “Göğüs kanseri” haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen ...
 
Sağlık- Sen’den, Ankara Çıkarması
Erzurum Sağlık- Sen Şube Başkanı Abdullah Duman ve beraberindeki heyet ...
Belediye ekipleri kaçak katı yıktı
Yakutiye Belediyesi, Şükrüpaşa semtinde imar kanununa aykırı yapılaşma ...
Migren çağın sorunu
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, Kadınların yüzde 18’inin migren olurken, ...
 
Yakınları için kendini ateşe attı
Erzurum'un Çat İlçesi'ne bağlı Soğukpınar Köyü'nde mutfak tüpünün alev ...
Yiğit’ten solunum testi çağrısı
Erzurum Nihat Kitapçı Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Merkezi Başhekimi ...
Pasinler’de şap seferberliği
Pasinler İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nce sonbahar şap aşılama ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
İstemihan Bulutlar
İstemihan Bulutlar
Teknolojide yoksanız bilin ki yok olacaksınız!
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Yalan Haber Terörüne Son Verilmeli!
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Teknoloji Çöplüğüne Dönüşen Evlerimiz: Milli Servetimizi İsraf Ediyoruz!
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Gelin şu “Stresten” kurtululalım
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Erzurumspor: Dağların Takımı, Vadiye Düşmesin!
Kadir Sabuncuoğlu
Kadir Sabuncuoğlu
Yavuz Değirmenci’den Türkü Tadında Şiirler
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva