Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nesrin Astam Yıldız, toprağın bitkilerin vazgeçilmez yetiştirme ortamı ve bütün canlılar için yaşam kaynağı olduğunu söyledi.
“Toprak dirimizi besler, ölümüzü saklar, toprak bütünlüğümüz şerefimizdir” diyen Prof. Dr. Nesrin Astam Yıldız, “Topraklarını yok eden bir ulus kendisini yok eder. Toprağının güvenliğini sağlamayan toplumlar, gıda güvenliğinden ve sürdürülebilir yaşamdan bahsedemez.” diye konuştu.
TOPRAĞIN TARIMSAL ÖNEMİ
Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nesrin Astam Yıldız yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti;
“Bir gramında milyonlarca mikroorganizma barınağı, canlıların yuvası, gen rezervleri kaynağı, Çayır, mera ve orman ,tahıl, sebze, meyve, bağ bahçe, endüstri bitkilerinin yetişme ortamı, suyun deposu ve süzgeci , atık ve artık ayrıştırıcı ekolojik döngülerin ana istasyonlarından biri, doğal gaz , petrol , jeotermal enerji, taban suları gibi doğal kaynakların ambarı, toplumsal alt yapı ve konut temeli , gazları absorbe eden sistem jeoloji iklim biyoloji ve tarihi için aydınlatıcıdır. Ülkemiz, toprak kaynakları ve çeşitliliği açısından çok şanslıdır. Tarımsal üretimi ürün haline getirmek, bunun sanayisini kurmak ve bunları ihraç edebilecek seviyeye gelmek çok önemlidir.. Ülkemizin Tarım ve Toprak politikasında zafiyet söz konusudur, halbuki mevcut toprak,iklim , biyoçeşitlilik ve ürün çeşitliliğimizin bilincinde olsak, ülkemizin ekonomisini “tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayiyi kalkındırarak ” kurtaracağımızı da fark ederiz. 1960 yılında 3 milyar nüfusu ile dünyada kişi başına düşen arazi 0.5 hektar iken , 6 milyar nüfus ile sadece 0,25 hektar olup, 2050 yılında bu miktar 0.16 ha düşeceği tahmin edilmektedir.
Dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyar dolayında olması beklenmektedir. Dünya gezegeninde giderek artan nüfusu beslemek için , sürdürülebilir gıda güvenliği için tek çözüm yolu, tarımsal arazi dünyasının konut ve ticari kullanıma dönüştürülecek olmasıdır. Tarım arazilerinin yaygın tarım gibi akılcı olmayan bir mantıkla istilası, tüm uluslar için de yaygın bir sorundur. Arazi kullanım planlaması ve düzenleme çok geç olmadan uygulanmalıdır. Gelişmiş ülkelerin (Avrupa, ABD )bile ne yazık ki başa çıkamayacağı yaygın bir sorundur. Burada itici güç, hiç şüphesiz insan ve hayvanların barınma, ısınma, konaklama, gıda, giyim vb ihtiyaçlarının sürdürülebilir olmasını sağlamaktır.
Artan nüfusun tarıma elverişli “kıt” alanlara yaptığı diğer bir baskı, sadece açlığın giderilmesi için değil, aynı zamanda konut ve ticari işgaller için mekan,doğal kaynak yada malzeme gereksinimidir. Bazı ülkelerde, Tarıma elverişli alanların dışındaki arazilerin bolluğu da bazen bir anlam ifade etmemektedir, örneğin Uganda’da tarıma elverişli arazilerin çoğu konut ve endüstriyel arazi haline getirilmiştir. Bu gibi tarıma elverişli arazilerini deyim yerindeyse çarçur eden ülkelerin besin açığını ithalatla kapatması muhtemeldir.
Diğer bir konu da tarıma elverişli arazilerde özellikle maden yada doğal gaz gibi yaşamsal önem arz eden doğal kaynakların mevcut olmasıdır. Bu gibi alanların da tarım dışı amaçla parsellenmesi kaçınılmazdır. Ancak bu zaruret karşısında elden çıkan toprakların yansıyan verim kayıpları, yine de doğal kaynakları aç gözlülüğü ile pervasızca tüketen insanoğlunun yaptıklarının yanında çok az kalır. (Ormanları , çayır-meraları kentsel ya da acımasızca sömürmesi gibi..)
"TARIM ARAZİLERİNİN KONUT VE TİCARİ AMAÇLI KULLANIMI, YAŞAMIMIZI SÜRDÜRÜLEBİLİR KILAR MI?"
Tarım arazilerinin konut ve ticari kullanım için dönüşümü sorunu, günümüzde Çevre kirliliği sorunları arasında, gelişmekte olan ülkelerin çoğunun ortak bir sorunu olarak yerini almış durumdadır.
Özellikle yöneticilerin bu gerçeği önemseyip, Gıda güvenliği referansının toprak “ olduğu düşüncesini, mevzuatta ( arazi kullanım politikası ) sağlam ve kararlılıkla sürdürülebilir anlayışla sahip çıkıp yaşatmaları gerekmektedir. Ancak , Toprak kirlilik yönetmeliği, toprak koruma kanunları, toprak ve arazi kabiliyetini belirten haritalar, arazi kullanım planlaması ve yasalar mevcut olsa bile, tarım alanlarının amaç dışı kullanımı (istilası, işgali) ile toprakların elden çıkması "gelişmiş" ülkelerin çoğu için de yaygın bir sorundur. Tarımsal potansiyeli yüksek verimli araziler, kentsel ya da rekreasyon amaçlı kullanıma açılmaya devam etmektedir. Çoğu ülkede Toprak uzmanlarının tavsiyesi önemsemeden bu konuda istismar süregelmektedir. Örneğin Filipinlerde, yerel yönetim (belediye başkanı) 10 yıl içinde tarım arazilerinin yüzde 10 nunu kentsel kalkınma için dönüştürülmesi için izin vermektedir. 1 ve 2. sınıf ( hatta 3. Sınıf) arazi için “Arazi Kapasitesi, tarıma uygunluk Sınıflandırma” sına , yaygın tarım mantığı ile istila edilmemesi konusuna öncelikle Siyasi iradenin sıkı sıkıya bağlı kalması beklenmektedir.
Ülkeden ülkeye değişen sayıda toprak kullanım sınıfları mevcuttur, bazı ülkelerde 5 farklı sınıfta toprak kabiliyet sınıfı olduğu gibi , bizim ülkemizde ise 8 farklı sınıfta toprak kabiliyet sınıfı söz konusudur.
Hızlı nüfus artışı , gelişmiş ya da gelişmemiş ülke farkı gözetmeden mevzuatlara bağlı kalmaksızın , tarıma elverişli alanların hızla istilasına sebep olmaktadır. Özellikle nüfus yoğunluğu fazla kalabalık ülkelerde , yıllık tarımsal üretimin azalması pahasına , tarıma elverişli araziler hızla yerleşim , yol, havaalanı, sanayi vb. amaçlarla işgal edilmektedir. Örneğin Bangladeş’te yüzde 2.13 -yüzde 3.43 oranında artan işgelle, tahıl tarımında yıllık arazi kaybı 68.700 ha. dolayında olduğu rivayet edilmiştir .
Halbuki toprak kıt bir kaynaktır. Sadece toprak değil elbette su da kıt bir kaynaktır.. Çoğu ülkelerde sadece tarımsal amaçlı sulama suyu değil, içme suyu da kıttır. Her ne kadar geleceğe yönelik olarak alternatif çözüm teknikleri arasında , tarımsal yetiştiriciliğe “topraksız tarım ve susuzluğa da “deniz suyunun arıtılıp kullanılacağı” şeklinde çözüm arayışları mevcut olsa da , gerçekte bu çözüm yolları ekonomik ve ekolojik yönü tartışılır senaryolardır.
Tarım arazilerinin farklı amaçlarla istilası, özellikle “ülkemiz gibi ekonomisi tarıma bağlı ” toplumlar için çok ciddi bir konudur. Özellikle siyasiler, tarımla uğraşan kesime kısa vadeli karlar yerine, bitkisel ve hayvansal üretimde “ toprağın vazgeçilmezliğini sürdürülebilir yaşamdaki işlevini” aşılama konusunda önemli lokomotif aktörlerdir. Tarım alanlarının amaç dışı kullanımına dair yönetmelikler vardır ama ne yazık ki yeterli değildir.
TOPRAKLAR ALTERNATİFİ OLMAYAN YAPAY YOLLARLA ÜRETİLEMEYEN KAYNAKTIR
78 milyon hektarlık Türkiye yüzölçümünün yalnızca yüzde 11'i sulanabilir mutlak tarım arazisidir. Topraklar alternatifi olmayan yapay yollarla üretilemeyen kaynaktır. Çocuklarımıza yaşanılabilir bir dünya bırakmak için; Tarım arazilerini korumalıyız. Çünkü gelecek nesiller de, güvenilir gıda ile büyümelidir . Tarıma elverişli arazilerimizi korumaya alarak, “Toprak güvenliğini ”sağlamanın aynı zamanda, su, gıda, enerji, ekosistem, biyoçeşitlilik ve iklim değişikliklerini hafifletme güvencesi olduğunu bilmememiz gerekmektedir.
Yeryüzünün sadece ¼ ‘ü karalarla kaplı olup bu alanların dağlık, çöl, çoraklık vb birçok doğal kısıtlılık sebebiyle çok az bir miktarı tarımsal üretime başka bir deyişle insanların kullanımına uygundur. Toprak alanları, bir yandan kentleşme ve altyapı (endüstriyel yapılar, yollar, havaalanları vb) alanları olarak kullanıma açılırken diğer yandan kirlilik gibi çok ciddi bir çevre sorunu ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Toprak sevgisi ilk öğretim düzeyinde eğitim -öğretim müfredatına girmeli, toprağı tanımanın yaşamı tanımak olduğu bilinci aşılanmalıdır. 1, 2 ve hatta 3 sınıf araziler : Tarla bitkileri, bahçe bitkileri köy -çiftlik ve peyzaj amaçlı kullanıma açılmalı ve asla konut-ticari işgallere açılmamalıdır. Mevzuata sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Nüfus kontrolü sağlanmalıdır. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 13.maddesi yürürlükten kalkmalıdır. Ülkemizde Arazi Kullanım Planı yapılmalı ve meralar,ovalar,zeytinlikle,ormanlar kanun gereğince koruma altına alınmalı ve tarımsal SİT ilan edilmeli.Toprak Koruma Kurulları, amaç dışı tarım arazisi talanının aracı olarak kullanılmamalı, kurullar üzerindeki bürokratik ve siyasal baskılar kaldırılmalı.1998 yılında kabul edilen 4342 sayılı Mer’a Yasası’nın uygulanmasına özen gösterilmelidir.”