Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Genel Merkez'inde gerçekleştirilen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yaptığı konuşmada, katılımcıları selamlayarak, yeni dönemin ikinci toplantısında birlikte olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bütün çevredeki krizlerin, bunalımların içinde Türkiye bütün mazlumların sığınabileceği son kaledir. Birileri bu son kaleyi yıkmak ve tahrip etmek istiyor. Yahya Kemal'in 'Bu son ordusudur İslam'ın' dediği gibi, son bir hamleyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti nasıl o zaman mazlum devletlerin duasıyla kuruldu, bugün de aynı Türkiye, bu mazlum devletlerin duası ve gayretiyle ayaktadır" dedi.
Büyük bir misyonun temsilcisi olduklarını, hep beraber 1 Kasım'da büyük bir demokrasi zaferi yaşadıklarını anlatanDavutoğlu, AK Parti'nin, Türkiye'ye hizmet şiarıyla çıktığı yolda yürüyüşünü emin adımlarla sürdürdüğünü, kurulduğu günden bugüne başarı grafiğini yükselten yegane siyasi hareket olduğunu aktardı.
BİZLER İÇİN SİYASET SORUMLULUK VE EMANETTİR
"AK Parti milletle buluşmasaydı bu hareket bu kadar yol alamazdı. Sizler milletin dertleriyle dertlenmeseydiniz, gece gündüz demeden milletin huzuruna çıkmasaydınız, bu millet için hizmet yolunda koşmasaydınız bu başarıyı yakalayamazdık" diyen Davutoğlu, İl başkanlarına şöyle seslendi:
"Bu hareketin mimarları sizlersiniz. Sizin emekleriniz, sizin alın teriniz bereketlenmiş ve mücessem bir halde AK Parti olmuştur. Bu parti hepimizindir, hepinizindir. Bugüne kadar kim bu harekete katkı verdiyse, kim bu topluluk eliyle ülkemize, milletimize hizmet ettiyse, kim alnını bu hareket için terletmiş ve kim elini bu hareket için semaya yükseltip dua etmişse Allah ondan razı olsun. Bizler için siyaset sorumluluk ve emanettir. Mevki ve makam değildir. AK Parti'den önce siyasetçiler topluma yük olurdu. Sorumsuz, hırslı siyasetçilerin bedelini toplum ödedi. AK Parti, topluma yük olan siyasetçileri toplumun sırtından indirdiği gibi toplumun sırtına yüklenen diğer yükleri de aldı.
Siyaset kurumu, AK Parti ile yeniden itibar, güç ve saygınlık kazandı. Kurucu Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız, AK Parti'nin kuruluşunu milletimize müjdelerken, 'Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' demişti 2001'de. Ondan sonra Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bundan sonra da eski Türkiye'yi getirmek isteyenlere hiçbir şekilde geçit vermeyeceğiz. Bu şiarla kolları sıvadık ve her soruna çözüm ürettik. Millet bize güvendi. Biz milletin desteğine güvendik. Bir daha o karanlık günlere dönmemek için milletimiz bize el ve yürek verdi. Vicdan ve merhametiyle destek verdi. Biz de milletin ihtiyaçlarını, önceliklerini her şeyin üstesinde tuttuk. Yegane pusulamız milletin gündemi, talepleri ve tercihleri oldu. Seçimleri kazanmak ve iktidar olmak bizi rehavete sürüklemedi."
BİZ MİLLETİMİZE TUTAMAYACAĞIMIZ SÖZÜ VERMEYİZ
Başbakan Davutoğlu, 7 Haziran'da AK Parti'nin öz güven imtihanı yaşadığını, birilerinin AK Parti'nin öz güvenini sarsmaya çalıştığını belirtti.
AK Parti'nin ise kendinden emin bir şekilde 7 Haziran'da yapılan seçimden gerekli dersleri çıkararak, öz güven imtihanını aştığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Öz güvenimizi sarsamadılar, sarsamazlar, sarsamayacaklar" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, AK Parti'nin imtihanının 1 Kasım seçimlerinden sonra mahiyet değiştirdiğini, şimdi imtihanlarının tevazu ve rehavete karşı yeni bir aşkla çalışma olduğunu belirterek, diğer partilerin 1 Kasım'daki yenilgiden sonra birbirlerine girdiklerini anlattı.
Başbakan Davutoğlu, "Mahkeme kapılarındalar, bugün mahkemeye başvurdular, galiba. Milliyetçi Hareket Partisi Kongresi için. Ya da her tür iftiralarla birbiriyle mücadele ediyorlar" diye konuştu.
AK Parti'nin ise kenetlenmiş bir yürek olarak milletin hizmetinde olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: "1 Kasım sonrası gerçekleştirilen toplantıda milletimize verdiğimiz her sözü mutlaka yerine getireceğimizi söylemiştim. Biz milletimize tutamayacağımız sözü vermeyiz, verdiğimiz her sözü de Allah bize ömür verdikçe tutarız. Hükümetimizin kurulmasının üzerinden kısa bir zaman geçti. Buna rağmen hızlı adımlarla ilerliyoruz. Eskiden vaatler verildi mi, bir seçim dönemi geçer, iki seçim dönemi geçer, o vaatler yerine getirilmezdi. Bu kısa sürede seçimden önce milletimizin huzurunda dile getirdiğimiz vaat ve müjdelerimizi hayata geçirmek için büyük gayret gösterdik. Hamdolsun büyük bir oranda da sözlerimizi gerçeğe dönüştürmüş durumdayız."
Davutoğlu, "Bugün itibarıyla, son Bakanlar Kurulu'nda tekrar gözden geçirdik, Meclis'e sevk edilenler ile 3 aylık programın reformlarının yüzde 40'ını, vaatlerin ise yüzde 66'sını gerçekleştirdik. İnşallah Mart ayı bittiğinde, 3 ay dolduğunda vaatlerimizin tamamını yerine getirmiş olacağız" dedi.
"Şu sözü vermiştiniz de yapmamıştınız" şeklinde bir soruyla belediye başkanlarının, teşkilatlarının, kadın kollarının, gençlik kollarının, belediye meclis üyelerinin muhatap olmasını istemediklerine dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, "Sizler sokağa çıktığınızda başınız dik yürüyeceksiniz. Hiç bir AK Parti teşkilat mensubunun başının öne eğilmesini istemiyorum. Bizim tek amacımız milletimizin ve devletimizin güçlenmesidir, toplumun tüm kesimlerinin rahatlaması, huzur ve refahın artmasıdır" diye konuştu.
HAYATA GEÇİRİLEN VAATLER
AK Parti'nin seçim sonrası hayata geçirdiği vaatlere ilişkin bilgi veren Davutoğlu, asgari ücretin bin 300 liraya çıkarıldığını, emeklilere yılda bin 200 lira zam yapıldığını, esnafa 30 bin lira faizsiz kredi verdiklerini anımsattı.
Gençlere 50 bin lira karşılıksız nakit destek vermeye başladıklarını da vurgulayan Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Yine gençlerimize '100 bin lira kredi vereceğiz ve bu krediye yüzde 85 kefalet imkanı getireceğiz' dedik, bu kredileri veriyoruz, kefalet de işliyor. 'Lisans öğrencilerinin bursunu 400 lira yapacağız' dedik, yaptık. 'Astsubay emeklilerinin intibak sorununu çözeceğiz' dedik, çözdük. 'Yemde ve gübrede KDV'yi kaldıracağız' dedik, kaldırdık."
Geçtiğimiz bir hafta içinde gerçekleştirilen vaatlere de değinen Davutoğlu, emeklilerin maaşlarından kesilen sosyal güvenlik priminin kaldırıldığını, muhtar maaşlarının bir haftada 950 liradan bin 300 liraya yükseltildiğini de ifade etti.
Ayrıca polis ve uzman erbaşların 2 bin 200 olan ek göstergelerinin 3 bine yükseltildiğini, emniyet hizmet tazminatlarının yüzde 25 artırıldığını ifade eden Davutoğlu, liseden ve üniversiteden mezun olan gençlerin genel sağlık sigortası giderlerinin iki yıl boyunca devlet tarafından karşılanacağını, iş kuran gençlere 3 yıl gelir vergisi muafiyeti getirildiğini, ve öğrencilerin pasaport harçlarının kaldırıldığını belirtti.
YENİ ANAYASA ERTELENMEZ BİR İHTİYAÇ
Çalışan kadınlara yönelik müjdelere de anımsatan Başbakan Ahmet Davutoğlu, kadınların doğuma ilişkin izin ve haklarını güçlendirdiklerini, yasal alt yapının hazır olduğunu ve TBMM'ye gönderdiklerini vurguladı.
Davutoğlu, kadınların doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçirdikleri sürenin memuriyet kıdeminde değerlendirileceğini de ifade etti.Kadınlara, doğuma bağlı ilk çocukta 2, ikinci çocukta 4, üçüncü ve üzeri çocuklarda 6 ay yarı zamanlı ve tam ücretli çalışma hakkıyla çocuğu okula başlama yaşına kadar kısmi süreli çalışma hakkını da tanıdıklarını kaydeden Davutoğlu, kadınların artık hem anneliklerini yapabileceklerini hem de mesleklerini sürdürebileceklerini bildirdi.
Seçim meydanlarında millete bir konuda daha kararlılıklarını ifade ettiklerini hatırlatan Davutoğlu, Türkiye'nin artık mevcut darbe anayasasıyla yönetilmemesi gerektiğini yeni anayasanın ertelenmez bir ihtiyaç olduğunu belirtti.
Türkiye'de herkesin, muhalefet partilerinin de mevcut anayasanın değişmesi gerektiği konusunda hemfikir olduğunu anlatan Başbakan Davutoğlu, "12 Eylül darbe zihniyetinin bir ürünü olan mevcut anayasa ile artık Türkiye daha fazla yoluna devam edemez. Bu bir zuldür. Darbe anayasasıyla yönetiliyor olmak bir zuldür" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, ilk oyunu 1982'de anayasa için yapılan referandum için kullandığını ve "hayır" oyu verdiğini açıkladı.
"Şimdi kimse benden, 'hayır' oyu verdiğim 1982 Anayasa'sını savunmamı beklemesin" diyen Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:"O gün gururla ve gençlik heyecanı ve kararlılığıyla direniş ruhuyla da göstere göstere verdiğim 'hayır' oyunun gereğini yapacak inşallah bu darbe anayasasını tarihe gönderip bu milletin seçtiği Meclis'in yazdığı bir anayasayla yine bu milletin huzuruna gidip destek isteyeceğiz. Bunu da yapacağız. Bu konudaki kararlılığımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Bunu gerçekleştirirken de Türkiye'de mutabakat anlayışının gereği olarak herkesin aklen de istemesi gereken şey o ki hep beraber bu anayasayı yapabilelim."
Anayasanın bütün toplumun benimsemesi gereken bir metin olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, tüm partilerden, sivil toplum kuruluşlarından yeni anayasa yapım sürecine destek vermelerini istedi.
Türkiye'nin en temel önceliğinin demokratik, özgürlükçü ve katılımcı yeni bir anayasa olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:"Sayın Kılıçdaroğlu, önce darbe hukukunu yok edelim diye konuşmamızda da daha sonra da dile getirdi. Ben burada söylüyorum, darbe hukukunun anası darbeci anayasadır. İnşallah sivil demokratik hukuk devletinin anası da yeni anayasa ve onun dayandığı özgürlükçü temel olacak. Yeni anayasa Türkiye'yi geçmişin baskıcı, vesayetçi, ötekileştirici zihniyetin tezahürlerinden kurtaracak olan bir anayasa olmalıdır. Ruhuyla, özüyle insan odaklı, insana saygıya dayalı ve temel hak ve özgürlüklerin çerçevesini çizen bir anayasa olmadır. Vatandaşlarını bir bütün olarak görmeyen, vatandaşlarını birer potansiyel tehdit, tehlike olarak gören bir anayasa yeni Türkiye'nin anayasası olamaz. Aslında Türkiye yeni bir anayasaya yıllardır ihtiyaç hissediyor ama bunun gereğini yapmaktan siyasi kadrolar çekiniyordu. Bizim yeni anayasayla birlikte yeni bir zihniyeti de devreye sokmamız lazım."
Başbakan Davutoğlu, 2011 seçimlerinden sonra AK Parti öncülüğünde milletin yeni anayasa umudunun gerçekleşmesi için ciddi çabalar sarf edildiğini ancak bu ihtiyacın karşılanamadığını, Türkiye'yi rahatlatacak adımların atılamadığını kaydetti.
Gecikmiş de olsa bu tarihi adımı hep beraber atacaklarına inandığını ifade eden Davutoğlu, seçimin ardından yeni anayasa çalışmalarını başlattıklarını anımsattı.
CHP ile MHP liderleriyle ve TBMM Başkanı'yla ilk görüşmeleri gerçekleştirdiklerini, Meclis'teki bütün partilerin anayasa uzlaşma komisyonuna verecekleri üyeleri belirlediğini anlatan Davutoğlu, kendilerinin de Cemil Çiçek, Ahmet İyimaya ve Abdülhamit Gül'ü uzlaşma komisyonu için tayin ettiklerini aktardı.
BU SADECE AK PARTİ'NİN DEĞİL TÜRKİYE'NİN MESELESİ
Yarın komisyon çalışmalarının başlayacağına işaret eden Davutoğlu, "AK Parti, dün aldığımız kararla hem parti içinde bir mutfak oluşturacak ve anayasa çalışmalarını bizzat benim başkanlığımda toplanacak parti içindeki heyetle takip edeceğiz hem bu parti içindeki mutfağımızdan oluşacak fikirlerle uzlaşma komisyonu üyesi arkadaşlarımız orada görüşlerimizi dile getirecekler hem de sivil toplum kuruluşlarıyla, anayasa profesörleriyle, aydınlarla sürekli temas halinde Türkiye'nin ihtiyacına cevap verecek, çağdaş, kendi geleneğimizden gelen ama çağdaş demokratik kurallara sahip ve bu kurallarla desteklenmiş bir anayasayı yazabilmek için elimizden gelen gayreti göstereceğiz" diye konuştu.
Bu çalışmaların Türkiye'ye yakışan bir olgunluk içinde gerçekleşeceğini ümit ettiğini dile getiren Davutoğlu, bunun sadece AK Parti'nin değil, Türkiye'nin ve Türk siyasetinin meselesi olduğunu vurguladı. Bugün tartışılması gerekenin yeni anayasanın hangi temeller üzerinde inşa edileceği olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, bütün partilerin bu sorumlulukla konuya sahip çıkmasını istedi.
Başbakan Davutoğlu, "Bu süreç bir uzlaşma süreci, uzlaşma noktalarını çoğaltma süreci olarak görülmelidir. Komisyonda yer alan diğer partilerin de uzlaşma ruhuna uygun, yapıcı, kapsayıcı ve ciddi katkılar vereceğine inanıyorum. Madem ki 'Türkiye'de yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu' konusunda hepimizin ortak bir kanaati var, kompleksiz bir şekilde ve konuyu kişiselleştirmeden, partileştirmeden tartışmamız lazım" dedi.
Bütün parti liderlerinin siyasi ömrünün milletin takdirinde olduğunu ancak biyolojik ömrünün bir sınırı bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bundan 20-30 sene sonra bırakın siyasi hayatı, bu dünyada bile olmayabileceğiz. Ama öyle bir anayasa yazalım ki bu anayasa 100 sene sonra dahi torunlarımız bu ülkeyi idare ederken, 'sağ olsunlar 26. Dönem'in milletvekilleri bize sağlam bir anayasa bıraktılar da biz bu anayasayla problemsiz, kompleksiz ve yetki çatışmalarında boğulmadan ülkeyi idare edebiliyoruz' desinler" ifadelerini kullandı.
Gelecek nesillere bu borcu ödemek gerektiğini söyleyen Davutoğlu, şahsi hesaplar peşinde olunmaması gerektiğini vurguladı."Hele hele TBMM'de yapılacak bir anayasa çalışması için Cumhurbaşkanımızı hedef almak, Cumhurbaşkanımıza hakaretler yöneltmek, Cumhurbaşkanımızı bu tartışmanın merkezine yerleştirip bu tartışmayı şahsileşen bir tartışma haline dönüştürmeye çaba sarf etmek, anayasa yapım sürecine ihanettir" diyen Davutoğlu, bu meselenin hiç kimsenin şahsi meselesi olmadığını kaydetti.
BAŞKANLIK SİSTEMİNİ BİZ SAVUNUYORUZ
Gelecek dönemde herkesin, Türkiye'nin geleceğini düşünerek ve kendi konumlarını unutarak, çoğu zaman da parti genel başkanları unvanlarını bir kenara koyarak, bu ülkenin eşit vatandaşları gibi kafa kafaya verip, en doğrusunun bulunması konusunda yükümlü olduklarını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti: "Başkanlık sistemini biz savunuyoruz. Karşı çıktıkları bir husus varsa onu gündeme getirsinler. Niçin karşı çıktıklarını anlatsınlar. Parlamenter sistemi savunsunlar biz de gerektiğinde onu eleştirelim. Her şeyi açık, şeffaf tartışalım ve günün sonunda en doğru anayasayı hep beraber yapalım. Ve çocuklarımıza torunlarımıza bu mirası bırakalım. Bu süreci siyasetin güncel polemiklerinden siyasi çekişmelerden uzak tutmamız, basit siyasi menfaat hesaplarına kurban etmememiz gerekmektedir. Farklı fikirlerin ortaya çıkmasını biz bir kazanım olarak görürüz. Yeter ki yapıcı bir şekilde tartışabilelim ve ortak akıla, ortak geleceğe mührümüzü vurabilelim. Geçmişte neyin yanlış olduğunu, nelerin sistemin işleyişine engel teşkil ettiğini tespit ederek işe doğru yerden başlayalım. Çarpık ve bir anlamda doğasından da tümüyle saptırılmış bir parlamenter sistem, özellikle 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinde yaşadık, bunu savunmak yerine hür, insan hak ve hürriyetlerine dayalı başkanlık sistemini ya da karşısına konulacaksa alternatif ne getiriyorlarsa parlamenter sistemi o dokusuyla konuşalım. Ama kimse bugünkü sistemi bize çok iyi işleyen bir parlamenter sistem gibi satmasın, anlatmasın, pazarlamasın. Hep beraber sanki yeni bir kurucu meclis iradesiyle en doğrusunu birlikte yaparak, tartışarak yol alalım, mesafe alalım."
Türkiye'nin, sistem sorunları nedeniyle nice krizler ve istikrarsızlıklar yaşadığını anlatan Davutoğlu, "Bugün AK Parti iktidarlarının dirayetli yönetimi bu problemlerin çıkmasına engel oluyorsa, bu tamamıyla bizim siyasi ahlakımız ve geleneğimiz içinden gelen sorumluluk duygumuzla oluyor. Sistemin iyi işlemesi dolayısıyla olmuyor. Allah muhafaza 1 Kasım sonrasında istikrar oluşmamış ve bir koalisyon dönemine geçilmiş olsaydı, bu anayasanın ne kadar çok krize gebe olduğunu o zaman görmek zorunda kalırdık. Bu yapısal sorunlar Türkiye'ye yıllar kaybettirdi, ağır bedeller ödetti. Bu sıkıntıları yeniden yaşamak istemiyorsak kendisi sorun teşkil eden değil, sorunları çözme kabiliyeti olan bir anayasa yazmak zorundayız" değerlendirmesinde bulundu.
Yeni anayasanın demokratik değerlere yaslanan bir anayasa olması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yeni anayasa, bireysel özgürlüklere dayanmalı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik kurumsal güvenceler içermelidir. Hep soruyorlar, 'AK Parti nasıl bir anayasa öneriyor' diye. İşte bugün de çerçevesini çiziyoruz, dün de çizmiştik, yarın da çizeceğiz; siyasal sistemin işleyişindeki belirsizlikleri, yetki, sorumluluk kargaşasını ortadan kaldıran bir anayasa olmalıdır. Yeni anayasa temsilde adalet ve yönetimde istikrar düsturlarından taviz vermemelidir. Biz yeni anayasayı Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün kökleşmesi bakımından hayati bir aşama olarak görüyoruz. Yeni anayasa vesayetin her türlüsünün izlerini kökten silmeli, yeni vesayet odaklarının çıkmasına da fırsat vermemelidir. Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, kapsayıcı ve kuşatıcı vatandaşlık tanımını temel almalıdır. Türkiye geçmişten devraldığı ağırlıkları üzerinden atmalı ve hız kazanmalıdır. Demokrasimize güvenmek, millet iradesinin hakemliğine rıza göstermek durumundayız. Bu ülke hiçbir insanımızı dışlamayan 78 milyona eşit mesafeden bakan, hak ve özgürlükleri asılsız vehimlere kurban etmeyen bir anayasayı hak ediyor."
Türkiye'de 2002'den bu yana demokratikleşme konusunda önemli mesafeler alındığını dile getiren Davutoğlu, şimdi bu kazanımların yeni anayasayla taçlandırılacağını bildirdi. Davutoğlu, bunu başarmanın da AK Parti iktidarlarına, AK Parti'nin 317 milletvekiline Meclis'te büyük bir şeref olarak nasip olacağını ifade etti.
TERÖR ÖRGÜTLERİ TÜRKİYE'YE KARŞI HAREKETE GEÇİRİLDİLER
Türkiye'nin gündeminde terörün yine önemli bir yer tuttuğuna dikkati çeken Davutoğlu, PKK, DAEŞ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin eş zamanlı olarak milletin birliğini, huzurunu, güvenliğini hedef alan saldırılar gerçekleştirdiğini ifade etti.
Davutoğlu, 20 Temmuz'da DAEŞ'in Suruç'ta, arkasından DHKP-C'nin İstanbul'da silahlı gösteri yaptığını, PKK'nın daha sonra Adıyaman'da bir askeri, bir gün sonra Ceylanpınar'da iki polisi ve Diyarbakır'da yardım talebine gitmek için yola çıkan bir polisi şehit ettiğini anımsattı.
Türkiye'nin son kale olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:"Suriye'de problem olduğunda Arap'ı, Kürt'ü, Türkmen'i Türkiye'ye doğru dönüyor. Irak'ta problem olduğunda Türkiye'ye doğru dönüyor. Balkanlar'da problem olduğunda 90'lı yıllarda Türkiye'ye doğru yönlerini döndüler. Biz seçim için hazırlandığımız dönemlerde bütün o başkentlerde Türkiye'ye dönük dualar ve niyazlarda bulunanlar oldu. Dün Tunus Nahda Lideri Gannuşi buradaydı; 'Emin olun 1 Kasım gecesi hayatımın en zorlu, en tedirgin gecesini yaşadım' dedi. Neticeler ilan edildiğinde ilk arayanlardan birisiydi. 'Tunus'un istikrarı, Türkiye'nin istikrarına bağlı' demişti. Böyle bir ülkeyi 7 Haziran'dan sonra bu üç terör örgütü, birisi güya İslam'ı ve Sünnileri Suriye'de savunduğu iddiasındaki tamamıyla barbar ve dinimize, medeniyetimize en büyük lekeyi vuran DEAŞ. Diğeri güya, Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden ama en çok Kürt katleden PKK, bir diğeri de güya Alevi vatandaşlarımızın haklarını savunduğu iddiasını öne çıkaran ve bu yönde eylemler yapan DHKP-C. Bu üç örgüt birbirleriyle mücadele eden örgütler güya, aynı anda Türkiye'ye karşı harekete geçtiler. Daha doğru bir tabir kullanıyorum, geçirildiler. O günden bugüne de biz üç terör örgütüyle mücadelemizi sürdürüyoruz."
Davutoğlu, 20-23 Temmuz'da yaşananların şu an aynen devam ettiğine dikkati çekerek, şöyle dedi:
"Son bir hafta yaşadıklarımızı da söyleyeyim. PKK, bölücü terör örgütü saldırılarına devam ediyor, bütün bölgede. DEAŞ, Kilis'e füze atmak gibi bir şeyde bulundu, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz gerekli mukabelede bulundu. Söke'de dün 20 yıl önce Sabancı suikastı sebebiyle kayıp DHKP-C militanları, birden su yüzüne çıktılar ve canlı bomba eylemi için geldikleri Türkiye'de, böyle bir ihanete kalkışmadan silahlarıyla yakalandılar. Emniyet görevlilerimizi tebrik ediyorum."
HUZUR VE DEMOKRASİ OPERASYONU
Terör örgütlerinin hepsinin birilerince kumanda edilen birer piyon olduğunu kaydeden Davutoğlu, bu oyunun farkına vardıkları için 23 Temmuz'da "huzur ve demokrasi operasyonu" başlattıklarını belirtti.
Başbakan Davutoğlu, terör örgütlerinin perde arkasında neleri konuştuklarını bildiklerini vurgulayarak, ne olursa olsun Türkiye'yi başı dik, müreffeh ve huzurlu insanların yaşadığı, kalkınan, yükselen bir ülke haline getireceklerini anlattı.
Terör örgütlerinin hem ülkeye hem de AK Parti'ye saldırdıklarını ifade eden Başbakan Davutoğlu, bu tür ihanet saldırılarının karşısında nasıl mücadele edeceklerini bildiklerini kaydetti.
7 Haziran sonrasında terör örgütlerinin eş zamanlı saldırılarına karşı başlattıkları operasyonun kararlı bir şekilde süreceğine işaret ederek, operasyonların bölgede hem can ve mal güvenliğini korumak hem de şehirlerin huzura kavuşması için yapıldığını belirten Davutoğlu, şunları söyledi:"Bu operasyonlar insanlık dışı yapılara karşı yapılıyor. Terör örgütü hendekler kazarak, barikatlar kurarak, hayatın normal şekilde sürmesine engel olarak kargaşa ve kaos çıkarmak istiyor. Terör örgütü, bütün bu saldırıları bölgede yaşayan insanlarımızı yılgınlığa sevk etmek, karamsarlığa sokmak ve tahakkümü altına almak için yapıyor. Ancak sonuç alamıyor, bütün bu baskılara rağmen, bölge insanı teröre destek vermiyor. Buradan Doğu ve Güney Doğu Anadolu'daki bütün vatandaşlarıma, terörün bu provakasyonları karşısında dimdik duran kardeşlerime ve bunların hiçbir çağrısına uymayan bölge insanlarına bir kez daha teşekkür ediyor, selamlarımı iletiyorum."
SUR'U SOKAK SOKAK BİLİRİM
Her zaman bölge insanının yanında olacaklarını ve onları terör örgütünün insafına terk etmeyeceklerini anlatan Başbakan Davutoğlu, olaylar sebebiyle bölge insanının yaşadığı mağduriyeti gidermek için tedbir aldıklarını, hazırladıkları eylem planının ana unsurlarını Cuma günü Mardin'de kamuoyuna açıklayacaklarını bildirdi.
Konuya ilişkin önemli istişareler gerçekleştirdiklerini aktaran Davutoğlu, terörden zarar gören il ve ilçelerdeki vatandaşlara her türlü desteği vereceklerini, bu şehirleri bütün tarihi özellikleriyle muhafaza edip, yeniden imar edeceklerini kaydetti.
Bir gazetecinin, kendisine "Sur'da yapacağınız kültürel, kentsel dönüşümle ilgili bazı iddialar olduğunu, burada rant oluşacağı gibi birtakım şeyler konuşulduğunu ve kanaatini sorduğunu" anlatan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Şunu söylemiştim. Diyarbakır, dünyanın en kadim şehirlerinden biridir.
Sur'u sokak sokak, mimari eserlerini tek tek bilirim. Diyarbakır, bizim gönlümüzün derinliklerinde kimliğimizi şekillendiren şehirlerden birisidir" dediğini anımsattı.
Başbakan Davutoğlu, bugün Toledo üzerinden "Franco polemiği" başlatanların şehir, kültür, medeniyet cahili olduğuna dikkati çekerek, konuşmasına şöyle devam etti:"Biz 'Toledo' deyince Endülüs medeniyetini hatırlarız, onlar Franco'yu hatırlar. Biz 'Toledo' deyince bir biblo gibi inşa edilmiş o köklü medeniyetimizin her birine gözümüzün nuru gibi bakar, oraya baktığımızda güzel medeniyetimizin İspanya'nın merkezindeki görüntüsünü hatırlarız. Onlarsa zihinleri 'Franco zihniyeti', 'Stalin zihniyeti' olduğu için sadece onu düşünürler, başka bir şey akıllarına gelmez, ufukları sadece buna ulaşır. Ben dedim ki orada bir taş bile oynatamazsınız. Çünkü kuralları vardır.
Biz Diyarbakır'ı hiçbir şeyle karşılaştırmayız. Ama istismar edecekler ya, ben kültürel mimari özelliklerin korunması bağlamında Diyarbakır'ı, Toledo ile ya da Dubrovnik ile karşılaştırdım diye, birinin aklına Franco geliyor, diğerine de özerklik geliyor. Şartlanmış zihniyetlere ne derseniz deyin, 'Benim oğlum bina okur, döner döner onu okur' misali başka bir şey bilmez bunlar. Biz onlara, o faşist zihniyetlere faşizmin ne olduğunu da öğretiriz, tarihin ne olduğunu da öğretiriz, Tuleytula'nın ne olduğunu da öğretiriz Allah'ın izniyle. Franco zihniyeti arayacaklarsa aynaya baksınlar. Franco zihniyeti ile Stalin zihniyetini Türkiye'de temsil edenler, kendilerinin olduğu yerde başka hiçbir siyasi harekete, farklı düşünceye izin vermeyecek şekilde terör uygulayanlardır."
İstanbul'u, Konya'yı hiçbir zaman Diyarbakır'dan ayırt etmediklerine vurgu yapan Davutoğlu, "Diyarbakır biziz, biz Diyarbakırız" dedi. Türkiye'yi hep etnik ve mezhep temelli bölmeye çalışanların bulunduğuna işaret eden Başbakan Davutoğlu, şehirleri tekrar huzura kavuşturacaklarını ve devletin üzerine düşeni yapacağını belirtti.
YİĞİT VATAN EVLATLARININ HAKKINI KİMSEYE YEDİRMEYİZ
Terörü ülkenin gündeminden bir daha geri dönmemek üzere çıkaracaklarını açıklayan Davutoğlu, "Algı oluşturmak adına yürütülen faaliyetlerin farkındayız. Çeşitli yalan ve iftiralarla, aslı astarı olmayan spekülasyonlarla bu mücadeleyi lekelemeye çalışanların maksatları belli. Teröre karşı duramayan, teröristin diliyle konuşan odakların hak ve hürriyetler konusunda bir inandırıcılığı yoktur. Şunu herkes bilsin, canı pahasına teröristlerle mücadele veren yiğit vatan evlatlarının hakkını kimseye yedirmeyiz" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, geçen ay Cizre Devlet Hastanesi ve bölgeden sorumlu kamu hastanesinin genel sekreteri ve bölgede görev yapan doktorlarla bir araya geldiğini anımsatarak, görüşmenin olduğu günlerde Cizre Devlet Hastanesi'ne 20 roketin düştüğünü anımsattı.
Bugün "Cizre'deki yaralılar" diyenlerin hastaneye yapılan roketli saldırı sırasında hiç ses çıkartmadığına dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:"Cizre Devlet Hastanesinde canı pahasına Cizrelilerin sıhhati için çalışan doktor, hemşire ve hasta bakıcılarımızı bir kez daha tebrik ediyorum, alınlarından öpüyorum. O kahraman sağlık çalışanları, bugün de bütün bölgede ve bütün ülkede en zor şartlarda hizmetlerini sürdürüyorlar, sürdürecekler. Bugün bizi suçlayanlar, bu roketler şifa için faaliyet gösteren ve savunmasız insanların bulunduğu hastaneye atılırken, bundan söz etmediler. Bununla ilgili tek bir kınama cümlesi kurmadılar. Bu insanlık dışı saldırılara karşı tek bir tavır sergilemediler. Biz kim olursa olsun hiçbir yaralı insanı sağlık hizmetlerinden asla mahrum etmeyiz."
NEREDE BU YARALILAR
Cizre'deki bir evin bodrumunda yaralıların olduğu yönündeki iddialara da değinen Davutoğlu, bu iddialar üzerine İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları'nın konunun takipçisi olduğunu bildirdi. Başbakan Davutoğlu, zaman kaybedilmeden ambulansların yaralı olduğu iddia edilenlerin bulunduğu bölgeye yönlendirildiğini belirtti. Davutoğlu, şu bilgileri verdi:"Bu olayda sözü edilen bölge, öyle bir bölgede ki olay mahalline gitmeye çalışanlarımız ateş altında kalıyor. Buradaki bir şehidimizi de Eskişehir'de toprağa verdik. Cizre'de teröristlerin ambulanslara ateş açması, saldırıda bulunması nedeniyle olay mahalline ve o bölgeye ulaşmak mümkün olmadı. Buna rağmen Şırnak Valiliği önceki gün iddia edilen yerden gelen telefon üzerine en yakın mesafeye 10 ambulans ve 30 sağlık personeli gönderdi. O bölgeye yaklaştı ama gelen kimse olmadı. Şöyle dedik; 'ya ambulanslar gitsin o binadan alsınlar, ya o binada kimler varsa ambulansların yanına bunları getirsinler.' Ambulanslar, binaya doğru hareket ettiğinde keskin nişancılarla, roketlerle ambulanslara saldırı yapıldı. 'Siz getirin' dediğimizde de kimse bir şey getirmedi. Birtakım iftiralarla kamuoyunu ve uluslararası kamuoyunda Türkiye'yi lekelemeye çalışanlara ve bu konuda Mecliste nutuklar atanlara sesleniyorum, Nerede bu yaralılar? Neden ambulansların gidilmesine izin verilmez?"
Cizre'de operasyonun son aşamasına gelindiğini, teröristlerin bulunduğu çok az bir bölgenin kaldığını bildiren Davutoğlu, şöyle konuştu:"Bu bölgede bu terör faaliyetlerini yoğun olarak yapan ve yöneten kişilerin olduğunu da biliyoruz. Buna rağmen herkes şunu bilsin, biz terörle mücadele ederiz. Sonuna kadar da edeceğiz. Ama yaralı, bir terörist de olsa onu yaralı olarak alır, tedavi eder, adalete teslim ederiz. Türkiye bir demokratik hukuk devletidir. Dolayısıyla kim olursa olsun yaralı olduğu anda buna ulaşmaya çalıştık. Sürecin şeffaf yürütülmesi açısından HDP'li Şırnak ve Cizre Belediyesi'ne ait birer hasta nakil aracı ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası'na (SES) üye 3 sağlık personeli gönüllülük esasına göre sürece dahil oldu. Gelsinler de bizim söylediklerimizi bir anlamda onlar da görsünler diye. Sabah 07.21 ila 15.30 saatleri arasında bütün sağlık ve güvenlik önlemleri alınmasına, gerekli her türlü iletişim sağlanmasına rağmen yaralıların tahliye olmaması için hiçbir neden kalmamasına rağmen bu yaralılar bu evden çıkmadılar. Ya da muhtemelen böyle yaralılar belki de hiç yok. 'Şurada var' deniliyor ambulanslarımıza saldırı yapılıyor. Bu kadar süre beklendi ama yaralılardan hiç bir ses, seda çıkmadı. Böylece olay yerine 10 adet ambulans, 30 kişilik sağlık ekibi, bir helikopter ambulans ve bir adet uçak ambulans görevlendirilmesine rağmen, varsa yaralıların tahliye işlemi bu sebeple gerçekleşemedi."
BU MU CENAZEYE SAYGI?
HDP'nin bazı milletvekillerinin Cizre'de olduğu iddia edilen yaralılarla ilgili Meclis gündemini meşgul ettiğini ve kamuoyunu galeyana getirmeye yönelik açıklamalar yaptığını belirten Davutoğlu, "İşte hodri meydan. Biz bunların hepsini yaptık, yapmadı desinler. Hepsi adım adım İçişleri ve Sağlık Bakanlarımız tarafından takip edildi" dedi.
Davutoğlu, Cizre'de ölü veya yaralıların olduğu iddia edilen evden tahliyelerin gerçekleşmesi ve cenazelerin alınması için daha önce de defalarca girişimde bulunulduğunu ifade etti.
Davutoğlu, "Bundan iki, üç hafta önce Cizre'de bazı cenazelerin sokakta kaldığı, ailelerine teslim edilmediği gibi iddialarda bulundular. Arkadaşları çağırdım, 'kim olursa olsun bizim için insan eşrefi mahlukattır, cenazesine saygı esastır' dedim. Yasal mevzuata göre ailelerinin alması için 12-13 tane cenazenin 15 gün süreyle morgda muhafaza edildiğini söylediler. Mevzuatı 3 güne düşürdük. Bu mevzuat çıkınca hemen ertesi gün terör örgütü mensuplarının bir kısmı gelip morgda en iyi şartlarda tuttuğumuz cenazeleri alıp mezbahaya koydular. İşte söylüyorum yalan desinler. Bu mu cenazeye saygı? Biz onun üzerine talimat verdik. Gidin o cenazeleri mezbahadan alın ve defnedin. Onun üzerine mezbahadan alıp kendileri defnettiler. Nasıl bir kamuoyu algısı oluşturuyorlar biliyor musunuz? Diyarbakır'da bir Elazığlı cenaze için de aynı şeyi yaptılar. Aileyi engellediler. Bizim teşkilatımızın aileyi ikna etmesiyle verilebildi. Bunlarda her türlü yalan, iftira var. Tek hedefleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni küçük düşürmek ve AK Parti'nin ve bizlerin itibarını zedelemek. Benim Doğu ve Güneydoğu'daki Kürt kardeşlerim biliyor ki, biz onlar için her şeyimizi, canımızı da ortaya koymuşuz, koyarız, koyacağız inşallah. O kardeşlerimin ne kadar vefakar, ne kadar bu millete, bu ülkeye, bu devlete bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Saldırılar karşısında vakarından hiçbir şey kaybetmeden bu ülkenin birliği, beraberliği için çaba sarf ettiklerini ve bu provokasyona gelmediklerini biz biliyoruz."
TERÖRİSTE KAŞI KARARLI BİR MÜCADELE İÇİNDEYİZ
Cizre'de yaralılara ambulans gönderilmediği iddialarıyla, Türkiye'nin vatandaşlarına sağlık hizmeti sunmayan bir ülke gibi gösterilmeye çalışıldığını belirten Davutoğlu, "Biz bırakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını, Somali'de bir terör olayı olduğunda o Somalilileri getirip tedavi ediyoruz. Gazze'deki hastaları getirip tedavi ediyoruz. Erbil'de bir saldırı olduğunda oradaki Kürt vatandaşlarımızı, -bakın Dışişleri Bakanıyken onlarca kez yaşadım, Başbakanken de- ne zaman Erbil'de saldırı olmuşsa -buna Barzani de şahittir- ilk arayan her zaman biz olmuşuzdur. Oradaki Kürt kardeşlerimizi Türkiye'deki en iyi hastanelere taşıyıp tedavi eden de biz olduk. Yurt dışında elimiz, merhametimiz oraya ulaşırsa Cizreli'ye ulaşmaz mı" diye konuştu.
HDP'lilerin mesnetsiz, dayanaksız iddialarla kendilerini, devleti suçlamak üzere her gün medyada ve meydanlarda olduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bir gün bunların teröre karşı bir çağrıda bulunduğunu gördünüz mü?" diye sordu.
Her bir seferde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapıldığını, AİHM'den dün yine sokağa çıkma yasağıyla ilgili tedbir taleplerine ret cevabı verildiğini aktaran Davutoğlu, "Çünkü demokratik hukuk devletlerinde böyle bir tehlike söz konusu olduğunda, Amerika'da geçtiğimiz yıl içinde kaç şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, onlar bilmiyor mu" ifadesini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, "Okullar, hastaneler, ibadet yerleri, sosyal mekanlar bombalanır, siviller hedef alınırken sesleri bunların hiç çıkmadı. Diyarbakır Çınar'da bugün ziyaret ettiğimiz ailelerin fertleri şehit edilirken bunların sesini duymadınız. Terörün diliyle konuşarak, terör örgütüne propaganda desteği sağlayarak güya kendilerini halkın hizmetinde ya da demokrasiye hizmet ettikleri iddiasında bulunuyorlar. Açık söylüyorum, hiç kimse herhangi bir gerekçeyle terörü meşru kılamaz, terörist faaliyetleri masum gösteremez. Biz bu mücadeleyi yürütürken demokratik hukuk devleti kurallarından asla taviz vermedik, vermeyiz. Terörist ile halkı ayırt etme noktasında büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Operasyonlardan sivil halkın hiçbir şekilde etkilenmemesi, zarar görmemesi için olağanüstü özen gösteriyoruz. Öte yandan teröriste karşı da kararlı bir mücadele içindeyiz" dedi.
Bu zorlu süreçte uygulanan sokağa çıkma yasaklarının bazen düşündüklerinden daha uzun sürebildiğini belirten Davutoğlu, "Bunun da sebebi açıktır. Biz, teröristle mücadele edin dediğimizde güvenlik kuvvetlerimize aynı anda iki talimat daha verdik. Bu ülkeden teröristleri temizleyeceksiniz ama bunun yanında sivil kayıplara yol açmaktan kaçınacaksınız ve asker ve polis şehit vermemiz riskini de en düşük düzeye indireceksiniz. Onun için adım adım yürümesi gereken bir terörle mücadele stratejisi var" dedi.
Sokaklarda kısa aralıklarla açılmış çukurların kapatılmasının, oluşturulmuş barikatların kaldırılmasının, mayınlanmış dar sokakların temizlenmesinin zaman aldığını belirten Davutoğlu, güvenlik güçlerinin canlarını tehlikeye atarak, bütün sokakları, mahalleleri birer birer güvenlikli hale getirdiğini bildirdi.
Başbakan Davutoğlu, "Hamdolsun Silopi'de sona geldik. Çok gururla söylüyorum, Silopi'de artık tek bir çukur, tek bir hendek yoktur. Bütün Silopi, Silopi halkının emrindedir ve her türlü huzur içinde yaşamaya hazır hale getirilmiştir. Şimdi Cizre ve Sur'da da sona yaklaşıyoruz. Kısa sürede bütün bu ilçelerde inşallah hayat normale dönecek" ifadesini kullandı.
Canlarını ortaya koyarak kahramanca bir mücadele yürüten güvenlik güçlerini kutlayan Davutoğlu, özellikle de onlar bu mücadeleyi yürütürken evlerinde onları dualarla bekleyen eşlerine, yakınlarını kaybettikten sonra şehitlerin başında 'vatan sağ olsun' diyen yürekli annelere, babalara teşekkür etti.
Başbakan Davutoğlu, "Biz hiçbir insanımızın kaybolmasını istemiyoruz. O barikatların arkasına itilmiş gencecik çocukların da o terör örgütünün elinde kurban edilmesini istemiyoruz. Operasyonlarımızın hedefi bu şehirlerimizi kurtarmak yanında, o küçük yaşlarda kandırılmış gençleri de bu terör örgütünün elinden kurtarmak olacaktır" diye konuştu.
Bölge halkının bunca baskıya, zulme, sıkıntıya rağmen teröre karşı durma iradesini göstererek kendilerine destek olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:"Bir kez daha 81 vilayetimiz adına bölgedeki vilayetlerimizde yaşayan vatandaşlarımıza da teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Hiçbir terör örgütü birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi bozamayacak, bu kardeşliğe zarar veremeyecek. Türkiye, bu zorlukları da aşacak ve 78 milyon insanımız el ele, gönül gönüle geleceğe yürüyeceğiz. Bütün şehirlerimiz mamur hale gelecek, gelişecek, kalkınacak, Türkiye topyekün zenginleşecek. Kim engellemeye çalışırsa çalışsın bu ülkenin insanlarının kardeşliği, dostluğu için irademizi ortaya koymaya devam edeceğiz. Onlar önümüze engel çıkaracak, biz bu azimle bu engelleri aşıp Türkiye'yi terör illetinden tamamen temizleyeceğiz. Allah birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi bozmasın, muhabbetimizi daim eylesin."