Eserde konuyla ilgili birkaç yazıyla beraber yazarın 10 mülakatı ile basında kendisine yönelik eleştirilere verdiği cevapları bulunmaktadır. Ayrıca tanınmış tarihçi İlber Ortaylı’nın konu hakkında bir makalesi de kitapta yer almıştır.
Halaçoğlu, Kayseri’de “Türk Tarihinde ve Kültüründe Avşarlar Sempozyumu”ndaki açış konuşmasının bir bölümünde şunları söyler: “Araştırmalarımızda şunu gördüm ki; pek çok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllı. Yapısal olarak söylüyorum; ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum. Bu söyleyeceğim şeyler fantezi değil. Bugün Kürt olarak bilinen, hatta hatta şöyle söyleyeyim Kürt- Alevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri. Ve TİKKO’nun içerisinde yer alan, PKK’nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Yani bizim zannettiğimiz gibi bir Kürt hareketi değil PKK veya TİKKO hareketi. Bütün bunları yabancı arşiv belgelerinden o tarihte yapılmış birtakım araştırmalardan söylediğimi belirtmek isterim.”(s.15)
Bu konuşmanın akabinde kamuoyunu birkaç ay işgal edecek, Halaçoğlu ırkçı mıdır? Üzerine vazife olmayan etnik kimlik ile ilgili açıklamaları nasıl yapar?
Gerçekten bütün Alevi- Kürtlerin nasıl Ermeni kökenli olduğunu söyleyebiliyor? TTK’nın başında bulunan bir zat nasıl oluyor da Türkmencilik yapar? gibi soruları çoğaltacağımız tartışmalar yaşanmıştı.
“Tarih Gelecektir” isimli bu kitapta Halaçoğlu’nun nasıl mağdur hale getirildiği ve Halaçoğlu’nun bakışından “Ermeni Sorunu” anlatılmaya çalışılmıştır.
ETNİK KİMLİK ÜZERİNE
İlber Ortaylı, “Yusuf Halaçoğlu ve Diğerleri” isimli makalesinde Halaçoğlu’nun söylediklerinin yabana atılmayacak cinsten olduğunu, söylediklerinin birçoğunu yabancı bilim adamlarının da söylediğini belirtiyor. Halaçoğlu’nun bu bilgi ve yorumları olur olmaz zaman ve mekânlarda söylemesini yanlış buluyor.
Ortaylı, Halaçoğlu’nun bu açıklamalarını niçin yanlış bulduğunu şöyle izah eder: “..soğukkanlı bilimin tespitleri, sıcak etnik gerilimlere malzeme yapılmaktadır. İnsanlar kimliklerini kendileri açıklarlar. Türkiye’de onların yerine birilerinin kimliği açıklama eğilimi son derece yanlıştır. Türk Tarih Kurumu Başkanı böyle bir neticeyi istese de istemese de, bu hale getirenler olur; politik istismarcı çoktur, bu gibi tarihi tespitleri yapacak ve bu konuda konuşacak yeteneği olmayanlar bile profesörlük unvanını kullanarak gazetelere demeç verir ve amiyane bir üslupla politika yaptıklarını sanırlar.”
Nitekim Ortaylı’nın bahsettiği gibi gayrı-milli çizgideki aydınların ezici bir çoğunluğu Halaçoğlu’na bir linç girişiminde bulundu. Kendisi bu linç girişiminde bulunanların bir kısmının, özellikle de Prof. Dr. Halil Berktay ile Taner Akçam’ın, Osmanlı arşivlerine dahi girmediğini ve bir kısmının da Osmanlıca dahi bilmediğini aktarıyor.
Halaçoğlu; TTK’nın, Mustafa Kemal Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hisselerinin gelirleri, kitap satışları ve matbaasından gelen gelirlerle çalışmalarını sürdüren özerk bütçeli bir kurum olduğunu ve her türlü masraflarının bu bütçeden karşılandığını, TTK’nın bir kamu kuruluşu olmadığını, devletin finanse ettiği bir kurum olmadığını ısrarla belirtir.
Halaçoğlu, kişilerin etnik olarak hangi guruba ait olmasının kendisini hiç ilgilendirmediğini, Tehcir sırasında ne kadar Ermeni’nin öldüğünü ortaya çıkarmak için bu etnik kimlikle ilgili tahminlerde bulunduğunu söyler.
Halaçoğlu’nun basına yaptığı “Ermeni dönmelerinin listesi var ama bunları açıklayamam.” şeklindeki beyanatlarına hararetle itiraz eden aydınlarımızın, Halaçoğlu bunları hangi tarihi belgeye dayanarak konuşuyor, yoksa farazi şeylerden mi bahsediyor bu adam, diye sorgulamadıklarını düşünüyorum.
Halaçoğlu her ne kadar iddiasını ispatlayacak belgeleri açıklayamayacağını söylediyse de bu kitapta yukarıdaki açıklamaların esin kaynaklarından ikisini öğreniyoruz.
Bahse konu eserlerin birisinin yazarı Tehcir sırasında ABD’nin Diyarbakır Konsolos Yardımcısı olan, 1919’da Kahire’de bu raporları yazan Thomas K. Mugerditchian’dır.
İkinci eser de Halaçoğlu’nun yazdığı “Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları” isimli eserinden aktararak verdiği, “Prof. David Magie’nin Türkçesi “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürtler” olan kitabıdır. Yazar bu kitabın İngiliz Büyükelçiliği ve ABD Ortadoğu Yardım Kuruluşu Near Relief Society’nin 1921 yılında yaptığı araştırmanın sonucu (US Archives, Nara 867.4016/816) olarak yazıldığını söyler. (95 bin Ermeni kadın ve çocuğun Müslüman olduğunu belirtmektedir.)
HALAÇOĞLU’NUN ERMENİ SORUNU HAKKINDAKİ FİKİRLERİ
Halaçoğlu, ülke olarak “Ermeni Sorunu”nu dünyaya iyi anlatamadığımızı ve hatta Türkiye’de Ermeni sorununun kendi vatandaşlarımızca dahi bilinmediğini belirtir.
Kendilerinin yaptığı çalışmaların bile bazı kesimlerce küçümsendiğini şöyle ifade eder: “Bu bilgilendirme Türk’ün Türk’e propagandası şeklinde adlandırıldı. Türkiye içinde veya dışında Türklere bu meselenin anlatılması aşağılandı. Yabancılara anlatılmayan bir meselenin Türklere anlatılmasının bir manası yoktur denildi. Hâlbuki tam tersineydi durum. Önce kendi kamuoyumuz bilgilendirilmeliydi. Ondan sonra başka kamuoylarını bilgilendirebilirdiniz. Son zamanlarda bu psikolojik baskı ortadan kalktı..” (s.75)
Yazar, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak yüzde 10 yanılma payı ile birlikte 458.758 Ermeni’nin tehcire uğradığını, bunlardan 382.148 kişinin iskân bölgelerine ulaştığını, aradaki 56.610 kişinin 8500’ ünün saldırı sonucu katledildiğini, kalanın ise I. Dünya Savaşı sırasındaki yol şartları, açlık, yorgunluk, salgın hastalık vb. sebeplerle öldüğünü, bu katledilen Ermenilerin faillerinin de hükümet ve ordu tarafından gerekli cezalara çarptırıldığını anlatır.
Halaçoğlu, Türklerin ve Osmanlıların soykırım yapmadığını anlatmaya çalışır. Soykırımın en büyük belirtilerinden birinin de toplu mezarlar olması gerektiğini söyler. “1.5 milyon insan nereye gömülmüştür? Gösterin de açalım?” diyerek, Anadolu’da bir tane dahi toplu mezar bulunmadığını, buna karşılık Ermenilerin katlettiği Türklerle ilgili onlarca toplu mezar bulunduğunu, ölüler üzerine propaganda yapmak istemediklerini, ama yapılması gerektiğini söyler. (s.101)
Halaçoğlu, tehcire giden sürecin iyi analiz edilmediğini, 1914-1915’te Ermenilerden daha fazla Rum nüfusu olduğu halde neden Rumlar değil de Ermenilerin tehcir edildiğini sorar. Mütareke sonrası tehcirde yapılanlarla ilgili olarak suçlanan İttihat ve Terakki yöneticilerinin her türlü imkânlar suçlayanların elindeyken, muhakeme edilmek için gereken delillerin yokluğu sebebiyle serbest bırakıldığını hatırlatır.
Halaçoğlu, Arnold Toynbee ve Lord Briyce’ın Ermeni Sorunu ile ilgili yazdığı kitapların propaganda amacıyla yazıldığını, kaynak olarak ele alınmasının tarih yöntem ve ilmine aykırı olduğunu belirtir. Bunların yazdıkları kitaplardaki ABD Osmanlı Büyükelçisi Morgenthau tarafından gönderilen raporların nasıl tahrif edildiğiyle ilgili güzel bir örnek verir.
ABD’nin Mersin Konsolosu Edward NATAN’ın 30 Ağustos 1915’te Büyükelçi Morgenthau’ya tehcirin ana güzergâhlarından Adana-Mersin hattıyla gönderdiği raporda şunları belirtir: “Tarsus’’tan Adana’ya kadar bütün hat güzergâhı Ermenilerle doludur. Adana’dan bilet alarak trenle seyahat etmektedirler. Kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükümet bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte, şiddete ve intizamsızlığa yer vermemekte, göçmenlere yeteri kadar bilet sağlanmakta ve muhtaç olanlara yardımda bulunmaktadır. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dahiliye, Emniyet-i Umumiye, 2. Şube, nr.2D/13) Oysa Morgenthau’nun ABD’ye gönderilen raporlarında bunların yazılmadığını, zıddının olduğunu söyler.
Radikal Gazetesi’nden İsmet Demirdöğen’in tehcirdeki Ermeni kayıplarıyla ilgili “Ölü sayıları arasındaki fark nereden kaynaklanıyor, 50 binden - 1 Milyona..?” şeklindeki sorusuna Halaçoğlu şöyle cevap verir: “Konsoloslar misyonerlerden aldıkları bilgilerle 1 milyon insanın sürgün edildiğini yazabiliyor. Harput’taki bir konsolos bunu yazıyor. Haber alma imkânının olmadığı bu dönemde bu rakam nasıl güvenilir olabilir? Bu insanların yüzde 15’i Halep’e ulaştı deniliyor. Yani 850 bini ölmüş oluyor. Bu belgeyi, tarihçi olarak ciddiye alamayız. Nitekim Amerika’nın Halep Konsolosu gönderdiği raporda “486 bin Ermeni göçmeni” diye yazıyor. Erzurum Konsolosu bütün Ermenilerin sürgün edildiğini ve öldürüldüğünü yazıyor. Bunlar karşılaştırılmadığı için farklı rakamlar ortaya çıkıyor. Hâlbuki imparatorluktaki genel Ermeni nüfusu belli. En yükseği 1 Milyon. 900 bin- 1.5 milyon öldürülmüşse 400 bin Ermeni kalması gerekirdi. Belgelerle bunun yalan olduğunu ortaya koyabiliriz. Nitekim İngiliz belgelerine göre 1921’de 1 milyon 200 bin Ermeni yaşıyor. Biz bunu da söylüyoruz.” (s.135)
DEĞERLENDİRME
Kitabın araştırma kitabı olmadığını kabul ettikten sonra eserin yekûnu farklı gazete ve dergilere verdiği mülakatlardan oluştuğu için zaman zaman Halaçoğlu’nun birbirinin tekrarı olan düşünceleri vardır. Ermeni sorununda Türk tezinin Türkiye’nin ezici bir çoğunluğu tarafından birkaç slogan kapsamındaki bilgilerin dışında bilinmediğine kanaat getirenlerdenim. Kitap Ermeni sorununda tehcir ve sonrası hakkında bizlere ana çizgileriyle bilgi sunmaktadır. Bunun için Türk Tarih Kurumu Başkanı sıfatıyla Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun söylediklerinin kamuoyunca bilinmesi gerekir diye düşünüyorum.