ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
GSB’den ETÜ Projesine destek
GSB’den ETÜ Projesine destek
Bilişim Vadisinde ATAUNİV gündemi
Bilişim Vadisinde ATAUNİV gündemi
Çözüm Rektör Hacımüfüoğlu ile geldi
Çözüm Rektör Hacımüfüoğlu ile geldi
‘Gazeteci, hakikatin savunucusu’
‘Gazeteci, hakikatin savunucusu’
EŞT’den: Matmazel'in Kedisi
EŞT’den: Matmazel'in Kedisi
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
28 Eylül 2010 Salı - 04:25

İstikamet Ve İman İlişkisi

Doç. Dr. Fikret Karaman/Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı/Tarih boyunca toplumun huzur, güven ve birlikte yaşama ortamını sağlayan bazı ortak değerler vardır. Bunlar iman, ibadet, istikamet (doğruluk), ilim ve adalet gibi hususlardır.

İstikamet Ve İman İlişkisi

Tarih boyunca toplumun huzur, güven ve birlikte yaşama ortamını sağlayan bazı ortak değerler vardır. Bunlar iman, ibadet, istikamet (doğruluk), ilim ve adalet gibi hususlardır. Biz, bu yazımız da dosdoğru yol anlamına gelen; “sıratı müstakim" veya kısaca “istikamet" anlayışı üzerinde durmak istiyoruz. Biliyoruz ki toplum hayatının sevk ve idaresinde istikamet duygusunun yeri, vücuttaki kan dolaşımı kadar önemlidir. Bu itibarla istikamet veya sıdk; öncelikle peygamberlerde bulunması gereken bir sıfat olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda; bir hikmet ve mucize olan Kur’an’ın faziletine dikkat çekilerek bütün peygamberlerin görev ve sorumluluklarını, doğru bir yol üzerinde yürüttüklerine vurgu yapılmıştır. (Yasin, 34.)
İstikamet veya sıratı müstakim; Kur’an’ın otuz üç ayrı yerinde zikredilmiştir. Bu kavramlara yüklenen anlam; iman esaslarıyla ilişkilendirilerek insanın davranışları disipline edilmeye çalışılmıştır. Bu husus, Allah tarafından şöyle açıklanmıştır: “Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır" deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken va’d edilmekte olan cennetle sevinin!" (Fussilet, 30.) Görüldüğü gibi bu ayette , yalnız Allah’ı Rab bilip doğru hareket eden müminlerin, melekler tarafından desteklenecekleri belirtilmektedir.
Daha da önemlisi Allah yoluna davet eden, iyi, güzel ve dürüst davranan Müslüman’dan daha güzel sözlü kimsenin olamayacağı vurgulanmaktadır.
Dolayısıyla burada müminin üç önemli vasfı ön plana çıkarılmıştır. Bunlar; sağlam bir imana sahip olup hakka davet etmek, dosdoğru bir çizgi üzerinde istikrarını korumak, dürüst iş yapmak ve doğru konuşmaktır.Sözlük veya ansiklopedik kaynaklara bakıldığında bu kavramın çok zengin bir içerikle tanımlandığını görüyoruz. Şimdi yeri gelmişken bu anlamları biraz daha açmaya çalışalım:İstikamet; samimi ve sağlam bir imana sahip olup dinî ve ahlâki hükümlere uygun olarak hareket etmektir.Başka bir ifade ile istikamet; hak ve hayır yolunda istikrarlı olmak, dengeli bir hayat sürdürmek, her türlü aşırılıktan sakınmak ve Allah’a itaat edip Hz. Peygamber’in sünnetine uymaktır.
Ragıb el Isfahani ise istikamet kelimesinin düz bir çizgi gibi dosdoğru yol hakkında kullanıldığını ve bundan dolayı hak ve hakikat yoluna “sıratı müstakim" denildiğini ifade ettikten sonra istikametin insanla ilgili olarak “dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerleme" anlamına geldiğini belirtmektedir.Tasavvufçular ise istikameti; peygamberlik makamının hemen altında yer alan bir mertebe olarak kabul etmişlerdir.
Buna göre bütün mertebelerin kaynağı bu yüce makamdır. Dolayısıyla bu yolu geçmeyen kişi, menzile (hedefe) ulaşamaz. Çünkü doğruluk, sözün öze uymasıdır. İşlerin Allah’ın emir ve yasaklarına göre yerine getirilmesidir. Kalp ile bedenin yahut iç ve dışın ihlas yönünden bir olmasıdır. Hatta daha da ileri gidilerek kendi aralarında; “sürekli olan farzı yerine getirmeyenlerden geçici farz kabul edilmez ," görüşünü ileri sürmek suretiyle “doğruluğu" “sürekli bir farz olarak" değerlendirmişlerdir. Görüldüğü gibi tanımlar ve açıklamalar genel olarak aynı yönü ve hedefi göstermektedir. Buna göre; sıratı müstakim; dosdoğru bir yol olup tek amacı insanı; Allah’ın rızasına, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmaktır. Çünkü bu yol, aynı zamanda Allah’ın nimetlerine ermiş olanların yoludur. Daha da önemlisi bütün peygamberlerin üzerinde yürüdüğü İslam yoludur.(S. Ateş , Kur’an Ansiklopedisi; 5/266.)
Genel anlamda iyilik ve doğruluğun, iman,amel ve ahlaki davranışları içerdiğini şu ayette de görmek mümkündür: “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan, namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahibi olanlar bunlardır."(Bakara, 177.)
Sevgili Peygamberimiz (s. a.s.) de bir hadislerinde doğrulukta ısrar edilmesini tavsiye ederek şöyle buyurmuşlardır:“Size doğruluğu tavsiye ederim. Zira doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete iletir. Kişi doğrusöyledikçe ve doğruyu araştırdıkça Allah katında doğrulardan yazılır..." (Buhari , Edeb, 69.) Bir başka hadiste ise; “Size doğruluğu, sıtkı tavsiye ederim. Doğrulukla iyilik bir bütündür ve bu ikisine sahip olanlar cennette dir."(İbn Mace, Dua, 5.)
Görüldüğü gibi doğruluk bir ölçü veya yol haritası olarak ele alınmış, müminin sözü, özü ve işlerinin bu çerçeveye uygun olmasına özen gösterilmiştir. Doğal olarak bu çizgi üzerinde yürüyenin işinde hile ve haksızlık olmayacaktır. Nitekim kültürümüzde de; bir kelamı kibar veya atasözü haline gelen şu cümleler bunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir: “Doğrunun yardımcısı Allah’tır. Doğru duvar yıkılmaz.Müstakim ol, Hz. Allah utandırmaz seni."Konumuzu biraz daha detaylandırmak gerekirse istikamet denince dinî hayatı ön plana çıkaran, tutarlı ve bütüncül bir dindarlık akla gelmektedir.Çünkü bu düşünce ve duygu; fert ve topluma önemli sorumluluklar yüklemektedir. Günümüzde özel veya kamu alanında çalışanların su ve hava gibi muhtaç olduğu tek şey dürüstlük ve saydamlıktır. Üstelik bu durum insanın her hareketinde bulunması gereken sürekli bir haldir. Aksi takdirde kişinin hayatındaki olumsuz davranışları görmemesi, bedenindeki hastalıkları ve acıları dikkate almaması gibidir. Özellikle toplumda söz ve nüfuz sahibi olanların; tedbirsiz davranışları daima halk tarafından yanlış anlaşılmaları mümkündür. Bu nedenle toplumda sosyal statüsü ve sorumluluğu olan herkes daha duyarlı ve temkinli davranmak zorundadır.
Unutmayalım ki insan, her zaman hemcinsinden etkilenmeye müsait bir varlıktır. Bu nedenle kişi,kendisini huzur ve güvene ulaştıracak yolun temel kurallarına bağlı kalmak durumundadır.
Bu temel ilkelerin başında; şirkten uzak durmak, anaya babaya iyilik etmek, çocuk öldürmemek,haksız yere cana kıymamak, kötülüklere yaklaşmamak, yetim malına dokunmamak, ölçü ve tartıyı tam yapmak, antlaşmalarına bağlı kalmak ve sözünde durmaktır. Yüce Allah bu hususu şöyle açıklamaktadır: “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyiniz. Çünkü Allah yaptıklarınızı çok iyi görmektedir." (Hud, 112.)
Dikkat edilirse ayette, İslam’ın esasını teşkil eden iki temel ilke yer almaktadır. Emr olunduğu gibi dosdoğru yaşamak, haddi aşmamak veya daha açık olarak belirtmek gerekirse Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamaktır. Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisine, uygulaması bundan daha ağır gelen bir ayet inmediğine işaret ederek; “Hud suresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı." buyurmuştur. Surenin hangi bölümünün kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!" mealindeki ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir. (Kur’an Yolu,Türkçe Meal ve Tefsir, c.3, s.195.)
Elmalılı Hamdi Yazır ise; konu hakkında şunları söylemiştir: “Hakka vusul için istikametten başka yol olmadığı gibi her hususta kemali istikamet kadar zor bir makam ve onun kadar zor hiçbir emir yoktur.Ma’ahaza şunu ihtar etmeliyiz ki bu ayette Rasulüllah’a beni ihtiyarlattı dedirtecek kadar zor gelen cihet, emri istikametin asıl kendisine taalluk eden kısmından ziyade ümmetine taalluk eden kısmıdır. Çünkü bu ayetin devamında şirk ve küfür içinde olanların da tövbe etmeleri, ifratve tefrite sapmadan istikamet üzere kalmaları istenmektedir." (Hak Dini Kur’an Dili , c. 4, s.2830.)
Yine bu ayetin anlamını açıklar mahiyette sahabeden biri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den başka bir öğüde ihtiyacı kalmayacak şekilde özet bir nasihat istemesi üzerine kendisine şu cevap verilmiştir: “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol." (Müslim, İman, 62.) Şüphesiz ki insan tamamıyla hatadan korunmuş değildir. Dolayısıyla o, maddi ve manevi hayatını düzenlerken doğrunun yanında hata ve kusur işlemesi de mümkündür. Bu nedenle yaptığımız dualarda sürekli Allah’a sığınmak ve O’ndan yardım istemek durumundayız. Özellikle Fatiha suresindeki şu ayetler günde birkaç kez bu fırsatı bize tanımaktadır: “Bizi doğru yola, kendisine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil." (Fatiha, 67.)
Bu ayetlerde söz konusu olan yol, Allah kitabının gösterdiği doğru yol İslam’dır. Bu, aynı zamanda Allah’ın peygamberleri aracılığı ile bütün insanlara gönderdiği dinlerin genel adıdır. Diğer bir ifade ile bu yol, Allah’ın, kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu, nimet verdiği kimselerin yoludur. Bu konu, Nisa suresi 68 69. ayetlerinde şöyle açıklanmaktadır: “Onları elbette doğru yola iletirdik. Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddiklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!"Toplumun sosyal sorumluluk ve davranışlarını disipline eden ahlak ilkesi de istikamet ve emanet temeli üzerine kurulmuştur. Çünkü sosyal hayatta doğru ve emin olma imajı, beraberinde çevrenin itimadını sağlar. Bu nedenle yukarıda da açıklandığı gibi Hz. Peygamber (s.a.s.) güven telkini için, imandan hemen sonra dosdoğru olmayı emretmiştir. Zira iman ve istikamet insanlığın ziyneti, fert ve toplum için de faziletin ölçüsüdür. Buna riayet edildiği müddetçe şeref kazanılır ve mutlu olunur.
Unutmayalım ki her zaman doğru ve emin olmak vefayı, vefa güven duygusunu, güven duygusu ise insanlar arasında olması gereken gerçek bağlılığı, kardeşliği,sevgiyi ve saygıyı getirir. Bu itibarla Hz. Peygamber (s.a.s.) gerek nübüvvetten önce gerekse nübüvvetten sonra herkesin kendisine inanıp itimat ettiği ve güven duyduğu bir kimse olmuştur. Bu nedenledir ki ona baştan beri “Muhammedü’l emin" denmiştir. Mekke döneminde, müşrikler safında yer alan Nadr b. Haris’in Hz. Peygamber (s.a.s.) ile ilgili söylediği şu sözler; bir hakkı teslim etme anlamında çok önemlidir: “Ey Kureyş! Gördüğüm kadarıyla Hz. Muhammed (s.a.s.)’in hareket tarzı sizi şaşırtmıştır. Ona karşı tedbir almakta, söz ve cevap bulmakta aciz kaldınız. Hâlbuki o sizin aranızda yetişti. Halkın en sevgilisi ve en doğru olanınızdı. Onu aranızda emin bir kişi olarak seçmiştiniz. Sırası ve zamanı gelip de bu dini size anlatmaya başlayınca ona şair, mecnun hatta sihirbaz demeye başladınız. İşte bu size yakışmadı. Ben onun mesajını dinledim. Fakat bu saydığınız olumsuz sıfatların hiçbiri onda yoktur." (İbni Hişam, c.1, s. 299.) Yine Hz. Peygamber(s.a.s.) nübüvvetin ilk döneminde, Mekke’nin ileri gelenlerini Ebu Kubeys tepesine davet ederek onlara şöyle demiştir. “Eğer size şu dağın arkasından bir ordu geldiğini haber versem bana inanır mısınız?" onların hepsi birden şöyle demiştir: “Evet inanırız . Çünkü bugüne kadar senin yalan söylediğine asla şahit olmadık." (Şibli , İslam Tarihi, Asrı Saadet, c . 2, s. 937.)
Hz. Muhammed(s.a.s.)’in doğruluk ve güvenin bir arada olmasını gerekli gördüğü şu olayı da burada nakletmekte yarar vardır. Zira o; bir pazar yerini gezerken elini, içinde tahıl bulunan bir çuvalın altına koyduğunda ıslaklık görmüştü. Bunun üzerine mal sahibine sebebini sormuş ve şu cevabı almıştır: Onu yağmur ıslattı ey Allah’ın Rasulü. Bu cevap üzerine kendisini şöyle uyarmıştır: “Öyleyse o ıslak kısmı, insanların görmesi için, çuvalın üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan bizden değildir." (Müslim, İman, 43)
Yukarıdan itibaren açıklandığı gibi istikamet veya dürüst olma ilkesi; insanın bütün eylem ve davranışlarını belirleyen ve değerlendiren bir ölçüdür. Bu husus ham maddenin işletilmesi ve istifade edilir hale getirilmesi gibidir. Bu nedenle İmamı Gazali de istikametin iki özelliğinin altını çizerek bunlardan birinin Allah’a karşı dürüst ve samimi olmak, diğerinin de insanlarla ilişkisinde barışı gözetmek şeklinde açıklamıştır. Bu iki temel ilkenin detaylandırılması, beraberinde barış ve huzur getirir. Yüce Allah da bize hedef olarak bunu göstermektedir: “Allah esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir." (Yunus, 25.)Unutmayalım ki iyilik, güzellik, doğruluk ve fazilet duygusu dünyanın asıl mayasıdır. İnsanlık ergeç manevi gıdasını bu değerlerden elde ederek“İhsan" mertebesine ulaşacaktır. İbadet ve hayat tarzının en yüksek mertebesi olan ihsan ise, Allah’ı görür gibi O’na kulluk etmektir. İşte İstikametin hedefi ve son durağı da burasıdır
 
NOT:Bu yazı Diyanet aylık Dergisinin Ağustos sayısından, 2010 Kuran yılı dolayısıyla bilgi amaçlı olarak alınmıştır.

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Edep Ya Hu..
Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz /Marmara Üniv. İlahiyat Fak./Tasavvuf literatüründe ...
Edep: İnsanlık formu
Doç. Dr. Mustafa Tekin/Çanakkale Onsekiz Mart Üniv. İlahiyat Fak./Dinler ...
Hak ve Batıl..
Selim ADIM/Türkiye olarak şu anda Dünyanın en çok bahsettiği ülkelerin başında geliyoruz.
 
Dağı Delen Irmak: H. Kemal Karpat
Oğuzhan Saygılı/Türkiye’de beyin göçünün bir asırdır hızla artarak devam ...
Gaziler Haftası’nda Şehitlik ve Gazilik
İnsan çalışarak pek çok rütbe ve unvanlar elde eder. Bu rütbelerin başında ...
Siz Hiç Erzurum Oldunuz mu?
Selim ADIM/ Selam sevgili Erzurum Gazetesi okurları, Nasip olursa bundan ...
 
Spor ve Marka olma Süreci
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül, Dünya Basketbol Şampiyonası'ndan ...
Sosyal Fobi kariyere engel oluyor
“Sosyal fobi” kimi zaman kişinin çalışma ortamında başarılı bile olsa ...
Yıllık eğitim harcaması 4,5 kat arttı
Eğitim- Sen, 2002'de bir öğrenci velisinin yaptığı eğitim harcamasının ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Tanınmanın Tüneli
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Dadaşlar Diyarı'nın Gönül Valisine Veda
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Palandöken’in Bembeyaz Cazibesi
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
“Merhamet” Politikası ve Terör
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Kağıt gazete dönemi bitti!
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Sosyal Medya ve Siyaset: Ahlakın Kaybolduğu Yer mi?
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva