ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Mehmetçik imdada yetişti
Mehmetçik imdada yetişti
Erzincan’da okullar yine tatil
Erzincan’da okullar yine tatil
Büyükşehir Kar Timleri iş başında
Büyükşehir Kar Timleri iş başında
‘Kadına Şiddetle Mücadelede El Ele’
‘Kadına Şiddetle Mücadelede El Ele’
Palandöken’den kar farkı
Palandöken’den kar farkı
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
10 Mayıs 2010 Pazartesi - 06:08

Sırça Köşkün Masalcısı: Kemalettin Tuğcu

Oğuzhan Saygılı [*]/Türk Çocuk Edebiyatı'nın zirve isimlerinden Kemalettin Tuğcu, gerek yaşadığı gerek ölümünden sonraki dönemlerde roman ve hikâyelerinin niteliği ve niceliğine göre meslektaşlarından daha fazla kamuoyunu işgal etmiştir.

Sırça Köşkün Masalcısı: Kemalettin Tuğcu

Türk Çocuk Edebiyatının zirve isimlerinden Kemalettin Tuğcu, gerek yaşadığı gerek ölümünden sonraki dönemlerde roman ve hikâyelerinin niteliği ve niceliğine göre meslektaşlarından daha fazla kamuoyunu işgal etmiştir. Özellikle 50’li yıllardan günümüze kadar çocuk yaşlarda okumayı alışkanlık haline getirenlerin kahir ekseriyeti ve günümüzdeki birçok şairin, gazetecinin, aydının ve yazarın yazma serüveninde Tuğcu’nun inkâr edilemez katkısı olmuştur. Yazdığı kitaplarla okur-yazar kitlesini bu kadar etkileyen, edebiyat camiasında tahmin edilenin üzerinde ses getiren; yazdığı eserlerin sayısının birkaç yüzlere ulaştığı[1] bu kalemin ilginç yaşamöyküsünü daima merak etmişimdir.
Kemalettin Tuğcu’nun kardeşinin çocuğu ve aynı zamanda da yazar olan Nemika Tuğcu’nun üst başlıkta ismi verilen yazarın biyografisini elimden geldiği kadar, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım. [2] 
            Yazar Tuğcu, bir subay babanın çocuğu olarak 1902 yılında İstanbul’da ayak tabanı içe dönük olarak dünyaya gelir. Şaziment Hanım ile Galip Beyin ikinci çocukları olan Mehmet Kemalettin’in bu durumu aileyi hüzne boğar. Bu sorunun aşılmasına yönelik arayışlar sonunda bir çıkıkçının yanına götürülür. Bebek kemiklerinin çok yumuşak olduğunu tahtaya sarılması gerektiğini, bir aya kadar bu sorunun aşılacağını, bu süre zarfında sıkıca bağlanan tahtanın sökülmemesi gerektiğini sıkıca tembihler çıkıkçı. Ne var ki küçük Kemalettin’in ağıtlarına babası dayanamaz, sargıları açar. Çocuk rahatlayıp ağıtı biter. Daha sonra aynı çıkıkçıya gidilir. Çıkıkçı daha önce yaptığının tekrar aynısını yapar ve daha önce bulunduğu tembihi yineler. Bu tembihin sonunda da ‘bir daha açıldığı takdirde çocuğunuz sakat kalır’ uyarısında bulunur. Galip Bey, çok merhametli olduğundan çocuğunun bu acısına dayanamadığından sargıları kesip atar, tahtaları da camdan fırlatır. Neticede küçük Kemalettin’in ayağında yaralar açılır, aylarca yürüyemez, evin içerisinde diziyle yürümeye çalışır. Fiziksel özründen dolayı okula gidemez. Sakat kalmasının faili olarak daima babasını görür. Galip Beyin mesleği dolayısıyla yansıyan sert ve otoriter mizacı, o dönemlerin neredeyse karakteristik yaklaşımı olan -hâlâ da Anadolu’da kalıntıları devam eden- babanın çocuğuyla ilişkisinde bir mesafe olması hatta çocuğuna sevgisini bile göstermemeye çalışılması gibi birçok faktörler sonunda Tuğcu içe kapanık, akranlarının yaşantısını imrenerek evde yalnızca yaşamaya mahkûm olur. Dedesine olan sempatisi oldukça fazladır. Özründen dolayı çocukluğunu ve gençliğini yaşayamaz. Eserlerinde merhamet ve öfkeye yer vermesinin en önemli sebebi yaşamış olduğu sıkıntılardır diyebiliriz.
            Evde kendi imkânlarıyla okuma-yazmayı öğrenir. Yaşamının ilk 26 yılı münzevi biçimde evde geçer. Bu dönemi kendisiyle yapılan bir söyleşide Tuğcu şöyle açıklar: “..Ben daima herkesten kaçmışımdır!..Zaten bütün sakat insanlar diğer insanlardan kaçarlar!..Her sakat, biraz üzüntü içerisindedir ve içine kapanıktır. Diyebilirim ki, bazen bir çocuktan dahi kaçardım. Misafir kabul etmezdim. Eve gelen misafirlere görünmemek için pencereden kaçtığım olurdu. Bu yaşlara gelince, cemiyete ve ıstıraplara teslim oldum…” (s.88,89). Çocukluk yaşlarında yazıyı keşfeder. Yazarak hayata tutunmaya çalışır. O kadar yazmaktan zevk alır ki parmakları yoruluncaya kadar çalışır. Yazma tarzı birçok kişinin şaşıracağı kadar ilginçtir. Yazmak için masanın başına oturduğunda hikâye ve romanının seyrinin nasıl olacağını kendisi bile bilmez. Hatta birkaç eserini yazmaya başlamasıyla bitirmesi bir olur. Yazdığı kitapların tekrar gözden geçirilmesi, tashih edilmesi üzerine dahi durmaz. Bu durumuna şaşıranlara “insanın hazırlıksız, plansız, programsız nasıl rahatça konuşabiliyorsa yazması da bir o kadar normaldir.” diyerek cevap verir. Yazı hayatına girdiği dönemde efkârının dağılmaması ve hiçbir etki altında kalmaması uğruna hiçbir roman ve hikâye okumadığını, yaklaşık 20–25 yıl sinemaya gitmediğini belirtir. İlk romanını çıkardığında 13 yaşındadır. Ağabeyinin okuduğu ve hediye ettiği kitapları okumaya devam eder. Kendisine okula giden ağabeyi bir nebze olsun öğretmenlik yapmaya çalışır.
 Daha sonra sağlık şartları bir nebze iyileşince tespihçilik, duvarcılık, marangozluk gibi birbiriyle alakası olmayan birçok işi kısa süre yapmaya çalışır. Kâtip ve memur olarak yaşamayı düşünür; ancak kaderin kendisine biçtiği rolde, okula gidemediğinden elinde “diploma”sı yoktur. Kendi çabalarıyla Fransızca öğrenir. Birçok çocuk kitapları çevirisi yapar.
            Babıâli’ye mürettip ve matbaacı olarak girer. Türkiye Yayınevi’ndeki çalışmalarından bahsederken Kazım Karabekir’in İstiklâl Harbimiz isimli eserini kendilerinin bastığını belirtir. Yavrutürk, Çocuk Haftası, Ev İşi, Kadın Moda, Binbir Roman ve Resimli Roman, Doğan Kardeş ve Hayat mecmualarında şiir ve hikâye yazar. Aynı anda birçok dergide tefrika edilen yazıları Türkiye’nin gündemine oturur. Böylece Türkiye’de kitapla haşır-neşir olan birçok çocuğun arkadaşı haline gelir. Babıâli de 44 yıl birbirinden farklı alanlarda ve yerlerde çalışır. Ailesinin geçimi büyük oranda yazdıklarına bağlı olanların Türkiye’deki akıbeti Kemalettin Tuğcu ile paralellik arz eder. Telif ücreti olarak dolgun bir ücret alamadıklarını, filme uyarlanan eserlerden de kendisi ölene kadar neredeyse hiçbir ücret alamadığını belirtir yazar. Eserlerinden uyarlanarak sinema ve dizi haline getirilen çalışmaların yanlış bir Kemalettin Tuğcu çizmesinden gerek kendisi gerek de kitabın yazarı Nemika Hanım rahatsız olur. Örneğin Nemika Hanım, Tuğcu’nun hiçbir eserinde cinayet, tecavüz ve şiddet olmadığını belirtir.
            Edebiyat âleminde küçümsenemeyecek bir kesim tarafından Tuğcu ısrarla görmezlikten gelinir. Yazdıklarının edebiyata giremeyeceğini, kendisinin bir edebiyatçı olmadığını söyleyenler oldukça fazladır. Zaten kendisi de yazdıklarının edebiyat olmadığını belirtir. “Bu kadar okunmayı nasıl başarıyorsunuz?” sorusunu soranlara “Bunu çocuklara sorun” cevabını vermiştir.(s.18) Kendisinin yazdıklarının -ses getirdiği dönem itibariyle- eserlerine eleştirel bakılmamasına hatta hiç yokmuş gibi davranılmasına üzülür. Edebiyatta eleştirinin gerekliliğini, eser sahiplerinin kulaklarına küpe olacak tespitini şu şekilde beyan eder: “Tenkit, edebiyatçılar için gerekli bir şeydir. Bu bir ağacın budanmasına benzer. Budanınca daha derli toplu olur ve daha iyi meyve verir. Edebiyatçılar da eserlerinin tenkide uğramasına sevinirler veya sevinmeleri gerekir. Ama beni kimse tenkit etmedi. Evin Romanları ve sonradan basılan Korudaki Adam, Herkesten Uzak, Anasının Kızı gibi romanlarım hiçbir tashihe uğramadı.” (s.176)
DEĞERLENDİRME
            Yazar Nemika Tuğcu’nun -kendisinin yetişmesinde inanılmaz katkıları olan- amcası, Kemalettin Tuğcu’yu bu biyografiyle anlatmaya çalışır. Nemika Hanım “Sırça Köşkün Masalcısı”nın yeğeni olması, yaşamıyla ilgili birçok hatırayı dinlemesi gibi birkaç faktörün bu biyografiyi daha dolgun kıldığını düşünüyorum. Kaynakçanın kefilliğini göz önünde bulundurarak Kemalettin Tuğcu adına yapılan bu ilk biyografinin birçok eksiği-gediği olabilir. Ancak bundan sonra daha güzel çalışmaların yapılmasına vesile olacağını umuyorum. Türkiye’de özellikle 1945 ile 1990 yılları arasında birkaç kuşağın çocuklarına okuma sevgisini alıştıran, eserleriyle kamuoyunda oldukça ses getiren, yazdıklarının niceliğiyle birçok kişinin ağzı açık kalacağı Kemalettin Tuğcu’nun öyküsünü merak edenlerin bu eserden oldukça istifade edebileceklerini değerlendirmekteyim. 
 
[*] Eğitimci, E-posta: ikizkuyu@yahoo.com
[1] Yazar, bu zamana kadar Kemalettin Tuğcu’nun yayımlanan kitaplarının 312’ye ulaştığını iddia eder. Yayınlanan kitapların isimleri, yayınevleri ve hangi yıl basıldığına dair bilgiler kitabın sonundaki bir bölümde bulunmaktadır. Yayınlanan kitapların basım tarihini incelediğimizde 1970 öncesi basılan kitapların sayısının 26’dır. Buna dayanarak bahse konu olan dönemdeki kitap sayısının bundan daha fazla olacağını tahmin ediyorum.
 [2] Nemika Tuğcu, Sırça Köşkün Masalcısı: Kemalettin Tuğcu’nun Yaşamöyküsü, 239 s., 2004, İstanbul, Can Yayınları

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Kur'an'ı Kur'an ile anlamak
Doç. Dr. Mustafa Öztürk /Çukurova Üniv. İlahiyat Fak/Kur’an’ı Kur’an ile ...
Ermeni sorunu ve Türkler
Değişik ülkelerin Meclislerinde, Türklerin Ermenilere karşı soykırım suçunu ...
Barak’tan Avrasya’ya Açılan Bir İşadamının Öyküsü: Bekir Okan
Oğuzhan Saygılı/Öteden beri hatıra geleneğinin ülkemizde cılız olduğu, ...
 
Karakoç'a entellektüel bakış
AYHAN TÜRKEZ/İHA/ - Erzurum’da önemli kültür ve sanat etkinliklerine imza ...
‘Müslüman Türk Gençliği’nden Bekliyorum’
Tarihin derinliklerine uzanan bir zaman tünelinde geçmişin aydın ve parlak ...
Tuğgeneral Ziya Yergök’ün Anıları: “Sarıkamış’tan Esarete”
OĞUZHAN SAYGILI/Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Değerli tarih araştırmacısı, ...
 
Doğu, Volkanik kuşak üzerinde
MUZAFFER ÇAĞLIYANER (İHA) – Ülkemizde birçok volkanik dağ bulunduğu, ...
Ermeni Katliamları
Mayıs ve Temmuz 1986’ da Erzurum’un Ilıca İlçesine bağlı Alaca Köyünde ...
Hz. Peygamber'in Eğitim(ciliğ)ini Güncellemek
Prof. Dr. M. Şevki Aydın/Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı/ Bilindiği gibi ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
İş Yapma Ayrı Sahiplenme Ayrı İştir Ve Erzurumspor
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kayyım uygulaması milletin ortak talebidir
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Onurun 41. Yılı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Peki bu işleri kim yapsın?
Ayhan Kara
Ayhan Kara
Bevval-i Ceh-i Zemzem: FETÖ ve İblis..
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Hitabetin İhtişamı ve Hikâyenin Gücü
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva