Erzurum Tren Garı’nın açılışına Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden olan Yahya Kemal Beyatlı’nın da katıldığı öğrenildi. 5 Eylül 1939 yılında açılışı yapılan TCDD Erzurum Garı’na Tekirdağ Milletvekili olarak davet edilen ünlü şairin, Erzurum’a gelir gelmez kullandığı ilk ifadenin; “Kahramanlık methiyelerini çokça duyduğum Erzurum’u dünya gözüyle görmekten büyük haz duydum” şeklinde olduğu belirtilirken, şairin, 2 günlük Erzurum gezisine daha sonra hatıralarında da yer verdiği kaydedildi.
BEYATLI ERZURUM’U ANLATTI
Erzurum’da geçirdiği iki gün boyunca dönemin emekli bir PTT müdürüne misafir olan Beyatlı, 1939’lu yılların Erzurum’un dan, “yıkık-dökük bir şehir” olarak bahsederken, şehrin, tarihi bir kıymete haiz olmasına rağmen harabe görüntüsü karşısında şaşırdığını dile getirdiği belirtildi.
MİSAFİRPERVERLİĞE HAYRAN KALDI
Büyük şairin Erzurum hakkında izlenimleri iki günlük misafirliğin ortaya koyduğu durumdan ibaret olurken, hatıralarında Erzurum’la ilgili olarak şu ifadelere yer verdi:
“Beni Erzurum’da emekli bir posta müdürü misafir etti. Erzurum’un görülmeye layık yerlerini gezdirdi. Şehir taşıdığı tarihi kıymetlere rağmen, çok bakımsız ve haraptı. Bu durumu, şimdi üzülerek söyleyeyim ki; adını hatırlamadığım emekli posta müdürüne anlatınca, Müdür bana ‘Evet beyfendi. Şehrimiz haraptır. Bu harabeler ortasında ben işte bunlarla yaşıyorum’ dedi ve iç cebinden benim şiirlerimi yazdığı bir defter çıkarıp, masanın üzerine koydu”
Yahya Kemal Beyatlı’nın, Erzurum’un, 1939’lu yıllarda içinde bulunduğu harabe duruma karşın, şiire ve sanata duyduğu ilgiye dikkat çektiği hatıralarında, Anadolu’nun çok sayıda şehrine kıyasla Erzurum’un kültür hayatında önemli bir seviyeye ulaştığına vurgu yaptığı öğrenildi.
YAHYA KEMAL BEYATLI KİMDİR?
Aralık 1884'te Üsküp’te doğdu. Asıl ismi Ahmed Agah’tır. Çocukluk yılları Üsküp'teki şiirlerine de yansıyan Rakofça çiftliğinde geçti. İlköğrenimini özel Mekteb-i Edep'te tamamladı. 1892'de Üsküp İdadisi'ne girdi. Bir yandan da İshak Bey Camii Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri aldı. 1897'de ailesi Selanik'e taşındı. Annesinin ölmesi, babasının tekrar evlenmesi yüzünden aile içinde çıkan sorunlar nedeniyle Üsküp'e döndü. Tekrar Selanik'e gönderildi. 1902'de İstanbul'a geldi. Vefa İdadisi'ne (lise) devam etti. Jön Türk olma hevesiyle 1903'te Paris'e kaçtı. Bir yıl kadar Meaux okuluna devam edip Fransızca bilgisini geliştirdi. 1904'te siyasal bigiler yüksek okuluna girdi. Jön Türkler'le ilişki kurdu. Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Samipaşazade Sezai, Prens Şahabettin gibi dönemin ünlü kişilerini tanıdı. Şefik Hüsnü ve Abdülhak Şinasi Hisar'la arkadaşlık kurdu. 1912'de İstanbul'a döndü. 1913'te Darüşşafaka'da edebiyat ve tarih öğretmenliği yaptı. Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Mütarekeden sonra Âti, İleri, Tevhid-i Efkar, Hakimiyet-i Milliye dergilerinde yazılar yazdı. Arkadaşlarıyla "Dergah" dergisini kurdu. Yazılarıyla Milli Mücadele'yi destekledi. 1922'de barış anlaşması için Lozan'a giden kurulda danışman olarak yer aldı. 1923'te Urfa milletvekili oldu. Cumhuriyet'in kurulmasından sonra Varşova ve Madrid'de ortaelçisi olarak görevlendirildi. Daha sonra sırasıyla Yozgat, Tekirdağ, 1943-1946'da da İstanbul milletvekili oldu. Halkevleri Sanat Danışmanlığı yaptı. 1949'da Pakistan Büyükelçisi iken emekli oldu. Yaşamının son yıllarını İstanbul'da Park Otel'de geçirdi. Tutulduğu müzmin barsak kanamasının tedavisi için 1957'de Paris'e gitti. Bir yıl sonra Cerrahpaşa Hastanesi'nde aynı hastalık nedeniyle öldü.