ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
Erzurum’da yarın da okul yok
Erzurum’da yarın da okul yok
Mehmetçik imdada yetişti
Mehmetçik imdada yetişti
Erzincan’da okullar yine tatil
Erzincan’da okullar yine tatil
Büyükşehir Kar Timleri iş başında
Büyükşehir Kar Timleri iş başında
‘Kadına Şiddetle Mücadelede El Ele’
‘Kadına Şiddetle Mücadelede El Ele’
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
6 Nisan 2010 Salı - 23:06

Ozanlık Geleneğinin Öyküsü

Doç. Dr. Dilaver DÜZGÜN/Size bir hikâye anlatacağım sevgili dostlar. Bu hikâyedeki olaylar tarihin derinliklerinde başlıyor.

Ozanlık Geleneğinin Öyküsü

Size bir hikâye anlatacağım sevgili dostlar. Bu hikâyedeki olaylar tarihin derinliklerinde başlıyor.
Bir zamanlar Türkistan’ın uçsuz bucaksız coğrafyasında yaşayan atalarımızın yüreğine bir sevda düştü. Aldılar kopuzu ellerine, geçtiler halkın önüne, çaldılar, çığırdılar, raks ettiler, hastalara şifa buldular, dertlilere derman oldular, yol açtılar, yol gösterdiler. Kam denildi, baksı denildi, ozan denildi bu kutlu insanlara. Alp Er Tunga’nın ölüm haberini alınca toplandılar başına. “Alp Er Tunga öldü mü/Issız acun kaldı mı/Ödlek öcünü aldı mı” diye sorarak yüreklerinin yırtıldığını belirten sagular söylediler.
Korkut Ata bütün haşmetiyle çıktı ortaya. Türk dünyasının manevi iklimini bir baştan bir başa sevgi ve barış yumağı haline getirdi. Yeryüzünü “Gelimli gidimli dünya/Son ucu ölümlü dünya” biçiminde tanımladı. “Yöm vireyin Hanım” diye başladığı dualarını “Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin. Ahir sonu arı imandan ayırmasın. Amin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün” diye bitirdi. Mertliği, yiğitliği önerdiği kadar gönül eri olmanın önemini de vurguladı.
Gün oldu, uzaklara gitmeye karar verdiler. Anadolu’nun kapılarına dayandılar. Yesevi’den, Yunus’tan, Mevlana’dan beslenerek yeni bir terkibe ulaştılar.
Karahanlıların Aprınçur Tigin’i, Kül Tarkan’ı Çukurova’da Karacaoğlan oldu. Ömrünü güzele ve güzelliğe adadı. Güzel görünce sözünü esirgemedi. Ancak, “Ben güzele güzel demem/Güzel benim olmayınca” diye şart koştu. Kendisine itiraz edildiğinde, “Bana kara diyen dilber”, senin “Kaşların kara değil mi?” diyerek cevabı yapıştırdı.
Derinlerden bir ses geldi. “Ela gözlerine kurban olduğum/Yüzüne bakmaya doyamadım ben” diyordu. Kimileri Aydın’dan geldiğini söylüyor bu sesin, kimileri Konya’dan. Bazıları daha uzaklardan, Hanlık devri Kırım’ının güçlü bir sesi diyor buna. Bu konu ihtilaflı olsa da bizim coğrafyamızdan geldiği kesin. Çünkü Âşık Ömer’in sesi bu.
Erzurum’dan, Tanbura köyünden bir delikanlı çıkageldi. Medreseye gitti, aradığını bulamadı; tekkeye girdi, yüreğindeki ateşi söndüremedi. Dolaştı bütün Anadolu’yu. Payitahta kadar ulaştı şöhreti. Ama onun gönlünde başka tutkular vardı. “Tutam yar elinden tutam/Çıkam dağlara dağlara” diyordu. Issız dağ başlarında aşkın sınırsız özgürlüğüne ulaşmak için çırpınıyordu belli ki. Ancak onun da çare olmayacağını biliyor, “Olam bir yareli bülbül” ve “İnem bağlara bağlara” diyordu. Sonunda “Gel Emrah aldanma sen bu laneye” diyerek kendini teskin etmeye çalışıyordu.
Toroslarda Dadaloğlu oldu. Devlet iskâna zorladı bu Avşar yiğidini. Dağların havasını, kırların kokusunu bırakarak bir mahalleye, bir sokağa, bir eve hapsolmak neydi? Gelmem dedi. Padişahtan ferman çıktı gelsin diye. O da vazgeçmedi ısrarından. “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” diye haykırdı.
Deliktaş’ta Ruhsati oldu, “bir arzuhal yazdı şahlar şahına” ve “sabır köşesinde oturmaya” karar verdi.
Bolu’da Dertli az mı mücadele etti sanatına karşı çıkanlarla. “Şeytan bunun neresinde?” diye sordu çevresindekilere.
Bayburt’ta Zihni oldu. Her âşık gibi gurbetin yolunu tuttu. Doğduğu yerlerin özlemine fazla dayanamadı. Ancak döndüğünde gördüğü manzara karşısındaki mahzunluğunu mısralara döktü. “Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş/Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı” diyerek iç geçirdi.
Çıldır’da Şenlik oldu. Aziz milletimizin zor günler yaşadığı zamanlarda herkese şu değişmez parolayı haykırdı: “Ehl-i İslam olan işitsin bilsin/Can sağ iken yurt vermeniz düşmana”.
Narman’da Sümmani oldu. “Ya Rab gönlümü hoş eyle” dedi. Yetmedi, “Ya sabır ver ya bağrımı taş eyle” diye yakardı. Dayanamadı, “Ya bir çift kanat ver ya da kuş eyle” diye yalvardı. Neden? Acelesi vardı çünkü, “tez yetişem” diyordu, “dost bağında talan var” diyordu.
Veysel oldu Şarkışla’da. “Uzun ince bir yol”a girdiğini fark etti ve “Dostlar beni hatırlasın” diye tembih etti. Gözleri görmese de gönül gözü görüyordu.
Bu gönül gözü açık olanların kervanına İhsani Şenkaya’dan, Ruhani Tortum’dan katıldı. Kutlu sevdanın ateşi onların yüreklerine de düşmüştü.
İhsani, “Bülbül ötmez baykuş gitmez yıkılmış viraneyim/Al kazmayı vur bağrıma göreceksin ben neyim/Yıllar geçti eylenmeyen durmayan pervaneyim/Odunu yok ateşi var nar arasan işte ben” dedi yıllarca. Doğru söylüyorsun hey koca çınar. Ben tanığıyım bunun. Yaşın seksenlerde. Bağrında ateş, dilinde hakikat, elinde saz, ışık saçıyorsun insanlara. Işığın daim olsun üstad.
Diğer söz ustası Ruhani ise “Sorarsanız kimliğimi/Ben bir gariban aşığım” diye tanımladı kendini. Gözyaşı ile arasındaki bağı “Boş verin güldüğüm anı/Ağladığım an âşığım” sözleriyle ortaya koyarken içinde bulunduğu durumu şöyle özetledi: “Yarayım kalbi yarayım/Dermana kime varayım/Gece görünmüyor ayım/Gündüzü zindan âşığım.”
Reyhani az mı söyledi? “Bazen Erzurumlu gelin düştü aklına”, bazen yarini bekledi “yolu koklaya koklaya.” Kimi kez umutlarını yitirdi, “Yolumu bekleme belki gelemem/Kalmışım yol geçmez dağın içinde” diye kestirip attı. Sonunda hepsinin fani olduğunu anladı ve Mevla’sına yöneldi: “Rahmeyle ya Rab/Rahmana geldim/Bendeki talep/Erkâna geldim.”
Erzurum’dan bir dadaş haykırdı gür bir sada ile. Ali Rahmani’nin sesiydi bu: “Atam gazi oldu hey dedem de şehit yattı/Kahpelerden hesaplar sorduk da dadaş olduk.” Böyle dedi ve sonunda kendisi de şehadet şerbetini içti.
Çobanoğlu ise dünyanın faniliğini çok önceleri fark ederek “Neyine güvenem yalan dünyanın” demiş ve sormuştu: “Kerem’i yandırıp kül etmedi mi?”
Bu sanat bitti diyenlere inat, vefakâr ve cefakâr bir âşık çıktı Erzurum’dan ve âşıklığın mektebini yönetti yıllarca. Mektep dediğim, kahvehane. Yani âşıkların yetiştiği, sazla sözle yoğrulduğu mekân. Nuri Çıraği’den bahsediyorum. O, sadece kahvehane denilen ocağı, mektebi değil, onunla birlikte gönlünü de açtı sanatseverlere, şiir dostlarına.
Sonra bir Çerkezoğlu oldu. Bazen “Kargapazarı’nın tezgin ceylanı” olarak adlandırdığı gönül avcısına “Gezer bu yaylada boşa gözlerin” diye sitem etti ve sormaktan alıkoyamadı kendini: “Anlaşılmaz tabiatın lisanı/Ne söyledi  kara taşa gözlerin.” Ama söz konusu vatan olunca, bayrak olunca rengi aniden değişti. “Ben Çerkezoğlu’yum severim seni/Ölünce istemem bezden kefeni/Sevdiğimsin gerdanına sar beni/Sensiz gitmem kabristana bayrağım” diye haykırdı.
Sadece şiir mi söylediler bu saz ve söz ustaları? Hayır. Aşk denilen olguyu evirdiler, çevirdiler, halden hale soktular. Bazen Manas adıyla çıktılar ortaya, bazen Âşık Garip sıfatıyla. Ferhat’a dağ deldirdiler, Kerem’i kül ettiler Aslı’nın yolunda. Mecnun’u çöllere düşürdüler. Kimi kez Köroğlu’nun dilinden haykırdılar “Mert dayanır namert kaçar/Meydan gümbür gümbürlenir” diye.
Velhasıl, bağrı yanık insanların yüreğine su serptiler. Sevgili dediler, vatan, millet, bayrak dediler. Hepsinden önce Mevla dediler. Demek ki kökü sağlammış bu geleneğin. Dalları kavi, yaprakları taptazeymiş. Meyvelerinin tadına doyulmazmış. Âşıklık geleneğiymiş bunun adı.
dilaverduzgun@gmail.com

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Bilgi Mabedinin Minberindeki Adam: Orhan Koloğlu
Oğuzhan Saygılı/Ülkemizde söyleşi türündeki kitapların çoğunluğu -90lı ...
Modern Hayatın Sorunları Karşısında Çocuk Olmak
Doç. Dr. Ali Çiftçi/Aile ve Sosyal Araştırmalar Uzmanı/ Toplum olarak ...
“Batı hak ve eşitliği Türklerden öğrendi”
NİHAT ABACI (İHA) - Malatya'da araştırmacı yazar Mehmet Niyazi Özdemir, ...
 
İnsanı Yücelten ve Saygın Kılan Değerler
Doç. Dr. Fikret Karaman/Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı/İnsan, hemcinsleriyle ...
Şakaya gelmeyin..
"Şaka günü" olarak bilinen 1 nisan, bugün tüm dünyada kutlanacak. "Şaka ...
Eğitim’de Doğu tazminatı önerisi
İHA/ Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Milli Eğitim Bakanlığı'na ...
 
Eğitim çalışanlarının dramı
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Erzurum’da yaptığı yazılı ...
Aydınların Ve Yazarların Çocukları
OĞUZHAN SAYGILI/ Bu hafta Muradiye dergisi ve “Ailemiz Özel Sayısı” hakkında ...
Nevruz Türk Kültürü’nün eseri..
Nevruz sözcüğü Farsça nev (yeni) ve ruz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden ...
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
İş Yapma Ayrı Sahiplenme Ayrı İştir Ve Erzurumspor
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
Kayyım uygulaması milletin ortak talebidir
Ahmet Göksan
Ahmet Göksan
Onurun 41. Yılı
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Peki bu işleri kim yapsın?
Ayhan Kara
Ayhan Kara
Bevval-i Ceh-i Zemzem: FETÖ ve İblis..
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Hitabetin İhtişamı ve Hikâyenin Gücü
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva