ford ercihan otomotiv
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden Türkiye Teknoloji Seçime Doğru
ATAUNİV bilimsel başarılarıyla sıra atladı
ATAUNİV bilimsel başarılarıyla sıra atladı
Hınıs’ta Yerli Malı Haftası etkinliği
Hınıs’ta Yerli Malı Haftası etkinliği
Yiğidolardan Turistik Doğu Ekspresi beklentisi
Yiğidolardan Turistik Doğu Ekspresi beklentisi
Erzurum’da satranç heyecanı yaşandı
Erzurum’da satranç heyecanı yaşandı
Erzurum Gençlik Çalıştayı tamamlandı
Erzurum Gençlik Çalıştayı tamamlandı
HABERLER>ARAŞTIRMA İNCELEME
3 Haziran 2011 Cuma - 06:25

Kültürümüzde İnançlara ve Değerlere Saygı

Doç. Dr. Fikret Karaman/ Geçmiş tecrübelere bakıldığında; tarih boyunca insanlar arasında farklı inanç, ibadet, kültür ve geleneklerin bir arada yaşadığı görülmektedir. Zira tek tip inanan, düşünen insan ve toplum modeli çok olmamıştır.

Kültürümüzde İnançlara ve Değerlere Saygı

Geçmiş tecrübelere bakıldığında; tarih boyunca insanlar arasında farklı inanç, ibadet, kültür ve geleneklerin bir arada yaşadığı görülmektedir. Zira tek tip inanan, düşünen insan ve toplum modeli çok olmamıştır. Ancak bazı dönemlerde az da olsa inanç ve değerlerin ideolojik kalıplara dönüştüğü görülmüştür. Bu tür eylemeler halkın tamamına mal olmadığı için bir süre sonra etkinliğini kaybetmişlerdir. Fakat fert ve toplum açısından hayati önem arzeden değerlerin büyük bir gücü vardır.
Bunların hafife alınması veya baskı altında tutulması mümkün değildir. Pratikte zor ve baskıya dayalı uygulamaların kimseye faydası yoktur. Hatta din ve vicdan özgürlüğünü engellediği için düşünce ve kültür hayatını da olumsuz etkilemektedir. Geriye dönüp baktığımızda, İslam dini ve onun temel kaynaklarının belirleyici olduğunu görüyoruz. Buna göre; Kur’anı Kerim ve onu bize tebliğ eden Hz. Peygamber(s.a.s.) ile birlikte inanç değerlerimiz güvence altına alınmıştır. Allah’a ortak koşma gibi bir direnme içinde olanlar hariç; dinin değerlerini benimseyen ve onunla yaşamak isteyen herkese imkân sağlanmıştır. Dilediği inancı tercih hakkı, kişilerin hür iradesine bırakılmıştır. Bu itibarla Hz. Peygamber (s.a.s.)’in döneminden itibaren günümüze kadar gelen İslam’ın hoşgörüsü ve kuşatıcılığı sosyal hayatın akışına kolaylık sağlamıştır. Özellikle insanlar inanç ve ibadetlerinde, herhangi bir baskıya maruz kalmamışlardır.
Biz bu yazımızda konu ile ilgili Kur’an’ın hükümleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadisleri ve günümüze intikalindeki süreç üzerinde duracağız.İslam dini; toplumun gündemine inanç, ibadet ve ahlak değerleriyle girmiştir. Başlangıçtan itibaren dinde zorlama ve baskının olmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla herkes dilediği inancı seçmekte serbesttir.Hal böyle olunca insanların hidayeti için kılıç ve şiddet gibi caydırıcı bir yol izlenmemiştir. Ne var ki Rine Hear Dozy’inin de aralarında bulunduğu Batılı müsteşrikler; Hz.Muhammed (s.a.s.) ve ashabının İslam’ı yaymak için şiddet kullandığını, halkı kılıçla korkutarak kelimei şahadeti getirmeye zorladığını ve ganimet malını özendirip onları savaşa teşvik ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Ancak Hz. Peygamber (s.a.s)’ in İslam’ı tebliğ usulü incelendiğinde, muhaliflerin ne kadar haksız ve delillerden yoksun oldukları hemen anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi bu alanda en büyük ve güvenilir kaynak, Kur’anı Kerim’dir.Onun hiçbir yerinde; insanların inançlarından dolayı baskı altına alınmasına işaret eden bir hüküm yoktur. Tam tersine onda, insanın herhangi bir inanca zorlanamayacağı vurgulanmıştır:“Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Putları inkâr edip Allah’a inanan kimse,kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir." (Bakara, 256)“De ki; Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf, 29)
İkrah; bir insana zorla bir iş yaptırmak için dışardan yapılan baskı demektir. Bu durumda kimse, şu veya bu dine gireceksiniz diye zorlanamaz. Hoşlanmadığı bir işi; arzusu ve hür iradesi dışında yapamaz. Herkes kendi tercihi ile dinini seçer. Çünkü zorlamaya dayalı iman ve niyet geçerli değildir. Din hürriyetini gündeme getiren bu ayetler, hiç kimseye Müslüman olması için zor ve baskı kullanılamayacağını haber vermektedir. Zira kesin delillerle hak batıldan, iman küfürden ve hidayet sapıklıktan ayrılmıştır. Her şey apaçık bildirilmiştir.
İmamı Maturidi bu ayette geçen “rüşd" kelimesini İslam, “gayy" kelimesini de Allah’ı inkâr şeklinde değerlendirmiştir. Din hürriyetiyle ilgili hususu da şöyle açıklamıştır: “Mecusiler, Yahudiler ve Hristiyanlar İslam’a girmeye zorlanamazlar. Zira din ve inanma, tehdit veya baskı ile dayatılamaz. Aksi halde baskı ve zorla gerçekleşen şey, iman ve dinolmaz." Hatırlanacağı üzere, Bedir muharebesinden sonra müşriklerden 70 kişi esir alınmıştı. Bunlara zorla Müslüman olmayı teklif etmek yahut eza ve işkenceye maruz bırakmak mümkün olduğu halde bu yol tercih edilmemiş; bir kısmı okuma yazma öğretmek, diğer bir kısmı da fidye ödemek şartıyla serbest bırakılmıştır.
Yine müşrik Arapları zorla Müslüman etmenin bir fırsatı, Mekke’nin fethinde ortaya çıkmıştı. Başından beri müminlere rahat yüzü vermeyen müşriklere karşı zafer kazanılmıştı. Mekke dönemindeki 21 yıllık intikamı almanın tam zamanı idi. Şayet Hz. Peygamber (s.a.s.)bu fırsatı değerlendirmek isteseydi her türlü cezayı uygulama imkânı vardı. Fakat o, korku ve heyecan içinde bekleyenlerin tamamını affetti. “Gidinizsizler salıverildiniz ve hürsünüz ." buyurdular. (Buhari,Mağazi, 53)Bu yüce karar ve affı duyanların çoğu daha sonra gelip kendiliğinden Müslüman olmuştur.
Yeri gelmişken tekrar ifade edelim ki İslam’da savaş; başkalarını zorla Müslüman yapmak için yapılmamıştır. Tersine düşmanların saldırılarını önlemek, Müslümanların hürriyetini ve güvenliğini garanti altına almak için meşru kılınmıştır. Hac suresinin 3839’uncu ayetlerinden anlaşıldığı gibi bu uygulama, Hz. Peygamber(s.a.s.)’in hayatı boyunca devam etmiştir: “Şüphesiz, Allah insanları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez. Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihatiçin izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter." Tekrar hatırlatalım ki Hz. Peygamber ne Arap müşriklerini ne de bir başkasını İslam’a zorlamamıştır. Gönül işi olan iman, zorla olmaz. Nitekim Hz. Ömer kölesi Esbak’a birkaç kez Müslüman olmasını teklif etmiş, köle kabul etmeyince, Hz. Ömer; “Dinde zorlama yoktur. Ama Müslüman olsan, müminlerin bazı işlerinde senden istifade ederiz." demiştir. (Buhari , İman, 17)
Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sonra; yine aynı yol ve usul izlenmiştir. Zira sahabe, tabiin ve sonrasında yapılan savaşların tamamı bir saldırı veya başkaldırıya karşılık olarak yapılmıştır. İnsanların mağdur edilmemesine özen gösterilmiştir. Hz. Peygamber(s.a.s.) bir hadislerinde zorunlu olarak bir savaşa karşı konulması durumunda bile komutanlara, askerlere ölçülü ve dikkatli davranmalarını emretmişlerdir: “Allah’ın adıyla ve Allah elçisinin dini üzerine(savaşınız) ihtiyar, çocuk, kadın öldürmeyiniz. Ganimet malı aşırmayınız. Ganimetleri bir araya toplayınız. Uzlaşınız, güzel davranınız, Allah güzel davrananları ve iyilik edenleri sever." (Ebu Davud, Cihad, 6)
Hz. Ebubekir de, savaşa gönderdiği ordunun komutanına şu emri vermiştir: “Siz manastırlarda kendilerini ibadete vermiş insanlara rastlayacaksınız. Onları kendi inanç ve ibadetleriyle (dinleriyle) baş başa bırakınız. Onlara dokunmayınız." (S.Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, c. 23, s. 361)Hz. Ömer ise;Kudüs’ü fethettiğinde Süleyman mabedini ziyaret etmiş ve namaz kıldıktan sonra yerli halka şu güvenceyi vermiştir: “Herkesin canı, malı ve kiliseleri güvencededir. Kiliseler işgal edilmez. Küçültülmez. Kilisenin gerek kendisinden gerek çevresinden bir bölüm istimlak edilemeyeceği gibi, kıble ciheti de istimlak edilmez. Malları müsadereye tabi tutulmaz. Dinlerine baskı yapılmaz. Hiç kimseye zarar verilmez." (a. g. e., c. 23, s. 364)
Günümüzde kamuoyu genel olarak; İslam dünyasında olup biten olaylara duygusal, subjektif ve önyargılı yaklaşmaktadır. Hal böyle olunca konular; aklıselim ışığında değerlendirilemediğinden doğru bir sonuca ulaşılamamaktadır. Ne yazık ki bu tür genellemelerle İslam ve Müslüman imajı farklı algılanabilmektedir. Oysaki İslam barış ve huzur dinidir. İyiliği, insanların arasını düzeltmeyi ve uzlaşmayı emretmektedir. İslam tarihi boyunca aynı teamül devam etmiştir. Bu husus; tarihin dönüm noktalarından biri olan İstanbul’un fethiyle taçlanmıştır.Çünkü Fatih Sultan Mehmet bir çağın açılmasına vesile olan bu olayda asayişe, insan haklarına ve özgürlüklere riayet ederek şehirde kalmak isteyenBizans halkı başta olmak üzere diğer bütün azınlıklara karşı hiçbir zorluk ve baskı uygulamamıştır.Mabetlerine, meskenlerine, kıyafetlerine ve kültürlerine dokunulmamıştır. Herkes inanç, ibadet, örf ve âdetlerinde serbestçe hareket etmiştir.
Yine 1463 yılında Bosna Hersek’in Osmanlı himayesine girmesiyle Fatih Sultan Mehmet’in yayınladığı şu ferman, birlikte yaşamanın örneği açısından son derece önemlidir: “Ben, Fatih Sultan Han,burada tüm dünyaya duyururum ki bu fermanla bütün “Bosna Fransiskanları" benim korumam altındadır. Kimse bu insanları veya kiliselerini incitmeyecek ve zarar vermeyecektir. Benim ülkemde barış içinde yaşayacaklardır. Göçmen olmuş bu insanlar huzur ve özgürlük bulacaklardır. Benim ülkemde olan manastırlarına dönebileceklerdir. Benim ülkemden kimse; vezirlerim, valilerim dahionurlarına zarar vermeyecek ve onları incitmeyecek."
Altı yüz yıl boyunca geniş bir coğrafyada hizmet veren Osmanlı yönetimi; Anadolu başta olmak üzere her yerde din hürriyetini, sağlam temellere oturtmuştur. Bu hoşgörüye örnek olmak üzere; Kanuni devri olan 1556 yılında Bursa’da geçen şu olayı da hatırlatmak istiyorum: Bursa’nın bir köyünde Türklerle Rumlar, iki ayrı mahalle halinde oturmaktadırlar. Köyün Hristiyan mahallesinde bir kilise, Müslüman mahallesinde bir cami vardır. Ayrıca Türk mahallesinin ortasında ikinci bir eski ve harabe kilise kalmıştır. Müslüman mahallesinin içinde kalan kilisenin camiye çevrilmesi için Bursa Kadı’sına müracaat edilmiştir. Kadı kendisini yetkili görmeyip konu ile ilgili en yüksek makama, Divanı Hümayun’a (bakanlar kurulu) başvurmuştur.Çünkü kiliselerin durumları padişah fermanlarıyla tescil edilmiştir. Divan, köye heyetler göndererek tahkikat yaptırmıştır. Bu iş tam üç yıl devam etmiş,sonra kilisenin Hristiyanların işine yaramayacağı tespit edilince camiye çevrilebileceğine karar verilmiştir. Konunun ciddi ve en üst düzeyde ele alınmasıyla her iki tarafın memnuniyeti sağlanmıştır. (Y.Öztuna, B. Türkiye Tarihi, c . 10, s. 210)
Mevlana’nın şu hoşgörülü davranışını da okuyucularımızla paylaşmadan geçemeyeceğim: O, bir gün Hristiyan keşişe hakaret eden bir esnafı görünce ona, ‘Hemen özür dile ve duasın al.’ Diyerek uyarmıştı. Esnaf derhal Hristiyan’dan helallik dilemiştir. Başka bir günde de müritleri, bir Hristiyan mimara neden Müslüman olmadığını sordular. Mimar, elli yıldır bu dine mensup olduğunu, Hristiyanlığı terk etmekten korktuğunu ve utandığını söylemiştir. Bu sırada içeri giren Mevlana, ‘Allah’tan korkan Hristiyan da olsa dindardır.’ dedi.Bu hoşgörülü cevabı duyan mimar biraz sonra kelime-i şahadeti getirerek Müslüman olmuştur. Zaten nakledildiğine göre Mevlana’nın müritleri arasında Hristiyan, Ermeni ve başka dinlere mensup insanlar da vardı. Bu bağlamda bir Ermeni kilisesinde sema yaptığı ve daha sonra bu kiliseden debirçok Rum’un ihtida ettiği söylenmektedir. (a.g.e.,c. 10. s. 208)
Bilindiği gibi İstanbul; maddi ve manevi zenginlikleri bünyesinde taşıyan bir şehirdir. Asırlar boyunca bu olağan üstü güzel yerde yaşayan herkes aynı havayı teneffüs etmiştir. İnancını, örfünü ve âdetini doyasıya yaşamıştır. Mabetleri korunmuş, din ve vicdan özgürlüğünde hiçbir sıkıntı yaşanmamıştır. Fransız şairi ve edebiyatçısı Pierre Loti, on dokuzuncu asrın sonunda İstanbul’da yaşayanhalkın, kültürünü ve hoşgörüsünü şöyle tasvir etmektedir: “Türkler, efendi, namuslu ve doğrudur. Bu fikirlerim, uzun müşahedelerimin sonucudur. Müslüman, Hristiyan, Musevi din farkı gözetmeksizin, bütün doğru ve namuslu insanları takdirederler. Kendilerinden biri olsun, başka bir dinemensup olsun onu aldatmaya tevessül etmezler."(a.g.e., c.11, s. 282)
Yahya Kemal Beyatlı ise; kültürümüzün sembolü olan İstanbul’u şu büyüleyici sözleriyle anlatmaktadır: “İstanbul hakiki bir vatandır. İnsanı mutlu eden tek yerdir. Bütün vatanın ruhunu teşkil eden bu şehir; “Yabancı elçiler, izin alarak, onun her türlü dinî, ilmî, askerî, sıhhi, içtimai, hususi abidelerini ziyaret ederler, ekserisi yeryüzünde İstanbul’a eş bir şehir bulunmadığını tasdik etmeye mecbur kalmışlardır." (a.g.e., c.12, s. 202)
Bu alandaki olay, bilgi, belge ve zenginlikleri çoğaltmak mümkündür. Fakat biz konumuzu Hz. Peygamber (s.a.s.)’in gayrimüslimlerin can emniyetinin korunmasını teminat altına alan şu hadisi ile tamamlayalım: “Kim anlaşmalı bir gayrimüslimi öldürürse,cennetin kokusunu alamaz. Halbuki cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden alınır." (Buhari, Cizye, 5)
 
NOT: BU YAZI DİYANET İŞLERİ AYLIK DERGİSİ HASZİNAR 2010 SAYISINDAN ALINARAK, ÜÇ AYLAR DOLAYISIYLA BİLGİLENDİRME AMAÇLI OLARAK YAYINA KONULMUŞTUR

 
 
Kur’an Eğitimi ve Yaz Kur’an Kursları
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
"Dünya büyüyor, fakat Türkiye daha hızlı büyüyor"
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye'nin dünya ülkelerinden ...
Gönül Şehrayini-II
a.tarikdaroğlu/Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada ...
Hareket Yayınlarının Kırk Beş, Dergâh Yayınlarının Otuz beşinci Yılı… Ve Armağan Kitaplar…
İsmail Bingöl/Evdeki çalışma masamın üzerinde Dergâh yayınlarından çıkmış, ...
 
Gönlün Şehrayini -I
Abdurrahman TARİKDAROĞLU/Aşk, Peygamberimizle aşka gelmiştir. Neye yorarsan ...
Deriner'in yüzde 93'ü tamamlandı
Devlet Su İşleri (DSİ) 26. Bölge Müdürü Muammer Keleş, Deriner Barajı'nın ...
İngiliz İstihbarat Raporlarında: Fişlenen Türkiye (1917–1919)
Oğuzhan Saygılı/İngiltere, her ne kadar -20. yüzyılda sömürgelerini kaybetse ...
 
Seçim Günü yasakları açıklandı
Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) seçim yasaklarına ilişkin kararı Resmi Gazete'nin ...
‘19 Mayıs 1919 Tarihi Dönüm Noktası’
19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı Ankara'da 19 Mayıs ...
Yusuf ile Züleyha
‘Mal ile malik olam sanma dila dildara/ Zer ile yusufu tartınca neler çekti aziz’
 
ERZURUM GAZETESİ
YAZARLAR
Ali Kemal Koçak
Ali Kemal Koçak
“Merhamet” Politikası ve Terör
İzzet Fehmi Aksakal
İzzet Fehmi Aksakal
Kasadaki Altın Saatler
İslamhan Bulutlar
İslamhan Bulutlar
Kağıt gazete dönemi bitti!
Can Umut Avcıgil
Can Umut Avcıgil
Sosyal Medya ve Siyaset: Ahlakın Kaybolduğu Yer mi?
Baki Gezmiş
Baki Gezmiş
Prof. Dr. Fatih Alper Gibi Derman Olacaksın !
Mahmut Akdağ
Mahmut Akdağ
İş Yapma Ayrı Sahiplenme Ayrı İştir Ve Erzurumspor
ERZURUM
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurumspor’un Yeni Sezon Önceliği:

a. Ligde kalmak
b. Playoffa kalmak
c. İlk iki için mücadele


Sonuçları göster Anket arşivi
FACEBOOK'TA ERZURUM GAZETESİ
TWITTER'DA ERZURUM GAZETESİ
Ana Sayfa Guncel Asayiş Siyaset Ekonomi Eğitim Kültür-Sanat Sağlık-Yaşam Spor Araştırma İnceleme Bölgeden
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva