TÜKETİCİLERE TAVSİYELER
Erzurum Nihat Kitapçı Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde görevli Diyetisyen Müzeyyen Elmas Kara, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla (GDO) ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların, moleküler biyoloji yöntemleri kullanarak belli bir geni istenilen değişiklikleri yapmak üzere izole edip başka bir canlıya aktarılması işlemi olarak tarif eden Kara, GDO’ların genel olarak ticari başarı kazanmak amacı ile üretildiğini kaydetti. Günümüzde GDO’lar arasında bakteri, maya, hayvan ve insan hücreleri, bitkiler ve deney hayvanlarının sayılabileceğini anlatan Kara, ilaç, besin ve aşı üretiminde de, sıklıkla bakterilerin kullanıldığını dile getirdi. Gen mühendisliği ile üretilen ilk ilacın diyabet hastaları için insülin olduğunu belirten Diyetisyen Kara, söz konusu ilacın elde edilmesinde halen bu yöntemin kullanıldığını ifade etti.
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZAMLARIN SAĞLIK AÇISINDAN RİSKLERİ
Konu üzerinde araştırmalarını sürdüren bilim kurullarının her gün yeni bir sonuçla karşılaştıklarını söyleyen Diyetisyen Müzeyyen Elmas Kara, GDO’lu ürünlerin insanların bağışıklık sisteminde, santral sinir yapısında tahribatlar yapabileceği, mikroplu hastalıklara karşı kullanılacak antibiyotiklerin etkinliğini azaltabileceği, kanser ve alerjik reaksiyonlara neden olabileceği şeklinde riskler oluşturduğunun bilindiğini dile getirdi.
GDO’ların, potansiyel alerjenlik, potansiyel kanserojenlik ve besin değerinin bozulması gibi sağlık riskleriyle ele alınabileceğini vurgulayan Kara, “Potansiyel Alerjenlik: GDO’lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin meydana getirebileceği risklerin başında alerji gelebileceği düşünülmektedir. Genetik yapı değişiminde, verici kaynağın alerjen özelliklerinin transfer edilen bitkiye ya da hayvana geçmesi engellenemeyebilir. Potansiyel Kanserojenlik: GDO’lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırıcı tarafından belirtilmektedir. Antibiyotiğe dayanıklı mikroorganizma oluşumu: Günümüzde kullanılan biyoteknolojik tekniklerle bitkilere aktarılan genlerin büyük bir çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO’lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Ancak, bu antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçişiyle onların da genlerinin antibiyotiklere dayanıklı hale dönüştürülmesini sağlamakta böylece sağlık açısından büyük riskler söz konusu olabileceği düşünülmektedir.” diye konuştu.
GDO’LU ÜRÜNLERİN YAPISINDA BULUNAN BAZI KALİTE ÖĞLERİNDE AZALMALAR OLUYOR
Besin değerindeki bozulmanın ise, GDO’ların bir diğer etkisi olduğunu belirten Diyetisyen Dr. Müzeyyen Elmas Kara, “GDO’lu bitkilerde, yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orijinal yapısında bulunan bazı kalite öğelerinde önemli azalmalar olduğu tespit edilmiştir. Örneğin, kalp hastalıklarına ve kansere karşı önemli bir koruyucu madde olan “fitoöstrojen” bileşiklerinin, klasiklere oranla, GDO’lu bitkilerde daha az olduğu bilinmektedir. Ülkemizde de, GDO’lu tohum, gıda ve katkı maddelerinin etiketlerinde mutlaka GDO’lu olduğu bilgisi mecbur tutulmalıdır. Bilimsel bir izleme ve denetim mekanizmasının geliştirilmesi için çaba sarf edilmelidir. Organik besinler tüketmeye özen gösterilmelidir. Meyve ve sebzeler mevsiminde tüketilmelidir. Mümkünse besin seçimi kaliteli yerlerden ve etiket okunarak satın alınmalıdır.” diye konuştu.