Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Tevhide gel, vahdete gel, insanlık onuruna gel, barışa gel' diye bütün İslam dünyasının her köşesinde ses vermemizin vakti gelmiştir." dedi. Başbakan Davutoğlu, Bilkent Otel'de düzenlenen 31. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nda konuştu.
Davutoğlu, toplantının çok önemli bir dönemde, önemli gündemle yapıldığını belirterek, böyle bir toplantının bugünlerde çok ihtiyaç hissedilen bir husus olduğunu ifade etti.
Büyük bir değişimin içinde çok köklü krizlerle, bunalımla yüzleşilerek tarih içinde yol alınmaya çalışıldığına işaret eden Davutoğlu, "Diyanet İşleri Başkanımız, İslam dünyasının tasvirini yaptı. Bu bizim gurur duyduğumuz kadim medeniyetimizin, bugünkü tarihe yansıması olan bir tablo değil. Bu bizim vicdanımızın, inancımızın, ahlakımızın, aklımızın gerektirdiği bir sosyal ve toplumsal çerçeve değil. Hepimizin her şeyden önce bütün bu sebepleri araştırırken, kendimizden başlayarak bütün faktörleri tek tek göz önüne almak ve yeni değerlendirmeye tabi tutma ihtiyacımız var. Böyle bir değerlendirmede müftülerimizin çok özem konumları var" şeklinde konuştu.
MÜFTÜLÜK MAKAMININ ÖNEMİ
Müftülük makamının, sıradan bürokratik makam olmadığını, bir vicdan ve merhamet makamı olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:"Müftülük makamı, bir ilmi makamdır. Müftülük makamı, insanlar bir takım müşkülatlarla karşı karşıya kaldıklarında akıl alabilmek için istişare etmek için hayatlarını tanzim etmek için başvurdukları, fetva makamlarıdır, vicdan makamlarıdır. Dolayısıyla vicdanımızı, irfanımızı, akaidemizi, ahlakımızı temsil eden bu yüce heyet önünde bugün bulunmaktan ve birlikte vicdanımızın ahlakımızın, irfanımızın karşıya karşı kaldığı tehditleri muhasebe etmekten büyük bir onur duyuyorum. Evet, bu makam, Hazreti Peygamberin sorulara cevap olarak verdiği makamın bugünkü karşılığıdır. Bu makam asırlarca, İslam toplumunun karşı karşıya kaldığı sorunlar karşısında insanların dertlerine deva olan makamdır. Hayatın içinde olan makamdır.
Bizde ruhban sınıfı yoktur. Gücünü ve ayrıcalığını metafizik unsurlarından alan ve bu ayrıcalığı hayat boyu sürdürdüğüne inanılan ruhban sınıfı makamı yoktur. Aksine diğer insanlarla birlikte ortak hayat alanını paylaşan, onlar gibi yaşayan, onların derdiyle dertlenen onlarla birlikte hayatın gerçekleri ve sorunlarıyla karşılaşan ilim adamlarından oluşan bir makam olarak müftülük makamı vardır. O bakımdan tam da bugünlerde hepimizin ortak anlayışla bu makamın hakkını vermek, ulvi kıymetine gerçek anlamda bir değer katmak sorunuyla karşı karşıyayız. Çok doğru bir zamanda çok doğru bir gündemle bir araya gelmiş bulunuyoruz."
"İNSANLIK BÜYÜK BİR BUNALIMDAN GEÇİRİYOR"
Toplantıda, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in 5 ana gündem maddesinden bahsettiğini, bu gündem maddelerinin hepsinin birbiriyle irtibatlı ve son derece önemli devasa problemleri de bünyesinde barındırdığını anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:"Her şeyden önce şunu ifade etmek durumundayız, insanlık büyük bir bunalımdan geçiriyor. Küreselleşmenin getirdiği olağan üstü imkanlarla küreselleşmeyle ortaya çıkan büyük dengesizliklerin bir arada yaşandığı çok ciddi sosyal, varoluşsal sorunların gündeme geldiği bir dönemden geçiriyoruz. Yine bu çerçevede İslam dünyası hiç hak etmediği ve İslam adıyla bağdaştırması mümkün olmayan çatışmaların, katliamların, acıların içinde bu derde deva olacak yeni arayışların beklentisiyle karşı karşıya. Bunun için de Türkiye hem küreselleşmenin getirdiği sorunlarla karşı karşıya kalan ve sağlıklı hesaplaşmayla bu sorunları aşmaya çalışan hem de İslam dünyasında örnek İslami hayat tarzı ile çağdaş, küresel hayat tarzı arasında doğru irtibat kurmaya çalışan bir tecrübenin içinden geçiyor. Hepimizin üzerine büyük görevler düşüyor. Bunalım dönemlerinde doğru tavır alanlar, bunalım dönemlerinde ahlakı ve insan onurunu ayağa kaldıranlar, sonraki yüz yılların inşa edici aktörü olurlar.
TEVHİD AKİDESİ
Hazreti Peygamber’in tevhit çağrısıyla başlayan İslam asırlarının, birkaç temel esas üzerinde insanlık tarihini değiştirdiğine dikkati çeken Davutoğlu, şunları söyledi:"Birincisi tevhit akidesi. Tevhit akidesi daha önceki dönemlerden ve farklı dini telakkilerden gelen yanlış varoluş idrakleri kökten değiştirilmiş ve Allah karşısında bütün insanların ortak bir eşitlik, tam mutlak eşitlik anlamında var oluşunu tek bir alanda tanımlanmasına vesile olmuştur. Bununla birlikte insan onuru da ayağa kalkmıştır. İnsan onuru, İslam medeniyetinin en önemli referans kaynağıdır. Ahseni takvim üzerine yaratılan insan gerçeğinde hareketle insan onuruyla taçlandırıldığı İslam asırlarını görmüştür."
"YANLIŞ DİNİ TELAKKİLER, TEKFİRCİ ANLAYIŞLAR..."
"Bizim tarihimizde de çok ciddi bunalımlar geçmişte yaşandı" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biraz önce zikredilen yanlış dini telakkiler, tekfirci anlayışlar, batıni ya da zahiri uç noktalara giden dini telakkiler, büyük bunalımlara yol açtı, geçmiş asırlarda da görüldü. Aslında baktığımızda, özellikle dış etki bağlamında, Haçlıların ortaya çıkardığı dış meydan okuma, arkasından Moğolların ortaya çıkardığı dış meydan okumada da aynen bugünkü gibi çok değişik yüzleşmelerin ve çok yönlü hesaplaşmaların yaşandığı asırlar olarak zihinlerimizde ve tarihimizde yer etti."
"İNSANLIK ONURUNA GEL, BARIŞA GEL"
Haçlı döneminde, İslam dünyasında uç noktalara giden dini telakkilerin yayıldığına işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:"Parçalanmalar, iç parçalanmalar, gerilimlerle birlikte büyük katliamların yaşanmış olması ve arkasından Moğollarla birlikte gerçekten şehirlerimizin aynen bugünkü gibi tarumar edilmiş olması. Bağdat tarihte iki kez büyük yıkıma uğradı, 1258 ve bugünkü Bağdat. Şam bütün İslam şehirleri, o dönemlerde de büyük yıkım yaşadı. O dönemlerden çıkışımızı, yeni ilmi uyanışlarla ve manevi öncülerle sağlayabildik. Biraz önce değerli Diyanet İşleri Başkanımızın vurguladığı gibi Muhiddin İbn-i Arabi’den Hazreti Mevlana’ya, tam da Haçlıların ilk etkilerinin görüldüğü dönemde, Selçuklu’da, büyük dini yeni zihni tanzim hareketi gerçekleştiren İmamı Gazeli’nden bütün ilmi hareketleri daha sonra ortaya çıkartacak olan o büyük ilmi hareketlilikler yaşanan asırlara kadar gördüğümüz bir vaka var; büyük askeri siyasi çalkantıların yaşandığı dönemlerde büyük zihinlerin, büyük ilim adamlarının, manevi ve ilmi öncülerin tarih sahnesine çıkması ve bir anlamda ‘durun kalabalıklar’ diyerek bütün katliamlara, bütün acı tecrübelere karşı insanlık vicdanını ayağa kaldırması lazım.
GEL DİYE SESLENMENİN VAKTİ GELMİŞTİR
Nasıl Hazreti Mevlana, tam da o acıların yaşandığı Moğol istilası döneminde, mezhep çatışmaların yaşandığı dönemde, 'Ne olursan ol gel' diye seslenmiştir aslında bugün aynı çağrıya ihtiyaç hissediyoruz. Müftülerimizin ilim adamlarımızın, dini öncülerimizin, İslam dünyasının her yerinde ve ülkemizin her köşesinde 'Gel' diye seslenmelerinin vaktigelmiştir, 'Tevhide gel, vahdete gel, insanlık onuruna gel, barışa gel' diye bütün İslam dünyasının her köşesinde ses vermemizin vakti gelmiştir."
YENİ BİR İDRAKE İHTİYAÇ VAR
Başbakan Davutoğlu, Bilkent Otel'de düzenlenen 31. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, yeni bir dini idrake, Hazreti Muhammed'in tevhit anlayışından beslenen yeni bir dini telakkinin küreselleşmeye hitap edecek şekilde tanzimine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Davutoğlu, "İslam dini eğer ehil sahibi, vicdan ve ortak ahlaktan hareket eden din adamlarınca çağın idrakine, çağın meydan okumalarına cevap verecek şekilde gündeme getirilmez ve o şekilde konular ele alınmazsa, din adına hareket eden bir çok yanlış akımların Müslümanları tasallut altında tutması kaçılınmaz hale gelir. Bugün DEAŞ olarak tanımlanan ve her şeyden daha çok İslam'a ve herhangi bir toplum kesimden daha çok Müslümanların tümüne tehdit teşkil eden yaklaşımda gördüğümüz bu acı tablolar bizi bir araya gelmeyi ve kadim değerlerimiz etrafında, bütün bu tehditlere karşı omuz omuza vermeyi zorunlu kılıyor" diye konuştu.
İSLAM DÜNYASI’NA ÇAĞRI
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ev sahipliğinde, geçen yıl İstanbul'da İslam dünyasının ilim adamlarıyla bir araya geldiklerini anımsatan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Orada da seslenmiştik, artık bu yıkıcı tablo karşısında İslam dünyasının ilim adamlarının bir araya gelmesinin vakti gelmiştir, hatta geçmiştir. Şu veya bu ifratlara, geçmişte gulat olarak adlanan bütün aşırı akımlara karşı mutedil Sünnilerin, mutedil Şiilerin ve bütün İslam irfanı teslim eden ekollerin omuz omuza vermesi lazım. Bugün DEAŞ bizim için İslam medeniyetine dönük en büyük tehdit niteliği taşımaktadır. Çünkü doğrudan gençlerimizin, insanlarımızın zihinlerine yanlış bir İslam telakkisinin yerleştirilmesine yol açmaktadır. Siyasi, askeri tehditleri aşabiliriz, ekonomik sıkıntıları aşabiliriz ama zihniyetimizde ve vicdanımızda yaralar oluşmaya başlamış ve yanlış bir idrak zihinleri ve vicdanları esir almışsa ondan temizlenmek zorlaşır. Onun için böyle bir dönemde, özellikle de sınırlarımızda bu yanlış din telakkiler üzerinde çatışmalar yaşanırken bütün müftülerimizin, din adamlarımızın birinci ve öncelikli görevi dini idraki tekrar inşa edebilmek için bu yanlış akımları karşı tam anlamıyla bir gönül, ilim seferberliği yapmalarıdır.
SOSYAL MEDYA VURGUSU
Özellikle de sosyal medya üzerinden, bir takım sloganlarla genç beyinlerin, zihinlerin şartlandırılması suretiyle yanlış dini telakkilerle insanların Müslümanları katletmeyi bile, bir anlamda caiz gören, her türlü katliamı caiz gören bir yaklaşımla hiçbir şekilde insanlık onuruyla bağdaşmayacak tabloların ortaya çıkmasına sebep olan akımların içinde yer almaları hepimiz için en büyük sınavdır. El ele vereceğiz. Özellikle müftülerimize sesleniyorum, müftülerimizin liderliğinde bütün illerimizde, bütün din adamlarımızın bu aşırı akımlara karşı gençlerimize sahip çıkması lazım. Doğru bir dini telakkiyi yeniden inşa edebilmek için her an hayatın içinde olmak lazım. Sizlerin sadece size gelerek belli konularda soru soran ve cevap arayan vatandaşlarımıza cevap makamı olarak değil, hayatın içinde ve özellikle gençlerimizle bir arada bütün bu yanlış akımlara karşı tevhidi, vahdeti, barışı, kardeşliği öne çıkaran bir yaklaşımla yeni bir dini idraki bütün ülke sathında yayma göreviniz var. Bu noktada hepimizin, din adamlarımızın, aydınlarımızın, ilim adamlarımızın, siyasilerimizin ortak bir çizgide buluşması lazım."
"EN GÜÇLÜ TEDBİR GENÇLERİMİZİN DİNİ İDRAKİNİN KORUNMASIDIR"
DAEŞ saldırılarına karşı en doğru ve en gerekli çözümün dini idrakin sağlam temeller üzerine inşa edilmesi olduğunu belirten Davutoğlu, "Her türlü güvenlik tedbiri alınabilir, alacağız ancak en güçlü tedbir gençlerimizin dini idrakinin korunmasıdır. İslam'ın bir barış ve gönül dini olduğu gerçeğini bütün gençlerimize anlatabilmemizdir. DEAŞ'ın Müslümanların hem insani, beşeri varlığına hem de tarihi, kültürel varlığına dönük yaptıkları tahribat, bütün dünyada da İslam dünyasıyla ilgili algının olumsuz şekilde yeniden şekillenmesine yol açmaktadır" ifadelerini kullandı.
Hükümet olarak, tekfiri akımlara karşı alınacak tedbirler konusunda toplantıda ulaşılan sonuçları ve atılacak adımları her açıdan desteklemeye devam edeceklerini bildiren Davutoğlu, ülke sathında bu yanlış akımlar karşısında atılması gereken adımların en güçlü şekilde atılacağını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin etrafındaki ateş çemberi içinde bir istikrar adası olarak zulüm, terör ve şiddet kaçanlar için bir sığınak olarak dünyada en fazla mülteci barındıran ülke olduğunu ifade ederek, "Bu büyük bir meydan okumadır ama aynı zamanda bu, insanlık vicdanının ülkemizce temsil edildiğinin en doğrudan göstergesidir. Ülkemizde öylesine kuvvetli bir maya var ki geçmişte olduğu gibi bugün de hicret diyarı olduğunda kendisine gelen bütün muhacirleri bünyesinde yeniden kardeşlik hamuruyla yoğurmakta ve o hicretten bir büyük kardeşlik hikayesini, destanını yazabilmektedir" dedi.
"ENSAR BİLİNCİNİN EN GÜZEL ÖRNEĞİNİN ÜLKEMİZDE YAŞANDIĞININ GÖSTERİLMESİ ÖNEMLİ"
Geçmişte Balkanlar ve Kafkaslardan gelenlerin Anadolu insanı tarafından ensar bilinciyle karşılandığını hatırlatan Davutoğlu, gerek Suriye rejiminin baskıları gerek DAEŞ'in zulmünden kaçanlara kapıların açık olacağını ifade etti. Tarihi ve insani bir sorumlulukla bunun yapıldığını anlatan Davutoğlu, Türkiye'ye gelenlerin burada kaldıkları süre içinde insanca yaşamalarının temin edilmesi gereğini vurguladı.
Başbakan Davutoğlu, "Diyanet İşleri Başkanımızın vurguladığı gibi Akdeniz'de ölüme terk edilmemelerini sağlamak üzere uluslararası toplumu da göreve çağırarak bu insanlık vazifesini yerine getirmemiz bir mecburiyettir. Burada değerli müftülerimizin bu şekilde zor durumda olan kardeşlerimize yardım konusunda da, bütün vatandaşlarımızla birlikte omuz omuza vermesi, onların dertleriyle ilgilenmesi ve ensar bilincinin en güzel örneğinin ülkemizde yaşandığının göstermesi büyük bir önem taşımaktadır" değerlendirmesini yaptı.
"KARDEŞLİK MAYASINI KORUMA GÖREVİ ÖNCELİKLE SİZİN OMUZLARINIZDADIR"
Aşırı akımlar ve büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalınan, bir istikrar adası, kardeşlik ülkesi olarak bütün bu zorlukla mücadele edilen günlerde terör fitnesinin tekrar hayata geçirildiğini kaydeden Davutoğlu, 20 Temmuz'da Suruç'ta DAEŞ'in 32 vatandaşı katlettiğini, aynı gün Adıyaman'da terör örgütü PKK tarafından bir askerin şehit edildiğini, ertesi gün DHKP-C'nin terör sembolleri ve silahlarla gösteri yapma cüretini gösterdiğini, daha sonra Ceylanpınar'da iki polisin uyurken şehit edildiğini, sonraki gün DAEŞ'in sınırda bir askeri şehit ettiğini hatırlattı.
Tüm bu tehditlere karşı ülkenin güvenliği, halkın huzuru ve Türkiye'nin çevredeki ateş çemberinin dışında kalması için üç terör örgütüne karşı eş zamanlı operasyon başlatıldığını ve bunun sürdürüldüğünü belirten Davutoğlu, devam etti:"Buradaki temel hedefimiz bir taraftan DEAŞ'ın yanlış dini telakkilerine, diğer taraftan PKK terör örgütünün cahiliyeden kalan etnik temelli, bağnaz ideolojisine ve kardeş çatışması çıkarmaya gayret eden çabalarına karşı burada, bu topraklarda asırlardır süren kardeşliği ikame etmektir, kamu düzenini temin etmektir. Bu güvenlik tedbirleri alınırken, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki müftülerimize seslenerek ifade etmek istiyorum, bu mayayı koruma görevi öncelikle sizin omuzlarınızdadır. Bu kardeşlik mayasını yeniden karma ve ebediyete kadar intikal ettirme görevi sizlerin hem omzunuzda hem de gönüllerinizde ağır bir mesuliyettir."
VEDA HUTBESİ HATIRLATMASI
Davutoğlu, Türk, Kürt, Alevi ayrımı olmaksızın, hiçbir etnik ve mezhebi temele dayanmaksızın herkesin "tevhid akidesini" yüreğinde, Veda Hutbesi'ni zihninde, kardeşlik mayasını da ufkunda tutarak bu toprakları kardeş kanına boyamak isteyenlere karşı el ele, gönül gönüle vermesi gerektiğini belirtti.
Müftülerden bu mücadelede aktif rol üstlenmelerini isteyen Davutoğlu, "Bulunduğunuz illerde etnik ve mezhebi hiçbir ayrım gözetmeksizin Türk'ü Kürtü'yle, Kürt'ü Türk'le, Sünni'yi Alevi'yle, Alevi'yi Sünni'yle, doğuyu batıyla, kuzeyi güneyle buluşturma görevi sizlerin omuzlarındadır. Bir kardeşlik çağrısı, selam başlatalım hep beraber bütün illerimizde kardeşlik toplantılarıyla illerimizde, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da değil değişik illerimizde de etnik ve mezhep temelli ayrımcılık yapanlara karşı milletimizin vicdanını ayağa kaldıralım. Bu asli ve ulvi bir görevdir" diye konuştu.
Davutoğlu, bugün, bağnaz ideolojiler, vandalizm ve terör karşısında herkesin bütün Müslümanları, insanlığı omuz omuza bir arada olmaya çağırmanın vakti olduğunu bildirdi.
Davutoğlu, "Son bir ay içinde yüreğimize ateş gibi inen şehit acılarının üzerine hepimizin barış çağrısını yenilemesi lazım. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, onlara cennette en güzel makamı nasip eylesin. O şehitler bu topraklarda kardeşliği daim kılmak, ezan-ı Muhammediye'yi kaim kılmak için en kıymetli varlıklarını hiç düşünmeden feda ettiler. Bizlere düşen şehitlerimizin emanetine sahip çıkmaktır" ifadesini kullandı.
"SİYASETİN DIŞINDA VE ÜSTÜNDE OLMASI GEREK"
Yeni bir dini idrak ile aşırı akımlara karşı ilmi seferberlik içinde olacaklarını anlatan Davutoğlu, göç hareketlerine karşı yeni bir ensar bilinciyle kardeşliği ve İslam dünyasındaki mazlumlara sahip çıkma bilincini ayağa kaldıracaklarını aktardı.
Davutoğlu, terör tehdidi karşısında da yeni bir kardeşlik idrakiyle bu toprağın mayasını koruyacaklarını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bu çerçevede, sivil dini yapıların dini çerçevede sadece irfanı, hikmeti, adaleti, ahlakı yaymak üzere harekete geçmesi halinde her zaman yanında olduğumuz bu sivil dini yapıların, bunun dışındaki hiçbir alanda özellikle de siyasal ve bürokratik alanda toplumun bütünlüğünü ve dini bilinci sakatlayacak şekilde faaliyet göstermemeleri de hepimiz için önemli ilkelerden biridir. Asırlarca bu topraklarda cemaat yapıları, sivil dini yapılar hayatiyetini sürdürdü ve bundan sonra da sürdürecek. Ancak en önemli hususiyet bu yapıların toplumda karşıtlığa sebebiyet verecek ya da bürokratik işleyişi etkileyecek şekilde illegal yapılar haline dönüşmemesi ihtiyacıdır. Bunu noktada da gösterilen hassasiyet dolayısıyla da Diyanet İşleri Başkanlığımıza bir kez daha teşekkürü bir borç bilirim."
Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının siyasetin dışında ve üstünde olması, korunması gerektiğini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığının 62. Hükümet döneminde doğrudan Başbakanlığa bağlandığını hatırlatan Davutoğlu, "Bu karara bizi sevk eden en önemli sebeplerden biri Diyanet İşleri Başkanlığımızın herhangi bir bürokratik kurum, müftülüklerimizin herhangi bir bürokratik mekanizma gibi görülmemeleri ve Diyanet İşleri Başkanlığımızın mutlak surette siyasi tartışmaların dışında tutulması gereğidir. Bu konuda da Diyanet İşleri Başkanlığımızı siyasi tartışmanın içine çeken her sorumsuz davranış aslında dolaylı olarak DEAŞ gibi yanlış dini telakkilere ya da terör örgütlerinin dini yıpratma çabalarına da katkı sağlamış olur" değerlendirmesinde bulundu.
"HAYATİ BİR MİSYON ÜSTLENEN ULVİ BİR KURUM "
Başbakan Davutoğlu, ülke içindeki faaliyetleriyle, yurt dışındaki vatandaşlara sahip çıkmasıyla dünyada örnek gösterilen Diyanet İşleri Başkanlığının, İslam dünyasının tecrübesini yansıtan, önemli ve hayati bir misyon üstlenen ulvi bir kurum olduğunu vurguladı.
Diyanet İşleri Başkanlığını olumsuz etkilerden korumanın herkesin asli görevi olduğunu belirten Davutoğlu, şunları kaydetti: "Sizlerin üstlendiği görev herhangi bir makamla, maaşla, mevkiyle ya da hayat standardıyla ölçülmeyecek kadar yüce ve asli bir görevdir. Yürüttüğünüz görevin bundan sonra da milli birliğimizi ve beraberliğimizi İslam dünyasındaki çatışmaları engellemek anlamında gösterilen gayretlere verilen desteği ifade edecek şekilde, en başarılı şekilde sürdürüleceğine inancımız tamdır. Allah bu milletin birliği ve beraberliği için çalışan herkese sizlerin öncülüğünde yardım eylesin. İslam dünyasının bu karanlık günlerden çıkması için Diyanet İşleri Başkanlığımızın üstlendiği bütün faaliyetlerde bizlere, Diyanet İşleri Başkanlığımıza güç ve kudret versin."