9.MUHTARLAR TOPLANTISI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bütün ayrımlar kalkmasına rağmen hala bu ülkede bu fidanlarımızın öldürülmesinin, şehit edilmesinin sebebi nedir? Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor söyleyeyim. Bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Erzincan, Hakkari, Iğdır, Malatya, Muş, Tunceli, Batman, Şanlıurfa, Erzurum ve Ankara illerinden gelen muhtarlarla bir araya geldi. 9. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlarla ocak ayından beri sürdürdükleri toplantılar vesilesiyle ülkenin her köşesinden muhtarlarla hasbihal etme, hasret giderme imkanı bulduklarını ifade etti. Hedeflerinin ülkedeki muhtarların tamamıyla bir araya gelerek hasbihal etme ve sofralarını paylaşmak olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde yapılan çalışmalarla ilgili bili verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve Ankara’ya millet için iftihar kaynağı bir külliye kazandırmaktan memnuniyet duyduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE’NİN YOKLUK VE YOLSUZLUK GÜNLERİNİ SİZLERLE BİRLİKTE YAŞADIK”
Bugün Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinden gelen muhtarlarla bir araya geldiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sizlerle Türkiye’nin geçtiğimiz 12 yılının bugün yaşamakta olduğumuz sürecin samimi bir değerlendirmesini yapmak istiyorum. Belki yaşı 30’un altında olan gençler görmedikleri için bilmiyor olabilir ama sizlerin bir kısmı 1970’li yılları, hemen hepimizle 1990’lı yılları çok iyi hatırlıyor olmalısınız. Türkiye’nin yokluk ve yolsuzluk günlerini sizlerle birlikte yaşadık. Bugün sahip olduğumuz ve eksikliğini hayal dahi edemeyeceğimiz hizmetlerin pek çoğundan mahrum şekilde hayatımızı yaşamak zorunda kaldığımız o yılları asla unutmamalıyız” dedi.
13 yıl önce Türkiye’de 26 tane hava limanı bulunduğunu, bugün ise hava limanlarının sayısının 55’e geldiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık her vilayetten Ankara’ya ve İstanbul’a gelmenin mümkün olduğunu vurguladı.
“BU VATANI SEVMEYENLERİN OLDUĞUNU DA GÖRÜYORUZ”
“Biz dertliydik, dertli olduğumuz için de bunu başardık” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Düşünün denseydi ki 15 yıl önce Iğdır’a, Hakkari’ye, Kars’a, Muş’a, Ağrı’ya hava limanı açılacak, inanır mıydınız? ‘Mümkün değil, yok canım, buraya kim gelir, batı dururken doğuda, güneydoğuda bunların işi ne’ hep böyle baktılar, böyle değerlendirdiler. Ama biz yola çıkarken öyle düşünmedik. Biz tek vatan dedik, batıda ne varsa doğuda da o olacak, kuzeyde ne varsa güneyde de o olacak dedik. 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarımızın hepsinde bizim vatandaşımız tek millet anlayışıyla bundan istifade edecek dedik. Şuanda bunlar var mı, var. Hala devam ediyor mu, ediyor. Çünkü, biz bu milleti seviyoruz, biz bu vatan topraklarını seviyoruz. Ama sevmeyenlerin de olduğunu bu arada görüyoruz. Ve ne yazık ki demokrasi, insan hakları, işkence, özgürlükler, can ve mal emniyeti bakımından kabus gibi yıllar yaşadığımızı hiçbir aklımızdan çıkarmayalım. Bakın şimdi yeniden buna başladılar mı, başladılar. Bugünkü toplantıyla alakalı olarak bile ben bir çok muhtarımızın tehdit edildiğini biliyorum. Gelmek istediği halde tehdit edildiğini bilmiyorum. Ve bundan dolaya gelemeyen muhtarlar olduğunu da biliyorum. Muhtar kim, memur mu? Muhtar seçilmiştir. Kim tarafından, halk tarafından. Cumhurbaşkanı nasıl halk tarafından seçiliyorsa, muhtarda aynı şekilde halk tarafından seçildiği için, benim indimde, benim inandığım demokraside seçilmiş atanmışa göre daha üstündür. Demokrasiye inanların hepsi işi böyle yorumlar, demokrasiye inanmayanların ‘hayır oraya seni ben atadım, ben ne dersem onu yapacaksın.’ Şimdi silahı doğrultanlar aynı şeyi söylemiyor mu? Yat, yat. Kalk, kalk. Mantık bu” ifadelerini kullandı.
“ÜLKEYİ BÖLME GAYRETİ İÇİNDELER”
13 yıl önce göreve geldiklerinde “Olağanüstü hal var mıydı?” diye soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:“Peki olağanüstü hali bir ay içerisinde kaldırmadık mı? Biz kaldırdık ve o zaman güneydoğuyu dolaşırken, doğuyu dolaşırken bütün oralardaki vatandaşlarım bize şunu söylüyordu, ‘olağanüstü hali kaldırın yeter.’ Kaldırdık, peki yetti mi? Ondan sonra neleri konuştuk, neleri hasbihal ettik. Televizyon dediler, 24 saat yayın. Başlattık mı? Başlattık. Kendi dilimizde propaganda başlattık mı? Başlattık. Üniversitelerde enstitüler kuruldu mu? Kuruldu. Bütün bunların yanında bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza vs. bu ayrımlar ortadan kaldırıldı mı? Kaldırıldı. Alt yapı üst yapı yatırımları yapıldı mı? Yapıldı. Bütün ayrımlar kalkmasına rağmen hala bu ülkede bu fidanlarımızın öldürülmesinin, şehit edilmesinin sebebi nedir? Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor söyleyeyim. Bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler. Ekonomik yıkımların ardı ardına geldiği, güven ve istikrar ortamının yerle yeksan olduğu Türkiye günleri ham olsun bugün yok, onlar bunu hazmedemiyorlar. Biz böyle bir dönemin ardından milletimizin teveccühüyle ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendik. Kolları sıvadık. Her alanda çok köklü reform politikalarını hayata geçirmeye başladık. Eğitimde, sağlık da düşünün şuanda Türkiye’nin 81 vilayetinin tamamında üniversitelerimiz var mı? Daha önce böyle bir şey yoktu. Hele hele güneydoğu da üniversite. 13 yıl önce böyle söylense ‘hadi canım.’ Geldi. Şimdi en ücra köşedeki benim Kürt kardeşim evladını oradaki üniversiteye gönderebilir mu, gönderebiliyor. Onlar o üniversiteleri yakmanın, yıkmanın gayreti içindeler. Okulları yakanlar bunlar. Hastaneleri yakanlar bunlar. Camilerimizi yakanlar, yıkanlar bunlar. Bunlara karşı ortak bir mücadeleye sürdürmek için sizlerle bir aradayız. Bunu beraber yapacağız.”
Bir muhtarın “Allah başımızdan eksik etmesin Cumhurbaşkanım” demesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah razı olsun” diye karşılık verdi.
“BİZ EMRİ HAKTAN VE HALKTAN ALDIK. FARKIMIZ BU”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Teröristlerin bu taşkınlıkları, bu eylemleri karşısında vatandaşlarımız, devletinin güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır. Bir tercih var; ‘ben devletimin yanındayım veya terör örgütünün yanındayım.’ Bu tercihi yapacağız. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim“ dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir taraftan ekonomiyi düzlüğe çıkarma ve milletin refahını yükseltme çabası içinde olduklarını, diğer yandan da demokrasinin ve özgürlüklerin alanını genişletme mücadelesi verdiklerini kaydetti. “Biz emri dağdan almadık. Biz emri haktan ve halktan aldık. Farkımız bu” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte karşılaştığımız zorlukları, önümüze çıkartılan engelleri, kurulan tuzakları uzun uzun anlatmayacağım. Sizler hepsine de şahit oldunuz, hepsini de gayet iyi biliyorsunuz. 27 Nisan Bildirisi de, Gezi olayları da, 17-25 Aralık darbe girişimi de, yaşanan son terör olayları da hep aynı amaca yöneliktir. Türkiye’nin önünü kesme, büyümesini, gelişmesini, güçlenmesini engelleme çabaları dışarıdan olduğu kadar maalesef içeriden de destek buldu. Bu badirelerin tamamını da milletimizin desteğiyle aştık. Bugün önümüzde duran meselelerin çözüm adresi de yine milletimizdir, milletimizin iradesidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yıllık dönemde birliği, beraberliği, kardeşliği güçlendirmek için çok samimi gayret sarf ettiklerini dile getirdi. Bu uğurda çok ciddi riskler aldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, demokratik açılım adıyla başlatılan çalışmaları önce ‘milli birlik ve kardeşlik’ projesine, ardından da çözüm sürecine dönüştürdüklerini vurguladı.
“YILLARIN İHMALLERİNİ TELAFİ ETTİK”
Bölgenin kalkınması, gelişmesi, refah düzeyinin artması için çok ciddi yatırımları hayata geçirdiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sadece 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, biz 12 yıla 17 bin kilometre bölünmüş yol sığdırdık. Niye istedik ki; bizim Erzurum’daki, Ağrı’daki, Kars’taki, Iğdır’daki, Hakkari’deki kardeşlerimiz yolu olmayan bir şehir kalmasın. Şuanda Muş’ta, Bitlis’te var mı, var. Değerli kardeşlerim kimin aklından geçerdi bu dağlar delinecek. Bu dağları delmek suretiyle yaz kış demeden buralardan rahatlıkla geçilebilecek. Bakınız sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 12 yılda yapılan yatırımların tutarı, 260 milyar yatırım yaptık. Ben laf değil icraatı söylüyorum, yaptıklarımızı söylüyorum. Ulaşımdan toplu konuta kadar her alanda bölgenin çehresini değiştirdik. Yılların ihmallerini telafi ettik. Şu Van’da 17 katrilyon yatırım yaptık. Yeniden Van inşa ettik. Sadece deprem olayında 2 yılda Van’ı yeniden inşa ettik. Sadece depremle ilgili yaptığımız yatırım 5 katrilyon. Erciş’e gittiğiniz zaman yeni bir Erciş görürsünüz” diye konuştu.
“ÖLECEKSEK BİR KERE ÖLELİM AMA ADAM GİBİ ÖLELİM”
“Kadir kıymet bilen var, bilmeyen var” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Herhalde onlarda sonradan anlarlar. Niye? ‘At denize balık bilmezse Halik bilir’ dedik. Yaklaşım tarzımız bu. Yani bu Türk’tür, Kürt’tür, Laz’dır, Arap’tır bakmadık buna. Roman’dır diye bakmadık buna. Karşımızdaki insandır buna baktık. Onun için de ret, asimilasyon ve inkar politikalarını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımlar attık. Her alanda yasakları ortadan kaldıran,özgürlüklerin önünü açan adımlar attık. Açık söylüyorum; bu süreçte devlette, hükümette huzur ve kardeşlik ikliminin tesisi için üzerine düşenleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Milletimiz de sabırla, metanetle ve umutla bu süreci gerekli desteği vermiştir. Ancak örgüt ve onun güdümündeki parti ortaya çıkan bu güzel iklimi, kurnazlıkla, şımarıklıkla zehirlemiş, tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Dün devletin zulmünden, şiddetinden, baskısından şikayet edenler bugün demokrasi ve özgürlük ortamını istismar ederek aynı yöntemlere kendileri tevessül ediyorlar. Bugün bölgede devletin değil örgütün şiddeti var, zulmü var, baskısı var. 6-8 Ekim olaylarını hatırlayın, ölende Kürtlerdi, öldüren de Kürtlerdi. Bugün de yaşanan hadiselerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız hep bölgenin kendi insanları değil mi? Kendi insanları. Teröristler hasta taşıyan ambulansa saldırır, mağdur olan bölge insanı. Hasta taşıyan ambulans bu, yakıyor ambulansı. Teröristler malzeme taşıyan kamyonları yakar, mağdur olan yine bölge insanı. O kamyon, o TIR bunlar benim değil. Bölge insanın. Teröristler yollara mayın döşer, sokakları kazar, ulaşımı engeller, mağdur olan yine bölge insanı, orada yaşayanlar. Okul yakılır, hastane taşlanır, itfaiye aracı engellenir, kan toplama aracı tahrip edilir, kepenkler indirilir, baraj inşası engellenir, trafo havaya uçurulur, bütün doğalgaz hatları patlatılır. Zarar gören hep bölge insanı. Burada bölgede yaşayan vatandaşlarımıza, özellikle de siz muhtarlarımıza çok önemli görev düşüyor. Teröristlerin bu taşkınlıkları, bu eylemleri karşısında vatandaşlarımız devletinin güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır. Bir tercih var; ‘ben devletimin yanındayım veya terör örgütünün yanındayım.’ Bu tercihi yapacağız. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim. Mesele bu” dedi.
BÖLGE İNSANI VURGUSU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, köyde, kasabada, ilçede teröristler halkın arasına karışarak rahatça hareket edebiliyorsa bunun bölge insanının üzerine düşeni yapmadığı anlamına geldiğini ifade etti. Cumhuriyet Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde “halkı şikayet etti” manşetine sert göndermede bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Muhtar kendi mahallesinde, kendi köyünde hangi evde kim oturuyor bunu bilmeyecek mi, bilmez mi, bilecek. Bu terörist midir, bunu bilmez mi, bilir. Ha bunu oradaki en yakın güvenlik gücüne, karakoluna bildirecek. Çünkü muhtarın bu noktadaki atacağı adım devleti güçlü kılacaktır, devletin güçlü olması oradaki halkın huzuru için, refahı için mutlaktır. Bunu yapacağız. Buna mecburuz. Aksi takdirde terör şehir merkezinde can alıyor. Buna fırsat veremeyiz. Devlet ve hükümet sonuna kadar tercihini bilesiniz ki kardeşlikten ve huzurdan yana kurmuştur. Nitekim yeniden çatışmaları devlet değil, 11 Temmuz’da yaptığı açıklama ile bölücü örgüt olmuştur. Bu süreçte siyasetin imkanları ve diliyle hareket etmesi gerekenler ise maalesef örgütün şiddetten ve kandan yana olan tavrına teslim olmuşlardır. Aksini iddia eden yalan söylemektedir. Bölücü terör örgütünün bombayla, silahla, molotofla, maskeyle, baskıyla gerçekleştirdiği eylemleri tevil yoluna gidenlerin durumu başını kuma gömen deve kuşu gibidir. Oysa gerçekleş tüm çıplaklığıyla ortadadır. Ama onlar kendi yalanlarına, iftiralarına boğulmuş bir şekilde başka bir alemde yaşıyorlar. Bunu da söylemek zorundayım. Son seçimde her ne kadar üzerinde ciddi şaibeler olsa, aldıkları oyları demokrasiye değil teröre alan açmak için kullananlar bunun hesabını millete de, adalete de vereceklerdir. Gelinen noktada örgüte değil devlete silah susturma çağrısı yapanlar da apaçık bir gaflet ve hatta hıyanet içindedir. Devletin güvenlik gücü silah bırakır mı? Onun o enstrümanıdır. Niçin enstrüman bu, halkının güvenliği ve huzuru için. Terörist silahı bırakacak, sadece bırakmayacak betona gömecek ve bu da tespit edilecek. Şimdi çıkmış bunlar uyanık ya ‘silahlar sussun.’ Sakın ha bu oyuna gelmeyin. Ne demek silah sussun. Silahı bırakıp betonla gömeceksin. Bak dünyada terör örgütlerine bu böyle yaptırıldı. Silahı betona gömdüler. Gömüldü üzerine betonlandı ve bu da tespit edildi. Ya teslim veyahutta o veya bu ülkeyi terk. Çünkü bunlar bu ülkeye yakışmıyor.”
‘BİLAL’İ VER, İKTİDARI AL.’ BU NE ÇİRKİN BİR YAKLAŞIMDIR”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kalkıp benim evladıma ismiyle, ‘Bilal’i ver, iktidarı al.’ Bu ne çirkin bir yaklaşımdır. Sen ne biçim siyasetçisin. Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa bunun hesabını soracak olan yargıdır. Sen kimsin? Sen benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın. Nasıl böyle bir hakareti ve saygısızlığı yaparsın. Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasında daha başka bir şey olmaz” dedi.
9. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin ülkenin ve milletin güvenliği için her türlü silaha sahip olma ve gerektiğinde onu kullanma hakkına sahip olan yegane yapı olduğunu söyledi. Bu yönde ifadeler kullananların asıl niyetlerinin başka olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kan döken, can alan silahları kullanan teröristlere sırtlarını dayadıklarını söyleyenler ve onları destekleyenler bu duruşlarıyla ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri bu vatının sırtına hançer saplamanın peşindeler. Bu ihanete destek olan sözde aydın güruhu, köşe yazarları, yaşanan her ölümün, dökülen her gözyaşının sorumluluğunu ortaktır. Bunlar ihanet içindedir. Ekmeğinin peşinde veya görevinin başında olan insanları hunharca öldüren teröristlere tek çift söz söylemeyip bu teröristleri etkisiz hale getiren güvenlik güçlerine saldıranların yeri alçaklık çukurunun en dibidir. Vatan ve millet aidiyetin olmayan bu köksüz, ahlaksız, vicdansız güruh sanmasın ki yaptıkları yanlarına kar kalacak. Milletimiz masum insanların ölümünü dahi kendi sapkın ideolojileri için kullanmaktan geri durmayan bu ‘Belhum Edall’ güruhuna hak ettiği dersi mutlaka verecektir. Devletin ve hükümetin ne bölücü örgütü, ne onun güdümündeki partiye, ne de sözde aydın güruhuna karşı herhangi bir yükümlülüğü, her hangi bir borcuda yoktur. Bunu o köşe yazarlarına söylüyorum. O aydın geçinenlere söylüyorum. Kariyeriniz ne olursa olsun. Önünde bir çok kariyeri olanlara da söylüyorum. Sizin kariyeriniz sizin kalemlerinizden akan mürekkep kandır. Benin için önemli olan şehidimin o ulaştığı makamdır” dedi.
“ÇÖZÜM SÜRECİ BUZDOLABINDA”
Çözüm süreci muhatabının milletin kendisi olduğunu, sözü milletin kendisine söylediklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün de tek sorumluluklarının yine millete karşı olduğunu dile getirdi. Çözüm sürecinin artık buzdolabında olduğunu, milli birlik ve kardeşlik projesiyle yollarına şuanda devam ettiklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meselenin bir al-ver meselesi, bir taviz melesi olmadığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörde ısrar edenlerin hak ettikleri karşılığı gördüğünü ve görmeye devam edeceklerini ifade etti. Anadolu coğrafyasında bin yıldır devam eden kutlu mücadelenin ilanihaye devam edeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu mücadelede kanlarıyla bu toprakların vatan olarak teslimini yapan tüm şehitlere Allah’tan rahmet diledi.
“TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE HÜKÜMET KURMA SORUNU VAR”
Türkiye’nin böyle bir ortamda hükümet kurma çalışmalarına sahne olduğunu, yapılan görüşmelerden sonuç alınamadığı için Türkiye’nin henüz yeni hükümetine kavuşamadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu durumda çözümü her zaman olduğu gibi yine millet iradesinde aramak durumundayız. Anayasada belirtilen sınırlar çerçevesinde bu süreci yürütüyorum, yürütmeye devam edeceğim. Ancak burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Türkiye’nin önünde hükümet kurma sorunu var. Bununla birlikte ciddi bir terör sorunu var. Suriye sınırımızda yaşanan çok ciddi hadiseler var. Aynı şekilde ekonomide atılması gereken adımlar var. Diğer alanlarda alınması gereken kararlar, yapılması gereken işler var. Bugün üzerinde konuşmamız gereken öncelikli meseleler bunlar Ama ülkemizde bir kesim tüm bunları gece gündüz onları bırakarak şahsımı tartışıyor. Peki şahsımla ilgili sorunları nedir diye baktığımızda maalesef çocukça tespitler, çocukça tenkitler, çocukça kaprisler dışında bir şey göremiyoruz. Bunlara bir şey sormak lazım. Ya sizin bu ülkede bir dikili ağacınız var mı? Siz bu ülkede hangi eseri yaptınız bunları söyleyin. Bu ülkede 3,5 yıl iktidar ortağı oldunuz. Ne yaptınız? Hiçbir şey yapamadan çekip gittiniz. Siz kaçtınız, yönetemediniz. Şimdi bakıyoruz görev verdiğim sayın Başbakan kendileri ziyaret etti, dolaştı bir netice yok. Dün akşam da iade etti. Kendi kifayetsizliklerinin, kendi başarısızlıklarının, kendi hayal kırıklarının faturasını şahsıma ve bulunduğum makama keserek, sorumluluklarını unutturmaya çalışanlar beyhude uğraşıyorlar. Biz en başından beri siyasette 81 vilayetin tamamını, 780 bin kilometre vatan toprağının her santimini kucaklayan bunun için proje üreten, hizmet üreten, çözüm üreten bir anlayışı savunduk, savunmaya da devam ediyoruz” dedi.
ÇÖZÜM ÜRETEN YAKLAŞIM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün de Türkiye’nin önündeki sorunları aşabilmesi için böyle bir yaklaşıma ihtiyaç olduğuna inandığını kaydetti. “Siyaset içi gücü bırakım Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla, ailesiyle uğraşmak değildir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kalkıp benim evladıma ismiyle, ‘Bilal’i ver, iktidarı al.’ Bu ne çirkin bir yaklaşımdır. Sen ne biçim siyasetçisin. Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa bunun hesabını soracak olan yargıdır. Sen kimsin? Sen benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın. Nasıl böyle bir hakareti ve saygısızlığı yaparsın. Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasında daha başka bir şey olmaz. Çünkü bunlar aile nedir bilmez. Bunlar evlat nedir bilmez. Dolayısıyla hak, hakikat nedir bilmez. Sadece maalesef böyle kuru-sıkı hakaretlerle bu işi bir yere vardırmak isterler. Nedir o Mussolini, Hitler. Aynaya bak önce kendinin nerede olduğunu görürsün. Biz, ilhamımızı ne Mussolini’den aldık, ne Hitler’den aldık. Biz haktan ve halktan aldık, böyle yürüdük. Bunu bir defa bileceksin. Şuanda eğer bu ülkede fevkalade halkımın kabullenmekte zorlanacağı bir yola eğer gidiyorsa Türkiye hükümet kurma çalışmaları bunun vebalini kimde olduğunu halkım çok iyi görüyor, görecek ve bunun bedelini de inanıyorum ki ödetecektir. Bugüne kadar şahsımla uğraşanların melese terör meselesinin çözümü için aklı başında bir teklif getirdiğini duyan var mı? Peki, sen siyasetçi olarak bunda sorumlu değil misin? Niye kalkıp ta vücudunu bu taşın altına koymuyorsun. Bu sorumluluğu niye yüklenme noktasında adımını atmıyorsun. Bunların böyle bir meselesi yok. Böyle bir derdi yok. Bunların ekonomide, sosyal güvenlikte, sağlıkta, eğitimde, adalette ve diğer alanlarda öyle boş laftan bahsetmiyorum dikkat edin ciddi olarak çalışılmış, emek verilmiş ayakları yere basan projeler ortaya koyduklarını gören var mı? Ufukları Beştepe ile uğraşmanın ötesine geçemeyenlerin milletimize derdine derman olma ümidi vermesi mümkün değildir. Zaten Beştepe’nin adresini bilmeyenlerle de bizim vakit geçirecek bir zamanımız yok. Bunu da söylememe lazım. Esasen bunların derdinin şahsım değil kendilerine itibar etmeyen milletin kendisi olduğunu da çok iyi biliyorum.”
“ÖNCE HAK EDECEKSİNİZ, SONRA TALEP EDECEKSİNİZ”
Şahsı üzerinden milleti taciz eden, millete hakaret eden bu anlayışın hep kaybetmeye mahkum olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü bunlar, çalışmadan, emek vermeden, üretmeden, terlemeden ülkenin ve milletin geleceğinin kendi ellerine teslim edilmesini istiyorlar. Milletimiz böyle durumlar için ‘üç kuruşa beş köfte yok’ diyor. Önce hak edeceksiniz, sonra talep edeceksiniz. Bu millet ‘seni kurmaya geliyorum’ deyip, sırtına yeni yükler bindirerek kaçıp gidenleri çok gördü. Maksat hizmet olmayınca hezimet kaçınılmazdır. Hezimetlerinin sebebi olarak şahsımı görenlere dönük kendilerini sorgulamalarını tavsiye ediyorum. Bunlar son olarak benim Türkiye’de yönetim sisteminin değiştiğini dillerine doladılar. Biliyorsunuz Meclis’te kabul edilen ve 16 Haziran 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 21 Ekim 2007 tarihindeki halk oylamasında da yüzde 69’luk bir destek bulan anayasa değişikliği gereğince artık ülkemizde Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Bu değişikliğin ilk uygulaması 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşti. Burada darbeden değil, Meclis kararıyla ve millet iradesiyle köklü bir değişim söz konusudur. Bu ifade edilmiştir. Türkiye tarihinde ilk defa Meclis ve millet iradesiyle kendisine yeni bir yönetim modeli oluşturmuyor mu? Oluşturuyor. Bu bir sistem değişikliğidir” dedi.