Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, beraberinde eşi Hatice Görmez ile birlikte Özgecan Aslan'ın ailesini ziyaret etti.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Türkiye Diyanet Vakfı’nın bu yıl ilk defa gerçekleştirdiği Uluslararası İyilik Ödülleri Programı'nda topluma verdiği mesajlarla Özgecan'ın babası Mehmet Aslan'ın uluslararası iyilik ödülüne layık görüldüğünü söylemişti. Sağlık sorunları nedeniyle ödül törenine katılamayan Aslan'ın ödülünü, Diyanet İşleri Başkanı Görmez Mersin'de aileyi ziyaret ederek takdim etti.
TAHAMMÜLÜ ZOR BİR ACI
Aslan'ın yaşadığı acının tahammülü zor bir acı olduğunu söyleyen Başkan Görmez, böyle bir acı karşısında Aslan ailesinin topluma merhamet aşıladığını, ailenin büyük bir acıdan merhamet devşirdiğini dile getirdi.
Ziyaretinin ardından Mehmet Aslan ile birlikte Hazreti Mikdat Camii’nde Özgecan için okutulan mevlit programına katılan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, camide yaptığı konuşmada bugün insanlığın insana verdiği değeri yitirdiğini kaydederek, "Biz bugün buraya Özgecan kardeşimizi rahmetle anarken, onun ölümünü acı bir hatıra olarak yad etmek değil, uyanışımıza vesile olan güçlü bir ikaz olarak zihnimize kaydetmeye geldik. Bir daha hiçbir genç kızımız, kadınımız hiçbir Özgecanımız şiddete maruz kalmasın. Bugün buraya bu mesajı bu câminin kürsüsünden yinelemek için geldik. Biz bugün buraya Özgecan adını duyduğumuzda vahşetin ve gözyaşının istilasını değil, merhametin ve insaniyetin dirilişini hatırlamaya geldik" dedi.
Başkan Görmez'in mevlit programında yaptığı konuşmadan öne çıkan Başlıklar şöyle;
"SELAM VE ESENLİK YURDU HALİNE GETİRMEK İÇİN MÜKELLEF OLDUĞUMUZ DÜNYAYI SELAMDAN VE ESENLİKTEN MAHRUM BIRAKIYORUZ..."
Bugün üzülerek hep birlikte dünyamızın acılar içinde kıvrandığına şahit oluyoruz. Bugün insanlık acı çekiyor. Yeryüzüne ıslah etmeye gelen insanlar, üzülerek belirtmek isterim ki, yeryüzünü ifsat etmektedir. Selam ve esenlik yurdu haline getirmek için mükellef olduğumuz dünyayı selamdan ve esenlikten mahrum bırakıyoruz. Güvenliğimizi emniyetimizi yok ediyoruz. Elbette bütün bunların sebepleri sayılabilir ama en büyük sebep insanın kendisinden kaynaklanıyor. Çünkü insan merhametini kaybediyor, tutkularına esir oluyor, güç tutkusuna yakalanıyor, madde tutkusuna esir oluyor. Tutkularına esir olan insan merhametten uzaklaşıyor, merhametini ve şefkatini, insana değer vermeyi kaybediyor. Halbuki İslam yeryüzüne rahmet olarak gönderildi. Hz. Peygamber bütün insanlığa rahmet olarak gönderildi. Rahmetin kaynağı olan dinimizi dahi yanlış anlayarak, yanlış yorumlayarak merhametin kaynağı olmaktan uzaklaştırıyoruz. Merhametsizliğimize kaynak olarak gösteriyoruz.
"YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN SAVAŞLARIN, ŞİDDETLERİN SEBEBİ, İNSANLIĞIN İNSANIN DEĞERİNİ KAYBETMESİNDENDİR..."
Bugün insanlık, insanın değerini kaybediyor. İnsanlık, insana bakışını kaybediyor. Yeryüzündeki bütün savaşların, şiddetlerin sebebi budur. İnsan insana değer vermek zorundadır. Peygamber Efendimiz 'İnsan insan olduğu için değerlidir' der. İnsan insan olduğu için dokunulmazdır, mükerremdir, eşref-i mahlukattır, canı, inancı, değerleri dokunulmazdır. Bugün üzülerek belirteyim insanlık bunu kaybediyor.
"GÜÇ AHLAKINDAN YOKSUN OLAN İNSANLAR, AHLAKIN GÜCÜNE DEĞİL, GÜCÜN AHLAKINA İNANANLAR KADINA KARŞI ŞİDDETİ NORMAL GÖRÜYORLAR..."
Üzülerek belirteyim bütün insanlığı her alanda nasıl ki şiddet sarmalı sarmışsa aynı şekilde dünyada da kadına karşı şiddet öne çıkıyor. Güç ahlakından yoksun olan insanlar, ahlakın gücüne değil, gücün ahlakına inananlar bu konuda yanlış işler yapıyorlar.
"KADIN SADECE ANNE, EŞ OLDUĞU İÇİN DEĞİL, EŞREFİ MAHLUK OLDUĞU İÇİN ALLAH KARŞISINDA EŞİT MUHATAP OLDUĞU İÇİN HER TÜR SAYGIYA, DEĞERE LAYIKTIR..."
Hz. Peygamber İslam'ın rahmet mesajını dünyaya yasamaya başladığı günden itibaren her tür cahiliye düşünceleriyle mücadele etmeye başladı. Irkçılık, cinsiyetçilik, kadını aşağılayan cahiliye düşüncesi ile mücadele etti. Hz. Peygamber hayatı boyunca bu düşünceyle mücadele etti. Bizlere şöyle dedi, "Kadınlarınıza karşı saygılı olunuz, kerim olunuz." Ancak kerim olan, saygın olan insanlar kadınlara karşı da saygılı olur. Saygısını, değerlerini yitiren insan ise kadını aşağı görür. Kadın sadece anne, eş olduğu için değil, eşrefi mahluk olduğu için Allah karşısında eşit muhatap olduğu için her tür saygıya ve değere layıktır.
"BUGÜN DÜNYADA HER ÜÇ KADINDAN BİRİNİN ŞİDDETE MARUZ KALMASI BÜTÜN İNSANLIĞIN, ERKEKLERİN UTANÇ VESİLESİDİR..."
Bugün dünyada her üç kadından birinin şiddete maruz kalması bütün insanlığın, erkeklerin utanç vesilesidir. Peygamber efendimiz bir gün 'Özlüyorum, özlüyorum, özlüyorum' der. 'Neyi özlüyorsunuz ya Resulallah' dediklerinde, "Yemen'den bir kadının yalnız başına çölleri aşarak gelerek, Kâbe'yi tavaf edip emniyet içinde tekrar yurduna esenlik içinde döneceği günü özlüyorum" der. Biz ne yapıyoruz peki, bir ilden bir ile, bir ilçeden bir ilçeye giden bir kızın güvenliğini bile sağlayamıyoruz. Bundan hepimiz kendimizi suçlu hissetmeliyiz. Mersinli kardeşlerimize ülkemize milletimize başsağlığı diliyorum. Bu topraklarda işlenen bu cinayet bir daha inşallah hiç yaşanmaz.
"BİZ BUGÜN BURAYA ÖZGECAN ADINI DUYDUĞUMUZDA VAHŞETİN VE GÖZYAŞININ İSTİLASINI DEĞİL, MERHAMETİN VE İNSANİYETİN DİRİLİŞİNİ HATIRLAMAYA GELDİK..."
Biz bugün buraya Özgecan kardeşimizi rahmetle anarken, onun ölümünü acı bir hatıra olarak yad etmek değil, uyanışımıza vesile olan güçlü bir ikaz olarak zihnimize kaydetmeye geldik. Bir daha hiçbir genç kızımız, kadınımız hiçbir Özgecanımız şiddete maruz kalmasın. Bugün buraya bu mesajı bu câminin kürsüsünden yinelemek için geldik. Biz bugün buraya Özgecan adını duyduğumuzda vahşetin ve gözyaşının istilasını değil, merhametin ve insaniyetin dirilişini hatırlamaya geldik.
"BİR GENÇ KIZIN HERKESTEN ÖNCE GÜVENİ, MERHAMETİ, NEZAKETİ HAK ETTİĞİ BİLİNCİNİ TOPLUMUMUZDA YETERİNCE YERLEŞTİREMEDİĞİMİZ İÇİN MAHCUBUZ, MAHZUNUZ, SUÇLUYUZ..."
Hepimiz mahcubuz, mahzunuz, suçluyuz, zira bizler bir genç kızın herkesten önce güveni, merhameti, nezaketi hak ettiği bilincini toplumumuzda yeterince yerleştiremedik. Hepimiz mahcubuz, mahzunuz, suçluyuz, zira şiddetin her türü gibi kadına yönelik olanının da Rabbimizin sınırlarını aşmak, O’nun muradına aykırı davranmak anlamına geldiğini insanımıza anlatmakta yetersiz kaldık. Hepimiz mahcubuz, mahzunuz, suçluyuz, zira canı cana ölçüp artanını şöyle koymayı, Özgecanlar için kendi canımızı ölçü taşı yapmayı bilemedik. Onu böylesine elim bir olayla kaybetmeyi asla istemezdik. Bin nasihate ermek için böyle bir musibet yaşamak zorunda mıydık? Elbette hayır.
"KADINA EL KALDIRMAYA ASLA MÜSAMAHA GÖSTERMEYEN İNANCIMIZA, KÜLTÜRÜMÜZE VE DEĞERLERİMİZE BAĞLI KALMAYI BAŞARABİLSEYDİK, CEHALETİMİZİN BEDELİNİ GENÇ KIZLARIMIZI YİTİREREK ÖDEMEYECEKTİK..."
Kadına el kaldırmaya asla müsamaha göstermeyen inancımıza, kültürümüze ve değerlerimize bağlı kalmayı başarabilseydik, cehaletimizin bedelini genç kızlarımızı yitirerek ödemeyecektik. Şimdi yanı başımızdaki nice genç kızlarımıza ve kadınlarımıza hak ettikleri emniyeti, huzuru, saygıyı gösterme zamanıdır. Şimdi silkinme, kendimize gelme, zamanıdır. Şimdi çocuklarımızı öfkeyle değil sevgiyle tanıştırma; gençlerimize bileğin değil yüreğin daha güçlü olduğunu öğretme zamanıdır.
"HER BİRİMİZ, ŞİDDETE KİLİT, ŞEFKATE ANAHTAR OLDUĞUMUZDA BU TOPLUM ÖZGECAN’LARINI YİTİRMEYECEKTİR..."
Bu büyük acıdan büyük merhametler devşiren Özgecan’ın babası Mehmet Aslan’ı ve eşi hanımefendiyi saygıyla selamlıyorum. O acıyla kıvrandığı bir zaman diliminde umarsızlığı, adam sendeciliği bırakmamızı, şiddete karşı tek yürek tek ses olmamızı istemişti. Özgecan’ın ölümüyle bir mucize gerçekleştiğini, bu acıyla bütün Türkiye’nin uyanışını hikmetin ta kendisi olarak gördüğünü söylemişti. “Bu hikmeti tecelli ettiren, adaleti de tecelli ettirecektir.” demişti. “Bizler sevmesini, saymasını öğretmeye geldik cihana” demişti. İşte bu hikmet, bu “zamanı gelen” düşünce, sevginin, saygının, merhametin ve adaletin tesisi adına her birimizin emek vermekle mükellef olduğudur. Her birimiz, şiddete kilit, şefkate anahtar olduğumuzda bu toplum Özgecan’larını yitirmeyecektir.