Ümit Özdemir’in ‘Hayatımızdaki Yahudi ve Hıristiyan Adetleri’ adlı kitabı raflarda.
Ümit Özdemir’in ‘Hayatımızdaki Yahudi ve Hıristiyan Adetleri’ adlı kitabı Hayy Kitap etiketiyle okuyucuların beğenisine sunuldu. Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilerden gelen cahiliye âdetleri, İslamî kurallar doğru bir şekilde bilinmediği için hayatımızın içindedir. Bu kitapta, benimsediğimiz örf, âdet ve birçok geleneğin aslında nereye ait olduğu, bu konuda İslam'ın neler söylediği kaynakları ile Kur'an ve hadisler üzerinden aktarılmaktadır.
KURŞUN DÖKMEK
Şamanizim’den günümüze gelen bir diğer adet de şamanların adına ‘Kut Dökme veya Kut Kuyma’ dedikleri ve bizim toplumumuzda da nazar ve büyüden korunmak için yapılan ‘kurşun dökme’ adettir. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldir. Kurşun dökme adeti günümüzde de Anadolu'da halk gelenekleri arasında yaşamaya devam etmektedir. Günümüzde de varlığını sürdüren bu batıl gelenekte; kurşun su içine dökülür ve oluşan hatlar birer insan, sivri uçlar nazar, düz parçalar yürek olmak üzere açıklanır. Böylelikle insan da oluşan nazarın çıkmış olduğuna inanılır. Bazı kaynaklar da ise kurşun dökme adeti kötü ruhlardan birinin çaldığı kutuyu yani; talihi, saadeti, şansı geri döndürmek için yapılan bir sihir ayini olarak açıklanmıştır.
"İSLAM DİNİNDE KURŞUN DÖKMEK BİDATTİR"
Kurşun dökme adeti maalesef günümüzde İslam’a uyarlanarak yapılmaya devam edilmektedir. Kurşun dökülürken dökücünün besmele çekmesi, ‘benim elim değil, Ayşe, Fatma Anamızın eli’ demesi usulden kabul edilmiştir. İşlem bittikten sonra da hastanın evinden ayrılırken kurşun dökücü ‘Allah şifa versin’, ‘Allah bir daha göstermesin’ tarzında dileklerde bulunur. Hastanın ailesi de ‘eksik olmayın’, ‘Allah razı olsun’ gibi sözlerle mukabele ederek sözde İslam’ın bir parçasıymış gibi gösterilir. Lakin İslam dininde kurşun dökmek bidattir. Bazı hastalıkların ve nazar değmesinin tedavisi için başvurulan bu iş eski Türkler den kalma bir hurafedir. Kur’anda ve peygamberimizin hayatında yeri olmayan bu ve benzeri uygulamalar için Hz. Peygamber (s.a.v.), bir hutbesinin sonunda şu sözleri söylemişlerdir: “Sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır; yolun en hayırlısı Muhammed'in yoludur. İşlerin kötüsü sonradan çıkanlardır (yani bid'atlardır). Her bid'at sapıklıktır” buyurmuştur.
Bid'atlarla ilgili âyet ve hadislerde tehdit, günahtan ve azaptan sakındırma gibi ifadeler geçmektedir. Bütün bu ifadeler, bidatin haram olduğunu gösterir. Kurşun dökmenin veya döktürmenin bidat ve hurafe olduğunda şüphe olmadığı gibi haram olduğunu da görmekteyiz. Bu ve benzeri uygulamalardan, adetlerden, bunları bilinçli yapanlardan uzak durmak hem beden hem de ruh sağlığımız açısından çok önemlidir.
AĞAÇLARA VE TÜRBELERE ÇAPUT (BEZ) BAĞLAMAK
Günümüz de birçok insanının halen devam ettirdiği bir gelenek de ağaç ve türbelerden medet bekleyerek onlara dilekte bulunup ip ve bez parçaları bağlamasıdır. Bu inancın tarihi eski şaman kültürüne dayanmaktadır.
Türk mitolojisinde ağaca kutsiyet vermek, onu mukaddes kabul etmek, ona tapmak gibi inanışlar sürekli karşımıza çıkabilecek bir durumdur. Özellikle yaşayan yeşil yapraklı ağaçlara el kaldırmak, onu kesmek günah sayılmaktaydı. Bunun sebebi ise efsaneye göre Altay Yaratılış Destanı'nda beşeriyetin ilk canlısını Tanrı Karahan’ın ağaç dallarından yaratmış olmasıydı. Bu sebeple Altaylılar, yolculukları sırasında kutsal olduğu kabul edilen ağaçlara bez parçası veya iplik bağlayarak dilekte bulunur onlara inançları gereği saygı duyarlardı. Şamanlarda yaşamın sembolü kabul ettikleri ağaçlara küçük kumaş parçaları bağlayarak dilekte bulunurlardı. Çünkü; bu ağaçların bütün yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğunu düşünürlerdi. Bu sebepten insanlar bu ağaçların dallarına dileklerini diler çaputlarını bağlar ve dileklerinin gerçekleşmesini beklerlerdi. Günümüzde de bu eski batıl gelenek halen devam etmektedir.
Günümüzde yaygın olan hurafelerden birisi de ölülerin mezarlarını ziyaret ederek onların bizim dileklerimizi gerçekleştirmesini veya hastalıklarımızdan kurtulmamızı sağlaması inancıdır. Bu amaçla din büyüklerine ait olan türbeleri ziyaret edip mum yakmak, bez bağlamak, taş yapıştırmak ve adak adamak belli başlı hurafeleri teşkil etmektedir. İslam dininde sadece Allah’ın yapabileceği ilahi yardımları ölü veya diri kişilerden beklemek onların yapmasını dilemek Allah’a ortak (şirk) koşmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim Allah’a ortak (şirk) koşulan putlar veya kişilerin kimseye fayda veya zararı dokunmayan varlıklar olduğunu, hiçbir şeyi yaratamayan ve kendilerinin de yaratılmış olduğunu, yaşatma veya hayata son vermeye güçlerinin yetmediğini, ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaramadığını ve aciz olduklarını ifade eder. Ayrıca şirk koşan müşriklerin de putlara kendilerini Allah’a yaklaştırmaları, Allah katında onlara yardımcı olmaları için taptıklarını ve atalarının da aynı yolu izlediğini söylerler. Müşriklerin durumunun anlatıldığı ayetlerde şirkin küfür olduğu yani kişiyi dinden çıkardığı da belirtilmektedir.
Türbe veya kabir ziyaretlerinin tamamen şirk veya yasak olduğunu söylemek te doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v); Cahiliye dönemine ait birtakım batıl inanç ve adetlerin tamamen ortadan kalkması için İslam’ın ilk dönemlerinde kabir ziyaretini yasaklamıştır. İnsanlar Yahudi ve Hristiyanlar gibi kabirlerde ibadet etmekte veya saçlarını, başlarını yolarak, bağırarak ağlamaktaydılar. Fakat zamanla tevhid inancı gönüllere yerleşip endişe edilen sakıncalar ortadan kalkınca, Peygamberimiz; “Sizi kabirleri ziyaret etmekten men etmiştim; şimdi artık oraları ziyaret ediniz” buyurmuş ve Müslümanların kabirleri ziyaret edip ölüler için dua ve istiğfarda bulunmalarına izin vermiştir. Bizzat kendisi de Mekke’nin fethi sırasında annesinin kabrini ziyaret etmiş ve ölümü hatırlattığı için sahabeye de kabirleri ziyaret etmelerini söylemiştir.
Sonuç olarak günümüzde türbe ve kabirlere mum yakılması, türbelere, ağaçlara bez bağlanması, türbelerin etrafında tavaf edilmesi (dönülmesi), türbelerin veya kabirlerin taşlarının, eşiğinin, sanduka örtüsünün öpülmemesi, yüze sürülmesi, kabirlerin yanında kurban kesilmesi, herhangi bir sebep ile bir türbe veya yatıra kurban adanması yasaklanmıştır. Çünkü kurban bir ibadet olup yalnız Allah için yapılır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v); “İslam’da kabirlere kurban kesilmez” buyurmuştur. Bunun dışındaki Türbe ve kabir ziyaretlerinde herhangi bir yasak bulunmamaktadır.
Yazar Hakkında
Doğu kökenli bir ailenin tek çocuğu olan Ümit Özdemir 1984 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğretiminden sonra İlahiyat Fakültesini tamamlayarak 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni ve İHL Meslek Dersleri Öğretmeni olarak resmi görev yapmaya başlamış, günümüzde de bu görevine aktif olarak devam etmektedir.
2013 yılında yazarlık kariyerine başlayarak birçok araştırma yazıları kaleme almıştır ve bu çalışmaları günümüzde de devam etmektedir. Dini ve kültürel alanda Kanal 7 ve Beyaz TV gibi ulusal kanallar başta olmak üzere televizyon programları da gerçekleştirmiş, birçok radyo ve televizyon programına da uzman konuk olarak katılmıştır.
Milli ve manevi değerler üzerine birçok bakanlık, başkanlık, belediye, vakıf ve eğitim kurumlarında konferanslar da gerçekleştirmiş, moderatör ve konuşmacı olarak programlar yapmıştır. Çalışmalarını günümüzde de devam ettiren Ümit Özdemir evli ve bir çocuk babasıdır.