Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Savaş Eğilmez Türk Ordusunun 2 bin 228. Kuruluş yıl dönümü münasebetiyle bir mesaj yayımladı. Eğilmez, “Türk ordusu; binlerce yıllık bir yapı ve dünya ordularının mimarı” dedi.
Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Savaş Eğilmez, Türk ordusunun diğer ordulara göre farklı olduğunu ifade ederek “Ordumuz en az 2 bin 228 yaşında. Daha eski olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Ama bugün ki modern ordularında temelini atmış olan Türk ordusu tam 2 bin 228 yaşına girdi. Tarihi incelediğimiz zaman, Türk ordusunun diğer bütün yerleşik ve göçebe kavimlerin ordulardan tamamen farklı özelliklere sahip olduğunu görürüz” dedi.
En önemli farklardan birisinin, diğerlerinin aksine Türk ordusunun eskiden “ücretli” bir ordu olmamasını belirten Eğilmez, "Diğer devletlerde askeri güç genelde ücretli askerlerden oluşurdu. Öyle ki ortaçağ da birçok Türk genci de Roma, Bizans ve Abbasi hilafet ordularında ücret karşılığında savaşmışlardır. Diğer bir fark; Türklerde kadın-erkek, yaşlı-genç herkes ve her an savaşabilecek durumda olup, Türklerin sporları, eğlenceleri ve avlanmaları bile savaş tatbikatları niteliğinde idi. Hakanın özel muhafız kıtaları dışındaki merkez orduları, barış döneminde idari teşkilatta yüksek mevkilerde görev yapan kişilerin komutasında ve sorumluluğu altında bulunurdu. Türk ordusunun diğer milletlerin ordularından diğer bir farkı ise temelde süvarilerden kurulu olması idi. Yani atlı kuvvetler yanında yer alan ve daha çok yardımcı kuvvet sınıfına giren piyadelerin sayısı oldukça azdı. Eski Türk ordusunda en büyük askeri birlik 10 bin kişilik kuvvetten oluşurdu. Bu birliklere “tümen” adı verilirdi. Tümenler 1000’lere, 100’lere, 10’lara ayrılmış ve başlarına binbaşı, yüzbaşı ve onbaşı gibi komutanlar tayin edilmişti. Yabancı ordularında Türklerden alıp kullandığı bu onlu sistem ilk kez Asya Hun Hükümdarı Mo-tun (Mete) devrinde (m.ö. 209-174) kullanılmıştır. Bu sisteme sıradan bir askeri teşkilat olarak bakmak çok yanlıştır. Bu sistem Türk toplumunda sosyal ve idari bakımdan önemli bir işleve sahipti. Bir ve beraber olma noktasında çok önemli bir katkı sunuyordu. Bütün idari görev sahipleri aynı zamanda asker olduklarından, ordunun görev ciddiyeti her türlü sivil ve idari ünitelere yansıdığı için devlet mekanizmasının askeri disiplin içerisinde çalışması temin ediliyordu” ifadelerini kullandı.
Türk ordusunun tarihten berri güçlü bir kimliğe sahip olduğunu kaydeden Eğilmez, “Büyük Türk İmparatorlukları (Asya Hunları, Avrupa Hunları, Gök Türkler) devirlerinde, o çağların en kudretli askeri gücünü meydana getirmiş olan Türk ordularının asker sayısı oldukça fazlaydı. Türkler zamanının ve çevrenin en zor şartları içinde dahi yiyecek ve malzeme ikmallerini kolayca yapmak çarelerini bulmuşlardı. Başka orduların arkalarından, askeri beslemek için binlerce baş sığır sevk etmek zorunda kalınırken, Türkler yiyecek ihtiyaçlarını et konservesi ile karşılıyorlardı. Konserve et, Çin’de ve Avrupa’da ortaya çıkmadan en az 10 asır önce Türkler tarafından biliniyor ve bazı Latin yazarlarının Hunların ve hatta çok sonraki asırlarda Macarların bile çiğ et yediklerinden bahsetmeleri, eğerlere bağlı çantalarda taşınan bu kurutulmuş et konservesini tanımamalarından ileri geliyordu. Her çağın tekniğine göre en etkili silahlar ile donatılmış Türk ordularında, başlıca silah ok ve yay idi. Ok ve yay bir av aleti olarak eski çağlarda hemen bütün topluluklarda görülür. Fakat Türkler ok ve yayı etkili bir savaş silahı haline getirmişler ve kendi savaş taktikleri için en iyi şekilde değerlendirmişlerdir. Yayı, süratle koşan at üzerinde etkili bir savaş aracı olarak kullanmak suretiyle “uzak savaş” usulünü, savaş taktikleri sisteminde bir yenilik olarak geliştirmişlerdir. Türk okçularının menzili 650 metre civarındaydı. Kendileri için tolgalar (miğfer) ve savaş atları için zırh(yarık) kullanan bozkır Türkleri at sayesinde hızlı manevra kabiliyetine sahip oldukları için uzaktan savaşı tercih ederlerdi. Çeşitli yayları vardı. Bunlardan gerilmesi en güç, en etkili olanı, tersine gerilmek suretiyle kullanılan çift kavisli (reflexe) yaylardı. Oklarda çeşitli idi. Bunlar arasında da, hunların yaptığı ve ilk defa Mete zamanında kullanıldığı bilinen ıslıklı oklar en etkili olanlarıydı. Türkler dolu dizgin giden at üzerinde her tarafa ok atmayı çok iyi biliyorlardı. Yakın muharebede de mızrak, süngü, kalkan ve kılıç kullanırlardı. Savaş meydanlarında süvariler, atların renklerine göre belirli kanatlarda pozisyon alıyorlardı. Eski Türklerin savaş zamanında en çok çekindikleri husus, yağmur yağması ile yayların ıslanarak işe yaramaz haline gelmesiydi. Bu nedenle yağmurlu havalarda savaşmayı tercih etmezlerdi. Düşmandan esir yakalayan ödüllendirilirdi. Savaşta ölen Türklerin cesetlerini düşman elinde bırakmamaya çalışılır, böyle cesetleri alıp getirenlere ölünün malları verilirdi. Tarihi Türk savaş taktiğinin iki önemli özelliği vardı; Bunlar sahte ricat ve pusu idi. Yani kaçıyor gibi geri çekilerek, düşmanı, çembere almak üzere pusu kurulan bölgeye kadar çekmek (Kurt Oyunu). Bu savaş usulüne Türk yurdunun eski adından dolayı Turan Taktiği denilmiştir. Türkler bozkır devresi boyunca kazandıkları büyük savaşların çoğunda, üstün bir fiziki güç ve kuvvetli bir iç organizasyon ve disiplini gerektiren bu taktiği uygulamışlardır. Hatta daha sonraki çağlarda bile bu taktik kullanılarak Malazgirt (1071), Niğbolu (1396) ve Mohaç (1526) gibi zaferler kazanılmıştır” şeklinde konuştu.
Eğilmez şöyle devam etti: “Türk ülkesine emniyette tutmak ve ani baskınları önlemek üzere etrafa gözcüler dikerler ve uygun yerlere erken haber almayı sağlayan, içinde daimi nöbetçilerin bulunduğu ateş kuleleri (kargu) inşa ederler ve ayrıca hudut boylarına belirli genişlikte, insandan ve askerden arındırılmış arazi bırakırlardı. Bu, Türklerin savunma tertiplerinden biridir. Türk Hakanı Atilla, Anatolios barışında (448) Tuna’nın güneyinde beş günlük mesafeyi kapsayan arazinin Bizanslılar tarafından boşaltılmasını şart koşmuştu. Evet bugün Türk Milletinin sahip olduğu ordu en az 2228 yaşında. Ve bu yaşla doğru orantılı olarak güçlü, tecrübeli ve kutsal bir yapıya sahiptir. Binlerce yıldır ne için var olduğunu bilir ve ona göre hareket eder. Türk halkıyla aynı şeyi düşünür, aynı şey için mücadele eder ve aynı ideal uğruna vardır. Çünkü Türk ordusu; Türk Milletinin kendisidir. Türk milletiyle tıpa tıp aynı karakteri taşır. Aynı milleti gibi çok sabırlıdır ve sabrı taştığında da onu durduracak hiçbir güç yoktur. Bu yorumu çok iddialı bulanların, fazla değil yalnızca 100 yıl geriye bakmaları yeterli olacaktır. Türk ordusunu denemeye kalkmak, büyük bir faciayı çağırmaktır”