Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Rusya’da Uluslararası İslami Eğitim ve Bilim Konferansı verdi…
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Avrasya Toplumunda İslam Medeniyet Mirasının Rolü ve Önemi” konulu uluslar arası İslami eğitim ve bilim konferansı için Rusya’nın başkenti Moskova’ya gitti.
Rusya Müslüman liderlerinin ve Rusya Büyükelçisi Ümit Yardım’ın da katıldığı konferansta Diyanet İşleri Başkanı Görmez, önemli açıklamalarda bulundu.
“TEVHİD İLE TESLİS ARASINDA DİYALOG OLMAZ.”
Daha Amerika’nın keşfedilmediği 1492 yılında, Batı dünyasının parçalara bölünmüş olduğu zamanlarda Üsküp’te inşa edilen Mustafa Paşa Camii’nin yanında kilise ve sinagog olduğunu hatırlatan Başkan Görmez şöyle konuştu:
“Cami altında bir kilise var, altında da sinagog. Lütfen cami üzerindeki tarihe ‘1492' ye bakar mısınız? Bu tarih Yahudilerin Avrupa'dan kovulup İstanbul’a sığındıkları yıl. Ama 1492 yılı aynı zamanda caminin Üsküp'te yapıldığı yıldır. Bizim medeniyetimiz burada cami sinagog ve kiliseyi yan yana inşa ettiği zaman diliminde Amerika keşfedilmemişti”
“Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında insani, ahlaki, sosyal, kültürel ilişkiler olur. Fakat tevhid ile teslis arasında diyalog olmaz.” diyen Başkan Görmez, konuşmasında Katoliklerin Ruhani lideri Papa Francis ile görüşmesine değindi.
Başkan Görmez, Papa Francis’e “Eğer Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında yeni ilişki geliştirmek istiyorsanız kilisenizin 10 yıllar önce belirlediği dinler arası diyalog başlığı altında bu ilişkileri geliştirmek mümkün değil. Bilakis kendi medeniyetlerimiz ve dinlerimizin temellerinden hareketle birlikte yaşama ahlakı ve hukuku çerçevesinde Kudüs kriterleri başlığı altında yeniden düşünmeliyiz” diyerek çağrıda bulunduğunu söyledi.
“İSLAM’IN ADINI KİRLETENLER ALLAH’A VE İNSANLIĞA İSYAN HALİNDEDİR.”
DEAŞ gibi yapılanmalara da değinen Başkan Görmez; “Dini ve dini metinleri, içindeki manayı ve hikmeti yok sayarak sadece harflerden teşekkül kanunlar mesabesinde görmek İslam dünyasının en büyük tehlikesidir. İslam adına şiddet üretenler, onun aziz ismine leke sürenler Allah’a ve insanlığa isyan halindedirler” diyerek şöyle devam etti:
“Biz yeryüzünün ifsadına mı katkıda bulunuyoruz yoksa imarına mı? İnsanlığın en büyük meselesi, sorusu bu olmalıdır. Modern zamanlarla birlikte ortaya çıkan ve kendisini de hakikati de ilk üç neslin inhisarında zanneden tehlikeli bir anlayış var. Kendi hakikatlerine ve dini anlayışlarına inanmayanları, İslam'ın ana yolunun tarih boyunca prensibi olan 'ehl-i kıble tekfir edilmez' düsturunu yok sayarak kolaylıkla tekfir eden bu zihniyet, kendi dışındaki bütün inanış ve mezheplerle savaşmayı cihat olarak kabul etmeye başlamıştır."
Başkan Görmez’in konferansından öne çıkanlar şöyle:
“İSLAM DÜNYASINDAN ATEŞLER YÜKSELMEYE DEVAM EDİYOR.”
''Günümüz medeniyetinin getirdiği sorunlar, dinlerin misyonu ve rolleri” gibi çok önemli bir başlık altında toplanmış bulunuyoruz. Günümüzde insanlık öyle bir noktaya geldi ki tabiat bizi taşıyamamaya başladı. İnsanların işlediklerinden dolayı kainatın düzeni bozuldu. Dünyada varlık Allah’ın yeryüzündeki ayetleri iken maddeye indirgendi. Varlığı arkasındaki mana, fiziğin arkasındaki metafizik ötelendi. Bilgi kirlendi, bilgi sadece aklın verilerine indirgendi. Oysa vahiy dediğimiz yeryüzünde bütün medeniyetleri kuran bilgi kaynağı, öteye itildi. İnsan sadece bedensel varlığa, maddi varlığa indirgendi. İnsanlık haz ve hız peşinde koşmaya başladı. Âlem sadece dünyaya indirgendi; öte dünya bir tarafa bırakıldı. İnsanlar yeryüzünü imar etmeye geldikleri halde insanların yapıp ettikleriyle yeryüzü ifsat edilmeye başlandı. İslam dünyasına baktığımız zaman İslam dünyasının muhtelif yerlerinde ateşler yükselmeye devam ediyor. İslam medeniyetinin en büyük merkezleri olan Şam, Bağdat, Kudüs, dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanlar üzülerek ifade edeyim acımasızca birbirlerine karşı savaş ve davranış karşısına girdiler.”
“YERYÜZÜNDE İNSANOĞLUNA DÜŞEN EN BÜYÜK VAZİFE, YERYÜZÜNÜ İMAR ETMEKTİR.”
“Allah bizi yeryüzünü ifsat etmeye göndermedi. Allah bizi yeryüzünü ıslah etmeye gönderdi. Allah bizi yeryüzünü imar etmeye gönderdi. İbn-i Haldun bu ayetten “umran” başlığını taşıyan büyük bir felsefe ortaya koymuştur. Yeryüzünde insanoğluna düşen en büyük vazife, her şeyden önce yeryüzünü imar etmek. Biz yeryüzünü imar etmeye geldik. Bizler yeryüzündeki ifsadı önlemeye geldik. Yeryüzündeki mefseleti önlemek ıslah etmek ve imar etmek için geldik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki insan oğlu ifsat ettiği halde ıslah ettiğini zannederek büyük bir yanılgının içine girmiştir.“
“KAİNATIN AYETLERİ KİTABIN AYETLERİNDEN AYRILMAZ.”
“Sorunları çözmek konusunda, biz Müslümanlara düşen görevler nelerdir? Biz Müslümanlar yeryüzünün ifsadına mı katkıda bulunuyoruz yoksa ifsadı önlemek ıslah etmek için bir çaba içinde miyiz? Biz, yeryüzünün imarına en büyük katkıda bulunan medeniyetin çocukları olarak bugün hangi durumdayız, hangi hallerdeyiz işte bunun üzerinde durmalıyız.”
“MÜSLÜMANLARIN EN BÜYÜK SORUNU, DİN KONUSUNDA DOĞRU VE SAHİH BİLGİYE ULAŞMAMAKTIR.”
“Dünya Müslümanlarının, İslam aleminin en büyük sorunu nedir diye bana sorsanız benim kanaatim bugün İslam dünyasının en büyük sorunu din konusunda doğru ve sahih bilgiye ulaşmamaktır. Din konusunda sahih bilgi üretimi ve bu bilgisinin müesseselerde doğru usul ve yöntemle doğru bir metodoloji sorunun öğretilmesi sorununun en büyük sorun olduğunu düşünüyorum. Dini ve dini metinleri, içindeki manayı ve hikmeti yok sayarak sadece harflerden teşekkül kanunlar mesabesinde görmek İslam dünyasının en büyük tehlikesidir.”
Bilgiyi dini ve dünyevi diye ayırmadan, kainatın ayetlerini kitabın ayetlerinden ayırmadan aklı ve vahyi karşı karşıya getirmeden, aklı ve kalbi karşı karşıya getirmeden ilim hikmet ve marifeti ahlak adalet ve merhamet ile birleştirerek bir eğitime dönüştüremezsek insani, İslami sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz.
“HİÇ KİMSE, İSLAM DÜNYASINDAN YAŞANANLARIN İSLAM’DAN VE MEZHEPLERDEN KAYNAKLANDIĞINI İDDİA EDEMEZ.”
Bugün Müslümanlara düşen en büyük görev, ''Öncelikle din konusunda doğru bilgi, sahih bilgi, ilim hikmet ve marifeti birleştirmek, ilim hikmet ve marifeti ahlak adalet ve merhametle birleştirerek kendi çocuklarımıza, kendi genç nesillerimize öğretmeden biz içine girdiğimiz durumdan kurtulmamız mümkün değildir. Elbette hiç kimse İslam dünyasında olup bitenlerin sadece dinden kaynaklandığını, mezheplerden kaynaklandığını iddia edemez. Bugün İslam dünyasında olup bitenler, 200 yıllık sömürgeler, dikta rejimleri, işgaller, savaşlar, onların gölgesinde cehaletle yetişen yaralı bilinçler, nesiller ve bu nesillerin kin ve öfke ile kendi düşünce ve ideolojilerini din zannederek İslam’ın yerine koyarak yaptıkları yanlışlardan kaynaklanıyor. Ancak bununla birlikte, kendilerine dinden nasıl mesnet buldukları üzerinde durmak zorundayız. İlim, hikmet ve marifet bu üç kavram birlikte ele alınmadığı takdirde, İslam’ın bilgi anlayışını ortaya koymak mümkün değildir.
“RUSYA İKİ ÖNEMLİ İSLAM TECRÜBESİNE EV SAHİPLİĞİ YAPMAKTADIR.”
İslam dünyasının kurduğu iki büyük medeniyeti kaybettik. Biri Endülüs, diğeri Mavera’ün Nehir medeniyetidir. Mavera’ün Nehir, İslam bilgisini hikmete, marifete, tasavvufa dönüşmüştür. Müslümanlar bu topraklara elinde kılıçla gelmediler. Bu topraklar aslında İslam medeniyetinin kayıp çocuklarıdır. İlim, hikmet ve marifet bu ahlak, adalet ve merhamet bu topraklarda filiz vermiştir. Bu topraklar Mavera’ün Nehir medeniyetine ev sahipliği yapan, Farabî’yi, İbn-i Sîna’yı, Hoca Ahmed Yesevî’yi yetiştirmiştir. Taşkent, Semerkant, Buhara, Kazan, Farab, Mergina... Bütün hadis alimlerimiz bu topraklarda yetişti. İmam Buharî, İmam Serahsî, İmam Merginanî, Alim Can Barudî, Musa Carullah Bigiyev, Fahrettin Razi’ler yetişti. Bizler maalesef İslam dünyasının kurduğu iki büyük medeniyeti kaybettik. Biri Endülüs diğeri Mavera’ün Nehir medeniyetidir.”
“İki yıl sonra Bolşevik ihtilalin 100. yılı olacak. Bu 100 yıllık fasıladan sonra bugün Moskova da barış içinde bu konuları konuşuyor olmak çok güzel. Ama aslında Rusya topraklarının başından itibaren buralara taşınan İslam medeniyetinin buralarda oluşturduğu birlikte yaşama ahlakı birlikte yaşama hukuku ve ilkelerinin etkisini göz ardı etmemek lazım. Kazan'da kütüphanede bir kaç kitap görebilmek için izin talebinde bulunmuştum, o dönemki Sovyetler Birliğinin Ankara'daki büyükelçiliği önünde günlerce beklediğimi hatırlıyorum, o zaman mümkün olmamıştı, şimdi oralardaki Müslümanlarla Moskova'da bir araya geliyoruz. Bu konuları değerlendiriyoruz.”
“Rusya'nın İslam tecrübesi aslında bugün Avrupa’nın oturup tahsil etmesi gereken bir tecrübedir.”
Rusya'nın İslam tecrübesi aslında bugün Avrupa’nın oturup tahsil etmesi gereken bir tecrübedir. Bunu açıkça belirtmek istiyorum. Zira Katerina’dan sonra burada farklı inançların birlikte yaşama ahlakı ve hukuku çerçevesinde nasıl yaşayacaklarına dahil çok önemli temelle atılmıştır.
O zaman bazı insanlar Müslüman çocukların Rusça öğrenmelerinin caiz olup olmadığını tartışırken Şahabettin Mercanî şöyle diyecektir, ‘Bu topraklarda yaşayan Müslüman çocukların Rusçayı ana dilleri gibi öğrenmeleri caizi bırakın vaciptir.’ Herkes birlikte yaşadığı toplumun dilini bilecek ki onunla ilişki kuracak, onunla diyalog kuracak. Dolayısıyla bu topraklarda büyük bir tecrübe var, bu tecrübeyi eğer Rusya'yı idare eden idareciler çok iyi değerlendirir ve kullanır ise gerçekten dünyaya örnek olabilecek, birlikte yaşama ahlakı ve birlikte yaşama hukukunun ilkelerini ortaya koyacak çok önemli bir tecrübe olabilir.”