Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, bölgedeki sıcak gelişmeleri değerlendirerek dış güçlerin kendilerine sorun olarak bölgedeki Türk-İslam varlığını gördüklerini belirtti.
EĞİLMEZ’İN TESPİTLERİ
“Karşı karşıya olduğumuz terör hareketleri sadece günümüzü değil geleceğimizi de tehdit eden organize ve uluslararası bir organizasyonun sunucu ortaya çıkmış ve bölgedeki Türk- İslâm varlığını sonlandırmak için şekillendirilmiş bir örgüttür.” diyen Eğilmez, şöyle konuştu:
“Bölgemizdeki gelişmeleri değerlendirirken ve buna paralel olarak geleceğimizi planlarken gözden kaçırmamamız gereken en önemli unsur, enerji kaynakları ve bu kaynakların oluşturduğu jeopolitik durumdur. Bilindiği üzere Türkiye, yaklaşık 40 gündür sınırlarında ve sınır dışında askeri güç kullanıyor. Tarih boyunca devletlerin askeri güç kullanımında iki temel sebep görünür. Bunlardan birincisi milli birliği ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmek ikincisi de ulusal çıkarlardır. Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı kullandığı güç, yukarıda belirmiş olduğumuz sebepler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Yapılan askeri harekâtlarla, hem milli beraberlik ve toprak bütünlüğü muhafaza edilmekte hem de ulusal çıkarlar gözetilmektedir. Bugün ülkemizin çıkarları için sadece ülkemizin sınırlarını muhafaza etmemiz yeterli değil, mutlak surette sınır ötesini de kontrol ve belli derinliklerde hükmetmek zorundayız. Hatırlatmak gerekirse yaklaşık 5 yıl önce Rusya, Çin, İran, Irak ve Suriye arasında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre İran ve Irak petrol ve doğalgazı, Suriye üzerinden Doğu Akdeniz’e taşınacaktı. Ayrıca Suriye sahillerinde enerji kaynaklarını araştırma hakkı da Rusya’ya verilecekti. Tam bu günlerde Mısır’ın devrik başkanı Mursi’de İsrail ile yapılan deniz paylaşım anlaşmasını iptal edeceğini duyurdu. Sonra ne oldu? Suriye’de iç savaş çıktı, Mısır’da da Mursi’ye darbe yapıldı. Bütün bunların tesadüf olabileceğini düşünmek aşırı saflık olur. Suriye’deki iç savaşla Rusya ve Çin’in başrollerinde olduğu anlaşma rafa kalktıktan sonra bu projenin yerini, İran ve Irak petrol ve doğalgazının parçalanmış Suriye üzerinde açılacak bir koridorla, Doğu Akdeniz’e taşınma planı aldı. Bu koridorun kontrolünün de kukla bir Kürt hakimiyetine verilmesi planlanıyor. Tabi ki parçalanmış bir Suriye üzerinde açılacak bir koridorun kimin hakimiyeti altında olacağı çok önemlidir. Bu durum henüz netlik kazanmamış olmasına rağmen kesin olan bir şey var ki, söz konusu alanın Türkiye ile sınırdaş olduğudur. Bu tür projelerin kağıt üzerinde planlanması ve çeşitli odaklara proje bünyesinde roller biçilebilmesi kolay olsa da bu tür planlamaların hayata geçirilmesi oldukça zordur. Çatışmaya dayalı projelerin akıbetleri genelde hüsranla sonuçlanmıştır. Çoğu zaman hevesler kursaklarda kalmıştır. Bölgede, Türkiye’nin kabul etmediği ve bizzat içinde yer almadığı bu projenin hayata geçirilmesi mümkün değildir. Türkiye, öncelikle bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulma planları nedeniyle kendi varlığına olan tehdidi bertaraf edecek, sonra doğu Akdeniz’deki milli menfaatlerini koruyacak ortak bir strateji geliştirmek ve bunu kararlılıkla uygulamak zorundadır. ABD ile IŞİD konusunda işbirliği yapan Türkiye’nin, elde ettiği PKK’ya yönelik hareket serbestisini çok etkili kullanmalıdır. Dışardan himaye edilen ve desteklenen terör örgütünün ekonomik gelirleri sürekli ve etkili bir şekilde darbelenmelidir. PKK 30 yıl içerisinde, destekçileri, marifetiyle güçlü bir konuma gelmiştir. Hiçbir silahlı örgüt güçlü hamileri olmadan bu kadar süre ayakta kalamaz. Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi, sınırları içerisinde yer alan terörist varlığının sonlandırılması için baskı altında tutulmalıdır. Ve Türk devleti, her bir terörist etkisiz hale gelene kadar operasyonlarından vazgeçmemelidir. Şunu asla unutmamalıyız, karşı karşıya olduğumuz terör hareketleri sadece günümüzü değil geleceğimizi de tehdit eden organize ve uluslar arası bir organizasyonun sunucu ortaya çıkmış ve bölgedeki Türk-İslâm varlığını sonlandırmak için şekillendirilmiş bir örgüttür.”