TÜRKER BEKTAŞ
ANKARA (İHA) - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “AK Parti şartların ortaya çıkardığı, şartlar değişince ortadan kalkacak bir siyasi hareket değildir. AK Parti Türkiye’de ve dünyada esen rüzgarların önünde oradan oraya savrulan o yapay rüzgarlar kesildiğinde hızı kesilen bir parti değildir. AK Parti 1071’de Malazgirt Ovası’nda Sultan Alparslan ve ordusunun sahip olduğu iman ve iradeye sahip oradaki ruhtan, oradaki gelenekten beslenen bir partidir” dedi.
“Bu aziz millet ülkenin başında nasıl bir idareci kadrosu görmek istiyorsa işte biz oyuz, o kadroyuz. Bu aziz millet kendisine nasıl bir hizmetkar kadrosu istiyorsa işte biz o hizmet kadrosuyuz. Bu millete efendi olmaya gelmediğimiz hep söyledik, söylüyoruz ve söyleyeceğiz” diyen Başbakan Erdoğan, “Tarihten ve milletin gönlünden silinmeyecek olan tarihe silinmeyecek iz bırakacak olan eserdir, hizmettir, tarih kitaplarından ziyade milletin gönül kitabında kendine makam edinenlerdir” dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Ankara Kızılcahamam ilçesinde gerçekleştirilen 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda konuştu. Gündeme dair açıklamalarda bulunan Başbakan Erdoğan, toplantıda, iki gün boyunca çeşitli konular hakkında istişare edeceklerini söyledi. Başbakan Erdoğan, “Bu geniş katılımlı geleneksel istişare toplantımızın tekrar hepimizi için ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. 21. İstişare toplantımızı son derece anlamlı ve önemli bir yıl dönümünde gerçekleştiriyoruz. Evet yarın 3 Kasım 2002 seçimlerinin üzerinden tam 11 yıl geçti. Hep birlikte 11. yıl dönümünü de burada idrak edeceğiz. Böyle geriye doğru baktığımız da ‘Allah Allah ne kadar çabuk geçti’ diyoruz, ama geleceğe doğru umutlarımız hep bunun üzerine inşa ediliyor. Bundan 11 yıl önce 3 Kasım 2002’de milletimiz sandıkta bize yetki verdi. Görev verdi. Bize ülkenin idaresini emanet etti. 11 yıldır milletimiz adına bu yetkiyi kullanıyor, milletimizin bu emanetine sahip çıkıyoruz. 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından iki yerel seçimde, iki genel seçimde ve iki halk oylamasında milletimizin huzuruna çıktık. Allah’a hamd olsun her imtihanı başarıyla tamamladık. Milletimizin artan teveccühü ile her seçimde arttırdığımız oy oranlarıyla yolumuza devam ettik ve devam ediyoruz” dedi.
11 Yıl içinde Türkiye siyasetinin yerleşik tüm teorilerini alt üst ettiklerini vurgulayan Erdoğan, “Demokrasi tarihimize altın harflerle yazılacak çok farklı bir sürecin altına imzamızı attık. Yani bir Türkiye partisi olmadığımızı gösterdik. Sınırlarını aşan ve bir dünya partisini haline gelmiş bir siyasi parti olduk. Bunu açılışımızda yaptığımız konuşmada da ifade ettik. Biz bir Türkiye partisi olmaya değil biz bir dünya partisi olmaya geliyoruz demiştik ve partimiz hakkında tezlerin, makalelerin, kitapların yazıldığını da çok kısa zamanda göreceksiniz demiştik. Artık uluslararası üne sahip üniversitelerde hamd olsun partimiz hakkında bu tezlerin, bu kitapların, bu makalelerin yazıldığını görüyoruz. Bizimle ilgili olarak ortaya konulan olumsuz siyasi öngörüler hep boşa çıktı. Niyet okumaların ne kadar art niyetli olduğu bu 11 yıllık süreçte defalarca görüldü. Bizimle ilgili yapılan olumsuz tahminler, bizim geleceğimize ilişkin ortaya konulan negatif projeksiyonlar, analizler tutmadı. Bizim konjektürel, gelip geçici bir siyasi hareket olduğumuz söyleyenler vardı. İktidarın yıpratıcı olduğunu, iktidar partisinde er yada geç bir yorulmanın olacağı ifade ediyorlardı. AK Parti’nin yorulmasından sürekli medet umuyorlardı. Şunu unutmayın; AK Parti siyasetin teorisini de demokrasi teorisini tarihini de yeni baştan yazmış bir partidir. Böyle bir siyasi hareket. Biz muhafazakar demokrasi dediğiniz zaman bazı köşe yazarlarının ‘Siyasi litaretürde geçmişten bugüne böyle bir ifade yoktur. Böyle bir tespit yoktur’ dediklerini bizler yaptığımız organizasyonlardan çok iyi biliriz. Yok Montesqu böyle de demiş. Yok Jan Jack Russo böyle de demiş. Biz ne Montesqu’nun ne de Jan jack Russo’nun ortaya çıkardığı bir parti değiliz. Biz bu işin hafızasını da kendimiz oluşturduk” dedi.
AK Parti’yi tanımak ve analiz etmenin aslında hiçte zor olmadığını kaydeden Erdoğan, “Milleti tanıyan, ülkeyi tanıyan bu toprakları tanıyan herkes AK Parti’yi tanır ve kolayca tanımlar. AK Parti milletin partisidir. AK Parti milletin ta kendisidir. AK Parti bir konjektür partisi değildir. AK Parti şartların ortaya çıkardığı, şartlar değişince ortadan kalkacak bir siyasi hareket değildir. AK Parti Türkiye’de ve dünyada esen rüzgarların önünde oradan oraya savrulan o yapay rüzgarlar kesildiğinde hızı kesilen bir parti değildir. AK Parti 1071’de Malazgirt Ovası’nda Sultan Alparslan ve ordusunun sahip olduğu iman ve iradeye sahip oradaki ruhtan, oradaki gelenekten beslenen bir partidir. AK Parti 1299’da Sögüt’teki heyecanı, oradaki ruhu, oradaki özü yüreğinde hisseden o mirası omuzlarında taşıyan bir partidir. AK Parti 1453’te Topkapı Surları’nın önünde göğüsleri imanla dolu neferlerin umudunu, fedekarlığını, kahramanlığını tevayüz etmiş bir partidir. AK Parti Çanakkale ruhunu, Çanakkale dayanışmasını ve kardeşliğini özümsemiş, Çanakkale’de yazılan destanı kendisine yol haritası olarak belirlemiş bir partidir. EN önemlisi de AK Parti 23 Nisan 1920’de Ankara’da teşekkül eden ilk Meclis’in renkliliğini, zenginliğini kendisine örnek almış orada tezahür eden iman ve kardeşliği hareketini odak noktasına yerleştirmiş bir partidir. Hiç kuşkusuz AK Parti 14 Ağustos 2001’de kurulmuştur. Ama şunu asla unutmayın; 14 Ağustos 2001’de çok köklü bir hareket, çok köklü bir dava, çok eski bir medeniyet yürüyüşü AK parti olarak tezahür etmiştir. Bu hareket Nurettin Zengi’den Selahattin Eyyubi’ye, Sultan Alparslan’dan Osman Gazi’ye, Fatih Sultan Mehmet’ten Sultan Abdulhamid’e Gazi Mustafa Kemal’den Adnan Menderes’e, Turgut Özal’dan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a kadar uzun bir silsilenin devamı o altın zincirin halkası olan bir harekettir. ‘Yanlış yaptığında seni kılıcımızla düzeltiriz’ diyen ashabı kiram karşısında ‘Allah’a hamd olsun yanlış yaptığımda beni düzeltecek kardeşlerim’ var diyen Hz. Ömer’i anlamayanlar bu hareketi ve bu davayı anlayamazlar. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyen Şeyh Edebali’yi anlayamayanlar bizi anlayamazlar. ‘Ya İstanbul’u alırım ya İstanbul alır’ diyen Fatih Sultan Mehmet’i kararlılığını anlayamayanlar bizi anlayamazlar. ‘Ya İstiklal Ya ölüm’ diyen Gazi Mustafa Kemal’i anlayamayanlar bizi anlayamaz. ‘Yeter söz milletindir’ diyen merhum Adnan Menderes’i anlayamayanlar bizi anlayamazlar. ‘Yaradanı severim yaradandan ötürü’ diyen Yunus Emre’yi, ‘Aşkınan çalışan yorulmaz’ diyen Neşet Ertaşı anlayamayanlar bizi de anlayamazlar. Yüreğinde İskilipli Atıf hocanın sızısı olmayanlar, yüreğinde vatanını terk edip gurbette okumak zorunda kalan kızlarımızın, gençlerimizin sızısı olmayanlar, yüreğinde Ahmet Kaya’nın gurbette ölümünü hissetmeyenler, Cem Karaca’nın gurbette hüküm giymesi noktasında sızısı olmayanlar bizi anlayamazlar.
Selçuklunun ve Osmanlının gönülleri fetih hareketini onların kardeşlik dayanışma ve sevgi medeniyetini anlayamayanlar Filistin davasını, Mısır meselesini, Suriye zalimliğini, Somali yoksulluğunu, Myanmar’ın acısını anlayamayanlar bizide, bizim politikalarımızı da anlayamazlar.
3 Kasım öncesinde ve 11 yıl boyunca 81 vilayette seccadelerin başında bizim için dua edenleri, sadece 81 vilayet de değil, dünya kentlerinde kardeşlerimizin bizim başarımız için ettikleri duaları, o hissiyati, o kardeşlik şuurunu anlayamayanlarda bizi anlayamazlar” dedi.
“Bu milletin derdi bizim derdimizdir. Bu milletin tarihi bizim tarihimizdir. Bu milletin medeniyet tasavvuru bizim medeniyet tasavvurumuzdur” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim kimse millet, milliyet dersi vermesin. Önce bunu kendileri öğrensin. Onun için birileri bizi anlamasa da milletimiz bizi çok iyi anladı ve anlıyor. Bu aziz millet ülkenin başında nasıl bir idareci kadrosu görmek istiyorsa işte biz oyuz, o kadroyuz. Bu aziz millet kendisine nasıl bir hizmetkar kadrosu istiyorsa işte biz o hizmet kadrosuyuz. Bu millete efendi olmaya gelmediğimiz hep söyledik, söylüyoruz ve söyleyeceğiz. Biz hizmetkarız. Biz bu millet kendisinin nasıl yönetilmesini istiyor, nasıl yönetilmesini tasavvuru ediyorsa işte onun tezahürüyüz.
3 Kasım 2002 seçimleri ve sonrasında elde ettiğimiz her zafer bizim sorumluluğumuzu kat ve kat attırmıştır. Seçim sonuçlarını öğrendiğimiz de milletimizin bize teveccühünü, itimadını ahde vefasını gördüğümüz de bizim telaşımız, gayretimiz, mesaimiz çoğalmıştır. Allah’a hamd olsun zaferle çıktığımız her seçim bizim kibrimizi değil, tevazuumuzu arttırmıştır. Zaferle çıktığımız her seçim bizim milletimize daha fazla hizmet üretmeye zorlamış, sorun çözme irademizi çok daha güçlendirmiştir. AK Parti bütün siyaset teorilerini alt üst edip, bütün öngörü, tahmin ve niyetlere aşıp 11 yıl boyunca zaferlerine zafer ekleyerek bugünlere geldiyse biliniz ki bu tavüzuyu ağır başlılığı, paylaşmayı dayanışmayı, kardeşliği yüceltmiş olmasındandır. Her zaman söylüyorum bu gün burada bir kez daha tekrar etmekte fayda görüyorum. Makamlar, mevkiler, rütbeler, payeler hepsi gelip geçicidir. Ezel ve ebedi rütbe milletin gönlünde Allah’ın nezdinde edinen rütbedir” dedi.
TARİHE DÖNÜP BAKALIM
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Şöyle tarihe dönüp bir bakalım. Nice sultanlar gelip geçti. İsimleri hatırlanmıyor. Nice kudretli padişahlar, sultanlar, krallar, nemrutlar gelip geçti. İsimleri bilinmiyor. Nice kudretli kumandanlar, yumruğuyla orduları, insanları ezip geçen nice ceberrut savaşçılar gelip geçti. İsimlerini hiç kimse hatırlamıyor. Başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği, belediye başkanlığı bütün bu payeler unutulup gider. Müsteşarlık, genel müdürlük, generallik, şeflik payeleri unutulur gider. Anadolu ve Trakya’nın şehirlerine bakın. O şehirlere hükmetmiş nice sultanların nice valilerin, kadıların daha yakın tarihte nice başbakanların, milletvekillerini hatırlanmadığını ama bir kaymakamın bir belediye başkanın o şehre hizmet vermiş bir hizmet erinin hiç unutulmadığını görürsünüz. Sokaklara caddelere okullara ismi dahi verilse yalancı şöhretlerin yad edilmediği ama ismi resmi evraka yazılmayan nice gönül insanın, nice kanaat önderinin o şehre hizmet eden nice kahramanın gönüllerden silinmediğini görürsünüz. Tarihten ve milletin gönlünden silinmeyecek olan tarihe silinmeyecek iz bırakacak olan eserdir, hizmettir, tarih kitaplarından ziyade milletin gönül kitabında kendine makam edinenlerdir.
Devletler dahi gelip geçidir. Nice devletler vardır kurulmuş, büyümüş, dünyaya hükmetmiş ama gün gelmiş yok olup gitmiştir. Ama millet kalıcıdır. Devletler silinip gider ama milletler yürüyüşlerine devam eder. İşte onun için asıl paye milletin teslim ettiği, milletin takdim ettiği payedir. Makamların insana ne kattığına hiç kimse bakmaz. İnsanın makamlara ne kattığına bakanlar.
Şunu aklınızdan, zihninizden, hafızanızdan biran olsun çıkarmamanızı istiyorum. Bu hareketin lideri olarak elbette sorumluluk öncelikle benim üzerimdedir. Ama hep ifade ediyorum biz bir kadro hareketiyiz. Dicle’nin kenarında bir koyunu kurt kapsa bunun mesuliyeti ne kadar benim üzerimdeyse o kadar da sizin üzerinizdedir.”
BU GENÇLERİMİZE ESKİ VE YENİ TÜRKİYE'Yİ ÇOK İYİ ANLATMAK ZORUNDAYIZ"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “AK Parti'de 11 yıldır sen-ben kavgası bekleyenler var. Bütün siyasi istikbalini birşeyler üretmek üzerine değil AK Parti içinde temenni ettikleri nifak üzerine kurmuş bunun için pusuda dışarıda bekleyenler var. 11 yıldır işte bunların heveslerini kursaklarında bıraktık. Bundan sonra da onları hayal kırıklığına uğratmaya hep birlikte devam edeceğiz. Bizim hareket tarzımız bellidir” dedi.
AK Parti 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başladı. Partililere seslenen Başbakan Erdoğan, “Bacası tütmeyen hanenin, ocağı yanmayan mutfağın, üzerinde ekmek olmayan sofranın derdi benim olduğu kadar sizin de derdinizdir” dedi.
“AYAĞINDA AYAKKABISI BULUNMAYAN YAVRUCAĞIN SIZISI BENİM SIZIMDIR”
Sırtında paltosu olmayanın, ayağında doğru dürüst bir ayakkabısı bulunmayanın karda üşüyerek yürüyen tir tir titreyen parmağı ile kalem tutmaya çalışan her bir yavrucağın sızısının kendi sızısı olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, “Benim, sızımdır sizin de sızınızdır. Filistin'in, Mısır'ın, Suriye'nin, Irak'ın, Afganistan’ın, Somali’nin, Myanmar'ın yeryüzündeki her mazlumun her mağdurun halkın sorumluluğu bizim hepimizin tüm bu kadronun üzerindedir. Bu teşkilat en üst kademeden en alt kademeye kadar bu ülkenin, milletin ve insanlığın meselesini eşit derecede omuzlamış ve emaneti eşit derecede paylaşmıştır. Bu salonda bulunan ya da bulunmayan AK Parti teşkilatı içindeki her bir kardeşim her gece başını yastığa koyduğunda 'bugün Hak için, halk için, vatan için ne yaptım' bu soruyu sormak, kendi iç muhasebesini her an yapmak zorundadır” diye konuştu.
“AK PARTİ'DE İÇİNDE 11 YILDIR SEN-BEN KAVGASI BEKLEYENLER VAR”
Kendisi ve teşkilatıyla ilgili birilerinin yıllardır anlayamadığı önemli bir hususun bu olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu kadro fedakarlık üzerine kurulmuş bir kadrodur. Bu kadro şahsi çıkarlar çerçevesinde değil millet, ülke, insanlık çıkarları çerçevesinde teşekkül etmiş bir kadrodur. Bu kadro en önemlisi kardeşlik üzerine inşa edilmiş temeli kardeşlikle muhabbetle dayanışma ile atılmış bir kadrodur. AK Parti'de içinde 11 yıldır sen-ben kavgası bekleyenler var. Bütün siyasi istikbalini birşeyler üretmek üzerine değil AK Parti içinde temenni ettikleri nifak üzerine kurmuş bunun için pusuda dışarıda bekleyenler var. 11 yıldır işte bunların heveslerini kursaklarında bıraktık. Bundan sonra da onları hayal kırıklığına uğratmaya hep birlikte devam edeceğiz. Bizim hareket tarzımız bellidir. Bizim dava şuurumuz kadar dava ahlakımız da yüzyılların içinden şekillenip gelen bir ahlaktır. Bu parti içinde bir kardeş kavgası bekleyenler 11 yıl boşuna beklediler, bundan sonra da boşuna bekleyecekler. Tek tek şu salonda bulunan kardeşlerim hepsinin bunda sorumluluğu vardır. Hepimiz faniyiz, bugün varız yarın yokuz. Ebediyete intikal ettiğimizde arkadan gelenler acaba hemen defterleri düzmeye mi başlayacaklar. Bu hassasiyet çok önemli.”
“FETRET DÖNEMİNE, BİR FETRET İKLİMİNE ASLA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”
“Unutmayın. Bizim fetretimiz milletin fetretidir” diyen Başbakan Erdoğan, “Öyleyse biz bir fetret dönemine, bir fetret iklimine asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. İktidar olmalarının millet için yaptıklarının yanında millete verdikleri sözler olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Allah'ın izni ile hiçbir sözümüzden geri dönmeyeceğiz. Geri dönmeyecek bu sayede milletimizin gönlündeki yerimizi hiç sarsmayacağız. Bu teşkilatın birikimi ve feraseti her yeni duruma taze çözümler üretebilecek kadar engindir. Kaos belirsizlik bilinmezlik gibi kavramları hareketimiz için asla kabul etmiyoruz. AK Parti'nin rotası istikrar ve güvendir, bunun dışındaki herşey teferruattır. Bizim ayrımcılığa kapılıp hedefinden istikametinden şaşan bu şekilde millet nezdinde itibarını kaybeden siyasi hareketlerden biri olarak görenler yanılıyorlar. Biz asla onlardan biri olmayacağız” ifadelerini kullandı.
“BU GENÇLERİMİZ KOALİSYON NEDİR HİÇ TECRÜBE ETMEDİLER”
Sermaye ve medyaya yüklenen Başbakan Erdoğan, geçmişte yapılan eleştirileri hatırlattı. Geçmişte yapılan olumsuzluklara rağmen yollarına devam ettiklerini belirten Başbakan Erdoğan, “2013 bitiyor, 2012'de bu ülkedeki sermaye çevreleri, medya çevreleri, köşe yazarları şu ifadeleri kullandılar: '2013 2012'den çok daha zor olacak'. Şimdi de 2013 bitiyor. Aynı çevreler, hatta bugün de baktım ne yazıyorlar diye açıklamalara baktım: '2014 2013'ten çok daha zor olacak' Kardeşlerim, biz işimizi belli çevrelerden aldığımız talimatla veya göbek bağı ile bir yerlere bağlı olarak yürütmüyoruz. Biz kendi kararımızı kendimiz veriyoruz, adımlarımızı da kendimiz atıyoruz. Türkiye'nin demokrasi tarihinde kesintisiz 11 yıl hizmet veren yegane parti AK Parti'dir. 11 yıl kesintisiz iş başında olmak bir avantajdır. ancak burada çok önemli bir dezavantajımızı dikkatlerinize sunmak istiyorum. 11 yıl önce 3 Kasım 2001 seçimlerine girerken 10 yaşında olan siyasetle ilgilenmeyen ülke meselelerine henüz idrak edemeyen çocuklarımız bugün artık 21 yaşına ulaştılar. Belki de bu seçimlerde ilk defa oy kullanacaklar. Bu gençlerimiz Türkiye'nin yaşadığı sorunları, atlattığı badireleri yaşamadılar. Bu gençlerimiz koalisyon nedir hiç tecrübe etmediler. Ortalama 16 ayda bir hükümet değişmesini görmediler, yaşamadılar” dedi.
“BU ÜLKENİN GENÇLERİ KOT PANTOLONLARLA BAŞBAKAN KABUL EDİLDİĞİNİ BİLİYOR MU?”
1946 ile 2002 yılı arasında geçen 56 yıllık dönemde 43 hükümetin görev yaptığını anımsatan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“56 yılda 43 hükümet. Bu da demektir ki çok partili dönemde demokratik dönemde bizim hükümetlerimize kadar bir hükümetin ortalama iktidar süresi sadece 16 ay. Böyle bir ülkede istikrar olur mu, güven olur mu? Böyle bir ülkeye uluslararası sermaye küresel sermaye gelir girer mi. Menderes, Demirel, Özal dönemlerini kenara koyarsanız ortalama 16 ay bile değil, daha da aşağıya düşer. Demokrasi tarihimize de maalesef istikrar namına geriye hiçbirşey kalmayacaktı. Yüksek enflasyon ortamını, yüksek faiz dönemlerini, ekonomik krizleri, siyasi krizleri, vesayet sistemini, hatta çeteler dönemini cuntalar dönemini bu gençlerimiz sadece duydular, sadece okudurlar. Bu gençlerimiz bu ülkede sermayenin hükümet kurup hükümet indirdiğini acaba biliyor mu? Medyanın hükümet kurup hükümet indirdiğini acaba biliyor mu? Kot pantolonlarla başbakan uğurlayıp başbakan kabul ettiklerini biliyor mu? Neyse sonra kendisi dedi ki ‘pijama giymedim kot pantolon giymiştim’. Onun dediğine saygı gösterelim. 11 yıllık AK Parti döneminin Türkiye'ye neler kazandırdığını anlamak noktasında bu gençlerimiz tecrübe bilgiye sahip değiller. Esasen muhalefet partilerinin durumu bu gençlerimize az çok fikir veriyor. Gençmişsin alışkanlıklarından vazgeçmeyen statükodan beslenen tamamen statik bir yapıya sahip olan muhalefet partileri, gençlerimizin AK Parti'yi anlamalarına bir kıyas yapmalarına imkan tanıyor. Bu gençlerimize eski ve yeni Türkiye'yi çok iyi anlatmak zorundayız. Nerden dereye geldiğimizi hangi zorlukları yaşadığımızı hangi engelleri aşarak Türkiye’yi bu seviyeye taşıdığımızı gençlerimize izah etmek durumundayız.”
“BİZ DAĞLARI DELDİK”
Konuşmasında gençlere de seslenen Başbakan Erdoğan, “Asırların projesi olan Marmaray’ı açtığımızda sosyal medyada birileri çıktı ‘tabiki yapacaksınız bu sizin vazifeniz’ dedi. Eyvallah. Biz vazifemizi yerine getiriyoruz ama sevgili genç kardeşlerim bizim bugüne kadar hakkıyla yerine getirdiğimiz vazifeyi 10 yıllar boyunca hükümetler niçin yerine getirmediler. Bu milletin evlatları siz bugünün gencisiniz. Dünün gençleri olarak bizler patika yollarda araba kullanmaya mecbur muyduk. Oralarda seyahat etmeye mecbur muyduk. Rize'ye giderken dağlardan burunlu otobüslerden aşağıya bakmaya kalktığın zaman 'acaba ne zaman yuvarlanacağız' diye yolculuk yapmaya mecbur muyduk. İki araç yan yana geçemiyordu. Benim Antalya'da yaşayan kardeşlerim iyi bilir. Acaba buraları duble yollara bölünmüş yollara çeviren iktidar acaba hangi iktidar. Onların görevi değil miydi niçin bunları yapmadılar. Dağları Ferhat gibi delmek suretiyle Şirin'e kavuşturan bu iktidardan önceki iktidarlar niçin delemiyorlardı. Dünya yapıyordu bunları, ama onlar dünyadan bihaberdiler. Biz dağları deldik” şeklinde konuştu.
“EMEKLİ MAAŞLARININ KUYRUKLA ALINDIĞI GÜNLERDEN BUGÜNLERE GELDİK”
Marmaray projesinin 153 yıllık bir hayal olduğunun altını çizen Başbakan Erdoğan, bu projeyi Sultan Abdülmecid’in 153 yıl önce hayal ettiğini söyledi. Erdoğan, “Marmaray 153 yıllık bir hayaldi. Şimdi ben gençlerimize söylüyorum, Sultan Abdülmecid 153 yıl önce bunu hayal etmişti. Sultan Abdülhamit bunun mimari çizgilerini çizdirmişti. Onların hayaliydi bu. Osmanlı devletinde de Cumhuriyet tarihinde de bu hayal, bu rüya gerçeğe dönüştürülemedi. Acaba niçin? Bu soruyu bu akıllı gençlerimiz acaba niçin sormaz. Sevgili gençler. Tüp geçit dedim de aklıma tüp kuyrukları geldi. Tabi bugün birçok genç tüpün ne olduğunu, evde niçin kullanıldığını bile bilmiyor. Çünkü artık Türkiye'de birçok eve tüp girmiyor. Doğalgaz giriyor. Ama bundan 20-30 yıl önce büyükşehirlerde dahi evde tencereyi kaynatacak tüp bulunamıyor, tüpçülerin önünde uzun kuyruklar oluşuyordu. Kıymanın, şekerin kuyrukla alındığı, emekli maaşların, kitabın, defterin, kalemin sağlık hizmetlerinin kuyrukla alındığı günlerden biz bu günlere geldik sevgili gençler. Evet biz vazifemizi yapıyoruz vazifemizi de hakkıyla yapıyoruz ama bu ülkede o asli vazifeler yapılmadı. Millet kuyrukta hayati ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken milletin kaynakları yolsuzluklarla çarçur edildi. Gençler annenize babanıza dedenize sorun gerçekten böyle miydi diye. Onlar anlatacaklardır” dedi.
“CUMHURİYET, DEMOKRASİ BİZİM ORTAK GURURUMUZDUR, BİZ EMANETÇİYİZ, GÖREVİMİZİ YAPIYORUZ. BUGÜN VARIZ YARIN YOKUZ”
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Biz İstanbul’da cumhurbaşkanımızla, bakanlarımızla, konuklarımızla en önemlisi de yüz binlerce vatandaşımızla, Marmaray coşkusunu yaşarken, muhalefetin genel müdürü Ankara Tandoğan’da son derece seviyesiz, son derece edep dışı bir şekilde ülkenin başbakanına hakaret ediyor. Onlar hep birlikte 10. Marşı'nı söylerken, biz 90. yıla Marmaray’ı hediye ediyor, 100. yılın hedeflerinden bahsediyoruz. Bunlar bugüne kadar 10. Yıl Marşı'nı söylediler. Peki ne yaptınız arkadaş? Nereye kaç kilometre raylı sistem döşediniz? Sıfır” dedi.
AK Parti 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi hakkında yaptığı açıklamalara cevap veren Başbakan Erdoğan, çok sert eleştirilerde bulundu. Erdoğan, “Bırakınız 2023, 2053, 2071 vizyonunu, bu muhalefette bir Marmaray vizyonunu gören var mı? Bu muhalefette hızlı tren vizyonunu gören var mı? Bütün dünyayı kucaklayan, bütün dünyaya el uzatan bir dış politika vizyonunu gören var mı? Biz İstanbul’da cumhurbaşkanımızla, bakanlarımızla, konuklarımızla en önemlisi de yüz binlerce vatandaşımızla, Marmaray coşkusunu yaşarken, muhalefetin genel müdürü Ankara Tandoğan’da son derece seviyesiz, son derece edep dışı bir şekilde ülkenin başbakanına hakaret ediyor. Onlar hep birlikte 10. Marşı'nı söylerken, biz 90. yıla Marmaray’ı hediye ediyor, 100. yılın hedeflerinden bahsediyoruz. Bunlar bugüne kadar 10. Yıl Marşı'nı söylediler. Peki ne yaptınız arkadaş? Nereye kaç kilometre raylı sistem döşediniz? Sıfır. Bunlarınki hep tekrar. Maalesef netice yok. Biz icraat yaptık” diye konuştu.
“BUNLAR İNANIN İKİ DÖRTLÜKTEN İBARET İSTİKLAL MARŞIMIZ OLDUĞUNU SANIYORLARDIR”
Marmaray'ın dualarla açılmasını, Diyanet İşleri Başkanın dua etmesini, Japonya Başbakanı dahi ellerin semaya açılmış olmasını birilerinin pek yadırgadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu ülkenin ilk Meclis'i Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının iştirak ettiği dualarla açılmışken Marmaray'ın dualarla açılması sizi neden rahatsız ediyor. Bu ülkenin ilk Meclisi 1920’de Gazi Mustafa Kemal’in bizzat Cuma gününü seçmesi ile Cuma namazının ardından hatimlerle, mevlitlerle, dualarla açılmıştır. Gençlerimizin de belki halkımızın da büyük çoğunluğu bunu bilmiyor. Bu ülkenin bizatihi İstiklal Marşı'nda dua vardır. Nedir bu dua. 'Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli. Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.' Bu dörtlüğün İstiklal Marşı’nın içinde olduğunu biliyorlar mı? Bunlar inanın iki dörtlükten ibaret İstiklal Marşımız olduğunu sanıyorlardır. Marmaray'ın açılışında dua edilmesinden rahatsız olanlar, bu ülkeyi, toprakları tanımadığı kadar İstiklal Marşımızı da tanımıyor. Kendi tarihine bigane olacak kadar bu medeniyetin yabancısıdır bunlar.”
“TÜRKİYE’DE BİR KUTUPLAŞMA, BİR AYRIŞMA, FARKLILAŞMA KESİNLİKLE YOK”
30 Eylül’de açıkladıkları demokratikleşme paketinin ardından 29 Ekim’de ve Marmaray’ın açılışında ortaya çıkan manzara hakkında düşüncelerini açıklayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'de bir kutuplaşma, bir ayrışma, farklılaşmanın kesinlikle olmadığını dile getirdi. Erdoğan, “Bu yönde muhalefetin yoğun çabaları olmasına rağmen Türkiye yakın tarihte olmadığı kadar birbirine kenetlenmiştir, aynı istikamete yönelmiş haldedir. Belli çevreler tarafından son derece kasıtlı biçimde Türkiye gündemine taşınmak istenen kavramlar, demokratik siyaset zeminini zayıflatmayı amaçlayan kavramlardır. Nedir bunlar, ‘Diktatörlük, sivil diktatörlük, post-modern otoriterlik, Müslüman vesayeti, kutuplaşma, çoğunluğun azınlığa hükmetmesi, mahalle baskısı, çoğunluğun azınlığa hükmetmesi, yaşam tarzlarına müdahale’ gibi kavramlar. Belli zamanlarda belli program dahilinde bunlar tedavüle sokulmak isteniyor. 10 yıllardır İmtiyazları ellerinden gidenler bu imtiyazlarının kaybolmasının burukluğu içindeler. Normalleşme yolundaki her adımı bir korku senaryosuna tahvil etmeye çalışıyorlar. Karanlığı bir yaşam tarzı haline getirmiş olanlar. Kaosu, puslu, sisli havayı içselleştirmiş olanlar kaos, toz ve sis dağıldıkça kendilerine has o eski güzel günlerini özlüyor, o günlere dönmenin mücadelesini veriyorlar. Demokratik sistemler farklı fikirlerin, taleplerin özgürce dile getirilebildiği sistemlerdir. Başkasının yaşam tarzına müdahale etmediği başkasının değerlerine hakaret etmediği sürece herkesin görüşlerini iade edebilme, taleplerini dile getirebilme hakkı vardır. Uzlaşma 76 milyonun aynı şeyi düşünmesi, aynı şeyi istemesi asla değildir” diye konuştu.
“YENİ TÜRKİYE'DE İMTİYAZLARA YER YOKTUR, OLAMAZ”
Üzerinde uzlaşılması gereken şeyin meşru siyaset zeminin korunması, bu zeminin şiddet içermeyen her fikre, talebe açık olması gerektiğine vurgu yapan Başbakan Erdoğan, “Başkasının özgürlük alanını daraltarak uzlaşma olmaz. Görüşlerini, fikirlerini, yaşam tarzlarını kısıtlayarak uzlaşma olmaz. Milletin fertleri arasında ayrışmaya, eşitsizliğe, horlamaya sebep olacak imtiyazları savunarak, baskıları, dayatmayı muhafaza ederek uzlaşma olmaz. Toplumun farklı düşünmesi, yada farklı talepleri dile getirmesi bir kutuplaşma değildir. Ancak imtiyaz elde etmek, yada elindeki imtiyazları muhafaza etmek adına, teröre, sokak eylemlerine, şiddete, illegal yöntemlere başvurmak bir kutuplaşmadır ve biz böyle bir kutuplaşmanın önünde var gücümüzle dururuz. imtiyaz elde etmek, yada elindeki imtiyazları muhafaza etmek isteyenlerle herhangi bir uzlaşmayı demokrasiye, insani değerlere, her şeyden önce millete bir ihanet olarak görürüz. Çoğunluk azınlığa baskı uygulamayacak, tahakküm etmeyecek ancak on yıllardır yapıldığı gibi azınlığın çoğunluğa baskı uygulaması dayatmalarda bulunması, tahakküm etmesi de yeni Türkiye’de asla kendine yer bulamayacak. Yeni Türkiye'de imtiyazlara yer yoktur, olamaz. Siyasette, hukukta, sosyal hayatta imtiyazlara yer yoktur. Altını kalın çizgilerle çizerek söylüyorum; Türkiye'nin sahibi 76 milyonun tamamıdır. Bayrağın, vatanın, ortak değerlerimizin sahibi 76 milyonun tamamıdır. Büyük bir kibirler, ceberut bir tavırla, parmağını sallayarak, kendisi dışındakileri aşağılama dönemi geri gelmemek üzere kapanmıştır. Kendisini ülkenin yegane sahibi görüp diğerlerine mürebbiye tavrı ile muamele eden herkesin, eski Türkiye’nin kötü alışkanlığından vazgeçmesini rica ediyorum” şeklinde konuştu.
“BAŞÖRTÜLÜ BAYANLARIN TBMM'YE GİRMESİ DEĞİL, BUGÜNE KADAR GİREMEMİŞ OLMASI GARABETTİR”
Bugüne kadar horlanmış, aşağılanmış, kendisini ikinci sınıf vatandaş gibi hissetmiş her bir kardeşimin, vatandaşımın artık özgüven içinde göğsünü gere gere “Ben de bu ülkenin sahibiyim” demesini, bunu da sonuna kadar savunmasını rica ettiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, Türkiye’de 11 yılda atılan adımların Türkiye’yi normalleştirme adımları olduğunu vurguladı.
Erdoğan, “Biz bir yandan imtiyazları ortadan kaldırırken, bir yandan on yıllardır horlamış, ötekileştirilmiş kesimleri bu ülkenin eşit vatandaşları haline getirmenin mücadelesini veriyoruz. Bundan hiç kimse rahatsız olmasın, üzülmesin, hüzünlenmesin. Hiç kimse kendisini dışlanmış hissetmesin. 10 yıllar boyunca belli kesimlere, inanç gruplarına, etnik köken gruplarına uygulanan ret inkar ve asimilasyon politikalarını kaldırırken hiç kimsenin haklarını sınırlandırmıyor, tam tersine gecikmiş hakları teslim ediyoruz. Bu ülkede milli, manevi değerlerimize yapılan baskıları kaldırırken, hiç kimsenin hayat tarzına kast etmiyor, hayat tarzı kısıtlanmış vatandaşlarımızı rahatlatıyoruz. Türkiye’de yaşanan tam anlamıyla bir normalleşmedir. Normal olan dillerin yasaklanması değil, yaşayan her dilin özgürce konuşulmasıdır. Normal olan inançların gizlenmesi değil özgürce yaşanmasıdır. Başı örtülü kızların üniversiteye girebilmesi değil üniversite kapısından çevrilmesi anormaldir. Başörtülü bayanların TBMM'ye girmesi değil, bugüne kadar girememiş olması garabettir” dedi.
“CUMHURİYETİ CHP DEĞİL MİLLET KURMUŞTUR”
Hükümetleri döneminde yaptıkları icraatları tek tek sıralayan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:“Ne oldu. Bir şey oldu mu? Bakın normalleşti. Şimdi sevgi taçlandı, dayanışma taçlandı. Farklı zemine oturdu. Benim bu ülkede başı açık ve kapalı kardeşlerimin arasında sıkıntı yok ki. Sıkıntı karar vericilerin. Zaman oldu yasamada, yürütmede, yargıda, sıkıntı buralarda yaşandı. Yoksa halkın böyle bir sıkıntısı yok. Halk da rahatladı. Kamuoyu araştırmalarına bakıyorsunuz yüzde 72, 73, 74 buralardan netice geliyor. Normalleşme. Üniversitelerde, ortaokul ve liselerde farklı dil ve lehçelerin okutulması, Peygamber efendimizin hayatının, Kuran’ı Kerim’in seçmeli ders olarak okutulması, üniversitelerde farklı dil ve lehçelerde kürsülerin oluşturulmasının, böyle özel okulların kurulacak olması garabet değil, bunların bugüne kadar yapılmaması eksikliktir. Bugüne kadar yaptığımız hiçbir reform birilerine imtiyaz için yapılmamış, tam tersine eşitliği normalliği tesis etmek adına yapılmıştır. Başı örtülü kadınlarımız gibi başı açık kardeşlerimizin bu tercihleri bizim teminatımız altındadır. Bugün de ne yapıyorsak, adalet için, Türkiye’de normalleşmeyi sağlamak için yapıyoruz. Şunu herkes bilsin, bu ülkeyi, bu Cumhuriyeti CHP değil millet kurmuştur. Bu ülkeye demokrasiyi CHP getirmemiş, CHP'nin direnişine rağmen millet demokrasiyi getirmiştir. Demokrasilerde bir siyasi partinin il başkanı o ilin valisi olur mu? Ama biz Türkiye’de gördük. Bunlar çıkıp, 'Biz demokratız, demokrasinin en sadık bekçisi biziz' diyorlar. Neyin normal neyin anormal olduğuna karar verecek olan CHP değil milletin tamamıdır. Tek parti dönemi de, tek parti zihniyeti de, kendisini Cumhuriyet’in yegane sahibi görme hastalığı da geçmişte kalmıştır. Artık Cumhuriyet üzerinden, bayrak üzerinden kutuplaşmaya gidilmesine bizim gönlümüz razı olmaz. İzmir’deki Cumhuriyet coşkusu da bizim coşkumuzdur, İstanbul’daki Marmaray coşkusu da bizim coşkumuzdur. Ne Cumhuriyet ne Marmaray birilerinin tapulu malıdır. Cumhuriyet, demokrasi bizim ortak gururumuzdur. Biz emanetçiyiz, görevimizi yapıyoruz. Bugün varız yarın yokuz.”