AVRUPA’NIN EN NAZENİN MÜHRÜ….
Acısı ve yarası yüreğimde tazeliğini koruyan ve ecdadımızın Avrupa’daki en nazenin mührü olan diyara…
Ecdad hatırasına kan güllerinin işlendiği gözü yaşlı, gönlü yaslı; başı dik coğrafyaya…
Ruhumda hep taze sancılarıyla depreşip duran topraklara…
Suların hiç durulmadığı, farklı kültür ve inançların çatıştırıldığı cennet mekân Bosna-Hersek’teydik bir grup dostla beraber, geçen hafta.
BİR HASRET ÇEKER BİZİ ORAYA..BİR HASRET..
Türk-İslam tarihinin, Osmanlı kültür ve medeniyetinin kitap sayfalarındaki ihtişamının ve zafer şarkılarının engin terennümleriyle çocukluk çağını geçirmiş biri olarak, Bosna veya Balkanları kitaplar dışında ne zaman televizyonda görsem, beni bir heyecan sarardı, hasret giderirdim. Sarayova sözcüğü nedense beni kendine çekerdi.
SOYKIRIM VE İNSANLIK TRAGEDYASI
1990’da Bosna, bağımsızlığını kazandı. Kıpır kıpırdı yüreğim, ta ki Bosna’da Avrupa tarihinin II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük katliam ve soykırımı başlayana dek. Evet, dünya medenileşiyordu ve medenileşmekle beraber daha canavarlaşıyordu.
Bosna ile ikinci tanışıklığım maalesef bu soykırımla oldu. Çocuk ruhumda özenle sakladığım sevgili, kan revan içindeydi. Bu bir imtihandı belli. En büyük aşkın sınandığı bir imtihan.
RUHUMDAN DÖKÜLEN MISRALAR..
O yıllarda(1994) şiir okyanusunun kıyısında küçük kayığında yeni yeni kürek çekmeye başlayan yüreğimde Bosna bir şiir olmuştu. Osmanlı ruhunu cumhuriyet nesline muazzam mısralarla taşıyan büyük şair Yahya Kemal Bayatlı’nın “Bursa’da Zaman” şiirinden esinlenerek “Bosna’da Zaman” şiirini kaleme almıştım. Toprağı gibi kanının da çok kıymetli olduğunu adından da anladığımız BAL-KAN’lardaki mazlumlara ve Müslümanlara tek yapabildiğim dua etmekti. En sevgilinin kapısında kana bulanmış sevdama dua etmek…
“BOSNA’DA ZAMAN
Fidanlar kurumasın diye
Meyvasız kalmasın diye ağaçlar
Kemiklerime kazıdım ızdırabı
Her şehadet sonrasında
Coşan, çağlayan, çağlara sığmayan aşkımı
Bin dört yüz senedir böyle anıldı sevdalar…
Ah sevdalar…
Tahtından alır aklımı,
Sultanlar sultanı’na köle kılar.
Kandan zincirler takarım ayaklarıma, kollarıma
Kırılma mevsiminde Sırpların
Toprağında bir sancı görüyorum insanlığın
Bir muştu seziyorum anaların gözyaşlarında
Bir kutlu doğum vardır elbet, bekliyorum
Her bitişin ardında…
Yanarım evhamına Müslümanların
Siyahlar takan kim ebemkuşağına
Bir çivi daha çaktım çarmıhına bu çarkın
Muhtacım diye göklerin alkışına
Tohum saçtım kefensizliğimden sabrıma…
Mabetlerin matemi yüreğimi yırtarken
Sitemkâr bir ses gelir taa doruklardan
Bilâlî bir soluktan…
Bir bayram alayı geçer zafer edasıyla
Akıncı marşını söyler tabiat!
Tekbir heyecanı ile silkinir ova
Yankılanır sırpsındığı, Varna, Mohaç, Kosova
Bülbüllerde bir susamışlık bir büyük sevinç
En önde bir âli kumandan: İzzetbegoviç
Kırmızı güllerden taçlanır gönüllerin köprüsü
Yeniden şahlanır yeşil Tuna’m
Dillere düşer Mostar’ın türküsü…
Kalbimde acısını hissettiğim bir yer var!
Mermi kovanlarında bal yapan çocuklar
Madrabazlarda aldatılan çocuklar
Kimin iştahını kabarttı rüyanız
Ve kimin keyfini kaçırdı şarkınız
Ağlama alev yanaklım, ağarmakta tepeler
Yeşiller karardı, burası Balkanlar
Bak! Deniz ülkesine göç kaldırdı turnalar…
Ey alınlarında güvercin çığlığı gizleyenler
Mazlumun kuyusunu hep eşmiş milletler
Asırlardan beri “bir leşmiş milletler…”
Ve siz Asyalım, Afrikalım, cennet mekân dostlarım!
Vurgusunu kaybedermiş uzun sözler…
Kalbimde süveyda sessizliğine bürünen Bosna!
Ne gece karanlığını koruyabilmiş
Ne, gündüz aydınlığını
Zulüm hiç kaybetmediği kızıllığını…
Ne mâidir Bosna’da zaman
Ne de mekân bâki,
Bu cihad nafakamdır, uygarlık hafakanım!
Nûr’um tamamlanana kadar taa ki…”
VE 8 TEMMUZ 2009
Yürek heybemde şiirim ve tarifi zor duygularım Bursa’dan geçtiğim İstanbul Atatürk Havalimanı’nda Erzurum’dan gelecek yol arkadaşlarımı bekliyorum. Az sonra önde Erdal Güzel olmak üzere her biri ellerinde kırmızı karanfillerle Erzurum-Bosna köprüsünün gönüllüleri gözüküyor. Karanfilleri, Erzurum Havalimanı’ndan ekibi uğurlayan has dadaş Zinnur Tiryaki’nin Bosna’ya selam olarak gönderdiğini öğreniyorum.
Benim elim boş… Sadece Bosna’nın kendisine en çok benzediği Bursa’nın kumaşlarına sardığım yüreğim…
17.50’de havalanan uçağımız Bosna-Hersek’in başkenti Sarayova’ya 19.40’da iniyor. Havalimanına iner inmez Bosna’daki zamanı yakalamak için saatlerimizi bir saat geri alıyoruz. Sarayova’dayız artık. Saat 18.40
Havalimanında bizi genç ve yakışıklı rehberimiz Necat Ahmedoviç ile tur otobüsümüzün şoförü Muhammet karşılıyor. Her ikisinin yüzü de pırıl pırıl... Her ikisi de Boşnak… Ahmet Türkçeyi çok iyi konuşurken Muhammet hiç bilmiyor.
SARAYOVA YOLUNDA…
Muhammet bagajlarımızın yerleştirilmesine yardım ettikten sonra sarı renkli tur otobüsümüzle Sarayova caddelerine doğru yol alıyoruz. Rehberimiz Nejat Ahmedoviç, kendisini kısaca tanıttıktan sonra, kendisine “Ahmedi Necat” da diyebileceğimizi söylüyor, İran devlet başkanına gönderme yaparak. Boşnakların, Türkiye kadar olmasa da İran’ı çok sevdiklerini söylüyor. İran hem savaş zamanında hem de savaş sonrası Bosna’nın tekrar yapılanmasında ciddi yardımlarda bulunmuş. Rehberimiz savaşta Bosna’ya en çok yardım eden ülkenin tartışmasız Türkiye olduğunu söylüyor. Boşnakların en çok sevdiği ülke tabii ki Türkiye.
REHBERİMİZ AHMET BEY’İN ÜLKENİN TEK LİSANSLI REHBERİ
Rehberimiz bilhassa, ABD’den veya Avrupa’nın başka yerinden gelen turistlere kendisini tanıtırken “Ahmedi Necat” ismini kullandığını söylüyor, büyük bir keyifle. Biz Necat Ahmedoviç(Ahmetoğlu)’e Ahmet demeyi yeğliyoruz ve Türkiye’ye dönene kadar rehberimizin ismi Ahmet olarak kaldı. Ahmet, Türkçe, İngilizce, Almanca, Rusça olmak üzere 4 yabancı dil biliyor. Ülkenin lisanslı tek rehberi Ahmet… Bunu öğrenince daha mutlu oluyoruz.
AHMET’İN GÖZLERİ HALA NEMLİ
Ahmet üniversitenin “coğrafya” bölümünden mezun. Tarih bilgisi de çok ileri. 1982 doğumlu. Savaşı bizzat yaşamış. Ekim 1992’de, Ahmet 10 yaşındayken, kız kardeşiyle evlerinin bahçesinde oynarken atılan bir bomba sonucu oracıkta, gözlerinin önünde 5 yaşındaki kız kardeşi şehit olmuş. Ahmet’in gözleri hâlâ nemli… Savaşta çektikleri sıkıntı anlatılacak gibi değil elbet! Aç susuz kalmışlar. Beş kişilik bir ailenin haftalık yiyeceği bir ekmek, biraz yağ ve biraz tuz… Bu aylarca böyle devam etmiş.
11 BOŞNAK SOYKIRIM KURBANI
1992-1995 arası yapılan soykırımda sadece Saraybosna kentinde bin 604’ü çocuk, toplam silahsız 11 bin Boşnak şehit edilmiş. Avrupa’Nın dördüncü büyük askeri gücü Yugoslavya ordusunun başında her zaman Sırplar olmuş. Yugoslavya parçalanınca Boşnaklar hem silahsız halk olarak savunmasız kalırken Yugoslavya ordusunun en ağır silahları dâhil tüm silah ve mühimmatları Sırpların eline geçmiş. Sırplar ve Hırvatlar 1995’te savaşın bitmesinden sonra katliam yaptıkları köyleri, şehirleri terk etmemişler. Şehit edilen Boşnakların evlerinde ve arazilerinde, şimdi Sırplar ve Hırvatlar yaşıyor.
Ahmet anlatırken yüreğinde sakladığı acılar depreşiyor. Bunu titreyen gözlerinden ve dudaklarından anlamak hiç de zor değil.
MURAT İSMİ VE BALKANLARDAKİ ETKİSİ
Ahmet ailesinden bahsediyor. Komünist Yugoslavya’da din adına hiçbir şeyin olmadığını, hatta dedesinin Ahmet’in babasını sünnet ettirdiği için 6 ay hapis yattığını söylerken, grubumuz hayretler içinde kalıyor. Ahmet’in rahmetli dedesiyle adaş olduğumu öğreniyorum. Murat isminin Bosna’da ayrı bir anlamı var. Sırpların kırıldığı Kosova savaşlarını Osmanlı padişahlarından I. ve II. Murat Han’lar kazanmışlar. Acaba diyorum, Bosna havalimanında asık yüzüyle beni karşılayan polis, pasaportumdaki ay yıldızdan ve özellikle isim hanesindeki Murat’tan mı gerildi! Arkadaşlara bunu anlatınca herkesin yüzüne bir tebessüm konuyor.
Bosna- Hersek isminde “Bosna” Boşnakları, “Hersek” de Hırvatları ifade ediyor.
Bosna-Hersek Türk halkının sandığı gibi Boşnakların ülkesi değil. Hırvatistan’da sadece Hırvatlar, Sırbistan’da sadece Sırplar yaşarken Bosna-Hersek’te Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar ve çok az da olsa Çıgan dedikleri Çingeneler bir arada yaşıyor. Ahmet’in ifadesiyle Bosna’da durum karışık değil, durum çok çok karışık! Yönetim dönüşümlü üçlü başkanlık sistemi. Ülkenin başkanı 8 ayda bir Boşnak, Sırp ve Hırvatlar arasında değişiyor.
Bosna-Hersek Cumhuriyeti iki devletten oluşmaktadır: Toprakların % 51'ine sahip Hırvat ve Boşnaklardan oluşan Bosna-Hersek Federasyonu, Toprakların % 49'una sahip Sırplardan oluşan Sırp Cumhuriyeti.
BOSNA-HERSEK COĞRAFYASI
Ülkeyi, kuzey, batı ve güneyden Hırvatistan, doğudan Sırbistan, yine güneyden Karadağ çevirmekte, Adriyatik Denizi ’ne ise Neum şehrinin bulunduğu yerde yalnızca 20 km'lik (limanı olmayan) bir kıyısı bulunmaktadır. Boşnakların kontrolünde olan kantonların(bölgelerin) etrafı Hırvat ve Sırp kontrolünde olan şehirlerle çevrilmiş, Boşnaklar adeta bu iki millet tarafından kuşatılmış durumda. Ülkenin coğrafyası merkez ve güneyde dağlık, kuzeybatıda tepelik, kuzeydoğuda düzlük bir karakter sergiler. Devletin başkenti ve en büyük şehri Saraybosna, birçok yüksek dağla çevrelenmiştir. Bu coğrafî özelliğinden dolayı şehir kış turizmine elverişlidir ve 1984 Kış Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmıştır.
Bosna-Hersek Devletinin yapısı 6 Nisan 1992’de başlayıp 21 Kasım 1995’te sona eren, yani 1425 gün süren soykırımın ardından Dayton Barış Antlaşmasıyla belirlenmiş olup ülke Bosna-Hersek Federasyonu (Federasyon da kendi içinde 10 Kantona ayrılmıştır) ve Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska-RS) olarak iki birime (devletçiğe) ve bir küçük özerk bölgeye (Brcko) bölünmüştür.
KATİLİNİZLE YAN YANA YAŞAMAK…
Boşnaklar savaşın başladığı ilk yıllarda silahsız bir halk olmalarının bedelini çok ağır ödemişler. Zamanla Bosna’ya başta Türkiye olmak üzere diğer İslam ülkelerinden hem Boşnakların “mücahid” dedikleri gönüllü asker hem de çok sayıda silah ve değişik mühimmat yardımı yapılınca Boşnaklar bölgede güçlenmeye ve Sırplara karşı üstünlük kurmaya başlamışlar. Boşnakların güçlendiğini gören ABD, Boşnaklardan savaşın bitirilmesini istemiş. Boşnaklar kabul etmemiş. Bunun üzerine BM güvenlik bölgesinde bulunan Srebrenica’daki yaklaşık 11 bin Boşnak şehit edilmiş ve zor durumda kalan “bilge kral” Aliya İzzetbegoviç çaresiz, barış masasına oturmayı kabul etmiş.
Yani, durum Ahmet’in söylediği gibi çok çok karışık! Size her türlü zulmü, katliamı, insanlık dışı uygulamaları yapan insanlarla aynı sokakları paylaşıyorsunuz. Çok zor iş! Katilinizle, cellâdınızla iç içe… Hiçbir şey olmamış gibi…
TEK FARK İNANÇTA..
Bosna’da yaşayan bu üç millet aynı ırkın mensupları, Slav ırkının. Dolayısıyla sokaktaki insanlardan hangisinin Sırp, hangisinin Hırvat veya Boşnak olduğunu anlamanız mümkün değil. Irk aynı, dil aynı… Tek fark inançta… Slav ırkının Müslüman olanlarına Boşnak deniyor. Boşnaklar 1463 yılında Osmanlı idaresine girmişler ve o tarihten itibaren İslamiyet’i seçmişler. Hırvatlar Ortodoks, Sırplar da Katolik! Saraybosna’ya “Avrupa’nın Kudüsü” de deniyor. Farklı inançların bir arada bulunduğu bir şehir. Cami ve kiliselerle birlikte birisi faal olan iki sinagog da var Saraybosna’da. Bosna-Hersek’te Musevi yok denecek kadar az.
Sırplar ve Hırvatlar da birbirini sevmiyor. Savaşta birbirlerinin kiliselerini yakmışlar. Gezimizde örneklerine rastladık. Ancak her ikisi de, bütün Avrupa ve ABD de Müslümanlar karşısında birlik olabiliyorlar. Bu duruma savaşta çok şahit olmuş Ahmet.
Hatırlarsanız II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük soykırımı, katliamı, BM’nin belirlediği güvenli bölgede Boşnakları korumakla yükümlü barış gücündeki Hollandalı askerlerin yardımıyla 1995’te Srebrenica’da Sırplar yapmışlardır.