Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Suphi Orhan, dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz karşısında yönetimlerin zor bir süreç yaşadığını söyledi.
Küresel kriz ve etkileri konusunda açıklamalarda bulunan Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Suphi Orhan, krize karşı özellikle istihdam ve üretim noktasında tedbirler alındığını belirterek, "Mali idarenin işi zor. Bugün oyunun kuralları önceki yıllara göre değişti. Bir taraftan mali disipline dikkat edilecek, diğer yandan ortadaki bir yangın için bir şeyler yapacak. O yangının söndürülebilmesi için olabilecek tedbirleri alacak. Tek haneli enflasyon Türkiye için son derece önemli ama bugünkü ortamda bizim tüketimimizi, üretimimizi, yatırımımızı ve istihdamımızı koruyor ve devam ediyor olmamız çok daha önemlidir" dedi.
TALEP VE PAZAR SORUNU
Prof. Dr. Suphi Orhan, talep ve pazar sorunu yaşayan imalatçı, ihracatçı KOBİ'leri ihracata yönlendirmek ve yeni pazarlara açılımlarını sağlamak amacıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca ve KOSGEB aracılığıyla yeni bir destek programı başlatıldığını ifade etti. Orhan::"1 milyar dolarlık yeni ihracat kredisi destek programı çerçevesinde başvuran ve şartlara uyan her KOBİ'ye 6 ay vadeli vade sonunda defaten kredinin faiz oranı çok düşük tutulacaktır. KOBİ'lere çok yararlı olacağını düşündüğümüz belki birçok KOBİ için can suyu olacağı kanaatini taşıdığımız bu kredi destek programına başvurular 2 Mart'ta başlayacak. Kredi ile ilgili önemli noktalardan birisi sadece geçmiş yıllarda ihracat yapmış bulunan, yani daha önceden performansı olan şirketlere değil, geçmişte hiçbir ihracat gerçekleştirmemiş firmalara da teşmil edilmesidir. Can suyu uygulamasında bu tür ihracat yapacak KOBİ'ler aldıkları kredinin döviz tutarı kadar ihracat gerçekleştireceklerine dair kreditör bankaya hitaben verecekleri yazılı bir taahhütname karşılığında krediye hak kazanacaklar. “dedi.
İMALAT SANAYİ ÖN ŞARTI
Krediden yararlanmak isteyen KOBİ'lerin imalat sanayiinde faaliyet göstermesi şartının son derece yerinde olduğunu vurgulayan Orhan, “Ancak 250'den az çalışanı olması yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosunun 25 milyon TL'yi aşmaması yönündeki sınırlama tartışmaya değer. Burada daha küçük boyuttaki KOBİ'leri de dikkate almak gerekirdi diye düşünüyorum. Zira dış ticarette orta ve büyük ölçekteki firmaların önem ve etkinliği tartışılmaz. Uluslararası pazarlamada fuarlara iştirak etmek mutlaka gereklidir. Dünyanın önemli fuarlarında boy göstermek stant kirası ödemek, 4-5 pahalı kaliteli elemanın bir hafta iyi otellerde konaklaması yemesi içmesi ve broşür el ilanı gibi tanıtım araçlarının bastırılıp tanıtılması bazen bedava
numuneler verilmesi demektir. Bütün bunlar küçük firmaların kaldıramayacağı yüklerdir. Geciktirilen her çözüm daha büyük maliyet gerektirir." Diye konuştu.
KRİZ TÜRKİYE'Yİ DÖRT KANALDAN ETKİLİYOR
Orhan, 2007 yılının ortasında gelişmiş ülkelerin finans piyasalarında likidite sıkışıklığı olarak ortaya çıkan krizin, 2008 yılında gelişmekte olan ülkelerde de kendini belirgin olarak hissettirmeye başladığını ifade ederek, şunları kaydetti: "Gelişmekte olan ülkelerden hızlı bir sermaye çıkışı yaşanması birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yerel para biriminin önemli ölçüde değer kaybetmesine neden oldu. Kriz Türkiye'yi dört kanaldan etkilemektedir. Bunlardan ilki ve en önemlisi kredi kanalıdır. Mevcut durumda Türkiye bankalarında herhangi bir yapısal bozukluk gözlenmiyor olması yaşadığımız krizi 2001 krizinden ayıran önemli bir unsurdur. Ancak bu durum bankaların dışarıdan temin edeceği fonlardaki azalmanın önüne geçemeyeceği için sendikasyon kredilerinde ve döviz cinsinden borçlanmada zorluklar yaşanmaktadır.”
DÖVİZ ARZI AZALACAK
İkinci kanalın portföy yatırımı kanalı olduğunu söyleyen Orhan, “ HEDGE fonları ve özel yatırım fonları Türkiye'ye finansman akımında önem taşımaktadır. Küresel likiditenin genişlediği dönemde her iki kanalın da yüksek kredi miktarlarından sağlanan kaldıracak etkisiyle işlediklerine dikkat edilmelidir. Önümüzdeki dönemde buradan aktarılacak fonların azalacak olması Türkiye'ye döviz arzını önemli ölçüde azaltacak, döviz likiditesi açısından sorunlara yol açacak ve Türk Lirası'nın değer kaybı sürecini hızlandırabilecektir. Üçüncü kanal dış ticaret kanalıdır. Mali piyasalardaki krizin reel sektöre de yansıması sonucu tüm dünyada büyüme hızı öngörüleri aşağı doğru güncellenmiştir. Özellikle gelişmiş ekonomilerin önemli bir kısmının resesyona gireceği neredeyse kesinleşmiştir. Öngörülerin de ötesinde ticaret hacminin hızla daralmakta olduğuna dair göstergeler mevcuttur.” dedi.
RİSK ALGILAMA
Türkiye'nin ihracat hacminin küresel ticaret hacmindeki bu daralmadan kaçınılmaz olarak etkilenmekte olduğunu kaydeden Orhan açıklamasını şöyle sürdürdü: “ Dördüncü ve son kanal ise artan risk algılamasının ve azalan güvenin tüketici ve yatırımcı davranışlarını olumsuz etkilemesidir. Bu belirsizlik ortamında en hızlı olumsuz etkilenecek kalem özel yatırım harcamalarıdır. Aynı ortamın hane halkı psikolojisinde ve dolayısıyla bekleyişlerinde neden olacağı bozulma ile özellikle dayanıklı tüketimin hızla daralması kaçınılmaz olacaktır. Bahsedilen bu kanallar yoluyla Türkiye ekonomisinin son derece olumsuz etkileneceği açıktır. Bu durumda hasarı en aza indirmek için ne yapılabilir sorusunun cevabı hayati önem arz etmektedir."
ÖZEL YATIRIM SEYRİ
2009 yılında ne özel tüketim ne de özel yatırımlarda bir değişiklik beklenmemesi gerektiğini anlatan Prof. Dr. Suphi Orhan, "Özellikle dayanıklı tüketim malları yılın ilk yarısında bu düzeydeki durgunluğunu sürdürecek görünüyor. Para politikasında sağlanan gevşeme yahut maliye disiplininde verilen ödünler de, doğrudan etkileri dışında büyümeyi olumlu etkileyecek güçte olabilir. Kısa vadede de, orta vadede de iç talep yoluyla büyüme elde edilebilir" ifadelerini kullandı.