Hükümet Konağı önünde toplanan Kamu-Sen ve Büro Sen üyeleri, ellerinde ''Huzur istiyoruz'', ''Aile bütünlüğü korunmalı'', ''Sözleşmeli köleliği hayır'' yazılı pankartlarla protesto eylemi yaptılar.
Burada basın açıklaması yapan Kamu-Sen Erzurum İl Temsilcisi Bayraktar, özellikle son altı yıldır yaşananlardan, Milli Eğitim Bakanı'nın eğitim çalışanına karşı olumuz bakışından rahatsız olduklarını belirtti.
DEĞİŞEN BİRŞEY YOK
Bayraktar, şunları söyledi: ''Eğitim çalışanlarının bu rahatsızlıklarını defalarca dile getirdik. Basın açıklamaları yaptık, dilekçe kampanyaları düzenledik, afiş ve bildiriler hazırlayıp dağıttık. Fakat bir şey değişmedi. Eğitim çalışanlarının maruz kaldığı olumsuzlukları ve Milli Eğitim Bakanı'nın yanlış uygulamalarını tekrar ifşa ediyoruz. Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlık okul ve kurumların idaresi açısından bir vekalet cehennemine dönmüştür.''
Türk Büro Sen Şube Başkanı Gani Harmandar da, önceleri herkes tarafından gıpta ile bakılan, örnek alınan Bakanlığın 2005 yılında Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı olarak yapılandırıldığını ve bu yapılandırmanın gün geçtikçe sorun yumağı haline geldiğini ileri sürdü.
BASIN BİLDİRİSİ
Türk Eğitimsen Erzurum Şubesi tarafından valilik binası önünde basın bildirisi okundu. Eğitimcilerin sorunlarının gündeme geldiği basın toplantısında, Türk Eğitimsen Erzurum Şube Başkanı Müfit Bayraktar, “ Türk Eğitim-Sen olarak, eğitim çalışanlarının bu rahatsızlıklarını defalarca dile getirdik. Basın açıklamaları yaptık, dilekçe kampanyaları düzenledik, afiş ve bildiriler hazırlayıp dağıttık, gazetelere ilanlar vererek uyarılarda bulunduk. Fakat bir şey değişmedi. Sayın Bakan her zamanki gibi yine duymamazlıktan ve görmemezlikten geldi” dedi.
EĞİTİM ÇALIŞANLARI KAYGILI
Eğitim çalışanlarının kaygılı olduğunu belirten Bayraktar, “Güzel ülkemizin kalkınması için gece gündüz gayret gösteren eğitim çalışanları olarak çok şey istemiyoruz; sadece biraz huzur istiyoruz. Özellikle son altı yıldır yaşadıklarımızdan, Milli Eğitim Bakanı’nın eğitim çalışanlarına karşı olumsuz bakışından rahatsızız.Haksız, hukuksuz ve usulsüz uygulamalardan rahatsızız. Atama ve görevlendirmelerde yerleşen “Benim adamım” anlayışından rahatsızız.Sendikalara ve dolayısıyla eğitim çalışanlarına kulaklarını tıkayarak “Ben bilirim ben yaparım, siz uyarsınız” şeklindeki çağ dışı yönetim anlayışından rahatsızız.
Çağ atladığı ifade edilen eğitimimizde, eğitim çalışanlarının mutsuz ve huzursuz edilmesinden rahatsızız.Türk Eğitim-Sen olarak, eğitim çalışanlarının bu rahatsızlıklarını defalarca dile getirdik. Basın açıklamaları yaptık, dilekçe kampanyaları düzenledik, afiş ve bildiriler hazırlayıp dağıttık, gazetelere ilanlar vererek uyarılarda bulunduk. Fakat bir şey değişmedi. Sayın Bakan her zamanki gibi yine duymamazlıktan ve görmemezlikten geldi.
İşte bir kez daha kamuoyu önüne çıkıyor; eğitim çalışanlarının maruz kaldığı olumsuzlukları ve Milli Eğitim Bakanının’ın yanlış uygulamalarını tekrar ifşa ediyoruz. Türkiye Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumların idaresi açısından bir vekâlet cennetine dönüşmüştür.
Bakanlığın çıkardığı yönetmelik ve yayınladığı genelgeye rağmen, her il valiliği yönetici atamalarında keyfine göre davranmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu keyfiliğe ses çıkarmamaktadır. Yapılan keyfiliklerin neticesindeyse eğitim çalışanlarının Milli Eğitim Bakanı’na ve politize olmuş birçok il valisi ve milli eğitim müdürüne güveni kalmamıştır. Bu sorumsuz uygulamaların sonucunda, hukuk devleti ilkesi, bizzat bu kuralı hayata geçirmesi gerekenlerce ayaklar altına alınmıştır” dedi.
EK DERS ÜCRETİ YETERSİZ
Ek ders ücretini eleştiren Bayraktar, “Öğretmenlerin ek derslerinin hesaplanma yöntemi, Maliye Bakanlığı tarafından değiştirilerek; öğretmenin, neredeyse ek ders almaması esası getirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuda kendi personelinin kazanılmış haklarını koruyamadığı gibi, yapılan bu uygulama bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından savunulmuş ve hatta öğretmenin verilen hakları istismar ettiği suçlamaları bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından yapılmıştır.Büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalan eğitim çalışanlarının 2008 yılı tedavi yollukları hala ödenmemiştir. Bu durum, sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, çalışanlarının tedavi ihtiyacını karşılayamayan zavallı bir bakanlık durumuna düşürülmüştür.Bu dönemde çıkarılan yönetmeliklerle, eğitim çalışanlarının aile bütünlüğü bozulmuş, öğretmen eşler ayrı ayrı illerde görev yapmak zorunda bırakılmıştır. Ve hatta il içerisinde kilometrelerce milli eğitim bakanlığı genelgesi bahane edilerek valilik tarafından eş durumu atamaları halen yapılmamıştır. Buradan sayın valimize ve vali yardımcılarına sesleniyorum sizler eşlerinizden kilometrelerce uzakta ayrı ayrı yerlerde görev yapsanız ne hissedersiniz. Master ve doktora yapan öğretmenlerin kazanılmış hakları ellerinden alınmış, kendini geliştirmek isteyen öğretmenler teşvik edilmeleri gerekirken tam aksine adeta cezalandırılmıştır.Öğretmen istihdamı bu dönemde iki başlı hale getirilmiş, diğer iktidarların yıllar boyu aklına gelmeyen, sözleşmeli kölelik uygulaması AKP iktidarı döneminde icat edilmiştir. Türk Eğitim Sen’in gayretleriyle bir takım haklar elde edilse de, sözleşmeli öğretmenlik zulmü inatla devam ettirilmektedir. Atama bekleyen 200 bin öğretmen adayının, artık atanabilmek için umutları kalmamış gibidir. Bu ülkeyi yönetenlerce, aylık 300–500 TL verilerek ücretli öğretmen olarak sömürülen bu öğretmen adaylarının, bizim evlatlarımız olduğu unutulmuş görünmektedir. Modern köleliğin bir başka türü olan ücretli öğretmenlik uygulaması, Anayasasında “Sosyal Devlet” ilkesi bulunan bir ülkeye ve “ben eğitimde çağ atlattım” diyen bir Bakana hiç yakışmamaktadır.Milli Eğitim Bakanı uygulamalarıyla şube müdürleri, ilköğretim müfettişleri, uzmanlar ve şefler arasında da uçurumlar yaratmış, bu dönemde, eğitim çalışanları aldıkları maaşla geçimlerini sağlayamamış; çalışanlar adeta ekonomik soykırıma tabi tutulmuştur.Her bir eğitim kurumuna bir hizmetli, bir memur düşmemektedir. Öğretmenlerin dışındaki diğer eğitim çalışanlarının görev tanımları dahi yapılmamıştır.Tayin ve atamaları ile ilgili bir yönetmelik çıkarılmamıştır.
Görevde yükselme sınavı, verilen sözlere rağmen bugüne kadar yapılmamıştır. Hizmetli, memur, teknisyen gibi eğitim çalışanlarının fazla mesaileri karşılığında ücret verilmemektedir. Söz konusu personel, Anayasada yasaklanan angaryanın her türüne açık olarak çalıştırılmaktadır.Üniversite çalışanlarının içerisinde bulunduğu durumun da Milli Eğitim Bakanlığı çalışanlarından pek farkı yoktur. Ekonomik ve sosyal haklar yönünden gerek akademik, gerekse idari çalışanlar üvey evlat muamelesine tabi tutulmaktadır” dedi.
Bayraktar basın açıklamasını şu ifadelerle tamamladı, “.Üniversitelerimizi gelişmiş ülkelerle mukayese etmek şöyle dursun; üniversitelerimizde oluşturulan demokratik olmayan yapılanma olanca ağırlığıyla devam ettirilmektedir. Bu konuda ne Hükümetten, ne de YÖK’ten olumlu bir adım atılmakta, ne de ses çıkmaktadır. Üniversitelerimizin, mevcut anlayış ve yapılanmayla daha ileriye, sağlıklı bir şekilde taşınması artık mümkün görünmemektedir. Geleceğinden kuşku duyan akademik kadro ve adeta sindirilmiş üniversite çalışanları ile ülkemizin geleceğini karanlığa mahkûm ettiğimiz görülmek zorundadır.
Sık sık demokrasi nutku atanların yönünü üniversitelere, üniversitelerin de yönünü gelişmiş ülkelere çevirme zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.Eğitim çalışanları olarak, çok şey istemiyoruz; Türkiye’nin aydınlık yarınlarına sağlıklı bir şekilde katkıda bulunabilmek için,
İnsan hakkı ihlallerinin yaşanmadığı, demokrasinin solunduğu ve hakça paylaşımın olduğu bir Türkiye için, Hukukun egemen olduğu, kural ve kanunların istisnasız uygulandığı bir ülkede yaşamak için, Çocuklarımıza karşı ebeveyn olarak görevlerimizi hakkıyla yapabilmek için,
Çağın standartlarında modern bir eğitim öğretime kavuşabilmek için,
Siyasi yandaş olmaya zorlanmamak, onurumuzla görevimizi yapabilmek ve insanca yaşayabilmek için, biraz huzur istiyoruz”