“Kıbrıs’ı Elen addeden Makarios Ada’yı Yunanistan’a bağlamak mücadelesinde olduğunu açıklayabiliyor ve ENOSİS’i milli mücadele olarak vasıflandırıyordu. Halbuki 1960 Anayasasında devleti korumak görevi kendisine de verilmişti. 1962’de ‘Türk halkı yok edilmedikçe EOKA’nın hedefine ulaşılamaz’ derken büyük ülkü addettiği ENOSİS’e hizmet ediyordu”. 1980 Dr. Fazıl KÜÇÜK
Trump, görevde olduğu sürece nerede ise bütün kuyuları taşlarla doldurmuştu. Giderayak da kendisine oy vermiş olan seçmenlerin haklarının yenmiş olduğunu öne sürerek son taşını silahlı yandaşları ile Kongre Binasını bastırarak attı. Bu hareketi nedeniyle hem kendisinin hem de ülkesinin görüntüsüne kara leke çalarak ayrılıyor. Buna koşut uygulanan emperyal amaçlı ekonomik sistemin de yeniden sorgulanmasının zeminini de ortalıklara bırakmıştır.
Kıbrıs uyuşmazlığının boy vermeye başladığı günlerden kısa süre sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelleri karşımızdaki unsurun saldırmaları ile yıkılması sonrasında dünya yeni bir uyuşmazlıkla daha tanışıyordu. Türklere karşı saldırılar devam ederken BM Güvenlik Konseyi uyuşmazlığı çözebiliriz diyerek toplantı yapmaya başladı. Çare olarak da 04 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 sayılı kararla Kıbrıs’ta Barış Gücü görevlendirilmesine onay veriyordu. Alınan bu kararla karşımızdaki unsur uluslararası alanda Tek Devlet olarak tanımlanırken Kıbrıs Türkleri de bu devlete karşı isyan etmiş olan vatandaşlar olarak tanımlanıyordu. Şimdi de anılan tarihten beri adada konuşlu bulunan gücün görev süresinin uzatılması isteniyor.
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres’in Güvenlik Konsey’ine sunduğu taslak metinde 31 Temmuz 2021 tarihine kadar görev süresinin uzatılmasını istiyor. Buna koşut adadaki ayrılığı daha da derinleştirecek düşünce yapılarından kaçınılması çağrısında bulunuyor. Bu isteğinin yerine getirilebilmesi için anılan tarihte alınmış olan kararın yürürlükten kaldırılmasını gerekli görüyoruz. Bu gereği yerine getirmeden önce uyuşmazlığın çözümü için Bay Guterres, bütünlüklü çözümü gerekli görüyor. Kıbrıs Türklerinin adadaki varlığı kabul edilmeden uyuşmazlığın çözümünün yıllarca devam edeceği gerçeği ortadadır.
Diğer yandan önümüzdeki Şubat ayında gayri resmi olarak 5+1 diye tanımlanan müzakere sürecinde karşımızdaki unsur Güven Yaratıcı Önlemler diyerek ortalıklara çıkıyor. Her müzakere süreci öncesinde benzer çıkışları yaparak dünya kamuoyunu yanıltıyorlar. Kendilerinin barışçı olduklarını Türklerin ise barıştan yana olmadıkları dolmalarını söylüyorlar. Bununla yetinmeyerek “gayri resmi konferansa Berlin’de yapılan üçlü görüşmede varılan ortak anlayış zemininde görüşmek istediklerini” duyuruyorlar.
Müzakere masalarını devirmekle ünlenenleri uluslararası toplum tanımaya devam ettiği sürece daha çok masayı devireceklerinin bilinmesini istiyoruz. Ada gerçeklerinden uzak kararların öne çıkarılması konusunda bütün Rum siyasi partileri de bu gidişin sorumlularıdırlar. Düşünce yapıları aynı olanlar Kıbrıs Türklerine kısmi de olsa (ki biz buna karşıyız) hak verilmesine karşı çıkıyorlar. Barış Manço’nun dillendirdiği eserindeki gibi bunların Hepsi Bir Hallı Turhallı.
Bu düşünce yapısı içinde olanlar önümüzdeki Şubat ayında yapılması düşünülen 5+1 formüllü müzakere sürecine ilişkin hazırlıklarını sürdürüyorlar. Bizler ne mi yapıyoruz diye sormadan karşımızdakilere ve dünya kamuoyuna 2020 Ekim ayında Cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar’ın adadaki çözümün iki egemen devletli bir yapının kurulması vurgusu yaparak seçimi kazandığı da unutulmamalıdır. Annan’ın belgesinin oylanmasından sonra Kıbrıs Türklerinin sempati topladıkları belirtiliyordu. Toplanan sempatinin iki egemen devletli yapıya evrilmesi gerektiğini kaydetmek istiyoruz.
Kıbrıs Türkleri olarak bizlerin adada kalıcı olacağımızın bilinmesi için ele ele vererek aşamayacağımız engelin olmadığını bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…